Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/588 E., 2024/22 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24.01.2024 tarihli, 2023/588 E., 2024/22 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/588 E., 2024/22 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1359 E., 2022/1468 K.
KARAR : YİDK kararının iptali yönünden reddine, hükümsüzlük talebi
hakkında karar verilmesine yer olmadığına
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.06.2022 tarihli ve
2021/177 Esas, 2022/4514 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki Türk Patent ve Marka Kurumu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu (YİDK) kararının iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Kurum vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı Kurumun istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın YİDK kararının iptali yönünden reddine, hükümsüzlük talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; davalı şirketin 2015/41954 sayılı “MAKRO SOFT” ibareli marka başvurusunda bulunduğunu, anılan başvuruya karşı müvekkilince yapılan itiraz üzerine Markalar Dairesi kararı ile ilk aşamada davalı marka başvurusunun bir kısım mal ve hizmetlerde reddedildiğini, kalan mallar bakımından müvekkilinin itirazının reddine karar verilmesi üzerine bu karara karşı YİDK nezdinde itirazda bulunulduğunu, bu itirazın dava konusu YİDK kararıyla reddedildiğini, kararın hukuka aykırı olduğunu, müvekkilinin “MAKRO”, “MACRO” ve “MACROCENTER” esas ibareli tanınmış markaların sahibi olduğunu, markalar arasında 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin (556 sayılı KHK) 8/1-b maddesi kapsamında karıştırılmaya neden olacak düzeyde benzerliğin bulunduğunu, müvekkiline ait markalarının ayırt ediciliğinin yüksek olduğunu, marka başvurusunun kötüniyetli olduğunu ileri sürerek 2016-M-10140 sayılı YİDK kararının iptali ile davalı şirkete ait marka başvurusunun tescili hâlinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı Kurum vekili; YİDK kararının usul ve yasaya uygun olduğunu, markadaki esas unsurun zayıf ibare olduğunu, karıştırılmaya neden olacak mal ve hizmetlerin davalı marka başvurusu kapsamından çıkarıldığını, kalan mal ve hizmetler bakımından karıştırılma ihtimalinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı şirket usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Ankara 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 07.06.2018 tarihli ve 2016/478 Esas, 2018/196 Karar sayılı kararı ile; markalar arasında 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında karıştırılmaya neden olacak düzeyde benzerliğin bulunduğu, aynı KHK’nın 8/4 üncü maddesi kapsamında tanınmışlığa dair iddia bakımından değerlendirme yapılmasına gerek bulunmadığı, kötüniyet iddialarını ispata yeter delilin mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu YİDK kararının iptaline, davalı şirkete ait markanın tescil edilmemiş olması nedeniyle hükümsüzlük talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesinin 25.09.2020 tarihli ve 2019/390 Esas, 2020/763 Karar sayılı kararı ile; dava konusu marka başvurusuna itiraz olarak davacı tarafça birçok marka mesnet gösterilmiş ise de bu markalarından sadece 99/296 ve 99/1458 sayılı markaların benzer bulunduğu, bu kapsamda davacının itirazının kısmen reddine karar verildiği, Markalar Dairesinin bu kararına karşı davacı itirazı sonrasında YİDK tarafından sadece davacının mesnet 99/296 ve 99/1458 sayılı markaları kapsamında değerlendirme yapılarak itirazın reddine karar verildiği, davanın davalı şirketin marka başvurusu ile davacının itirazına mesnet 99/296 ve 99/1458 sayılı markaları arasında 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas bulunup bulunmadığı hususunda kaldığı, 99/296 ve 99/1458 sayılı markalarının asli unsurları "MAKRO SUPER CENTER" ibarelerinden oluştuğu ve bu ibarede yer alan “MAKRO” kelimesinin dilimizde “büyük, geniş” anlamlarına geldiğinden ayırt ediciliğinin düşük olduğu, taraf marka ibarelerinde yapılan bütünsel değerlendirme neticesinde markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b anlamında karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı, aynı KHK’nın 8/4 üncü maddesinin marka tesciline engel olamayacağı gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın YİDK kararının iptali yönünden reddine, davalı şirketin marka başvurusu tescil edilmediğinden hükümsüzlük talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "...1- Dava, YİDK kararının iptali, markanın hükümsüzlüğü talebine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesince markanın tescil edilmemiş olması sebebiyle hükümsüzlük talebi konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetli olmuştur. Ancak, YİDK kararının iptali istemi ile ilgili olarak davacı şirketin itirazına gerekçe gösterdiği markaları arasından 99/293, 99/295, 99/296, 2004/41535 ve 99/1458 sayılı markaların benzer olduğu, bunlardan da sadece 99/296 ve 99/1458 sayılı markaların tescil kapsamları itibarı ile dava konusu başvuru markasıyla aralarında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu değerlendirilerek karar verildiği, zaten Markalar Dairesi Başkanlığınca 99/296 ve 99/1458 sayılı markaların benzer bulunması nedeni ile 35. sınıftaki bazı hizmetlerin başvurudan çıkartıldığı YİDK tarafından işaretsel olarak benzer olmakla birlikte tescil kapsamlarının farklı olduğu gerekçesiyle 99/293, 99/295 ve 2004/41535 sayılı markalar yönünden itirazın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Davalı şirket de başvurunun reddine dair TPMK kararı aleyhine dava açmamıştır. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince 99/293, 99/295, 99/296, 2004/41535 ve 99/1458 sayılı markaların benzer olduğu kabul edilerek itiraza gerekçe bu beş markanın tescil kapsamları itibarı ile YİDK kararının yerinde olup olmadığının ve başvuru markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususunun tartışılması gerekirken, hatalı gerekçeyle ve eksik incelemeye dayalı olarak davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamış ve bu nedenle hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeye ilaveten; YİDK kararındaki değerlendirmenin davacının 99/296 ve 99/1458 sayılı markaları kapsamında yapıldığı ve İlk Derece Mahkemesince de bu kapsamda yapılan değerlendirme neticesinde verilen kararın davacı tarafça istinaf edilmediği, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf sebepleriyle bağlı olup uyuşmazlığın davalının başvurusu ile davacının mesnet 99/296 ve 99/1458 sayılı markaları arasında 556 sayılı KHK'nın 8/1-b maddesi anlamında iltibas bulunup bulunmadığı hususunda kaldığı, emsal Özel Daire kararlarında da kabul edilip açıklandığı üzere tanımlayıcılığa yakın olan ibareleri içeren markaların koruma düzeylerinin düşük tutulması ve sadece ayırt edicilik taşımayan ekleri ile oluşturdukları biçimler itibariyle korunmaları gerektiği, davalı şirketin marka başvurusundaki “MAKRO” ibaresi yanına eklenen “SOFT” ibaresinin markaya yeterli düzeyde ayırt edicilik sağladığı, bu durumun taraf markaları arasında iltibas riskini ortadan kaldırdığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; itiraza mesnet tüm markaların benzerlik değerlendirmesinde dikkate alınması gerektiğini, davalı şirkete ait marka ile müvekkiline ait markalar arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, başvuru markasının seri marka olarak algılanma ihtimalinin bulunduğunu, markalar arasında bağlantı kurulabileceğini, müvekkilinin markasının tanınmış olup ayırt edici niteliğinin yüksek olduğunu, davalı şirketin bunlardan istifade etme amacıyla marka tescil başvurusunda bulunduğunu belirterek direnme kararını temyiz etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu “MAKRO SOFT” ibareli marka başvurusu ile davacıya ait 99/293, 99/295, 99/296, 2004/41535 ve 99/1458 sayılı markalardaki "MAKRO" ve "MACRO" esas unsurlu ibarelerin benzer olarak kabul edilip itiraza mesnet markaların tescil kapsamları itibarı ile ileri sürülen iddialar bakımından YİDK kararının değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
556 sayılı KHK'nın 7, 8, 9, 35 ve 42 nci maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. Hemen belirtmek gerekir ki, tescilli bir markanın, ait olduğu mal ve hizmetler bakımından sağladığı korumanın kapsamı ve sınırları 10.01.2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınaî Mülkiyet Kanunu (6769 sayılı Kanun) ile düzenlenmiştir. Ancak somut olayda uyuşmazlığın çözümü için başvuru ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK’nın uygulanması gerekmektedir.
3. Türk Hukukunda sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. 556 sayılı KHK'nın 7 nci maddesinde bir marka tescil başvurusunun Türk Patent ve Marka Kurumu (Kurum) tarafından “mutlak ret nedenleri” kapsamında yapılacak inceleme sonucunda reddedilmesinin koşulları belirlenmiştir. Mutlak ret nedenlerinin ortak özelliği, marka olarak tescili talep olunan işaretin kamuyu ilgilendirmesi veya kamuya mal olmasıdır. Ret nedenlerinin mutlak karakteri icabı, herhangi bir kişinin ileri sürmesine gerek kalmaksızın Kurum ve mahkeme tarafından "resen" dikkate alınırlar. Zira mutlak ret nedenleri birer defi değil, itiraz sebebidir. Mutlak ret nedenlerini, mükellefiyetleri olmamasına rağmen, 556 sayılı KHK’nın 34 üncü maddesi gereği herkes Kurumun bilgisine arz edebilir ve ilgililer (tescil neticesinde menfaat kaybına uğrayabilecek kişiler) de 556 sayılı KHK’nın 35 inci maddesi çerçevesinde "itiraz" konusu yapabilirler. İlgililer bu itirazlarından feragat edemezler. İtiraza rağmen YİDK tarafından verilen kesinleşmiş tescil kararına karşı, 556 sayılı KHK’nın 53 üncü maddesi gereğince iptal davası ikame edilebilir. Bu davalarda, mutlak ret nedenleri mahkemece resen dikkate alınır. YİDK kararlarının iptali için açılan davalarda mutlak ret nedenleri hakkındaki inceleme ve değerlendirme başvuru tarihindeki koşullara göre yapılır. Mutlak ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 42/1-a maddesi gereğince hükümsüzlük davası açılabilir. Böyle bir dava sonuçlanmadan tescili yolsuz da olsa bir markanın kullanımı engellenemez (Hakan Karan, Mehmet Kılıç, Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, Ankara, 1. Baskı, 2004, s. 79-80).
4. 556 sayılı KHK’nın 8 inci maddesinde ise markanın tescili ile ilgili “nispi ret nedenleri” düzenlenmiştir. Bu nedenlerin ortak özelliği, tescili talep olunan marka üzerinde üçüncü bir kişinin üstün hak iddiasına dayanmasıdır. Mutlak ret nedenlerinden farklı olarak nispi ret nedenlerinin kamu menfaati ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Nispi ret nedenleri, mahkeme veya Kurum tarafından resen dikkate alınmazlar. Bunların mutlaka 556 sayılı KHK’nın 35 inci maddesi gereğince ilgili kişiler (yani daha önceki bir tarihte tescil edilmiş veya tescil başvurusunda bulunulmuş bir markanın sahibi ile tescilsiz markayı kullanarak bu işaret üzerinde daha eski bir tarihte hak kazanmış olan kişiler) tarafından “itiraz” olarak ileri sürülmesi gerekir. İlgili kişiler, itiraz hakkını kullanmaktan feragat edebilirler. Nispi ret nedenlerinden birinin varlığı dolayısıyla tescil olunmaması gerekirken her nasılsa tescil olunan bir markaya karşı 556 sayılı KHK’nın 47 ilâ 53 üncü maddeleri arasındaki prosedür takip edilerek kesinleşmiş YİDK kararı aleyhine iptal davası açılabileceği gibi, 556 sayılı KHK’nın 42/1-b maddesindeki şartlar dairesinde hükümsüzlük davası da ikame edilebilir.
5. Somut olay ile ilgisi bulunması bakımından nispi ret nedenlerinden 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi üzerinde durulmasında yarar vardır.
6. 556 sayılı KHK’nın 8/1-a ve b maddesindeki düzenleme gereğince tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden (iltibas) bahsetmek için hem karşılaştırmaya konu marka işaretleri arasında hem de işaretlerin tescil edileceği mal ve hizmetler arasında aynılık veya benzerlik olması gerekir.
7. 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında markalara ait mal ve hizmet listelerinde yer alan mal ve hizmetlerin “aynı veya benzer” olup olmadığının değerlendirmesinde, sınıflandırmaya ilişkin ulusal ve uluslararası düzenlemelerin bağlayıcı kurallar içermediği dikkate alındığında, karşılaştırma konusu mal ve hizmetlerin ait oldukları sınıf numaraları ile bağlı kalınmamalıdır. Karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda yer almakla birlikte, hammadde-mamul ilişkisi, pazarlama koşulları, amaçları, satış sonrası servis ve onarım süreçlerinde ortaya çıkan müşteri çevresindeki ayniyet, birinin diğeri yerine ikame edilebilmesi gibi birçok açıdan benzerlik içerebilmektedir. Bu itibarla karşılaştırmaya konu mal veya hizmet farklı sınıflarda olsa da “aynı veya benzer” olabilmektedir.
8. Tescil için başvurusu yapılan marka ile tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka arasında halk tarafından karıştırılma ihtimalinden bahsedebilmek için mal ve hizmetin aynı veya benzer olmasının yanında işaretlerin de “aynı veya benzer” olması gerekmektedir. İşaretler arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken işaretler arasında görsel, işitsel ve anlamsal benzerliğin yanında esas olarak halk (tüketici) nezdinde bir bütün olarak uyandırdığı izlenim esas alınmalıdır. Bir işaret, görsel, işitsel, anlamsal veya diğer bir açıdan farklı olsa bile, “bütünsel” bir açıdan kendisine yaklaşıldığında herhangi bir sebeple halk gözünde başka bir marka ile bağlantısı varmış intibaı oluşturarak onu çağrıştırıyorsa ve bu yüzden halkın mal veya hizmet tercihinde etkili oluyorsa, marka olarak tescili engellenebilir. Başka bir deyişle müşterilerin ihtiyaçları olan mal veya hizmetleri bunları ayırt etmek maksadıyla kullanılan işaretlerin birbirine yakınlığı dolayısıyla karıştırmaları ihtimal dâhilindeyse bir marka ile diğer bir işaret arasında “benzerlik” vardır (Karan, Kılıç, s. 199). Bu itibarla markanın bir bütün olarak algılanmasına etki eden bütün unsurlar her somut olayda ayrı ayrı değerlendirilmeli ve halk tarafından karıştırılma ihtimali buna göre belirlenmelidir. Burada belirtilen halk; işin ilgilisi veya uzmanı olmayan ancak doğrudan muhatabı olan ortalama tüketicidir.
9. Karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, tüketicilerin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde ve herhangi bir sebeple bağlantı kurma ihtimalidir. Buradaki “ihtimal” kelimesi özenle ve özellikle kullanılmış bir kelime olup, şekil, ses, anlam, genel görünüm, çağrışım veya bir seri içinde bulunma izlenimi bu kapsamda değerlendirilmektedir. Hatta markalar arasında birçok noktada fark bulunduğu tespit edilse bile “umumi intiba” bunların karıştırılabileceği yönünde ise iki işaret arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğu kabul edilmelidir. Başka bir deyişle karıştırılma ihtimali; görsel, biçimsel, anlamsal, işitsel benzerlikler, çağrıştırma, bir bütün olarak uyandırdığı toplu kanaat, malın veya hizmetin hitap ettiği alıcı grubunun toplumsal düzeyi ve durumu, markayı taşıyan malın değeri ve alıcının bu malı almaya ayırdığı zaman, markanın asıl unsurları ve tamamlayıcı unsurları, telaffuz, anlam veya biçimden, işaretlerin toplu olarak bıraktığı izlenimden, seri içine girmekten veya başka bir çağrışımdan kaynaklanabilir. Yine tüketicilerin, karşılaştırılan işaretler arasında herhangi bir şekilde “bağlantı” kurabilmesi de benzerlik bulunduğunu kabul etmek için yeterli olmaktadır.
10. Hemen belirtilmelidir ki; işaretlerin benzerliğinde ve karıştırılma ihtimalinde dikkate alınacak önemli bir unsur da, önceki markanın ayırt edici niteliğidir. Önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise küçük farklılıklarla dâhi karıştırılma ihtimali ortadan kaldırılabilir. Bu gibi hâllerde önceki marka ile başvuru arasında mevcut farklı unsurların veya ortak unsurlara yapılan ilavelerin ayırt ediciliği ve sonraki başvuruyu yeterince farklılaştırıp farklılaştırmadığı üzerinde durulmalıdır. Nitekim Avrupa Marka ve Tasarım Ağı Ortak Bildirgesinde de belirtildiği üzere, markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır (Rauf Karasu, Cahit Suluk, Temel Nal, Fikri Mülkiyet Hukuku, Ankara, 2018, s. 189). Başka bir deyişle önceki markanın ayırt edici niteliği düşük ise markaların örtüşmeyen bileşenlerinin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınarak sonuca gidilecektir.
11. Bununla birlikte 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında önceki markanın tanınmış olması da işaretler arasında karıştırılma ihtimalini artıran bir unsurdur. Gerçekten de bir işaretle karşılaşan tüketici, bu işaretin tanınmış markanın sadece bir unsurunu içermesi hâlinde dahi bunlar arasında bir bağlantı kurabilmektedir. Zira tanınmış markayı oluşturan ibareler tüketici nezdinde yerleşmiş olduğundan, sonraki işaret görüldüğünde bu işaretteki bazı farklılıklar gözden kaçırılarak tanınmış marka ile bağlantı kurulabilmektedir. Ancak vurgulamak gerekir ki, 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında, önceki markanın tanınmış olması, tescil edilmek istenen markanın sadece aynı veya benzer mal ve hizmetler yönünden benzerlik değerlendirilmesinde dikkate alınmalıdır. Tanınmış markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerden farklı mal ve hizmetlerde korunup korunamayacağına 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi kapsamında değil, 556 sayılı KHK’nın 8/4 üncü maddesi kapsamında yapılan değerlendirmeden sonra karar verilmelidir.
12. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; davalı şirketin "MAKRO SOFT " ibareli marka başvurusuna karşı davacı tarafından "MAKRO" ve "MACRO" esas unsurlu markalara dayalı olarak yapılan itiraz üzerine verilen Markalar Dairesi kararıyla davacıya ait 99/293, 99/295, 99/296, 2004/41535 ve 99/1458 sayılı markalardaki ibarelerin benzer olduğu, bunlardan da sadece 99/296 ve 99/1458 sayılı markaların tescil kapsamları itibarı ile dava konusu başvuru markasıyla aralarında karıştırılma ihtimalinin bulunduğu değerlendirilerek dava konusu başvuru markasındaki bir kısım mal ve hizmetler yönünden ret kararı verilmiş ve bu karara karşı davacı tarafından yapılan itirazın ise iptali istenen YİDK kararıyla reddine karar verilmiştir.
13. Uyuşmazlığın niteliği itibariyle bu aşamada, davacıya ait 99/293, 99/295, 99/296, 2004/41535 ve 99/1458 sayılı markalar ile dava konusu marka başvurusu arasında 556 sayılı KHK’nın 8/1-b maddesi anlamında benzerlik ve karıştırma ihtimalinin bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir. İşaretlerin benzerliği incelenirken de özellikle redde mesnet markanın bir bütün olarak bıraktığı genel izlenim ve ayırt edici unsurlar dikkate alınmalı ve bu baskın unsurların ayırt edicilik seviyesi göz önünde bulundurulmalıdır. Tescil kapsamında mal ve hizmetleri tür, çeşit, nitelik ve karakteristik özellik gibi tanımlayıcı sözcükler asıl unsur olarak dikkate alınamayacağı gibi ima yoluyla bu özellikleri belirten unsurların da ayırt ediciliğinin zayıf olacağı unutulmamalıdır.
14. Ayrıca bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı, şekil vb. işaretlerden oluşup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hâkim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır.
15. Davalı şirkete ait dava konusu markadaki “MAKRO SOFT” ibaresinde öne çıkan unsurun “MAKRO” ibaresi olması sebebiyle anılan markadaki esas unsur “MAKRO” ibaresi olup markadaki diğer ibarenin yardımcı unsur niteliğinde olduğu görülmektedir. Buradan hareketle davacıya ait itiraza mesnet “MAKRO” ve “MACRO” esas unsurlu markalar ile davalı şirkete ait “MAKRO SOFT” ibareli marka arasında, esas unsurlar nazara alınarak yapılan karşılaştırmada, görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzerliğin bulunduğu açıktır. Nitekim taraf markalarında yer alan ibareler arasındaki benzerlik, dava konusu Kurum kararıyla da kabul edilmiş olup davalı Kurum nezdinde alınan bu yöndeki kararlar aleyhine davalı şirket tarafından herhangi bir dava açılmamıştır.
16. Bu itibarla davalı şirkete ait “MAKRO SOFT” ibareli marka ile davacıya ait 99/293, 99/295, 99/296, 2004/41535 ve 99/1458 sayılı ve “MAKRO” ve “MACRO” esas unsurlu markalardaki ibareler arasındaki benzerliğin kabulü ile anılan markaların kapsamları göz önüne alınarak davacı tarafından ileri sürülen iddialar ve hükümsüzlük nedenleri çerçevesinde bir değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
17. Hâl böyle olunca direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
24.01.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.