ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/621 E., 2023/1097 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2022/621 E., 2023/1097 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.11.2023 tarihli, 2022/621 E., 2023/1097 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2022/621 E., 2023/1097 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2020/168 E., 2021/155 K.

KARAR : Dava konusuz kaldığından esas hakkında hüküm kurulmasına yer

olmadığına

2015/13 Esas sayılı davada davalı vekili

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.03.2018 tarihli ve 2016/8543

Esas, 2018/2067 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i ile kullanmama nedeniyle marka iptali davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesince verilen asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne ilişkin karar, asıl ve birleşen davalarda taraf vekillerinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece birleşen İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı davada Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı birleşen İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı davada davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Dava

Davacı İstemi

4. Davacı vekili; müvekkilinin kamu tüzel kişiliğine haiz bir vakıf üniversitesi olarak yüksek öğretim sistemi içindeki yerini aldığını, müvekkilinin yaptığı yatırım, harcadığı emek ve sermaye ile "..." markasına ayırt edicilik sağladığını, aynı ibareli bir kısım marka başvurularının davalı adına tescilli markaların mesnet gösterilmesiyle Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından reddedildiğini, ancak davalı adına tescilli markaların bir kısım mal ve hizmetlerde kullanılmadığını ileri sürerek 177751 sayılı "..." ibareli markanın 41 inci sınıf hizmetler yönünden kullanılmama nedeniyle iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili; müvekkilinin on sekiz yıl önce tescil ettirdiği ve tek hak sahibi olduğu markasını yaygın, yoğun ve ciddi biçimde kullandığını, bu kullanımın 41 inci sınıf hizmetleri de kapsadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Dava (İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas Sayılı Dosyası)

Davacı İstemi

6. Davacı vekili; sağlık alanında müvekkili ile özdeşleşen ve ayrıca ticaret unvanının ayırt edici unsuru olan "..." ibaresinin müvekkili adına 1996 yılından itibaren tescilli olduğunu, "Türkiye'nin En Kapsamlı Sağlık Üniversitesi" sloganı ile hareket eden davalının müvekkilinin faaliyet gösterdiği tıbbi tahlil alanında faaliyette bulunmayı arzu ettiğini, ... Üniversitesi Tıbbi Tahlil Laboratuvarı şeklinde kullanımın bulunduğunu, üniversite hastanesi kimliği ile sağlık hizmeti verdiğini, müvekkili markalarının 41 inci sınıf hizmetlerde de tescilli olduğu gibi eğitim ve öğretim hizmetleri alanında faaliyetinin bulunduğunu, davalının bu sınıfta da faaliyet gösterdiğini, bu nedenle müvekkili ile davalının tüketiciler tarafından fiilen karıştırıldığını, davalının bu eylemlerinin müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek marka hakkına tecavüz ile haksız rekabetin tespitine ve önlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

7. Davalı vekili; davacı adına tescilli marka ile müvekkilinin kullanımlarının benzer olmadığını, müvekkilinin marka tescil başvurularına uygun olarak kullanımının bulunduğunu, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin şartlarının oluşmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Dava (İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/66 Esas Sayılı Dosyası)

Davacı İstemi

8. Davacı vekili; müvekkilinin "..." ibareli bir kısım marka başvurularının davalı adına tescilli markaların mesnet gösterilmesiyle Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından reddedildiğini, davalı adına tescilli 177751 sayılı "..." ibareli markanın laboratuvar hizmetleri haricinde kalan diğer mal ve hizmetlerde kullanmadığını ileri sürerek 177751 sayılı "..." ibareli markanın kullanılmayan mal ve hizmetler yönünden kullanılmama nedeniyle iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

9. Davalı vekili; müvekkilinin on sekiz yıl önce tescil ettirdiği ve tek hak sahibi olduğu markasını yaygın, yoğun ve ciddi biçimde kullandığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Dava (İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/98 Esas Sayılı Dosyası)

Davacı İstemi

10. Davacı vekili; müvekkilinin "..." ibareli bir kısım marka başvurularının davalı adına tescilli markaların mesnet gösterilmesiyle Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından reddedildiğini, davalı adına tescilli 2009/30234 sayılı "... LABORATUVARI" ibareli markanın tescilli olduğu 44 üncü sınıf hizmetlerde ciddi şekilde kullanılmadığını ileri sürerek 2009/30234 sayılı "... LABORATUVARI" ibareli markanın 44 üncü sınıfta hizmetler yönünden kullanılmama nedeniyle iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

11. Davalı vekili; müvekkilinin 2009/30234 sayılı "... LABORATUVARI" ibareli markasını yaygın, yoğun ve ciddi biçimde kullandığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı

12. İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 03.03.2016 tarihli ve 2014/242 Esas, 2016/23 Karar sayılı kararı ile; davalı ... Laboratuvarı Tıbbi Tahliller Sanayi A.Ş.nin dava konusu olan markalarını tıbbi hizmetler dışındaki mal ve hizmetlerde 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (565 sayılı KHK) aradığı anlamda kullandığını ispatlayamadığı, asıl ve birleşen davalarda dava konusu markaların tıbbi hizmetler dışındaki kullanılmayan mal ve hizmetlerde iptalinin gerektiği, birleşen İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı dosyasında ise davalı üniversitenin "..." ibaresini markasal olarak sağlık (tıbbi) hizmetlerde kullanımının, davacı şirketin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği gerekçesiyle üniversite tarafından kullanmama nedeniyle marka iptali davalarında davalı şirketin dava konusu markalarının kullanılmayan hizmetler yönünden kısmen iptaline, birleşen İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı davasının kısmen kabulü ile üniversitenin "..." ibaresini sağlık hizmeti alanında markasal olarak ön plana çıkarmak suretiyle davacı şirketin marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, tecavüzün önlenmesine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

13. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada ve birleşen davalarda taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

14. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.03.2018 tarihli ve 2016/8543 Esas, 2018/2067 Karar sayılı kararı ile; “…1- Asıl dava dosyası ile birleştirilen İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/98 Esas sayılı dosyasında, davalı adına tescilli markanın 44. sınıftaki "Tıbbi hizmetler" yönünden kullanılmama nedeniyle iptali talebinin reddine karar verilmiştir. Karar tarihinden sonra 06/01/2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarih, 2016/148 Esas- 2016/189 Karar sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nın 14. maddesi iptal edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi'nin bahsi geçen iptal kararının kazanılmış hakları etkilememek kaydıyla derdest davada dikkate alınması gerekeceğinden, davalı markasının kapsamında yer alan "tıbbi hizmetler" hizmetlerinin iptali talebinin reddine ilişkin karar, açıklanan gerekçe itibariyle sonucu bakımından doğru bulunduğundan birleştirilen İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/98 Esas sayılı dosyasında davacı ... Üniversitesinin bu dosyaya yönelik tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2-Asıl davada ve birleştirilen İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/66 ile İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/98 Esas sayılı dosyalarında davalı şirket adına tescilli markaların kullanılmama nedeniyle kısmen iptallerine karar verilmiştir. Ancak, yukarıda da belirtildiği üzere karar tarihinden sonra 06/01/2017 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 14/12/2016 tarih, 2016/148 E- 2016/189 Karar Sayılı kararı ile 556 sayılı KHK’nin 14. maddesinin iptaline karar verildiğinden mahkemece anılan hususta değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere asıl davada ve birleştirilen İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/66 ile İstanbul 4. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/98 Esas sayılı dosyalarında verilen kullanılmama nedeniyle marka iptaline ilişkin hükümlerin davalı şirket yararına bozulması gerekmiştir.

3- Yukarıdaki 2 nolu bentte açıklanan asıl davadaki bozma sebep ve şekline göre, asıl dava dosyası ile birleştirilen İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı dosyasında davacı şirket vekilinin, davalı üniversitenin, müvekkilinin eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfında tescilli markasına tecavüzünün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.

4- Birleştirilen İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı dosyasında davalı üniversite vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; davalı üniversite 27.02.2014 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 6525 sayılı Kanunun 13. maddesi ile 2809 sayılı Yüksek Eğitim Kurumları Teşkilatı Kanununa eklenen 156. maddesi uyarınca kamu tüzel kişiliğine haiz bir vakıf üniversitesi olarak kurulmuş olup, üniversitenin tıp, diş hekimliği, eczacılık, sağlık bilimleri, eğitim, mühendislik fakültelerinden, meslek yüksekokulundan, eğitim bilimleri, fen bilimleri, sağlık bilimleri enstitülerinden oluşacağı anılan kanunda belirtilmiştir. Davalı üniversitenin bu alanlarda ... Üniversitesi ibaresini kullanım hakkı yasa ile kendisine tanındığından anılan ibareyi kullanmasının 556 sayılı KHK uyarınca marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmediği nazara alınmaksızın birleştirilen İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı dosyasında, davalı üniversitenin "..." ibaresini sağlık hizmetleri alanında markasal olarak kullanmasının, davacı şirketin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, bu yönden İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı dosyasında verilen kararın davalı üniversite yararına bozulmasını gerektirmiştir…” gerekçesiyle asıl davada ve birleşen davalarda verilen kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı

15. İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 25.03.2021 tarihli ve 2020/168 Esas, 2021/155 Karar sayılı kararı ile; markaların kullanmama nedeniyle iptaline ilişkin asıl ve birleşen davalarda bozma ilâmına uyularak anılan davalar konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş; birleşen İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı davada ise önceki gerekçeye ek olarak; bozma ilâmında belirtilen kabul ve değerlendirmenin fikri mülkiyet esaslarına ve bu kapsamda Anayasal güvence altındaki mülkiyet hakkına uygun düşmediği, davalı üniversitenin kanunla kurulmuş olmasının ve adının da kanunla belirlenmesinin davacının tescilli markaya dayalı haklarını ileri sürmesine engel olamayacağı, bu durumun davalı üniversitenin marka hukuku ilke ve kurallarından muaf olacağı manasına gelmediği, kaldı ki buna tâbi olduğunun farkında olan davalı üniversitenin birden fazla marka tescil başvurusunun da bulunduğu, dolayısıyla bozma ilâmında kanunla kurulmaya dayalı markasal kullanımların tescilli marka hak sahipliğine tecavüz teşkil etmeyeceğine yönelik kabullere katılmanın mümkün olmadığı gerekçesiyle birleşen İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı davada direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

16. Direnme kararı süresi içinde birleşen İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı davada davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı davasında davalı üniversitenin kanunla kurulmuş olmasının ve adının da kanunla belirlenmesinin davacının tescilli “...” ibareli markasına dayalı haklarını ileri sürmesine engel oluşturup oluşturmayacağı, buradan varılacak sonuca göre davalı üniversitenin “...” ibaresini kullanmasının davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil edip etmeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

18. Bilindiği üzere dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK ile sağlanan marka koruması tescil yoluyla elde edilir. Marka tescilinden ... hakların kapsamı ise 556 sayılı KHK’nın 9 uncu maddesinde (6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun (SMK) 7 nci maddesinde) sayılmıştır.

19. 556 sayılı KHK’nın 9 uncu maddesi; “Marka tescilinden ... haklar münhasıran marka sahibine aittir. Marka sahibi, aşağıda belirtilen fiillerin önlenmesini talep edebilir:

a) Markanın tescil kapsamına giren aynı mal ve/veya hizmetlerle ilgili olarak, tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması.

b) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsadığı mal ve/veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal ve/veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk tarafından, işaret ile tescilli marka arasında ilişkilendirilme ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin kullanılması.

c) Tescilli marka ile aynı veya benzer olan ve tescilli markanın kapsamına giren mal ve/veya hizmetlerle benzer olmayan, ancak Türkiye'de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle tescilli markanın itibarından dolayı haksız bir yarar elde edecek veya tescilli markanın itibarına zarar verecek veya tescilli markanın ayırt edici karakterini zedeleyecek nitelikteki herhangi bir işaretin kullanılması.

Aşağıda belirtilen durumlar, birinci fıkra hükmü uyarınca yasaklanabilir:

a) İşaretin mal veya ambalajı üzerine konulması.

b) İşareti taşıyan malın piyasaya sürülmesi veya bu amaçla stoklanması, teslim edilebileceğinin teklif edilmesi veya o işaret altında hizmetlerin sunulması veya sağlanması.

c) İşareti taşıyan malın gümrük bölgesine girmesi, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulması.

d) İşaretin, teşebbüsün iş evrakı ve reklamlarında kullanılması.

e) İşareti kullanan kişinin, işaretin kullanımına ilişkin hakkı veya meşru bir bağlantısı olmaması koşuluyla, işaretin aynı veya benzerinin internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde, alan adı, yönlendirici kod, anahtar sözcük veya benzeri biçimlerde kullanılması.

Markanın sahibine sağladığı haklar, üçüncü kişilere karşı marka tescilinin yayın tarihi itibarıyla hüküm ifade eder.

Marka tescil başvurusunun bültende yayınlanmasından sonra gerçekleşen ve marka tescilinin ilan edilmesi hâlinde yasaklanması söz konusu olabilecek fiiller nedeniyle başvuru sahibi, tazminat davası açmaya yetkilidir. Mahkeme, öne sürülen iddiaların geçerliliğine ilişkin olarak tescilin yayınlanmasından önce karar veremez.” şeklinde düzenleme içermektedir.

20. Yine 556 sayılı KHK’nın 61 inci maddesi (SMK’nın 29 uncu maddesi) ise, hangi fiillerin marka hakkına tecavüz sayılacağını açıklamıştır. Bu madde; “Aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılır:

a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 9’uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak.

b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markayı taklit etmek.

c) Markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak veya bir başka şekilde ticaret alanına çıkarmak veya bu amaçlar için gümrük bölgesine yerleştirmek, gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutmak veya ticari amaçla elde bulundurmak.

d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek” hükmünü içermektedir.

21. Anılan maddelerde görüleceği üzere, tescilli bir marka ile aynı veya benzer olan ve bu nedenle bağlantı ihtimali de dâhil halk nezdinde karıştırılma ihtimali bulunan herhangi bir işaretin, markanın tescilli olduğu mallarla aynı veya benzer mallarda kullanılması marka hakkına tecavüz teşkil oluşturmaktadır. Karıştırılma ihtimalinden bahsedilmek için halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterlidir. Başka bir deyişle halk, aldığı mal veya hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bilse fakat güvendiği işletme ile mal veya hizmet aldığı işletme arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu zannetse bile “karıştırılma ihtimali” vardır (Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İstanbul, 2012, s. 434). Buradaki “halk” kavramından ortalama niteliklere sahip olan tüketicilerin anlaşılması gerekir.

22. Karıştırılma ihtimali, hem bir tescil engeli, hem de bir tecavüz eylemidir. Karıştırılma ihtimalinin varlığından söz edebilmek için, mütecaviz tarafından kullanılan işaretin tescil edilmiş markanın aynısı veya onun benzeri olması ve tescil edilmiş markanın tescil edildiği mal ve hizmetlerle aynı veya benzer mal ve hizmetlerde kullanılması şarttır. Karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesinde bu iki hususun bir arada bulunması ve ortalama tüketicinin esas alınması gerekir. Karıştırılma ihtimalinde ortalama tüketicinin bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bir bağlantı kurması yeterlidir. Ortalama tüketici aldığı mal veya hizmetin başka bir işletmeye ait olduğunu bilse fakat güvendiği işletme ile mal veya hizmetini aldığı işletme arasında ekonomik bir bağlantı bulunduğunu zannetse bile “karıştırılma ihtimali” vardır. Başka bir deyişle tescilli marka ile kullanılan işaret arasında görsel ve sesçil (fonetik) yönden benzerlik bulunmasa, hatta genel görünüş (umumi intiba) açısından ayniyet veya benzerlik bulunmasa dahi, ortalama tüketici bunlar arasında herhangi bir şekilde bir bağlantı kuruyorsa karıştırılma ihtimalinin mevcudiyeti kabul olunacaktır (Tekinalp, s. 434-437).

23. Hemen belirtilmelidir ki, herhangi bir işaretin marka gibi kullanılması “markasal kullanım” olarak adlandırılmaktadır. Bir işaretin marka olarak kullanılıp kullanılmadığı ise o işaretle karşı karşıya gelen ortalama tüketicinin algısına göre belirlenmelidir. Şayet ortalama tüketici, o işareti bir mal veya hizmetin markası gibi algılıyorsa markasal kullanımdan söz edilecektir. Markasal kullanımdan söz edebilmek için işaretin sadece mal veya hizmet üzerinde kullanılması zorunlu olmayıp, ilanlarda, kataloglarda, ticari belgelerde kullanılması mal veya hizmetle bağlantılı olarak markasal etki doğuracak şekildeki tüm kullanımları markasal kullanım oluşturacaktır (... ... ..., Ticari Ad ve İşaretler Arasında Karıştırılma Tehlikesi, Ankara, Birinci Baskı, 2014, s. 116).

24. Bu kapsamda daha önce tescil edilmiş bir markanın varlığı karşısında marka ile aynı veya benzer ibareler içeren bir ticaret unvanının veya işletme adının markasal olarak kullanılması da marka hakkına tecavüz teşkil edecektir. Ticaret unvanı veya işletme adında yer alan bir kelime olması gerektiğinden farklı olarak mal veya hizmetle bağlantılı şekilde kullanılır ve bu kullanıma artık markasal değer atfedilirse, 556 sayılı KHK’nın 9 uncu maddesinde belirtilen durumun oluştuğu kabul edilerek marka hakkına tecavüz söz konusu olacaktır. Bu durumda ticaret unvanı veya işletme adı artık teşebbüsün mal veya hizmetini diğer bir teşebbüsün mal veya hizmetinden ayırt etme fonksiyonunu da üstlenmektedir.

25. Serbest piyasa ekonomilerinin temel prensibi olan serbest ticaret hakkı ve rekabet özgürlüğü Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 48/1 maddesinde “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir” denilmek suretiyle vurgulanmıştır. Ancak ticaret serbestîsi ve rekabet özgürlüğü, sınırsız rekabet hakkının bulunduğu anlamına da gelmemektedir. Bu nedenle haksız rekabeti düzenleyen kuralların amacı ve içeriği de rekabet özgürlüğünün sınırlarını göstermek ve bu sınırların aşılması durumunda başvurulabilecek hukuki yolları tespit etmektir.

26. Haksız rekabet kuralları, rekabet hakkının dürüstlük kuralları çerçevesinde kullanılmasını sağlamak ve rekabet hakkının kötüye kullanılmasını engellemek amacı ile sevk edilmiştir. Bu kurallar genel nitelikli ve her alanda uygulanabilecek hükümler içermekle birlikte rekabet hakkının, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2 nci maddesi gereğince dürüstlük kurallarına uygun şekilde kullanılmasını sağlamaya çalışmaktadır (Arkan, Sabih: Ticari İşletme Hukuku, Ankara 2018, s. 350).

27. Hem 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6762 sayılı TTK) hem de 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (6102 sayılı TTK) haksız rekabet kuralları, ticari nitelik taşısın taşımasın tüm haksız rekabet hâllerini kapsayacak şekilde ve son derece ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 6102 sayılı TTK’nin 54 üncü maddesinde haksız rekabete ilişkin amaç ve genel hükme yer verildikten sonra, aynı Kanun’un 55 inci maddesinde uygulamada sık karşılaşılan ve dürüstlük kurallarına aykırı olan bazı davranış ve fiil örnekleri sayılmıştır (Arkan, s. 350).

28. 6102 sayılı TTK’nın 55/1-5 maddesine göre; "Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak" dürüstlük kuralına aykırı haksız rekabet hâli olarak belirtilmiştir. Bu durumda, kişinin bir başkasının haklı olarak kullandığı mal veya iş ürününün ya da ticaret unvanı veya markasının aynısını ya da benzerini kendi iş ve faaliyetinde ticari amaçla kullanması, ilgili malı veya iş ürününü piyasaya sunması iltibasa yol açar ve haksız rekabet teşkil eder. O hâlde 556 sayılı KHK’nin 61 inci maddesindeki tecavüz fillerinden birini işleyen mütecavizin eylemi aynı zamanda haksız rekabet teşkil etmektedir.

29. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacının ticaret unvanının ... Laboratuvarı Tıbbi Tahliller Sanayi A.Ş. olduğu, bu unvan ile 24.02.1983 tarihinde ticaret siciline tescil edildiği, iştigal konusunun tıbbi laboratuvar hizmetlerinden oluştuğu, işletmesinin ve faaliyetlerinin tanıtımını “www.....com.tr” alan adını taşıyan internet sitesi üzerinden gerçekleştirdiği, davacının dava tarihi itibariyle 1996/177751 sayılı “...” ibareli, 2009/30233 sayılı “...” ibareli ve 2009/30234 sayılı “... LABORATUVARI” ibareli markalarının bulunduğu, bunlardan 1996/177751 sayılı markanın “eğitim hizmetleri” ile “tıbbi hizmetler”; 2009/30234 sayılı markanın “tıbbi hizmetler” sınıflarında tescilli olduğu anlaşılmaktadır.

30. Davalı ... Üniversitesinin 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Kanunu’na 20.02.2014 tarihli ve 6525 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesiyle eklenen 156 ncı maddesi gereğince İstanbul’da Dünya Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tâbi olmak üzere kamu tüzel kişiliğine sahip olarak kurulduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca anılan madde gereğince ... Üniversitesi rektörlüğe bağlı olarak; Tıp Fakültesinden, Diş Hekimliği Fakültesinden, Eczacılık Fakültesinden, Sağlık Bilimleri Fakültesinden, Eğitim Fakültesinden, Mühendislik Fakültesinden, Meslek Yüksekokulundan, Eğitim Bilimleri Enstitüsünden, Fen Bilimleri Enstitüsünden ve Sağlık Bilimleri Enstitüsünden oluşmaktadır.

31. Davalı üniversitenin 2014-2015 öğretim yılı itibariyle akademik faaliyetlerine başladığı, ayrıca üniversite hastanesi ile diş hastanesinin hizmete geçirildiği, faaliyetlerinin tanıtımını “www.....edu.tr”,“www.birunihastanesi.com.tr”,“www.birunidis.com”, www.birunidishastanesi.com” ve “www.facebook.com/BiruniGenomMerkezi/” alan adlarını taşıyan internet sitesi üzerinden gerçekleştirdiği dosya kapsamı ile sabittir. Davalı üniversitenin dava konusu “... ÜNİVERSİTESİ Bilimin Geleceği”, “... ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ”, “... ÜNİVERSİTESİ Reyhan Genom Merkezi” “... ÜNİVERSİTESİ TIBBİ LABORATUVAR” şeklindeki kullanımlarında “...” ibaresinin “Üniversite” ibaresinden daha büyük yazı karakteriyle yazıldığı, “...” ibaresinin davalı kullanımlarının esaslı ve ayırt edici unsurunu teşkil ettiği anlaşılmaktadır.

32. Hemen belirtilmelidir ki; kamu hukuku kuralları çerçevesinde vakıf üniversitelerine tanınan ayrıcalıklı yetkiler, kamu gücünün kullanımını sağladığından kamusal alanla ilgilidir. Buna karşılık kamu tüzel kişilerinin özel hukuk sistemi içerisindeki yeri, ilgili hukuk dalının özel düzenlemelerine göre belirlenir. Bu kapsamda kamu tüzel kişileri gibi kamu ayrıcalıklarından yararlanan kurum ve kuruluşlarda herhangi bir gerçek ya da tüzel kişi gibi fikri mülkiyet mevzuatına tâbidir. Dolayısıyla fikri mülkiyet sisteminde hak sahibinin izni olmaksızın gerçekleşen tecavüz eylemlerinin engellenmesi açısından hakkın konusunu izinsiz kullanan kişinin hukuki statüsünden değil, gerçekleşen eylemin hukuki niteliğinden hareket edilmesi gerekir. Bu itibarla tescilli hakkın kamu yararını gözetme, kamu hizmeti görme vb. kamusal kriterlere dayalı olarak ihlal edilebilme serbestisi söz konusu değildir.

33. Kamu tüzel kişileri 6102 sayılı TTK’nın 16/2 maddesi gereğince tacir sayılamayacak ise de işletilen işletmenin aynı Kanun’un 11 inci maddesinde aranan şartları taşıması kaydıyla ticari işletme sayılmasında bir engel bulunmamaktadır. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 130/2 maddesi gereğince kazanç amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından, Devletin gözetim ve denetimine tabi yükseköğretim kurumları kurulabilecek olması karşısında vakıf üniversitelerinin de tıpkı devlet üniversiteleri gibi ticari işletme ve tacir sıfatını taşımayacakları kabul edilmelidir. Bu itibarla vakıf üniversitelerinin işlettiği işletmelerin hukuki niteliğinin tespiti, her bir işletmenin hukuki yapısına, örgütlenme ve işletilme şekline ilişkin bilgiler çerçevesinde belirlenmesi gerekir.

34. Marka tescili suretiyle elde edilen tekelci mutlak hakkın bütün üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi için üçüncü kişinin kullanımının, mevzuatın öngördüğü sınırlamalara dahil olmayan ticaret hayatında etki yaratacak şekilde olması gerekir. Markayı sahibinin izni olmaksızın kullanan üçüncü kişinin kâr amacı güdüp gütmediğine bakılmaksızın markayı ticari hayatın bir aktörü olarak ticari faaliyetinin kapsamı içinde kullanması yeterlidir. Bu kapsamda davalı üniversitenin faaliyeti de kâr amacı güdüp gütmediğinden, tacir sıfatına sahip olup olmadığından, ticari işletme faaliyeti yürütüp yürütmediğinden bağımsız olarak iktisadi amaçlı bir ticari faaliyettir.

35. Davalı üniversitenin ticari faaliyeti kapsamında sunduğu hizmetler ile davacının markasının kapsamında bulunan mal ve hizmet türü aynı ve benzer ihtiyaçları gidermekte, birbiri yerine ikame edilebilmekte ve birbirini tamamlamaktadır. Özellikle işletmesel bağlantı kurma ihtimalinin iltibas kavramı içerisine dahil olması karşısında davalının sunduğu hizmetlerin davacı markasının kapsamındaki mal ve hizmetlerle aynı sayılması zorunludur. Bu itibarla davalı üniversitenin davacı adına tescilli “...” ibaresini “eğitim hizmetleri” ve “tıbbi hizmetler” alanındaki ticari faaliyetlerinde markasal olarak kullandığı, bu kullanımların aynı faaliyet alanlarında ortalama tüketici nezdinde davacı lehine oluşmuş işletmesel bağı zedeleyecek şekilde karıştırılma ihtimaline neden olacağı gözetildiğinde davalının dava konusu kullanımlarının marka hakkına tecavüz ve dolayısıyla haksız rekabet teşkil ettiği kabul edilmelidir.

36. Davalı adının kuruluş kanunuyla verilmiş olmasının da marka hakkına tecavüzü ve haksız rekabeti ortadan kaldırıcı etkisi bulunmamaktadır. Zira 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Kanunu’na 20.02.2014 tarihli ve 6525 sayılı Kanun’un 13 üncü maddesiyle eklenen 156 ncı maddesine dayalı olarak elde edilen konum, hukuk sisteminin kamu tüzel kişiliği sıfatı için öngördüğü kamu gücü ayrıcalıklarıdır. Bu bağlamda kanun ile kurulmuş bir üniversitenin adının kuruluş kanununda yer alması, bu adın farklı mal ve hizmetlerde markasal olarak kullanım yetkisinin de üniversiteye verildiği anlamına gelmemektedir. Başka bir deyişle davalı üniversitenin adının kanunla verilmiş olması üniversitenin ticari faaliyetlerinde adını markasal olarak kullanmasını hukuka uygun hâle getirmemektedir.

37. Hemen belirtilmelidir ki; davalı üniversitenin adını markasal olarak kullanması, 556 sayılı KHK’nın 12 nci maddesinde düzenlenen dürüst ticari kullanım kapsamında da değerlendirilemez. Anılan madde; “Dürüstçe ve ticari veya sanayi konularıyla ilgili olarak kullanılmaları koşuluyla üçüncü kişilerin, ad ve adresini, mal veya hizmetlerle ilgili cins, kalite, miktar, kullanım amacı, değer, coğrafi kaynak, üretim veya sunuluş zamanı veya diğer niteliklere ilişkin açıklamaları kullanmaları marka sahibi tarafından engellenemez” hükmünü haizdir. Burada öngörülen istisnanın temel amacı marka hakkının, ticari hayattaki dürüstlük kuralları çerçevesinde üçüncü kişilerin kendi adlarını kullanmalarını engellememesidir. Bu düzenleme esasen gerçek kişiler açısından öneme sahip olup adın isteğe bağlı olarak belirlenebildiği tüzel kişiler açısından uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Başka bir deyişle 556 sayılı KHK’nın 12 nci maddesinde düzenlenen istisna gerçek kişilerin ad ve soyadlarının ya da yalnızca soyadlarının kullanımını kapsamaktadır.

38. Gerçekten de davalı üniversitenin adının belirlenme sürecine ilişkin olarak 31.12.2005 tarihli ve 26040 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği uygulanmakta; yükseköğretim kurumunun adı kurucu vakıf tarafından belirlenmektedir. Anılan Yönetmeliğin 12 nci maddesi; “Vakıf yükseköğretim kurumlarına verilecek isimler, Yükseköğretim Kurulu tarafından belirlenen kriterlere uygun olmak zorundadır. Yükseköğretim Genel Kurulu uygun bulmadığı isimlerin kriterlere uygun bir şekilde değiştirilmesini kurucu vakıftan isteyebilir. Kurulmuş bulunan vakıf yükseköğretim kurumlarının isim değişikliklerinde de aynı usuller uygulanır” şeklindedir. Dolayısıyla üniversite adının belirlenmesi aşamasında Yükseköğretim Kurulunun kriterleri dikkate alınmaktadır. Ancak Yükseköğretim Kurulu üniversite adının kriterlere uygun olup olmadığı hususunda denetim yaparken fikri mülkiyet mevzuatı kapsamında bir denetim gerçekleştirmesi beklenmemelidir. Bu itibarla belirlenen adın daha önce bir başkası tarafından koruma altına alınmış bir ibareyle aynı veya benzer olması mümkündür. Bu durumda Yükseköğretim Kurulunun inceleme yetkisi dışında kalan herhangi bir mevzuat nedeniyle üniversitenin adının değiştirilmesi gerekebilir ve bu değişiklik aynı usulle gerçekleşir.

39. Hâl böyle olunca davalı üniversitenin adının kanun ile belirlenmesinin davalının markasal kullanımlarını hukuka uygun hâle getirmeyeceği, bu kabulün Anayasal güvence altındaki mülkiyet hakkına uygun düşmeyeceği, dolayısıyla davalı üniversitenin adının markasal olarak kullanılmasının davacının marka hakkına tecavüz oluşturduğu ve haksız rekabet teşkil ettiği yönündeki direnme kararı onanmalıdır.

40. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; adın kanunda tanınan görev ve yetkiler çerçevesinde kullanılmasının ticaret hayatının olağan akışı içerisinde markasal nitelikte de olabileceği, davalı üniversitenin kuruluşuna ilişkin Kanun’un açıkça "... ÜNİVERSİTESİ" adı altında tıp fakültesi açılmasını öngörmesi de aslında kanun koyucunun “...” isminin bu alanda kullanılabileceğini kabul ettiği, davalı üniversitenin kuruluşuna ilişkin kanuni düzenlemenin 556 sayılı KHK’nın bahşettiği inhisarı kullanım yetkisine nazaran özel hüküm vasfında olduğu, işbu özel hüküm varlığını korudukça davalı üniversitenin faaliyetleri içerisinde ve bu arada tıp alanındaki tüm akademik ve ticari faaliyetlerinde "... ÜNİVERSİTESİ" ismini kullanabileceğinden şüphe edilmemesi gerektiği, laboratuar işlemlerinin bir tıp fakültesi açısından kaçınılmaz bir faaliyet olduğu göz önüne alındığında “... ÜNİVERSİTESİ” isminin üniversite tüzel kişiliği tarafından hem fakültelerinde hem de laboratuvar hizmetlerinde kullanılmasının hukuka uygunluk içerisinde kalacağı, zira marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin kural olarak birer özel haksız fiil türü olduğu, gerçekleştirilen fiil özel ya da genel bir hukuka uygunluk nedeni taşıdığı ölçüde haksız fiile ve takiben marka tecavüzüne ya da haksız rekabete vücut vermeyeceği, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 63 üncü maddesi gereğince kanunun verdiği yetkinin kullanılmasının da bir hukuka uygunluk nedeni olduğu, dolayısıyla adı kanunla belirlenen bir kamu kurumunun adını kanunda kendisine tanınan görev ve yetkiler çerçevesinde kullanmasının hukuka aykırı sayılamayacağı, bu itibarla direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş, Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

41. O hâlde mahkemece birleşen İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı davada yazılı şekilde karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden usul ve yasaya uygun direnme kararının onanması gerekmiştir.

42. Ne var ki, mahkemece asıl davada ve diğer birleşen davalarda Özel Dairenin bozma ilâmına uyulması karşısında bu davalara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin direnmeye konu birleşen İstanbul 3. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/13 Esas sayılı davada temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Asıl dava ile diğer birleşen davalarda davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması nedeniyle öncelikle mahkemesince Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile taraflarca karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesi gereğince uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

15.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

"K A R Ş I "O Y"

1. Direnmeye konu birleşen dava, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti ve men’i istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı üniversitenin "..." ibaresini markasal olarak sağlık (tıbbi) hizmetlerde kullanımının, davacı şirketin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği gerekçesiyle davacı şirketin marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, tecavüzün önlenmesine karar verilmiştir. Direnmeye konu birleşen davada davalı vekilinin temyiz istemi üzerine Özel Dairece; davalı üniversitenin sağlık (tıbbi) hizmetlerinde “...” ibaresini kullanım hakkının yasa ile kendisine tanındığından anılan ibareyi kullanmasının 556 sayılı KHK uyarınca marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil etmeyeceği gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemece, önceki gerekçeye ek olarak bozma ilâmında belirtilen kabul ve değerlendirmenin fikri mülkiyet esaslarına ve bu kapsamda Anayasal güvence altındaki mülkiyet hakkına uygun düşmediği, davalı üniversitenin kanunla kurulmuş olmasının ve adının da kanunla belirlenmesinin davacının tescilli markaya dayalı haklarını ileri sürmesine engel olamayacağı, bu durumun davalı üniversitenin marka hukuku ilke ve kurallarından muaf olacağı manasına gelmediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

2. 556 sayılı KHK’nın 61 inci maddesinde tescilli bir markaya tecavüz sayılan hâller düzenlenmiş; Anılan maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde; “marka sahibinin izni olmaksızın markayı 9 uncu maddede belirtilen biçimlerde kullanmak” markaya tecavüz olarak kabul edilmiştir. 556 sayılı KHK’nın 9 uncu maddesinde ise marka tescilinden ... hakların kapsamı belirlenmiştir.

3. Haksız rekabet ise 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 54 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 54/1 maddesinde haksız rekabet hükümlerinin amacının dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanması olduğu belirtilmiştir. Dürüst rekabetten kasıt ise rekabet ortamındaki davranışların ahlaklı ve dürüst olması gerektiğidir. Haksız rekabete konu davranış sonucunda müşterilerin azalması ya da çoğalması söz konusu olmasa dahi eğer davranış dürüstlük kuralları ve ahlaka aykırı ise, haksız rekabet fiilinin gerçekleştiğini söylemek mümkün olacaktır. Haksız rekabet hükümleri ile sadece rakipler değil, tedarikçiler, müşteriler, tüketiciler, alıcılar, kredi alanlar, sözleşmenin tarafı olanlar da korunmaktadır.

4. 6102 sayılı TTK’nın 54/2 maddesi; “rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır” şeklindedir. Bu madde ile genel haksız rekabet kuralı getirilmiş ve devamındaki maddede örnek kabilinden bazı haksız rekabet hâlleri sayılmıştır. Başka bir deyişle haksız rekabet hâlleri 6102 sayılı TTK’da sayılanlarla sınırlı olmayıp genel kural kapsamındaki tüm davranış ve uygulamalar haksız rekabet teşkil etmektedir. Buna göre 6102 sayılı TTK’nın 54/2 maddesi gereğince haksız rekabetin söz konusu olabilmesi için; ticari nitelik taşıyan bir davranış veya uygulamanın mevcut olması, bu davranış veya uygulamanın aldatıcı veya diğer bir şekilde dürüstlük kuralına aykırı olarak nitelendirilmek suretiyle hukuka uygun olmaması ve rakipler arasındaki veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkilerin etkilenmesi gerekir.

5. Buna göre genel kural kapsamında taraflar arasında rekabet ilişkisinin mevcudiyeti veya failin yarar sağlamış olması ya da failin kusuru ya da haksız rekabete uğrayanın zarar görmüş olması aranmamış; ancak fiilin hukuka veya dürüstlük kuralına aykırılığı bir şart olarak öngörülmüştür.

6. Tüm bu hâller incelendiğinde de görüleceği üzere marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet hâlleri aslında haksız fiilin özel bir görünüm biçimini teşkil etmektedir. Bu kapsamda tecavüz ya da haksız rekabetten bahsedilebilmesi için öncelikle hukuka aykırı bir kullanımın bulunması gerekir. Başka bir deyişle bir markanın üçüncü kişi tarafından kullanılması ancak kullanım hukuka aykırı ve haksız ise marka hakkına tecavüz veya haksız rekabet teşkil eder.

7. ... Üniversitesi, 27.02.2014 tarihli Resmî Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 6525 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesi ile 28.03.1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’na eklenen “Ek Madde 156” gereğince kamu tüzel kişiliğini haiz bir vakıf üniversitesi olarak kurulmuştur. Bu madde doğrultusunda ... Üniversitesi’nin tıp, diş hekimliği, eczacılık, sağlık bilimleri, eğitim, mühendislik, meslek yüksekokulları, eğitim bilimleri, fen bilimleri ve sağlık bilimleri alanlarında eğitim vermek üzere kurulduğu anlaşılmaktadır.

8. Yukarıda da belirtildiği üzere marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet kural olarak birer özel haksız fiil türüdür. Haksız fiilin unsurlarından biri de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 49 uncu maddesi gereğince hukuka aykırılıktır. Başka bir deyişle haksız fiilden söz edilebilmesi için ika edilen fiilin hukuka aykırı olması ve hukuka uygunluk sebeplerinin bulunmaması gerekir. Gerçekleştirilen fiil özel ya da genel bir hukuka uygunluk nedeni taşıdığı ölçüde haksız fiile ve takiben marka tecavüzüne ya da haksız rekabete vücut vermez. Zira 6098 sayılı TBK’nın 63 üncü maddesi “Kanunun verdiği yetkiye dayanan ve bu yetkinin sınırları içinde kalan bir fiil, zarara yol açsa bile, hukuka aykırı sayılmaz” hükmünü haiz olup, kanunun verdiği yetkinin kullanılması bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir. Bu hükmün marka hukuku ve haksız rekabet hukuku bağlamındaki önemli görünümlerinden birini ise somut olay bağlamında adı, kanunla belirlenen kamu tüzel kişiliklerinin bu adlarını kullanmaları oluşturur. Gerçekten de adı kanunla belirlenen bir kamu kurumunun adını, kanunda kendisine tanınan görev ve yetkiler çerçevesinde kullanması hukuka aykırı sayılamaz.

9. Hemen belirtilmelidir ki adın kanunda tanınan görev ve yetkiler çerçevesinde kullanılması ticaret hayatının olağan akışı içerisinde markasal nitelikte de olabilecektir. Bu durum davacı tarafından sunulan dilekçelerde tecavüz iddiaları ileri sürülürken tıp fakültesi de bulunan bir üniversitenin “... ÜNİVERSİTESİ” adını sağlık alanında kullanmamasının ya da laboratuarının bulunmamasının mümkün olmadığının belirtilmesi suretiyle de ortaya konulmuştur. Davalı üniversitenin kuruluşuna ilişkin Kanun’un açıkça "... ÜNİVERSİTESİ" adı altında tıp fakültesi açılmasını öngörmesi de aslında kanun koyucunun “...” isminin bu alanda kullanılabileceğini kabul ettiğini göstermektedir.

10. Davalı Üniversite'nin kuruluşuna ilişkin kanuni düzenleme, 556 sayılı KHK’nın bahşettiği inhisarı kullanım yetkisine nazaran özel hüküm vasfında olduğu için, işbu özel hüküm varlığını korudukça, davalı Üniversite’nin üniversite faaliyetleri içerisinde ve bu arada tıp alanındaki tüm akademik ve ticari işlerinde "... ÜNİVERSİTESİ" ismini kullanabileceğinden şüphe edilmemelidir. Laboratuar işlemlerinin bir tıp fakültesi açısından kaçınılmaz bir faaliyet olduğu göz önüne alındığında, “... ÜNİVERSİTESİ” isminin üniversite tüzel kişiliği tarafından hem fakültelerinde hem de laboratuar hizmetlerinde kullanılması hukuka uygunluk içerisinde kalacaktır. Dolayısıyla davalı üniversitenin bu kapsamda gerçekleştirdiği faaliyetlerin tamamı hukuka uygun kullanım niteliğindedir.

11. Öte yandan davacı tarafından markaya tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiği ileri sürülen kullanımlar incelendiğinde hepsinde “... ÜNİVERSİTESİ” yer almakta; kullanımlarda “... HASTANESİ” veya “... LABORATUVARI” yazmamaktadır. Başka bir deyişle ... Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne bağlı olarak hizmet gösteren hastane veya laboratuvarın bağlı bulunduğu üniversitenin adı açık olarak belirtilmektedir. Bu bakımdan davalı üniversitenin kullanımları, davacı markalarıyla tecavüz teşkil edecek benzerliğe sahip olmadığı gibi kullanımlar özel kanuni düzenleme karşısında hakkın kullanılması kapsamında kalmaktadır.

12. Bu itibarla anılan özel kanuni düzenleme karşısında sağlık (tıbbi) hizmet alanlarında gerçekleştirilen davalı kullanımlarının hukuka uygun olduğu gözetilerek bu kullanımların markaya tecavüz ya da haksız rekabet teşkil etmeyeceği kabul edilmelidir.

13. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Dairenin bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun onama görüşüne katılamıyorum.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2022621-e-20231097-k-sayili-karari