YARGITAY DAİRELERİNDE USULÜNE UYGUN TOPLANTI YETER SAYISI OLUŞTUKTAN SONRA KARAR VERİLEBİLMESİ İÇİN TOPLANTIYA KATILAN ÜYELERİN SALT ÇOĞUNLUĞUNUN AYNI DOĞRULTUDA GÖRÜŞ BİLDİRMELERİ VE ÇEKİMSER OY KULLANMAMALARI GEREKMEKTEDİR
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
Esas Numarası: 2024/244
Karar Numarası: 2025/417
Karar Tarihi: 02.07.2025
HAKSIZ FİİLE DAYANAN TAZMİNAT İSTEMİ
ZAMANAŞIMI SÜRESİ
YARGITAY DAİRELERİNDE USULÜNE UYGUN KARAR VERİLEBİLMESİ
ÖZETİ: Yargıtay dairelerinde usulüne uygun toplantı yeter sayısı oluştuktan sonra karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğunun aynı doğrultuda görüş bildirmeleri ve çekimser oy kullanmamaları gerekmektedir. Aksi takdirde Yargıtay kararı usulüne uygun değildir ve hukuk aleminde hiçbir sonuç doğurmaz. Başka bir anlatımla, Yargıtay dairelerinde oylamaya katılan üyelerin oyları dağılmasından dolayı salt çoğunluk sağlanmazsa ortada usulüne uygun bir Daire kararı mevcut olmayacaktır. Somut olay incelendiğinde, Özel Daire heyetini oluşturan beş üyeden ikisi sekiz yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması, bir üye ise iki yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden bahisle kararın bozulmasını, diğer iki üye ise on beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden kararın onanması gerektiğini belirtmiş olup yapılan oylamada usulüne uygun bir şekilde karar yeter sayısının sağlanamadığı anlaşılmaktadır. Oyların bu dağılış şekline göre somut olayda öncelikle ölüme neden olan kazanın sürücünün suç teşkil eden bir eylemi sonucu meydana gelip gelmediği oylanarak sonucuna göre uzamış dava (ceza) zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanamayacağının ayrıca oylanması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla ikinci oylamada tüm üyelerin katılımıyla sekiz yıllık zamanaşımı sürenin mi yoksa on beş yıllık zamanaşımı süresinin mi uygulanacağı belirlenerek karar yeter sayısı sağlanacaktır. Yapılacak yeni müzakerede oyların farklı dağılımına göre farklı oylama yapılması da gerekebilecektir. Özel Dairenin bozma kararı belirtildiği şekilde bir oylama yapılmak suretiyle oy birliği yada oy çoğunluğunun (üç üyenin oyunu) yansıtan bir sonuç içermeksizin verildiğinden usulüne uygun değildir ve hukuk aleminde sonuç doğurmamıştır.
SAYISI : 2023/27 E., 2023/106 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 25.10.2022 tarihli ve
2022/8291 Esas, 2022/12988 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki maddi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin eşi olan desteğin sevk ve idaresindeki traktörün tarlanın meyilli olması sebebiyle 27.04.2010 tarihinde devrilmesi sonucu desteğin yaralandığını ve tedavisi devam ederken vefat ettiğini, traktörün sigortası bulunmadığından Güvence Hesabının zarardan sorumlu olduğunu ileri sürerek şimdilik 90.000,00 TL destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden davalının temerrüt tarihine kadar işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesi ile talebini 227.275,43 TL’ye artırmıştır.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, kaza karayolunda meydana gelmediğinden oluşan zarardan müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 27.05.2021 tarihli ve 2020/35 Esas, 2021/120 Karar sayılı kararı ile; somut olayda, zorunlu mâli sorumluluk sigortası bulunmayan traktörün tarla içerisinde iken devrildiği ve araç sürücüsü olan desteğin vefat ettiği, davaya konu trafik kazasının meydana geldiği yerin (tarlanın) karayolu ile bağlantısının bulunduğu, davalının sorumluluğu sabit olmakla davacının desteğinden yoksun kaldığı, hükme esas alınan 04.03.2021 havale tarihli bilirkişi raporunda davacı için 227.275,43 TL destekten yoksun kalma tazminatı hesaplandığı, davacı vekili tarafından talebin 227.275,43 TL olarak ıslah edildiği, kaza tarihi olan 27.04.2010 tarihi itibariyle davalının kaza başına teminat limitinin 175.000,00 TL olduğu, davalı tarafından zamanaşımı def'i ileri sürülmüşse de kaza neticesinde ölüm meydana geldiği, ölüm nedeniyle ceza zamanaşımının uygulanması gerektiği, dolayısıyla destekten yoksun kalma tazminatının zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 175.000,00 TL'nin 23.01.2020 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27.04.2022 tarihli ve 2021/1191 Esas, 2022/703 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...1-Dava, trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir.
Olay tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 41. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi) haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de (TBK değişik 72. md) haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan zararının tazmini istemiyle açacağı davaların zararı ve faili öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl ve herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresine (TBK 72. maddesinde 2 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri öngörülmüştür) tabi olduğu belirtilmiştir.
Buna karşılık 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 109/1. maddesinde; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler için, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak 10 yıllık zamanaşımı süresi öngörülmüştür. Maddenin özellikle 2. fıkrasında "dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğarsa" ifadesi ile kanun koyucu, taraf ayrımı yapmaksızın (davacı, davalı veya dava dışı 3.kişi) fiil cezayı gerektiriyor ise, uzamış ceza zamanaşımının uygulanacağını kabul etmiştir. Görüldüğü gibi, BK'nun 60 ve 2918 sayılı KTK'nun 109/2. maddesindeki düzenlemeler, zamanaşımı süresinin başlangıcı yönünden birbirine paraleldir. Aralarındaki tek fark, zamanaşımı süresinin trafik kazalarından doğan tazminat talepleri bakımından 1 yıl yerine, 2 yıl olarak öngörülmesidir. (TBK'nun 72. maddesi ile bu konuda da paralellik sağlanmıştır.)
Haksız fiile dayanan tazminat isteminde zamanaşımının işlemeye başlayacağı tarih, zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği andır.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında; kaza sonucu sadece davacının desteği sürücü vefat etmiş, başkaca kimse yaralanmamış, hayatını kaybetmemiştir. Kaza tarihinde yürürlükte olan 5237 sayılı TCK'ya göre söz konusu eylem trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu olup zamanaşımı süresi 8 yıldır. Davaya konu trafik kazası 27/04/2010 tarihinde meydana gelmiş, dava ise 19/02/2020 tarihinde açılmıştır. Davalı taraf, davaya konu alacağın zamanaşımına uğradığı savunmasında bulunmuş olmasına rağmen, gerek ilk derece mahkemesi gerekse bölge adliye mahkemesi zamanaşımı savunmasını reddetmiştir.
Açıklanan nedenlerle; olay tarihi ve dava tarihi dikkate alındığında KTK'nın 109/2. maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde davanın açılmadığı gözetilerek davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekir.
2-Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir...." gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; suça konu eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 85 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen on beş yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında zamanaşımı süresinin dolmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; talebin zamanaşımına uğradığını, eksik inceleme sonucu karar verildiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, TCK'nın 179 ve 66/1-e maddeleri uyarınca sekiz yıllık zamanaşımı süresinin mi yoksa 85/1 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen on beş yıllık ceza zamanaşımı süresinin mi uygulanması gerektiği, buradan varılacak sonuca göre davanın zamanaşımından reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Özel Dairenin bozma kararında yapılan oylama gözetildiğinde, Özel Daire bozma kararının usulüne uygun olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre Mahkemece verilen direnme kararının ve Özel Daire bozma kararının kaldırılarak dosyanın yeniden incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 37 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 66, 85 ve 179. maddeleri
2. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun (KTK) 109. maddesi
3. 271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 229. maddesi
4. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun (Yargıtay Kanunu) 39. maddesi
5. Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi
2. Değerlendirme
1. Yapılan incelemede; davanın, trafik kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olduğu, davalının süresi içerisinde zamanaşımı def'ileri sürdüğü, İlk Derece Mahkemesince, somut olayda TCK'nın 85 ve 66/1-d maddelerinde öngörülen on beş yıllık dava zamanaşımı süresi dikkate alındığında zamanaşımı süresinin dolmadığı, dolayısıyla tazminat isteminin zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verildiği, kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; kaza tarihinde yürürlükte olan TCK'ya göre söz konusu eylemin trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunu oluşturduğu, zamanaşımı süresinin sekiz yıl olduğu, davaya konu trafik kazasının 27.04.2010 tarihinde meydana geldiği, davanın ise 19.02.2020 tarihinde açıldığı, olay tarihi ve dava tarihi dikkate alındığında KTK'nın 109/2. maddesindeki uzamış ceza zamanaşımı süresi içinde davanın açılmadığı, gerekçesiyle kararın oy çokluğuyla bozulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
2. Sayın Üye ...'ün karşı oy yazısında; “…somut olayda tazminat davası, cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığı için uzamış (ceza) zamanaşımı süresinin uygulanabilmesi mümkün olmadığı, dolayısıyla zamanaşımı süresinin 2918 sayılı Kanun’un 109. maddesinin birinci fıkrası uyarınca zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde dolduğunu kabul etmek gerektiği, olayın meydana geldiği ve davacının desteğinin vefat ettiği tarihte davacının zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği, bu tarihten itibaren iki yıl içerisinde başvuru yapılmadığından bu farklı gerekçeyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği…” belirterek gerekçeye muhalefet ettiği, Sayın Başkan ... ve Sayın Üye...’in karşı oy yazılarında ise “suça konu eylem için kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK'nın 85. ve 66/1-d maddelerinde öngörülen 15 yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır. Açıklanan sebeplerle mahkemece davalının zamanaşımı itirazının reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin bozma nedenine göre incelenmeyen temyiz itirazlarının incelenmesi gerekirken, sayın çoğunluğun sürücü desteğin eylemi trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu olarak nitelendirilerek 8 yıllık zamanaşımı süresinin ve değişik gerekçe ile ceza zamanaşımı yerine 2 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle davanın zamanaşımından reddedilmesi gerektiği yönündeki bozma gerekçesine katılmıyoruz” şeklinde görüş belirtildiği görülmektedir.
3. Gelinen noktada, her ne kadar Özel Daire heyetini oluşturan üyeler tarafından davanın zamanaşımına uğradığı görüşü benimsenmişse de, iki üye tarafından olayda trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçu bulunduğundan zamanaşımı süresinin sekiz yıl olduğunun dolayısıyla zamanaşımı süresinin dolmadığının belirtildiği, bir üye tarafından da somut olayda, dava cezayı gerektiren bir fiilden doğmadığı için uzamış (ceza) zamanaşımı süresinin uygulanabilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle zamanaşımı süresinin KTK'ın 109/1. fıkrası uyarınca zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhâlde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde dolduğunu kabul etmek gerektiği, olayda iki yıl içerisinde başvuru yapılmadığından zamanaşımı süresinin dolduğuna ilişkin farklı gerekçelerle kararın bozulması gerektiği görüşünün ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır.
4. Netice itibariyle, Özel Daire heyetini oluşturan beş üyeden iki üye sekiz yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden kararın bozulmasını, bir üye iki yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden kararın bozulmasını ve iki üye ise on beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden kararın onanması gerektiğini bildirmiş olup oylamanın bu şekilde dağıldığı anlaşılmaktadır.
5. Yargıtay heyetine dâhil olan başkan ve üyeler temyiz incelemesi yönünden verilecek kararın müzakeresinde farklı görüşte oldukları takdirde oylar dağılmış olacaktır. Oyların dağılması hâlinde ne şekilde işlem yapılacağı konusunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nda (HMK) açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle sorunun çözümlenmesi için Yargıtay mevzuatının incelenmesi gerekmektedir.
6. Yargıtay Kanunu’nun 39. maddesinde; “Yargıtay daireleri ile kurulları oylamaya katılacakların tümünün hazır bulunması veya bu Kanunla belli edilen çoğunluğun meydana gelmesi halinde toplanır.
Görüşmeler gizli olur. Daire ve kurullarda kararlar çoğunlukla verilir. Özel hükümler saklıdır…”
40. maddesinde ise; “Daireler heyet hâlinde çalışır, heyet bir başkan ve dört üyenin katılmasıyla toplanır. Üye sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilir. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üye başkanlık eder. Bu durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üye başkanlık eder. Heyetler işi müzakere eder ve salt çoğunlukla karar verirler. Müzakereler gizli cereyan eder…” şeklinde düzenlemeler mevcuttur.
7. Görüldüğü üzere Yargıtay daireleri ile kurulları oylamaya katılacakların tümünün hazır bulunması veya bu Kanun'la belli edilen çoğunluğun meydana gelmesi hâlinde toplanır ve daire ve kurullarda kararlar çoğunlukla verilir. Örneğin beş üye ile toplanan dairenin en az üç üyesinin aynı doğrultuda görüş bildirmesi üzerine çoğunluk sağlanacağından usulüne uygun bir Yargıtay kararı oluşacaktır.
8. Oyların dağılması hâlinde dağılan oyların nasıl toplanacağı konusunda HMK'da hüküm yok ise de CMK'nın 229. maddesinde düzenleme bulunmaktadır. Bu kural hukuk yargılamasında uygulanacak bir hüküm değil ise de sorunun çözümünü yorumlamakta yararlı olacaktır. CMK 229. maddesine göre; mahkeme başkanı, kıdemsiz üyeden başlayarak oyları ayrı ayrı toplar ve en sonra kendi oyunu verir. Mahkeme başkan ve üyelerinden hiçbiri herhangi bir konu veya sorun üzerinde azınlıkta kaldığını ileri sürerek oylamaya katılmaktan çekinemez. Oylar dağılırsa sanığın en çok aleyhine olan oy, çoğunluk meydana gelinceye kadar kendisine daha yakın olan oya eklenir. Görüldüğü üzere maddede üyenin her konuda oy kullanmak zorunda olduğu, bir konu hakkında azınlıkta kaldığını ileri sürerek diğer konularda oy kullanmaktan kaçınamayacağı düzenlendiğinden her üyenin her konuda oy kullanmak zorunda olduğu ve her konunun tüm üyelerin katılımıyla karara bağlanması gerektiği belirtilmektedir (Zeki Gözütok; Hukuk Davalarında İstinaf ve Temyiz Uygulama Rehberi; Ankara 2017, s. 125).
9. Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesinde de bu konuda benzer bir düzenleme vardır. Bu maddeye göre Hukuk ve Ceza Genel Kurullarında işin esasına girmeden önce, konu ile ilgili olarak çözülmesi gereken bir ön sorun ortaya çıkarsa ilkin o yönden görüşme ve oylama yapılır. Oylama sonucu ön sorun karara bağlandığı takdirde, gerekiyorsa işin esasına geçilerek görüşmesi yapılır ve oylanır. Ön sorun oylaması sonucu, bir üyenin düşüncesine aykırı düşmüş olsa dahi o üye de işin esası hakkında oy vermek zorundadır. Oylar sorunu çözümleyici nitelikte kullanılır. Bu düzenlemede ön sorunların ve esasın ayrı ayrı oylanacağı, ön sorundan farklı düşünen üyenin de esasa ilişkin oy kullanması gerektiği belirtilmiştir ( Gözütok s. 125).
10. Yargıtay Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının Çalışma Usul ve Esasları Hakkında Yönerge'nin 41. ve 42. maddelerinin incelenmesinde de yarar vardır. Anılan Yönerge'nin 41. maddesinde; "Genel Kurullarda toplantıda bulunanların üçte ikisinin oyu ile karar verilir. Birinci toplantıda üçte iki oy çoğunluğu sağlanamazsa ikinci toplantıda bulunanların çoğunluğu ile karar verilir. Bu ilke ön sorunun hâllinde ve Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararların temyiz incelemesi sırasında da aynen uygulanır" 42. maddede ise: "Oylama sırasında oylar ikiden çok görüş doğrultusunda dağılmış olursa, bir görüş üzerinde karar için yeterli oy sayısı gerçekleşmedikçe karar çıkmış sayılmaz. Aynı işin sonraki görüşmesinin oylamasında en çok oy alan iki görüş oylanır. Konunun karara bağlanmış sayılabilmesi için kurula katılan üyelerin çoğunluk oylarının bir görüş üzerinde birleşmiş olması zorunludur" hükmü bulunmaktadır.
11. Tüm bu açıklamalardan sonra anlaşılacağı üzere, Yargıtay dairelerinde usulüne uygun toplantı yeter sayısı oluştuktan sonra karar verilebilmesi için toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğunun aynı doğrultuda görüş bildirmeleri ve çekimser oy kullanmamaları gerekmektedir. Aksi takdirde Yargıtay kararı usulüne uygun değildir ve hukuk aleminde hiçbir sonuç doğurmaz. Başka bir anlatımla, Yargıtay dairelerinde oylamaya katılan üyelerin oyları dağılmasından dolayı salt çoğunluk sağlanmazsa ortada usulüne uygun bir Daire kararı mevcut olmayacaktır.
12. Somut olay incelendiğinde, Özel Daire heyetini oluşturan beş üyeden ikisi sekiz yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması, bir üye ise iki yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden bahisle kararın bozulmasını, diğer iki üye ise on beş yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğinden kararın onanması gerektiğini belirtmiş olup yapılan oylamada usulüne uygun bir şekilde karar yeter sayısının sağlanamadığı anlaşılmaktadır. Oyların bu dağılış şekline göre somut olayda öncelikle ölüme neden olan kazanın sürücünün suç teşkil eden bir eylemi sonucu meydana gelip gelmediği oylanarak sonucuna göre uzamış dava (ceza) zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanamayacağının ayrıca oylanması gerekmektedir. Diğer bir anlatımla ikinci oylamada tüm üyelerin katılımıyla sekiz yıllık zamanaşımı sürenin mi yoksa on beş yıllık zamanaşımı süresinin mi uygulanacağı belirlenerek karar yeter sayısı sağlanacaktır. Yapılacak yeni müzakerede oyların farklı dağılımına göre farklı oylama yapılması da gerekebilecektir. Özel Dairenin bozma kararı belirtildiği şekilde bir oylama yapılmak suretiyle oy birliği yada oy çoğunluğunun (üç üyenin oyunu) yansıtan bir sonuç içermeksizin verildiğinden usulüne uygun değildir ve hukuk aleminde sonuç doğurmamıştır.
13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Özel Daire heyetini oluşturan üye çoğunluğunun zamanaşımının dolduğu yönünde iradelerini içerdiği, bu nedenle Özel Daire kararında çoğunluğun sağlandığından ön sorunun olmadığı, işin esasının incelenmesi gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
14. Hâl böyle olunca; Özel Dairenin bozma kararı ile bu karara karşı verilen direnme kararı ortadan kaldırılarak ileri sürülen temyiz itirazlarının yöntemince incelenerek yukarıda açıklandığı şekilde oylama yapıldıktan sonra dosya kapsamına uygun karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Özel Dairenin 25.10.2022 tarihli ve 2022/8291 Esas, 2022/12988 Karar sayılı bozma kararı ile bu karara karşı İlk Derece Mahkemesince verilen 27.04.2023 tarihli ve 2023/27 Esas, 2023/106 Karar sayılı direnme kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
Temyiz itirazlarının yöntemince incelenmesi için dosyanın YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
02.07.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
legalbank.net