ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2019/385 E., 2023/534 K. sayılı kararı

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2019/385 E., 2023/534 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.10.2023 tarihli, 2019/385 E., 2023/534 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Ceza Genel Kurulu

2019/385 E., 2023/534 K.

"İçtihat Metni"

İtirazname No : 2017/52749

YARGITAY DAİRESİ : 12. Ceza

MAHKEMESİ :Asliye Ceza

SAYISI : 113-180

I. HUKUKİ SÜREÇ

Gizliliğin ihlali suçundan sanığın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 285/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Küçükçekmece 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 26.12.2013 tarihli ve 286-922 sayılı hükmün sanık ... katılan ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesince 15.06.2016 tarih ve 1518-4167 sayı ile;

" I-Katılan ...'nın, yasal süresinden sonra olan temyiz isteğinin CMUK'nın 317. maddesi gereğince reddine,

II-Sanıklar hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerine ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

1- Katılanlar hakkındaki Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/265 soruşturma numaralı evrakının aslı ya da onaylı örneğinin denetime olanak verecek şekilde dosya içerisine alınıp incelenmesi, sanıkların gazetede yayınlamış oldukları yazıların haberleşme ve basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinin tartışılması ve sonucuna göre hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,

2- Kabul ve uygulamaya göre ise;

a) Anayasanın 138/1. maddesi hükmü, TCK'nın 61. maddesinde düzenlenen cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine ilişkin ölçütlerle 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi çerçevesinde, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, konusunun önem ve değeri, meydana getirdiği tehlike ile sanığın kasta dayalı kusurunun ağırlığı, güttüğü amaç ve saik de göz önünde bulundurularak; hukuka, vicdana, dosya kapsamına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerekirken, sanıklar hakkında teşdidin derecesinde yanılgıya düşülerek verilen hükümlerde fazla cezaya hükmedilmesi,

b) Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E. 2015/85 sayılı iptal kararı ile TCK'nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması" isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 20.06.2017 tarih ve 113-180 sayı ile sanığın TCK'nın 285/1, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 6.080 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 24.10.2018 tarih ve 3572-10186 sayı ile; "Sanık ...'e atılı adliyeye karşı işlenen gizliliğin ihlali suçunun koruduğu hukuki yarar ve niteliği itibariyle davaya katılmasına karar verilen şikayetçilerin sanığa yüklenen suçun mağduru olmadıkları ve suçtan doğrudan zarar görmemeleri nedeniyle davaya katılma haklarının bulunmadığı gözetilmeksizin şikayetçilerin gizliliğin ihlali suçunu da kapsar şekilde davaya katılmasına karar verilmiş olması hukuki değerden yoksun olup, hükmü temyiz yetkisi vermeyeceğinden, şikayetçiler vekilinin temyiz isteminin reddine" oy çokluğuyla karar verilmiş,

Daire Üyesi K. İpek;

"Soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunda korunan hukuki yarar, sadece adliyenin ve adli makamların korunmak istenmesi düşüncesi ile ceza muhakemesinin en temel kurallarından olan soruşturmanın gizli yapılması değildir. Soruşturma evresinin gizliliğinin ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uyulması için bir zorunluluk olduğu, her şeyden önce suçsuzluk karinesinin sağlam tutulabilmesi yönünden de vazgeçilmez nitelikte olduğu, buna uyulmadığı takdirde, ülkemizde ve yabancı ülkelerde örneklerine rastlandığı üzere yargısız infazlar sonucu insanların ızdıraplara sürüklendiği ve suçsuzluk karinesinin lafta kalacağı aşikardır.

Burada kanun koyucu suçun koruma alanının sınırlarını çizerken özellikle iki alana vurgu yapmıştır. TCK’nın 285. maddesinin gerekçesinde, 'Medya, suçlar hakkında bilgilenerek halkın bilgi edinme ihtiyacını karşılamak görevindedir.' Ancak '…Medya mensupları, bu konularda doğru haber elde edemediklerinde öteden beri devşirilen ve çok kere yanlış olan bilgileri halka yansıtmakta ve insanların en temel hakkı olan suçsuzluk karinesini ihlal etmekte ve soruşturma da zarar görmekte ve delillerin yok edilmesi hususunda, elbette ki istemeden şüphelilere yardım sağlanmış olmaktadır' denilerek medya mensuplarının haber verme hakkının sınırları çizilmeye çalışılmıştır.

Müştekilerin, dosyamızdaki olayda gazetede yapılan yayınla; soruşturma, devamında kovuşturma yapılmadan ve iddialar yargı kararına bağlanmadan, uyuşturucu ticareti yapıldığından bahsedilmesi ile soruşturmanın gizliliğini ihlal suçunun mağduru ve zarar göreni olmuştur. Dolayısıyla ilk derece mahkemesinin davaya katılma kararı vermesi yerindedir.

Dairemizin soruşturmanın gizliliğini ihlal suçu yönünden temyiz isteminin reddine karar verilmesi görüşünde olmadığımdan çoğunluğun görüşüne katılmıyorum." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

II. İTİRAZ SEBEPLERİ

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 28.01.2019 tarih ve 52749 sayı ile;

“Maddi olayda, 21.01.2013 tarihli Gazetenin ... imzalı haber içeriğinde; 'Eroin ticaretinde Hakim, Savcı ve Jandarma Ortaklığı organize işler araç kaza yapınca skandal ortaya çıktı...Gizli sevkiyat deşifre oldu... yapılan tartı sonunda 56 kilo olması gereken uyuşturucu 76 kilo çıktı...evrak düzenleyen Albay ile hakim ve savcının önceki sevkiyatları soruşturma kapsamına alında...' denilenerek ön sayfada Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığının yukarıda anılan soruşturma dosyasında bulunması gereken belgeler 'Van Jandarmadan gece yarısı gönderilen olayı kapatma mesajı' başlığı ile yayınlandığı, gazetenin 13.sayfasına bakıldığında da soruşturma dosyasında bulunması gereken belgelerin fotoğraları sayfanın üstünde yayınlanarak altında 'Hakim, savcı ve jandarma uyuşturucu ile basıldı' başlığı altında Van Başkale'den Ankara'ya numune götüren araçta, 56 kg çıkması gereken uyuşturucu maddesi 76 kg çıkınca skandal patlak verdi. Belgeler incelenince, Başkale'de görevli hakim, jandarma uzman çavuş ve savcının organize işi deşifre oldu... Şeklinde sunulduğu, HSYK'nın 21.01.2013 günlü, konuyu yasal bir sevkiyat olduğunu açıklayan basın açıklamasına rağmen sanıklar yasaların amir hükmü ve gazeteci etiğine aykırı yayınlarına devam ederek, 22.01.2013 tarihli Gazetenin sanık ... imzalı 1.sayfasında 'Albaydan Hakime devriye görevi' başlığı altında, .kamu görevlilerinin İncelemeye götürüyoruz savunması tutmayınca jandarma, hakim ve savcıya sevk devriye çavuşu görevi yazdı...ve devamı 13 sayfasında; 'hakim ve savcı bir sıçrada ama ikinciyi sıçrayamadı' başlığı altında Jandarmaya ait soruşturma dosyasında bulunması gereken mesaj Formu başlıklı belgenin fotoğrafının yayınlandığı, devamında '...Hakim ... ve Savcı ...'nın yaşadıkları panik tutanaklara yansıdı. İçinde 20 kilo fazladan uyuşturucu taşıdığı tespit edilen araçla ilgili Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı eroin sevkiyatı ve ticareti kapsamında soruşturma yürütürken, olayın ifade tutanakları organizasyonun boyutunu gözler önüne seriyor...Kaza yaptıktan sonra gittiği serviste tamircinin şüphelenip ihbar etmesi üzerine olay yerine gelen ilk polis ekibini Hakim ... ve Savcı ...'nın kolaylıkla atlattığı tutanaklara yansıdı...' şeklinde basında yer alan haberlerde, katılanlar Başkale hakimi ... ile Başkale Cumhuriyet Savcısı ...'nın hakkında Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturmalar kapsamında,

Haber verme sınırlarının aşılarak, soruşturma evresindeki gizliliğin ihlal edildiği, basında yer alan haberlerden mağdur olan katılanlar hakkında yürüttükleri yargı mesleğini tahkir edici ve uyuşturucu organizasyonu çarkının içinde olduğundan söz edilerek masumiyet ve lekelenmeme hakkı ihlal edilmiştir.

Katılanlar hakkında, soruşturma evresinde gizliliğin korunması gerekirken katılan hâkim ve savcının, kamuoyunda suçlu olarak algılanmalarına yol açacak haberler yapılmıştır

Başkale hâkimi ... ile Başkale Cumhuriyet Savcısı ...'nın hakkında yürüten soruşturma sonucunda, sanık ... hakkında açılan kamu davasının, kovuşturma aşamasında CMK'nın 237 ve 238 maddeleri kapsamında suçtan doğrudan zarar gören sıfatıyla kamu davasına katılmalarına karar verilmelidir” görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.04.2019 tarih, 1655-4451 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

III. UYUŞMAZLIK KAPSAMI VE KONUSU

İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık hakkında gizliliğin ihlali suçundan verilen mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; gizliliğin ihlali suçundan açılan kamu davasına suçlu sayılmama karinesinden yararlanma hakkı bulunan şüphelilerin katılıp hükmü temyize hak ve yetkisi bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

IV. OLAY VE OLGULAR

İncelenen dosya kapsamından;

Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.04.2013 tarih ve 5993-2643 sayı ile; Star Gazetesi muhabiri olan sanığın, adı geçen gazetenin 21.01.2013 tarihli nüshasının 1. sayfasında "Eroin ticaretinde Hakim, Savcı ve Jandarma Ortaklığı ORGANİZE İŞLER" başlığı adı altında "Eroin ticaretinde Hakim, Savcı ve Jandarma Ortaklığı ORGANİZE İŞLER Araç kaza yapınca skandal ortaya çıktı...Gizli sevkiyat deşifre oldu... Yapılan tartı sonunda 56 kilo olması gereken uyuşturucu 76 kilo çıktı...evrak düzenleyen Albay ile hakim ve savcının önceki sevkiyatları soruşturma kapsamına alında..."; aynı gazetenin 22.01.2013 tarihli nüshasının 13. sayfasında "HAKİM VE SAVCI BİR SIÇRADI AMA İKİNCİYİ SIÇRAYAMADI" başlığı altında “....Hakim ... ve Savcı ...'nın yaşadıkları panik tutanaklara yansıdı. İçinde 20 kilo fazladan uyuşturucu taşıdığı tespit edilen araçla ilgili Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı eroin sevkiyatı ve ticareti kapsamında soruşturma yürütürken, olayın ifade tutanakları organizasyonun boyutunu gözler önüne seriyor...Kaza yaptıktan sonra gittiği serviste tamircinin şüphelenip ihbar etmesi üzerine olay yerine gelen ilk polis ekibini Hakim ... ve Savcı ...'nın kolaylıkla atlattığı tutanaklara yansıdı..." şeklinde ifadelere yer vererek Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/265 sayılı soruşturma dosyasıyla ilgili bilgiler içerdiği ve söz konusu soruşturma kapsamında şüpheli olarak gösterilen kişilerin suçlu olarak algılanmalarına yol açtığı, bu nedenle haber verme sınırını aşan sanığın gizliliğin ihlali suçundan cezalandırılması talebiyle hakkında kamu davası açıldığı,

Yargılama sırasında şikâyetçiler ... ve ...’nın katılan sıfatıyla duruşmalara kabulüne karar verildiği,

Yapılan yargılamalar sonucunda; sanığın yüklenen suçtan mahkûmiyetine karar verildiği ve söz konusu bu hükme yönelik katılanlar vekilinin yasal süresi içerisinde temyiz talebinde bulunduğu,

Anlaşılmaktadır.

V. GEREKÇE

A. İlgili Mevzuat ve Öğretide Uyuşmazlık Konusuna İlişkin Görüşler

Sanığa yüklenen TCK'nın ikinci kitabının "Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler" başlıklı dördüncü kısmının "Adliyeye Karşı Suçlar" başlıklı ikinci bölümünde, "Gizliliğin ihlali" başlığıyla düzenlenen 285. maddesi;

“Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, soruşturma aşamasında alınan ve kanun hükmü gereğince gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğinin ihlali açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz.

Kanuna göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruşmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğini alenen ihlal eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. Ancak, bu suçun oluşması için tanığın korunmasına ilişkin olarak alınan gizlilik kararına aykırılık açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz.

Bu suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır.

Soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak şekilde görüntülerinin yayınlanması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” biçiminde iken suç ve karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan ve 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun'un 73. maddesi ile;

“(1) Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun oluşabilmesi için;

a) Soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğinin açıklanması suretiyle, suçlu sayılmama karinesinden yararlanma hakkının veya haberleşmenin gizliliğinin ya da özel hayatın gizliliğinin ihlal edilmesi,

b) Soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğine ilişkin olarak yapılan açıklamanın maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engellemeye elverişli olması gerekir.

(2) Soruşturma evresinde alınan ve soruşturmanın tarafı olan kişilere karşı gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğini ihlal eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.

(3) Kanuna göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruşmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğini alenen ihlal eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. Ancak, bu suçun oluşması için, tanığın korunmasına ilişkin olarak alınan gizlilik kararına aykırılık açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz.

(4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların kamu görevlisi tarafından görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmesi halinde, ceza yarısına kadar artırılır.

(5) Soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak algılanmalarına yol açacak şekilde görüntülerinin yayınlanması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(6) Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması suç oluşturmaz.” biçiminde yeniden düzenlenmiştir.

Maddenin gerekçesi ise;

“Hukukun genel kurallarından birisi, soruşturmanın gizliliğidir. Soruşturma evresinin içeriği ve sınırları, bu evrenin ne suretle cereyan edeceği, aktörleri ve yetkileri kanunla saptanmıştır. Soruşturma evresi genel olarak ve esas itibarıyla kamuya karşı gizli biçimde cereyan eder.

Soruşturma evresinin gizliliği, bir defa ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük, gerçeğe ulaşma ilkelerine uyulması için bir zorunluluktur. Ancak, her şeyden önce suçsuzluk karinesinin sağlam tutulabilmesi yönünden de vazgeçilemez niteliktedir. Aksi takdirde, bizde ve yabancı ülkelerde örneklerine rastlandığı üzere yargısız infazlar sonucu insanlar ıstıraplara sürüklenmekte ve suçsuzluk karinesi böylece lafta kalmaktadır.

Usul kanunları, soruşturma evresinde tarafların ve özellikle şüphelinin ve avukatının yetkilerini belirtmektedir. Avukat, soruşturma dosyasını incelemek olanağına sahiptir. Avukat adalete hizmet eden bir mesleğin mensubu olarak dosyadan elde ettiği bilgileri kanunun verdiği olanaklar çerçevesinde sadece müvekkilini savunması için kullanacak, bunları yayınlamak, örneğin medyaya vermek gibi fiillere girişemeyecektir. Ancak, elbette ki, soruşturması yapılan suçlar hakkında, halkın bilgi sahibi olmak ihtiyacı da vardır. Medya bu suçlar hakkında bilgilenerek halkın bilgi edinmek ihtiyacını karşılamak görevindedir. Medya mensupları, bu konularda doğru haber elde edemediklerinde öteden beriden devşirilen ve çok kere yanlış olan bilgileri halka yansıtmakta ve insanların en temel hakkı olan suçsuzluk karinesi böylece ihlâl edilmektedir; soruşturma da zarar görmekte ve delillerin yok edilmesi hususunda, elbette ki istemeden şüphelilere yardım sağlanmış olmaktadır.

Bu maddede, soruşturma evresinde yapılıp alenî olmayan gizli işlemlerin, yani ceza usulüne ilişkin kanunların netice ve içeriklerinin gizli olduğunu belirttiği işlem içeriklerinin yetkisiz kişilerce öğrenilmesinin sağlanması, suç olarak tanımlanmıştır. Ancak, bu nedenle cezaya hükmedilebilmesi için, bilgilendirmenin alenen gerçekleştirilmesi gerekir.

Soruşturma aşamasında alınan bazı kararların, örneğin telefon dinleme konusunda alınmış hâkim kararının ve buna dayalı olarak yapılan dinleme işleminin kanun gereğince gizli tutulması gerekmektedir. Bu gizliliğin ihlâli, alınan kararın uygulanmasını engelleyecektir. Bu nedenle, belirtilen kararların ve bunların uygulanmasına ilişkin işlemlerin gizliliğinin açıklanması açısından aleniyet koşulu aranmayacaktır.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, kanun gereği olarak kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruşmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğinin ihlâli de, suç oluşturmaktadır. Bu nedenle cezaya hükmedilebilmesi için, birinci fıkrada olduğu gibi, gizlilik ihlâlinin alenen gerçekleşmesi gerekir.

Soruşturma evresi gibi kovuşturma evresinde, tanığın korunmasına ilişkin olarak kimlik bilgilerinin gizli tutulması gerektiği hususundaki karar alınabilir. Alınan bu kararlara ilişkin gizliliğin ihlâlinin suç oluşturabilmesi için, aleniyet koşulu aranmayacaktır.

Üçüncü fıkraya göre, bir ve ikinci fıkrada tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

Maddenin dördüncü fıkrasında, soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak şekilde görüntülerinin yayınlanması, bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır.” şeklinde iken 6352 sayılı Kanun değişikliğinden sonra

“Maddede;

a)Sadece soruşturmanın tarafları dışındaki kişilere karşı gizli tutulan soruşturma işlemleri ile ilgili gizliliğin ihlâli,

b)Soruşturmanın belirli süjelerine karşı gizli tutulan soruşturma işlemleri ile ilgili olarak gizliliğin ihlâli,

c)Kovuşturma evresinde kapalı oturumlarda yapılan açıklamalarla görüntülerin gizliliğinin ihlâli,

d)Şüpheli veya sanığın suçlu olarak damgalanmasını sağlayacak şekilde görüntülerinin yayımlanması olmak üzere, dört ayrı suç tanımına yer verilmektedir.

Maddenin birinci fıkrasında, sadece soruşturmanın tarafları dışındaki kişilere karşı gizli tutulan soruşturma işlemleri ile ilgili gizliliğin ihlâli suç olarak tanımlanmaktadır. Buna karşılık ikinci fıkrada ise, soruşturmanın belirli süjelerine karşı gizli tutulan işlemlerle ilgili olarak gizliliğin ihlâli ayrı bir suç olarak düzenlenmektedir. Soruşturma işlemlerinin gizliliğinin ihlâli suçu ile iki hukukî değerin koruma altına alınması amaçlanmaktadır. Bunlardan birincisi, soruşturma işlemlerinin maddî gerçeğin tespitine imkân verecek şekilde icrasını sağlamaktır. Maddî gerçeğe ulaşmak suretiyle de kişilerin, Devletten suçluların cezalandırılmasını talep etme hakkının gerçekleştirilmesi veya suçsuz olduklarının tespiti sağlanmaktadır.

Keza, soruşturma işlemlerinin gizliliğinin ihlâlinin suç olarak tanımlanmasıyla, masumiyet karinesi ve kişilerin özel hayatına ilişkin bilgilerin gizliliği, koruma altına alınmaktadır. Soruşturma evresindeki işlemlerin gizliliği, ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük, gerçeğe ulaşma ilkelerine uyulması için bir zorunluluk olduğu gibi, suçsuzluk karinesinin sağlam tutulabilmesi yönünden vazgeçilemez niteliktedir.

Soruşturma evresindeki işlemlerin içeriği kural olarak gizlidir. Ancak, bu gizlilik mutlak değildir. Soruşturma evresindeki işlemlerin gizliliği, soruşturmanın tarafları bakımından ve sair kişiler bakımından ikiye ayrılarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

Her şeyden önce bu gizlilik, savunma hakkını kısıtlar bir şekilde uygulanamayacaktır. Soruşturma evresindeki işlemler ve içerikleri, soruşturmanın taraflarından şüpheliye veya müdafiine karşı, savunma hakkının kullanılmasını engelleyecek şekilde gizli tutulamayacaktır.

Kanunlarda soruşturma evresindeki belirli işlemlerin soruşturmanın belirli süjelerine karşı da gizli tutulması gerektiği hususunda hüküm bulunan hâllerde, bu işlemler, soruşturmanın süjeleri bakımından da gizli tutulmaktadır. Örneğin, telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması hususunda verilmiş olan kararlar ile gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin kararlar ve bu soruşturmacının kimliğine ilişkin bilgiler, şüpheliye ve müdafiine karşı gizli tutulmaktadır. Keza, belli bir konutta veya işyerinde arama yapılması hususunda hâkim tarafından verilmiş karar veya Cumhuriyet savcısı tarafından verilmiş emir henüz icra edilmeden önce, ilgili kişilerin bu karar veya emir içeriğinden haberdar edilmesi, maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasını engeller bir mahiyet taşıdığından, gizliliğin ihlâli olarak değerlendirilmelidir.

Soruşturma işlemlerinin gizliliği, esas itibarıyla soruşturmanın süjesi olmayan kişiler bakımından söz konusudur. Soruşturma evresindeki belirli işlem içerikleri, soruşturmanın süjeleri bakımından gizli olmamakla birlikte, diğer kişiler bakımından gizlilik özelliğini muhafaza etmektedir. Örneğin, soruşturma evresinde delillerin tespitine ilişkin işlemlerin içerikleri, savunma hakkının kullanılabilmesi için, şüpheliye ve müdafiine karşı gizli tutulamaz; ancak, bunların masumiyet karinesini ya da özel hayatın veya haberleşmenin gizliliğini ihlâl eder biçimde kamuya açıklanması, gizliliğin ihlâli olarak değerlendirilmektedir.

Bilgilenme ve haber verme hakkı çerçevesinde, soruşturma evresindeki belirli işlemlerle ilgili olarak kamuya açıklama yapılmaktadır. Yapılan düzenlemeyle, soruşturma konusuyla ilgili haber ve yayın yapılmasının hangi hâllerde suç oluşturabileceği hususuna açıklık getirilmektedir.

Yapılması öngörülen düzenlemeye göre; kişilerin masumiyet karinesinden yararlanma hakkını ihlâl etmemek, maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasını engellememek ve özel hayatın veya haberleşmenin gizliliğini ihlâl etmemek kaydıyla, soruşturma evresindeki işlem içeriklerinin haber konusu yapılması, haber verme hakkı çerçevesinde değerlendirilmelidir. Ancak, belirtilmelidir ki, bilgilenme hakkı ve haber verme hakkı, ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak icrasından, masumiyet karinesinden yararlanma hakkından, özel hayatın veya haberleşme içeriklerinin gizliliğinden daha üstün değerler değildir. Bu itibarla, ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük ve gerçeğe ulaşma ilkelerine uygun olarak icrasının tehlikeye düşürüldüğü, masumiyet karinesinden yararlanma hakkının ya da özel hayatın veya haberleşmenin gizliliğinin ihlâl edildiği bir durumda, haber verme hakkının kullanıldığından bahisle fiilin hukuka uygun olduğu ileri sürülemeyecektir.

Bu bakımdan, soruşturma sürecinde kişilerin şüpheli veya tanık sıfatıyla alınan ifadelerinin içerikleri hakkında, rızaları olsa bile, iddianame düzenlenip kamu davası açılıncaya kadar kamuya açıklama yapılamayacaktır.

Keza, hukuka uygun olarak elde edilmiş delil olup olmadığına bakılmaksızın, soruşturma dosyasında bulunan, kişilerin özel hayatına ilişkin bilgilerin yer aldığı ya da alenî olmayan konuşmalarının kaydedildiği soruşturma işlemi içerikleri, bu kişiler hakkında kamu davası açılmadığı takdirde açıklanamayacaktır.

Buna karşılık, kişi hakkında yakalama kararı veya zorla getirme emri verilmiş olduğunun, bu karar veya emrin icra edilmekte olduğunun veya icra edildiğinin, kişinin şüpheli sıfatıyla gözaltına alınmış olduğunun, kişinin konutunda veya işyerinde arama yapılmakta olduğunun veya yapıldığının haber konusu yapılması, gizliliğin ihlâli olarak değerlendirilemeyecektir.

Sadece soruşturmanın süjeleri dışındaki kişilere karşı gizliliğin söz konusu olduğu işlemler bakımından, gizliliğin ihlâli suçunun oluşabilmesi için, bu bilgilerin aleniyete kavuşturulması yani gizliliğin alenen ihlâl edilmesi gerekmektedir. Bu itibarla, müdafilik ilişkisi tesis edilmeden, yardımından yararlanmak için soruşturma dosyasının soruşturmanın süjesi olmayan bir hukukçuya veya sair uzman kişiye incelettirilmesi hâlinde, suç oluşmayacaktır. Çünkü, bu durumda gizliliğin alenen ihlâli söz konusu değildir. Gizliliğin alenen ihlâlinden söz edebilmek için, gizli tutulması gereken soruşturma işlemleri içeriklerinin belirsiz sayıda kişi tarafından öğrenilmesine imkân tanıyacak şekilde açıklanmış olması yeterli bulunmaktadır. Aleniyetin varlığı için bu ihlâlin mutlaka kitle iletişim araçlarıyla gerçekleştirilmesine gerek bulunmamaktadır.

Buna karşılık, aynı zamanda soruşturmanın süjelerine karşı gizliliğin söz konusu olduğu işlemler bakımından, gizli bilgilerin bu kişilere ulaştırılmasıyla suç oluşacaktır. Yani bu durumda gizliliğin alenen ihlâl edilmesi gerekmemektedir.

Bu suçun işlenmesiyle, masumiyet karinesinden yararlanma hakkı ve özel hayatının veya haberleşme içeriklerinin gizliliği ihlâl edilen kişi, mağdurdur. Ancak, bu kişinin söz konusu soruşturma kapsamında şüpheli olan kişi olması şart değildir. Özellikle, özel hayatın veya haberleşme içeriklerinin gizliliğinin ihlâli bakımından bu kişi, şüpheli dışında soruşturma konusu suçun mağduru veya sair bir kişi de olabilecektir.

Ancak, soruşturmanın gizliliğinin ihlâli, aynı zamanda maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasına engel olma tehlikesi oluşturduğu için, bu ihlâl ile bireylerin Devletten suçluların cezalandırılmasını talep etme hakkı da ihlâl edilmektedir. Bu itibarla, söz konusu suçun işlenmesiyle, toplumu oluşturan herkes de mağdur edilmektedir.

Maddeye yeni bir ikinci fıkra eklendiği için, kovuşturma evresinde kapalı oturumlarda yapılan açıklamalar ile görüntülerin gizliliğinin ihlâli suçunun tanımlandığı ikinci fıkra, üçüncü fıkra olarak teselsül ettirilmektedir. Bu değişiklikle, maddenin mevcut üçüncü fıkrasının yürürlükten kaldırılması öngörülmektedir. Bu durum karşısında, söz konusu suçun basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâli, ceza miktarının belirlenmesinde artırım nedeni olmayacaktır.

Maddeye eklenen beşinci fıkra ile soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması hâlinde suç oluşmayacağı açıkça vurgulanmaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Görüldüğü gibi 05.07.2012 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen TCK’nın 285. maddesinde soruşturmanın gizliliği kavramı, soruşturmanın taraflarına veya diğer kişilere karşı gizliliğin ihlali şeklinde ikiye ayrılmıştır. Birinci fıkrada, soruşturmanın tarafları dışındaki kimselere karşı gizliliğin ihlali, ikinci fıkrada ise soruşturmanın tarafı olan kimselere karşı gizli tutulması gereken karar veya işlemlerin gizliliğini ihlal suçunu düzenlenmiştir.

Ceza Muhakemesinde kovuşturmanın aksine, suç soruşturmalarının gizlilik ilkesiyle yürütülmesi gerekir. Soruşturmalarda gizliliğin korunmasında, maddi gerçeğin bulunmasına yönelik soruşturma faaliyetinin selametinin yanı sıra, masumiyet karinesi ile bu karinenin görünümü olan kişilerin lekelenmeme olarak adlandırılan haklarının korunması da amaçlanmaktadır.

Değişiklikten sonraki madde gerekçesinde de belirtildiği üzere TCK'nın 285. maddesinde düzenlenen suç ile iki hukukî değerin koruma altına alınması amaçlanmıştır. Bunlardan birincisi, soruşturma işlemlerinin maddî gerçeğin tespitine imkân verecek şekilde icrasını, maddî gerçeğe ulaşmak suretiyle de kişilerin, Devletten suçluların cezalandırılmasını talep etme hakkının gerçekleştirilmesi veya suçsuz olduklarının tespiti sağlamak; ikincisi ise, masumiyet karinesi ve kişilerin özel hayatına ilişkin bilgilerin gizliliğinin koruma altına alınmasıdır. Bu nedenle gizliliğin ihlali suçunun işlenmesiyle masumiyet karinesinden yararlanma hakkı ve özel hayatının veya haberleşme içeriklerinin gizliliği ihlâl edilen kişi veya kişiler ile söz konusu suçun aynı zamanda maddî gerçeğin ortaya çıkarılmasına engel olma tehlikesi oluşturduğu için, bu ihlâl ile bireylerin Devletten suçluların cezalandırılmasını talep etme hakkı da ihlâl edildiğinden toplumu oluşturan bireylerin de suçun mağduru olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir (... Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan- Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Ankara, 2014, s. 8414).

Uyuşmazlığın sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi için mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu kavramları ile kamu davasına katılma kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir.

CMK'nın 237/1. maddesinde; “Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler” hükmü ile kamu davasına katılma hak ve yetkisi bulunanlar üç grup halinde belirtilmiştir. Bu düzenleme, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 365. maddesindeki; “Suçtan zarar gören herkes, soruşturmanın her aşamasında kamu davasına müdahale yolu ile katılabilir” hükmü ile benzerlik göstermekte ise de yeni hükme, önceki kanunda yer almayan malen sorumlu ve dar anlamda suçtan zarar göreni ifade eden mağdur da eklenmek suretiyle, madde; öğreti ve uygulamadaki görüşlere uygun olarak, katılma hak ve yetkisi bulunduğu kabul edilenleri kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.

Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların kanunun kendilerine tanıdığı hak ve yetkileri haiz olarak davada yer almasına öğreti ve uygulamada davaya katılma veya müdahale denilmekte, davaya katılma talebinin kabul edilmesi hâlinde ise davaya katılma isteminde bulunan kişi katılan ya da müdahil sıfatını almaktadır.

Gerek CMK'da, gerekse 1412 sayılı CMUK'da kamu davasına katılma konusunda suç bakımından bir sınırlama getirilmemiş, ilke olarak şartların varlığı halinde tüm suçlar yönünden kamu davasına katılma kabul edilmiştir. Öğreti ve uygulamada kamu davasına katılma yetkisi bulunan kişinin suçtan zarar görmesi şartı aranmış, ancak kanunda suçtan zarar gören ve mağdur kavramlarının tanımı yapılmadığı gibi, zararın maddi ya da manevi olduğu hususu bir ayrıma tâbi tutulmamış ve sınırlandırılmamıştır. Bu nedenle konuya açıklık kazandırılırken öğretideki görüşlerden de yararlanılarak, maddede katılma yetkisi kabul edilen, mağdur, suçtan zarar gören ve malen sorumlu olan kavramlarının, kamu davasına katılma hususundaki uygulamaya ışık tutacak biçimde tanımlanması gerekmektedir.

Malen sorumlu; yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişidir.

Mağdur; Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde, haksızlığa uğramış kişi olarak tanımlanmaktadır. Ceza hukukunda ise mağdur kavramı, suçun konusunun ait olduğu kişi ya da kişilerdir. TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdur, ancak gerçek bir kişi olabilecek, tüzel kişilerin suçtan zarar görmeleri mümkün ise de, bunlar mağdur olamayacaklardır. Suçtan zarar gören ile mağdur kavramları da aynı şeyi ifade etmemektedir. Mağdur suçun işlenmesiyle her zaman zarar görmekte ise de, suçtan zarar gören kişi her zaman suçun mağduru olmayabilir. Bazı suçlarda mağdur belli bir kişi olmayıp; toplumu oluşturan herkes (geniş anlamda mağdur) olabilecektir (... Emin Artuk-Ahmet Gökcen-A. Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 9. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2015, s. 289; İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 11. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 214-217; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2015, s. 106-107; ... Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, 6. Cilt, Ankara, 2010, s. 7702-7703).

Suçun mağduru belli bir kişi ise o kişinin şikâyet ve davaya katılma hakkı vardır. Tüm toplumun suçun mağduru olduğu durumlarda toplumun bir bireyi olan kişinin, yani geniş anlamda mağdurun şikâyet ve davaya katılma hakkı yoktur. Bu hâllerde toplum adına Cumhuriyet savcısı görev ifa etmektedir.

Kamu davasına katılma için aranan suçtan zarar görme kavramı kanunda açıkça tanımlanmamış, gerek Ceza Genel Kurulu, gerekse Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında; suçtan doğrudan doğruya zarar görmüş bulunma hâli olarak anlaşılıp uygulanmış, buna bağlı olarak da dolaylı veya muhtemel zararların, davaya katılma hakkı vermeyeceği kabul edilmiştir. Nitekim bu husus, Ceza Genel Kurulunun 08.11.2016 tarihli ve 830-412, 03.05.2011 tarihli ve 155–80, 04.07.2006 tarihli ve 127–180, 22.10.2002 tarihli ve 234–366 ile 11.04.2000 tarihli ve 65–69 sayılı kararlarında; “dolaylı veya muhtemel zarar, davaya katılma hakkı vermez” şeklinde açıkça ifade edilmiştir.

B. Somut Olayda Hukukî Nitelendirme

Star Gazetesi muhabiri olan sanığın, adı geçen gazetenin 21.01.2013 tarihli nüshasının 1.sayfasında "Eroin ticaretinde Hakim, Savcı ve Jandarma Ortaklığı ORGANİZE İŞLER" başlığı adı altında "Eroin ticaretinde Hakim, Savcı ve Jandarma Ortaklığı ORGANİZE İŞLER Araç kaza yapınca skandal ortaya çıktı...Gizli sevkiyat deşifre oldu... Yapılan tartı sonunda 56 kilo olması gereken uyuşturucu 76 kilo çıktı...evrak düzenleyen Albay ile hakim ve savcının önceki sevkiyatları soruşturma kapsamına alında..."; aynı gazetenin 22.01.2013 tarihli nüshasının 13. sayfasında "HAKİM VE SAVCI BİR SIÇRADI AMA İKİNCİYİ SIÇRAYAMADI" başlığı altında “....Hakim ... ve Savcı ...'nın yaşadıkları panik tutanaklara yansıdı. İçinde 20 kilo fazladan uyuşturucu taşıdığı tespit edilen araçla ilgili Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığı, yasadışı eroin sevkiyatı ve ticareti kapsamında soruşturma yürütürken, olayın ifade tutanakları organizasyonun boyutunu gözler önüne seriyor...Kaza yaptıktan sonra gittiği serviste tamircinin şüphelenip ihbar etmesi üzerine olay yerine gelen ilk polis ekibini Hakim ... ve Savcı ...'nın kolaylıkla atlattığı tutanaklara yansıdı..." şeklinde Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/265 sayılı soruşturma dosyası üzerinden yürütülen soruşturma çerçevesinde haber verme sınırlarının aşılarak soruşturma evresindeki gizliliğin ihlal edilmesi suretiyle şüpheli olarak belirtilen kişilerin suçlu olarak algılanmalarına yol açacak şekilde haber yapmak suretiyle gizliliğin ihlali suçundan cezalandırılması talebiyle sanık hakkında kamu davası açıldığı ve yargılama sırasında yargılama sırasında şikâyetçiler ... ve ...’nın katılan sıfatıyla duruşmalara kabulüne ve sanığın yüklenen suçtan mahkûmiyetine ilişkin hükmün adı geçen katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesince adı geçenlerin katılma hakkının bulunmadığından bahisle temyiz isteminin reddine karar verildiği anlaşılmış ise de;

Suç tarihlerinde yürürlükte bulunan 6352 sayılı Kanunla değişik TCK’nın 285. maddesinin gerekçesinde de vurgulandığı üzere gizliliğin ihlali suçunun masumiyet karinesi ve kişilerin özel hayatına ilişkin bilgilerin gizliliğini koruma altına alması ve masumiyet karinesinden yararlanma hakkı ile özel hayatı veya haberleşme içeriklerinin gizliliği ihlal edilen kişinin suçun mağduru olduğuna açıkca yer verilmesi karşısında hakkında katılma kararı verilen ... ve ...’nın sanığın eyleminden doğrudan doğruya zarar gördüğü ve bu nedenle gizliliğin ihlali suçundan açılan kamu davasına katılma ve hükmü temyiz etme hak ve yetkilerinin bulunduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, hükmün katılanlar vekilinin temyiz talepleri yönünden de temyizen incelenmesi için Özel Daire’ye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.

VI. KARAR

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 24.10.2018 tarihli ve 3572-10186 sayılı temyiz isteminin reddi kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, katılanlar vekilinin sanık hakkında gizliliğin ihlali suçundan verilen mahkûmiyet hükmüne yönelik yaptıkları temyiz başvurusunun incelenmesi için Yargıtay 12. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.10.2023 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/yargitay-ceza-genel-kurulunun-2019385-e-2023534-k-sayili-karari