ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 2024/12327 E., 2025/346 K. sayılı kararı

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 2024/12327 E., 2025/346 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi'nin 13.01.2025 tarihli, 2024/12327 E., 2025/346 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

9. Hukuk Dairesi

2024/12327 E., 2025/346 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/1757 E., 2024/1945 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 26. İş Mahkemesi

SAYISI : 2023/606 E., 2024/139 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının, müvekkili Şirket tarafından yapımı üstlenilen Suudi Arabistan'da sağlık ocağı yapım işinde 07.11.2014 tarihinde boru döşemecisi olarak çalışmaya başladığını, ilgili projenin bitimi nedeniyle 03.09.2018 tarihinde ayrıldığını, davalının daha sonra davacı Şirket tarafından yapımı üstlenilen Rabıgh Boru Hattı Projesinde 04.09.2018 tarihinde boru döşemecisi olarak çalıştığını, 28.09.2022 tarihinde iş sözleşmesinin hizmetine ihtiyaç kalmaması nedeniyle sona erdiğini, davalının davacı Şirket nezdinde çalışması nedeniyle hak ettiği işçilik alacaklarının ödenmediğini iddia ederek Suudi Arabistan iş mahkemelerine 04.10.2022 tarihinde başvurduğunu, ... tarafından Suudi Arabistan 1. İş Dairesinde Dava No: 4430753609 ile açılan davada hükmedilen alacakların Suudi Arabistan İstinaf Mahkemesi 1. İş Dairesinde 4530956306 dosya numarası ile incelendiğini ve verilen kararda bozulması gereken bir husus tespit edilmediğini, sözü edilen kararın kesinleşmesi üzerine davalının Kuveyt Türk Bankası hesabına ödeme yapıldığını belirterek kesinleşen yabancı mahkeme kararının Türkiye’de tanınmasını talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davanın usulden reddinin gerektiğini, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemeleri olduğunu, davacı tarafça dosyaya yalnızca kararın onaylanmış tercümesinin eklenmiş olup kararın kesinleştiğine dair dosyada kesinleşmiş şerhin ve onanmış tercümenin bulunmadığını, davacı tarafın Suudi Arabistan 1. İş Dairesinde Dava No: 4430753609 ile görülmüş davanın tanınmasını talep ettiğini ancak söz konusu kararın 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun'un (5718 sayılı Kanun) 54. maddesinde belirtilen şartları sağlamadığını, davacının iddialarını ve taleplerini kabul etmediklerini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dosyaya ibraz edilen Suudi Arabistan Krallığı 1. İş Mahkemesinin ülke tarihi ve dava numarasına göre 29.08.1944 H. tarihli ve 4430753609 karar No.lu kararının, Suudi Arabistan İstinaf Mahkemesi 1. İş Dairesinin 12.11.1944 H. tarihli ve 4530956306 karar No.lu kararı ile düzeltilerek onanması ile kesinleştiği, yabancı mahkeme kararının 5718 sayılı Kanun'un tanıma koşullarını sağladığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve/veya tenfizi istemlerinde görevli mahkeme asliye mahkemeleri olmakla birlikte asliye mahkemelerinin özel nitelikle türleri olan asliye ticaret ve aile mahkemeleri yönünden uyuşmazlıklarda bu mahkemelerin görevli olduğuna dair yerleşik yargı kararları da dikkate alındığında, asliye mahkemelerinin özel bir görünümü olan iş mahkemelerinin de işçi işveren uyuşmazlıklarına ilişkin yabancı mahkeme kararlarının tanıma ve/veya tenfizinde görevli mahkemeler olduğunun kabulü gerektiği, öte yandan Suudi Arabistan ülkesinde şeriat düzeninin bulunmuş olmasının tek başına 5718 sayılı Kanun’nun 5 ve 6. maddeleri uyarınca işlem yapılmasına yeterli bir neden olmadığı, tanıma istemine konu yabancı mahkeme kararı incelendiğinde doğrudan doğruya kamu düzenine aykırılık bulunduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz dilekçesinde;

1. Görevli ve yetkili mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğunu,

2. Suudi Arabistan’daki mevcut düzelemenin şeriat olduğunu, şeriat hükümlerinin uygulanmasının açıkça kamu düzenine aykırı bulunduğunu,

3. İlâmın kesinleştiğini gösteren belge asıllarının dava dilekçesine eklenmemesi nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık, yabancı mahkeme tarafından verilmiş kararın tanınması istemine ilişkindir.

Yabancı bir mahkeme kararının bu kararın verildiği ülke dışında hüküm ve sonuç doğurması ilgili kararın tanınmasına veya tenfiz edilmesine bağlıdır. Kural olarak tanıma ve tenfiz, açılacak ayrı bir dava ile gerçekleştirilir. Tanıma veya tenfiz davası sonucu verilen karar ile birlikte yabancı mahkeme kararı, mahalli mahkeme kararı kuvvet ve niteliğini kazanır. Tanıma veya tenfiz davalarından hangisinin açılacağı ise etki doğurması istenen kararın içeriğine göre belirlenir. Yabancı mahkeme kararının içeriğinde icra dairesine başvurulmasını gerektiren yani o devletin icra organlarının harekete geçmesini gerektiren bir durum varsa, açılacak dava tenfiz davası olacaktır. Ancak kararın böyle bir özelliği yoksa açılması gereken dava tanıma davasıdır. İçerdiği hükümler sebebiyle tenfiz davası açılması gereken bir yabancı mahkeme kararı hakkında tanıma davası açılabilmesi için, davacının tenfiz yerine tanıma istemesinde haklı bir menfaatinin bulunması gerektiği kabul edilmektedir.

Türk Hukuk Lugatında tanıma; "Yabancı bir mahkeme ya da hakem kararının ülke içinde kesin hüküm niteliğinde olduğunun kabul edilmesi" şeklinde tanımlanmıştır (Türk Hukuk Lugatı, C.I, Ankara, 2021, s.1060).

Türk hukukunda yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizine ilişkin hükümler 5718 sayılı Kanun'un İkinci Kısmının İkinci Bölümünde düzenlenmiştir. Kanun'un 50 ila 57. maddeleri arasında "Tenfiz", 58 ile 59. maddelerinde ise "Tanıma" hükümlerine yer verilmiştir.

Bilindiği üzere 5718 sayılı Kanun hükümlerine göre tanıma ve tenfiz şartları; ön koşullar ve esasa ilişkin koşullar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kanun'un 50/1 hükmü uyarınca "Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır". Buna göre tenfiz kararının verilebilmesi için gerekli olan ön koşullar; yabancı bir mahkeme tarafından verilmiş ilâmın bulunması, yabancı mahkeme kararının hukuk davalarına ilişkin olması ve kararın kesinleşmiş olması şeklinde sayılabilir.

Türk mahkemeleri, yabancı mahkeme kararlarının tanınması veya tenfizi davasında sadece tanıma veya tenfiz şartlarının bulunup bulunmadığı hususunda incelemede bulunabilir. Türk mahkemelerinde yabancı mahkeme kararında uygulanan usulün ya da kararda yer alan maddi ve hukuki tespitlerin doğruluğu incelenemez. Buna "revizyon yasağı" denir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu 10.02.2012 tarihli ve 2010/1 Esas, 2012/1 Karar sayılı kararında; "Tenfiz hâkiminin yabancı mahkeme ilamının maddi hukuk bakımından doğruluğunu inceleme ve değerlendirme yetkisi yoktur. Bu yasak çerçevesinde, tenfiz hâkiminin ilamda mevcut olan bir gerekçeyi inceleyip değerlendirmesi de söz konusu olamaz. İlamda bir gerekçenin bulunması veya bulunmaması ilamda yer alan hükmün kamu düzenine aykırılığını belirlemede önem taşımamaktadır. Anayasanın 141. maddesinin yargılama usulüne ilişkin olarak koyduğu ilkelerin, münhasıran Türk Mahkemeleri için geçerli olacağı açık ve tartışmasızdır. Yabancı mahkeme ilamının hüküm fıkrasının uygulanmasıyla, kamu düzenine aykırı sonuçları doğuracak yabancı mahkeme kararlarının tenfizi olanaklı değildir. Yabancı mahkeme kararlarının salt gerekçesinin bulunmamasının kesinleşmiş yabancı mahkeme kararının tenfizine engel olmayacağı ve bu hususun 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanunun 54/c maddesi anlamında kamu düzenine açıkça aykırılık sayılmayacağına" karar vererek revizyon yasağının Türk hukukunda kabul edildiğini ortaya koymuştur.

Tüm bu açıklamalar bağlamında 5718 sayılı Kanun’un 50/1 hükmüne göre yabancı mahkeme kararlarının tenfizinin mümkün olabilmesi için tanınması veya tenfizi talep edilen kararın yabancı bir mahkemeden verilmiş karar olması, kararın hukuk davalarına ilişkin olması ve yabancı mahkeme kararının verildiği ülke kanunlarına göre kesinleşmiş olması gerekmektedir.

Şu hâlde maddi hukuka ait talepler hakkında verilmiş bulunan her türlü yabancı mahkeme kararları, tenfiz kararı verilebilecek kararlardır. Yabancı devletin usul hukukuna tâbi olarak verilmiş olan bir mahkeme kararının, mahkeme ilâmı niteliğinde olup olmadığı ve kesinleşme şartları, hiç şüphesiz ki münhasıran kararın verildiği ülkenin usul hukukuna göre tayin ve tespit olunur. Bu durum, gerek milletlerarası alanda gerekse Türk mahkemelerinde uygulanması kabul edilmiş bulunan, usul hukukundaki lex fori prensibinin, diğer bir deyişle mahkemenin kendi usul hukukuna tâbi olması prensibinin bir gereğidir.

İlke olarak, her mahkeme kendi usul hükümlerini uygular (lex fori ilkesi). Bu sebeple yabancı mahkemenin uyguladığı usulün, Türk usul hukukundan farklı olması Türk kamu düzeninin müdahalesi için bir gerekçe değildir. Türk tenfiz hukuku yabancı mahkeme kararlarının taşıdığı hükümlerin açıkça Türk kamu düzenini ihlal edip etmeyeceği konusu ile ilgilenir. Bu kapsamda yabancı mahkeme kararlarının alınış sürecindeki usul tenfiz hâkimi tarafından incelenip nazara alınamaz. Yabancı mahkeme kararı, verildiği ülkenin usul hukuku kuralına tâbidir. Tenfiz şartları bu kuralların nasıl ve hangi ölçüde tenfizi engelleyeceğini ayrı ayrı göstermiştir.

5718 sayılı Kanun'un 50/1 hükmüne göre, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye’de icra olunabilmesi, yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Anılan Kanun'un “Dilekçeye Eklenecek Belgeler” başlığını taşıyan 53. maddesinde; tenfiz dilekçesine, “Yabancı mahkeme ilâmının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilâmı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesi ile ilâmın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesi”nin ekleneceği düzenlenmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında, yabancı mahkeme ilâmının tenfizine ve tanınmasına karar verilebilmesi için öncelikle ilâmın kesinleşmiş olması gerekmekte olup bu husus ön koşul olması nedeniyle, mahkemece resen gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

Somut olayda, Mahkemece tanınması istenen kararın kesinleştiği kabul edilmiş ise de; davacı tarafça tanınması istenilen karar üzerinde kesinleşme şerhi bulunmadığı gibi bu kararın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesi de dosyaya sunulmamıştır. Bu durumda mahkemece, davacı tarafa tanınması istenilen kararın kesinleştiğini gösteren usulüne uygun yazıyı ve tercümesini dosyaya sunması için süre verilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru görülmemiştir.

Diğer yandan tanıma; 5718 sayılı Kanun gerekçesinde açıklandığı üzere, yabancı ilâmların cebri icraya yol açmaksızın kesin hükmün kuvvetinin kabulüdür. Bir yabancı mahkeme kararının tanınması o kararın icra edilmesi niteliğini kazandırmaz. Tanınmasına karar verilen bir karar, açılan bir davada kesin hüküm olarak veya kesin delil olarak ileri sürülebilir. Ayrıca idari bir işlemin yapılması içinde tanıma kararı verilebilir. Açılmış bir davada kesin hüküm veya kesin delil olarak itiraz olarak ileri sürülmemiş veya idari bir işlemin yapılmasında gerekli değilse yabancı bir mahkeme kararının tanınmasında hukuki yarar yoktur. Hukuki yarar dava şartı olup mahkemece yargılamanın her aşamasında taraflar ileri sürmese dahi resen gözetilmelidir (Baki Kuru, Hukuk Mahkemeleri Usulü, C.VI, İstanbul, Altıncı Baskı, 2001, s.5813 vd.; Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 30.09.1985 tarihli ve 1995/5537 Esas, 1995/7507 Karar sayılı kararı).

Somut uyuşmazlıkta; davacı vekili, davalı işçinin Suudi Arabistan Mahkemelerinde dava açtığını ve açılan davanın kısmen kabulüne karar verilmesi üzerine, davalıya ödeme yaptığını beyan etmiştir. Bu nedenle bu aşamada kararın tanınmasının istenilmesinde hukuki yarar da bulunmamaktadır. Zira bir yabancı mahkeme kararının tanınması veya tenfizinde talepte bulunan tarafın hukuki yararının bulunduğunun kabul edilebilmesi için, tarafın o kararın tanınması ve tenfizinde güncel, hukuki veya ekonomik yararının bulunması ve bu yararın sadece mahkeme yoluyla elde edilebilme zorunluluğu bulunmalıdır. Oysa davacı tarafça tanınması istenilen kararın, kendi aleyhine açılmış veya açılması muhtemel bir davada kesin hüküm veya kesin delil olarak tespitini savunma olarak ileri sürmesi mümkündür.

Kaldı ki davacı tarafından yabancı mahkeme kararının tenfizinin mi yoksa tanınmasının mı talep edilmesinin gerektiği üzerinde de durmak gerekir.

Tanıma, inşai (yenilik doğuran) davalar ile tespit davalarında verilen yabancı mahkeme kararları için söz konusudur. İnşai kararlar, mevcut olan bir hukuki durumu ortadan kaldıran, değiştiren veya yeni bir hukuki durum yaratan kararlardır. Tespit kararları, bir hakkın veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin ve eda hükmü taşımayan kararlardır (Ergin Nomer, Milletlerarası Usul Hukuku, İstanbul, Yenilenmiş 2. Bası, 2018, s.176). Tenfiz kararları ise yabancı mahkeme tarafından verilen icra kabiliyeti haiz kararların Türkiye’de icra edilmesi amacıyla verilen kararlardır. Tenfiz kararlarında amaç icra kabiliyetini haiz olan yabancı mahkeme kararının uygulanmasının temin edilmesidir. Bu nedenle tenfiz kararlarının mahkeme tarafından alınması, sonrasında mahkeme kararında belirtilen durumun verilmesi, yapılması, yapılmaması temin edilmektedir (... Çelikel, B. Bahadır Erdem, Milletlerarası Özel Hukuk, İstanbul, 14. Bası, 2016, s.652). Tenfiz kararı ile yabancı mahkemenin yapmaya ve vermeye veya yapmamaya mahkum eden eda hükmü Türk hukuku için geçerlilik kazanır (Nomer, s.177). Dolayısıyla tenfiz davalarının konusu, eda davaları sonucu verilen yabancı mahkeme kararlarıdır. Tenfiz kararını gerektiren yabancı bir mahkeme kararının, Türk mahkemesinde görülen bir davada tanınması yoluyla, kesin hüküm etkisinden yararlanmasının sağlanması, tenfiz hükümlerinin bertaraf edilmesi anlamı taşır. Bu nedenle tenfizi gereken yabancı mahkeme kararlarının, tenfiz hükümlerinden kaçma imkânı verecek şekilde dava yoluyla veya görülmekte olan bir davada tanınmasının istenmesi yolu kapalıdır (Nomer, s.185).

Yapılan açıklamalar doğrultusunda somut olay incelendiğinde; tanınması istenen karar, yabancı mahkeme tarafından eda davası sonucu verilen bir karar olup bu kararın tanınması değil tenfizi mümkün olabilir.

Mahkemece bu hususlar gözetilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 13.01.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/yargitay-9-hukuk-dairesinin-202412327-e-2025346-k-sayili-karari