Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 2024/1507 E., 2025/1137 K. sayılı kararı

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi'nin 19.03.2025 tarihli, 2024/1507 E., 2025/1137 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
6. Hukuk Dairesi
2024/1507 E., 2025/1137 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/2963 E., 2024/663 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 3. Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2018/807 E., 2023/864 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü.
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin göz şeklinden fiziksel olarak duyduğu rahatsızlık nedeniyle psikolojik olarak da etkilenmiş olduğunu ve bu durum kendisi için çekilmez hal almaya başladığı için badem göz ameliyatı yaptırma gayesi ile kendisine bu rahatsızlığını gidermeyi vadeden davalı ile anlaşarak, badem göz ameliyatı olduğunu, ameliyat sonrasında müvekkilinin göz şeklinin asimetrik bir hal aldığını ve müvekkilinin bulanık görmeye başladığını, bu durum karşısında psikolojisi bozulan müvekkilinin derhal davalı tıp merkezi ile irtibata geçtiğini, bunun üzerine tekrardan kliniğe gitmesi gerektiğini, klinikte müvekkiline infüzyon işlemi yapıldığını, dört haftanın sonunda ameliyata ve infüzyon işlemine bağlı olarak hiçbir yara izi kalmayacağı ve müvekkilinin tamamen iyileşeceğinin bildirildiğini, ameliyat öncesinde ve aşamalarda, müvekkilinin vücut bütünlüğü üzerinde tıbbi müdahaleye karar vermesinde etken olan; uygulanacak tedavi, yapılacak müdahalenin sınırları, kapsamı ve ortaya çıkabilecek komplikasyonlar konusunda yeniden eksik ve yanlış bilgilendirme yapılmış olduğunu ve bu suretle davalının özen ve sadakat borcunu bir kez daha gereğince yerine getirmemiş olduğunu, konu sürecin tamamında müvekkilinin gözleri ve göz çevresinde şiddetli şekilde ağrılar meydana geldiğini ileri sürerek şimdilik 20.000,00 TL maddi tazminat ile ayrıca müvekkilinin olumsuz sonuçlanan ameliyat nedeniyle yüzüne kamuflaj makyaj yapmadan hayatına devam edememesi, yaşadığı üzüntü ve moralsizlik nedeniyle de 10.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihi 29.01.2019 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınıp davacıya verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili, davacının davalı müvekkili tıp merkezine üst göz kapaklarında sarkma ve deri fazlalığı nedeni ile başvurmuş ve üst göz kapağı estetiği ameliyat ile üst göz kapağındaki deri fazlalıkları alınarak göz kenarlarının yana çekileceği bilgisi verilmiş olduğunu, müvekkili hekimin hastayı aydınlatarak, onayıyla tedavisine başlamış, tedavisini tıp biliminin gereklerine, meslek kurallarına uygun ve son derece özen göstererek gerçekleştirmiş olduğunu, hastaya bizzat müvekkili doktor ve diğer yardımcı personel tarafından ameliyat öncesi ve ameliyat sonrasında gerekli tüm bakım, tetkik ve tedaviler başarı ile uygulanmış olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dosya kapsamında düzenlenen raporlarda ameliyat sonrası oluşan durumların komplikasyon olarak değerlendirildiği, minimal asimetrinin bu ameliyatın beklenir sonucu olup hekimin tıbbi hatasının bulunmadığının tespit edildiği, bu nedenle illiyet bağının tespit edilemediği, davalı taraflara yükletilecek kusurun somut delillerle ispat edilemediği gerekçesiyle maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde; denetime elverişli olmayan, eksik incelemeyle ve tek taraflı delil incelemesi ile hazırlanmış Adli Tıp Kurumu raporuna önceki itirazları dikkate alınmadan ve herhangi bir değerlendirme yapılmadan hükme esas alınmasının temel hukuk ilkelerine aykırı olduğunu, müvekkilinin Anayasal hakkı olan gerekçeli karar hakkı ve adil yargılama hakkını ihlal ettiğini, bu riskler hakkında müvekkilinin yeterince aydınlatılmadığını, estetik operasyonlarda sonuç garanti edilmekle ve insan sağlığını ilgilendiren bir müdahale olması sebebiyle daha yüksek sorumluluk kıstaslarını gerektirdiğini, ayrıca davacının ameliyat sonrası çıkan sağlık sorunları nedeniyle derhal davalıya başvurduğunu, davalının infüsyon uygulayarak sorunların 4 hafta içerisinde geçeceği sözünü verdiğini beyan etmektedir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, eser sözleşmesi niteliğinde estetik müdahaleden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Taraflar arasında sözleşmenin kurulduğu tarih itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. ve devamı maddelerinde düzenlenen eser sözleşmesi niteliğinde estetik müdahaleyi kapsayan hukuki ilişki bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı iş sahibi-hasta, davalılardan hekim müdahaleyi gerçekleştiren, diğer davalı ise hastane işletmecisidir. Davacıya uygulanan işlemin estetik yönü ağır basan bir ilişki olduğu dosya kapsamından ve davalının beyanlarından da anlaşılmaktadır. Estetik müdahalelerde yüklenici, somut olayda hastane ve hekim hastanın istediği sonucu elde etmesini garanti etmektedir. Esasında eser sözleşmesiyle tedavi sözleşmesinin farkı da sonucun garantisiyle ilgilidir. Estetik müdahale, sonucu garanti edilen bir sözleşmedir. Diğer yandan yüklenicinin borçları TBK'nın 471. maddesinde düzenlenmiş olup, "(1) Yüklenici, üstlendiği edimleri iş sahibinin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle ifa etmek zorundadır. (2) Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alandaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kurallara uygun davranışı esas alınır." denilmiş olup, yüklenici olan hekimin de bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere edimini sadakat ve özenle ifa etmek yükümlülüğü bulunmaktadır. Yüklenicinin özen borcundan doğan sorumluluğunda benzer alanlardaki işleri üstlenen basiretli bir yüklenicinin göstermesi gereken mesleki ve teknik kuralların esas alınacağı da açıklanmıştır. Yine eser sözleşmesinin niteliği gereği yüklenici sonucu garanti etmiş sayılmalıdır. Komplikasyonlarda ise aydınlatma yükümlülüğü ve komplikasyon yönetiminin doğru yapılması yine yüklenicinin (hekimin/hastane işleticisinin) sorumluluğundadır.
Diğer yandan, 04.04.1997 tarihinde imzalanan ve 09.12.2003 tarihinde 25311 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanıp yürürlüğe giren ve iç hukukumuzun bir parçası haline gelen Avrupa Biyotıp Sözleşmesi 16.03.2004 tarihinde onaylanmış olup, sözleşmenin "Meslek Kurallarına Uyma" başlıklı 4. maddesinde, "araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir." düzenlemesi karşısında, davacıya hastane ortamında tıbbi müdahalede bulunulduğuna göre bu sözleşme hükümleri de esas alınarak uyuşmazlığın çözümü zorunludur. Sözleşmenin 4. maddesinde kastedilen standartın da, tıbbi standart olduğu tartışmasız olup, tıbbi standartlara aykırılık teşhis ya da tedavi aşamasında ya da müdahale sonrasındaki süreçte noksanlık ya da yanlışlık şeklinde gerçekleşebilir. “Tıbbi Standart” hekimin tedavinin amacına ulaşması için gerekli olan ve denenerek ispatlanmış bulunan, hekim tecrübesi ve doğa bilimlerinin o anki ulaştığı düzeyi ifade etmekte olup, denenmiş ve bilinen temel meslek kurallarıdır. Sözleşmenin eser niteliğindeki estetik müdahalelerde de uygulanacağının kabulü zorunludur.
Ameliyat ve dava tarihinde yürürlükte olan TBK’nın 56. maddesinde; "Hakim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir” düzenlemesi mevcuttur.
Zarar görene tanınmış olan manevi tazminat hakkı, kişinin sosyal, fiziksel ve duygusal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması durumunda öngörülen bir tazminat türüdür. Amacı ise kişinin, hukuka aykırı olan eylemden dolayı bozulan manevi dengesinin eski haline dönüşmesi, kişinin duygusal olarak tatmin edilmesi, zarar vereni bir daha böyle bir eylemde bulunmaktan alıkoyması gibi olguları karşıladığı bir gerçektir.
Manevi tazminat, kişinin çekmiş olduğu fiziksel ve manevi acıları dindirmeyi, hafifletmeyi amaçlar. Bu tazminat bizzat yaşanan acı ve elemin karşılığıdır. Bu tazminat türü, kişinin haksız eylem sonucu duyduğu acı ve elemin giderilmesini amaçladığı için, zarar gören kişi, öngördüğü miktarı belirleyerek istemde bulunabilir.
Maddi zararda olduğunun aksine manevi tazminatta kesin bir hesabın yapılması olanaksızdır. Bunun için miktarı, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak TMK’nın 4. maddesi uyarınca hakim tarafından takdir ve tayin edilir. Hakim, manevi tazminatın miktarını belirlemede geniş bir yetkiye sahiptir. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir. Hakim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir.
Yukarıda yer verilen ilke ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; İlk Derece Mahkemesince, Adli Tıp Kurumu raporunda üst göz kapağı bleferoplasti ameliyatının isteğe bağlı gerçekleştirilebileceği, kişinin operasyon öncesine ait fotoğrafları incelendiğinde 29/01/2019 tarihinde üst göz kapaklarında sarkma nedeniyle Femmeplast Cerrahi Tıp Merkezinde yapılan bleferoplasti işlemi endikasyonunun uygun olduğu, operasyon sonrasın insizyon hattında skar ve her iki göz kapağı arasında asimetri olmasının söz konusu ameliyatın her türlü dikkat ve özene rağmen gelişebilecek bir komplikasyonu olarak değerlendirildiği, bu durumun mükerrer operasyonlar ile kısmen düzeltilebileceği ancak kişinin ameliyat sonrası davalı hekime başvurusu olmadığı dolayısıyla ilgili hekimin komplikasyon yönetimi imkanı bulunmadığı, tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde hekimin eylemlerinin tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına uygun olduğunun bildirildiği ve hükme esas alınan rapor doğrultusunda dava reddedilmişse de; taraflar arasındaki sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde davacının göz kapağı ile ilgili isteminin yüklenici tarafından daha güzel bir görünüme kavuşturulacağı yönünde bir garanti verilmesi ve müdahale sonrası sürecin sağlıklı bir şekilde neticelendirilmesi niteliğinde olduğu, ancak yapılan ameliyat sonrasında taahhüt edilen sonucun sağlıklı şekilde gerçekleşmediği, davacı iş sahibi yararına sonuç vermediği anlaşılmakla, dava konusu tıbbi müdahalenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu gözetilmesine rağmen bu hususta değerlendirme içermeyen bilirkişi raporuna dayanılması hatalı olmuştur.
Somut olayda, davacıya estetik yönden garanti verilmiş, ancak tam olarak sağlıklı bir şekilde edimler yerine getirilmemiştir. Davalılar illiyet bağını kesen geçerli bir savunmada bulunmadıkları gibi, davacının kusurunu da kanıtlayamamışlardır. Bu nedenlerle mahkemece yapılacak iş, davalıların sorumlu olduğu kabul edilerek davacının maddi tazminatla ilgili istek kalemleri açıklattırılıp, deliller toplanıp maddi ve manevi tazminat yönünden somut olayın özelliklerine, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre araştırma ve inceleme yapıp karar vermekten ibaret olmalıdır. Eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeyle karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması uygun bulunmuştur.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
19.03.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.