ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2023/9474 E., 2024/1123 K. sayılı kararı

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2023/9474 E., 2024/1123 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 22.02.2024 tarihli, 2023/9474 E., 2024/1123 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

2. Hukuk Dairesi

2023/9474 E., 2024/1123 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/779 E., 2023/1230 K.

DAVALILAR : 1.Odunpazarı Nüfus Müdürlüğü

DAVA TARİHİ : 17.12.2021

KARAR : Başvurunun kısmen kabulü ile yeniden esas hakkında hüküm kurma

İLK DERECE MAHKEMESİ : Eskişehir 2. Aile Mahkemesi

SAYISI : 2021/760 E., 2023/204 K.

Taraflar arasındaki çocuğun ad ve soyadının değiştirilmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmünün ilgili bölümlerini kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine, ön adın değiştirilmesi talebinin tefrikine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 06.04.2013 tarihinde ... ile evlendiğini, bir buçuk aylık hamile iken şiddetli geçimsizlik nedeniyle ve psikolojik şiddet nedeniyle ailesinin yanına geldiğini, tarafların ortak çocuğu ...'un bu ayrılık esnasında dünyaya geldiğini, ...'dan korktuğu için çocuğa babasının istemi üzerine Hamza adını ve kendi babasının adı olan Yusuf adını verdiğini, tarafların boşanması sonucu velayetin anneye verildiğini, davacının hamile olduğu süreçte baba ...'un hiçbir yararı olmadığını, tam tersine sürekli rahatsızlık verdiğini, ortak çocuğun 2 buçuk aylıkken sünnet, 9 aylıkken de damak yarığından ameliyat olduğunu, bu süreçte baba ... ve ailesinin yanlarında olmadığını, çocuğun nafakasını da ödemediğini, kapıya size dergi getirdim diyen kişi ile davacıyı yanıltarak borcum yoktur beyanını içeren belgeye imza aldığını, davacının annesinin bu şekilde borçlandırdığını ve evlerine haciz gönderdiğini, çocuğu 3 yaşına kadar görmeye gelmediğini, ...'un tüm bu yaptıkları yüzünden çocuğa ... alarak hitap edildiğini, çocuğunda kendini bu isimle bildiğini, Hamza adını ve Altun soyadını benimsemediğini, ilkokula başladığını ve adının ... olarak yazılı olduğunu gördüğünde benim ismim bu değil diye tepki gösterdiğini, benim soyadım neden sizinkinden farklı yazıyor, benim soyadım ''Koç'' dediğini, ayrıca kağıt üzerinde ortak çocuğun soyadı Altun olduğu için müvekkili ile çocuğun soyadının farklı olması nedeniyle günlük işlerde de sorun olduğunu, Hamza adının sadece kağıt üzerinde kaldığını belirterek küçüğün ... olan adının ve soyadının ... olarak değiştirilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili aleyhine tüm iddialara itiraz ettiklerini, müvekkilinin davacı ...'un babası ile bir görüşmesinde, küçük ...'un müvekkiline düşman olarak yetiştireceğini söylediğini ve gelinen noktada bu durumu bilinçli olarak kendilerinin yarattığını, müvekkilinin birçok kere ortak çocuğu görmek istemişse de davacı anne ve ailesinin buna hiçbir şekilde izin vermediğini ve küçük ...'un babasından soğuması için her şeyi yaptıklarını, çocuğa Yusuf diye seslenildiği varsayılarak ismini Yusuf olarak bildiği kabul edilse bile soy ismini Altun değil de Koç olarak öğretmenin davacının ve ailesinin küçüğe uyguladığı psikolojik baskının bir göstergesi olduğunu, davacının küçüğü kin ve nefret dolu büyütmeyi tercih ettiğini, müvekkili küçük ... için ne gerekiyorsa yapmak istemişse de, davacı ve ailesi hiçbir zaman buna izin vermediğini ve sonrasında müvekkilinin iş kazası geçirmesi ile küçüğü görmesi ve ziyaret etmesi imkansız hale geldiğini, çocuğun soyadının belirlenmesinin velayet hakkı kapsamında olmadığı gibi, değiştirilmesinin de velayet hakkı kapsamında olmadığını, ana ya da babanın tek başına ya da birlikte çocuğun soyadını belirleme hak ve yetkisi bulunmadığını, çocuğun soyadının, soybağı hükümlerine göre kanun tarafından belirlendiğini, davacı annenin çocuğa yalan söyleyerek, aslında dedesi olan ...'u babası olarak tanıttığını, küçüğün dedesi olan kişiyi babası zannettiğini, müvekkilinin icra yoluyla evladını gördüğünde, müvekkilinin kim olduğu konusunda kafası karıştığını ve küçük olduğu için algılayamadığını, öncelikle çocuğun üstün yararı gözetilerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 06.04.2013 tarihinde evlendikleri ortak bir çocuklarının bulunduğu, çocuğun 17.02.2014 tarihinde boşanma davası sırasında doğduğu, tarafların fiilen çok kısa evli kaldıkları, Eskişehir 3. Aile mahkemesinin 2013/525 esas sayılı dosyası ile boşandıkları, ortak çocuğun velayetinin davacıya verildiği, boşanma kararının 26.01.2015 tarihinde kesinleştiği, davacının Ad ve Soyadı düzeltilmesi istemli açtığı davaya karşılık davalının davanın reddini talep ettiği, çocuğun soyadının annesinin soy adı ile değiştirilmesinin çocuğun üstün yararı bakımından ruhsal gelişimini olumsuz etkileme durumunun bulunmadığı, dinlenen tanıkların beyanında çocuğun kendi adını ... olarak bildiği ve kendisine sorulduğunda bu şekilde cevapladığı, ... ismi ile hiç anılmadığı ve çağrılmadığını Hamza isminin baba istediği için konulmasına rağmen babanın çocukla hiç ilgilenmediğini, hamilelik sürecinde de annenin yanında olmadığını, çocuğun aile fertleri ile farklı soyadı olması nedeniyle annesi ile aynı soyismi taşımak istediğini ortaya koymuş olmakla bu beyanlardan da sosyal inceleme raporu içeriğinden de çocuğun soy adının annenin soyadı olarak değiştirilmesinin çocuğun üstün yararına olacağı anlaşılmış velayet hakkı kendisine verilen annenin çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilesi talebinin velayet hakkı kapsamındaki çocuğun soyadını belirleme hakkını da kapsadığı, bu değişikliğin çocuğun üstün yararına olması ve adını Yusuf ve Soyadını da Koç olarak bilip bu şekilde kullanılmasını isteyen çocuğun benimsediği ve kullandığı isim ve soyisimle anılmasının onun psikososyal gelişimi açısından yarar sağlayacağı, yerleşik Yargıtay kararları ve Anayasa Mahkemesi kararları doğrultusunda davacının davasında haklılığının ispatlandığı sonuç ve kanaatine ulaşılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Küçük ...'un velayet hakkının annede olmasının davacı anneye başlı başına isim ve soyisim değiştirme hakkını tanımadığını, bu durumun usul ve yasaya aykırı olduğunu, ana ya da babanın tek başına ya da birlikte çocuğun soyadını belirleme hak ve yetkisi bulunmadığı, çocuğun soyadının, soybağı hükümlerine göre kanun tarafından belirlendiği, davacı tanıklarının müvekkil aleyhine kanaat yaratma çabası ile gerçek dışı beyanlarda bulunduklarını ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın tümden reddine karar verilmesi istemi ile istinaf başvurusunda bulunmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davanın, çocuğun ön ad ve soyadının velâyet hakkına dayanarak değiştirilmesi davası niteliğinde olduğu, çocuğun ön adının değiştirilmesine ilişkin talep ve davanın Bölge adliye Mahkemesince tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedildiği, davacının çocuğu davalıya göstermek istemediği, davalının 2017 yılında iş kazası geçirdiği, aylarca hastanede tedavi gördüğü, %82 engelli duruma düştüğü, çocuğun soyadının değiştirilmesini haklı kılan vakıaların ispatlanmadığı, çocuğun psikolojik olarak olumsuz etkilendiğine dair objektif ve tarafsız delil sunulmadığı, çocuğun üstün yararının kanıtlanamadığı, gerçekleşen bu durum karşısında açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü yönünde hüküm kurulmasının doğru olmadığı gerekçesiyle davalının istinaf isteminin kabulü ile davacının çocuğun soyadının değiştirilmesi talebinin reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili temyiz dilekçesinde; dava dilekçesini tekrarla usul ve kanuna aykırı kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, velâyet sahibi anne tarafından açılan çocuğun soyadının kızlık soyadı ile değiştirilmesi davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 190 ıncı, 194 üncü, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 10 uncu, 20 nci maddesi, 41 inci maddesi ile 90 ıncı maddesi, 6100 sayılı Kanun’un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası, 370 inci maddesi ile 371 inci maddesi, 11 Nolu Protokol ile Değişik İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek 7 Nolu Protokol 5 inci maddesi, Anayasa Mahkemesi'nin 8.12.2011 tarihli ve 2010/119 esas, 2011/165 karar sayılı iptal kararı.

3.Değerlendirme

1.Dava, çocuğun soyadının annesinin soyadı ile değiştirilmesi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı baba tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, istinaf incelemesi yapan Bölge Adliye mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile davanın reddine karar verilmiştir.

2.Ancak; evliliğin feshi veya boşanma hallerinde, velâyet hakkı kapsamındaki yetkiler dâhilinde olan çocuğun soyadının belirlenmesi hususunun düzenlendiği 21.6.1934 tarihli ve 2525 Sayılı Soyadı Kanunu'nun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır" şeklindeki düzenleme Anayasa Mahkemesinin 8.12.2011 tarihli ve E.2010/119, K.2011/165 sayılı kararı ile iptal edilmiş ve iptal kararı gerekçesinde, kadın ve erkeğin evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmaları gereğine yer veren uluslararası sözleşme hükümlerine de atıf yapılmak ve eşlerin, evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda oldukları, erkeğe velâyet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını seçme hakkının kadına tanınmamasının, velâyet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete göre ayırım yapılması sonucunu doğuracağı belirtilmek suretiyle itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 10. ve 41. maddelerine aykırı görülmesi nedeniyle iptaline karar verildiği belirtilmiştir.

3.Anayasa Mahkemesi’nin 25.06.2015 ve 2013/3434 numaralı, 11.11.2015 tarih ve 2013/9880 numaralı, 20.07.2017 tarih ve 2014/1826 numaralı bireysel başvuru kararlarında ise; velâyet hakkı tevdi edilen çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesi yönündeki talebin, velâyet hakkı ve bu kapsamdaki yetkilerin kullanımı ile ilgili olması sebebiyle Anayasanın 20. maddesi kapsamında ele alınması gereken bir hukuki değer olduğunu, koruma, bakım ve gözetim hakkı veya benzer terimlerle ifade edilen velâyet hakkı kapsamında, çocuğun soyadını belirleme hakkının da yer aldığını, eşlerin evliliğin devamı boyunca ve boşanmada sahip oldukları hak ve yükümlülükler bakımından aynı hukuksal konumda olduğunu, erkeğe velâyet hakkı kapsamında tanınan çocuğun soyadını belirleme hakkının kadına tanınmamasının, velâyet hakkının kullanılması bakımından cinsiyete dayalı farklı bir muamele teşkil ettiğini, çocuğun bir aileye mensubiyetinin belirlenmesi amacıyla bir soyadı taşıması ile nüfus kütüklerindeki kayıtların güvenilirliği ve istikrarının sağlanmasında, çocuğun ve kamunun açık bir menfaati bulunmakla birlikte, annenin soyadının çocuğa verilmesinin söz konusu menfaatlerin tesisine olumsuz etkilerinin kesin olarak saptanması gerektiğini ve başvurulara konu yargısal uygulamaların ölçülü olduğunun kabul edilemeyeceğini belirterek, eldeki somut olaya benzer nitelikteki başvurulara konu yargısal kararlarda Anayasanın 20. maddesi ile birlikte değerlendirilen Anayasanın 10 uncu maddesinde güvence altına alınan ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine karar verilmiş, aynı kararlarında ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesini de kararlaştırmıştır.

4.Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru sonucunda verdiği ihlal kararları, soyut ve somut norm denetiminden farklı olarak, sadece başvuruda bulunan kişi ve başvuruya konu idari işlem ya da karar açısından geçerli ve bağlayıcıdır. Anayasa Mahkemesinin saptadığı hak ihlalinin, mahkeme kararından kaynaklandığını belirleyen ve Kuruluş Kanununun 50 nci maddesinin ikinci fıkrasında dayanarak aldığı "İhlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmasına” ilişkin kararı karşısında, ilk derece mahkemelerinin başvuru konusu somut olay ve kişi bakımından artık başka türlü karar vermesine olanak yoktur. Ne var ki, yukarıda açıklanan velayet hakkına sahip annenin ortak çocuğun soyadının kendi soyadı ile değiştirilmesine yönelik açılan başkaca davalarda yapılan benzer yargısal kararların, bireysel başvuru konusu yapılması Halinde Yüksek Mahkemece, bundan sonra da hak ihlalinin tespit edileceği ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yolunun açılacağı da muhakkak gözükmektedir. Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Türkiye’nin taraf olduğu eki protokollerin ortak koruma alanında bulunan "Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının" öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yollarında çözüme kavuşturulması asıldır.

5.Anayasa Mahkemesinin bu kararları kapsamında; “Çocuğun Üstün Yararı” ilkesinin de irdelenmesi gerekmektedir. Bu ilkenin en genel anlamdaki tanımı, çocuğun yararlarının her zaman ve her koşulda öncelikle korunması olup, çocuk hukukunda karşılaşılan tüm sorunlarda, görevli ve yetkililere yol gösteren, çocuk yararına çözümün tercih edilmesini emreden, zayıfı, güçlüye karşı koruyan en üst ilkedir (AKYÜZ,Emine Çocuk Hukuku Çocuk Haklarının Korunması, 2012 s. 10). Çocuğun üstün yararı, çocuğu ilgilendiren her işte göz önüne alınması zorunlu olan ve belirli bir somut olayda çocuk için en iyisinin ne olduğunu belirlemede dikkate alınan bir ölçüt, bir kılavuzdur. Çocuğun üstün yararı çocuğun haklarını garanti altına alan bir işlev de üstlenmektedir (YÜCEL,Özge Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt 1 Sayı 2, Aralık 2013, s. 117-137). Esasın da çocuğun üstün yararına gereken önemin verilmesi, yalnızca çocuğun ya da ana babanın değil, toplumun da menfaatinedir. Çünkü çocuğun sosyal, kültürel, fiziksel ve psikolojik yönden olumlu gelişimi, ilerde toplumda zararlı davranışlarının ortaya çıkmasını da engelleyecektir (BAKTIR, Çetiner Selma, Velayet Hukuku, Ankara 2000 s.33).

6.Anayasa Mahkemesinin bu kararları sonrasında Dairemizce de, haklı sebep bulunması ve küçüğün yüksek yararının gerektirmesi halinde velayet hakkı kendisine bırakılmış olan annenin çocuğun soyadının değiştirilmesini talep edebileceği kabul edilmektedir.

7.Somut olayda, tarafların iddia ve savunmaları, tanık anlatımları, tüm dosya kapsamı ve özellikle idrak çağındaki çocuğun soyadının "Koç" olarak düzeltilmesine yönelik beyanı ve üstün yararı değerlendirildiğinde davanın kabulü gerekirken, yanlış ve yanılgılı değerlendirmelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda paragraflarda belirtildiği üzere BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

22.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/yargitay-2-hukuk-dairesinin-20239474-e-20241123-k-sayili-karari