Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 2018/6175 E., 2018/13552 K. sayılı kararı
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin 27.11.2018 tarihli, 2018/6175 E., 2018/13552 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
2. Hukuk Dairesi
2018/6175 E., 2018/13552 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Boşanma-Ziynet Alacağı
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından kusur belirlemesi, reddedilen tazminat talepleri nafaka miktarları, velayet, kişisel ilişkinin süresi ve ziynet alacağı davasının reddedilen kısmı yönünden; davalı erkek tarafından ise kadının kabul edilen boşanma davası, kusur belirlemesi, nafakalar ve ziynet alacağı davasının kabul edilen kısmı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, tarafların aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Mahkemece, tarafların eşit kusurlu oldukları kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden tarafların mahkemece kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında davalı erkeğin eşine birden fazla kez fiziksel şiddet uyguladığı, eşine karşı sürekli agresif davranışlarda bulunduğu ve bağımsız konut temin etmediği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına sebep olan olaylarda davalı erkeğin davacı kadına göre ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Yanılgılı değerlendirme sonucu tarafların eşit kusurlu olduklarının kabul edilmesi doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir.
3-Yukarıda 2. bentte gösterilen sebeplerle boşanmaya neden olan olaylarda davalı erkek ağır kusurludur. Gerçeklesen kusurlu davranışlar kadının kişilik haklarına da saldırı teşkil eder nitelikte olduğu gibi boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. Kadın yararına TMK m. 174/1-2 koşulları oluşmuştur. Tarafların ekonomik ve sosyal durumları, kusurun ağırlığı ve hakkaniyet kuralları gözetilerek kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi doğru olmamış ve bozmayı gerektirmiştir.
4-Davacı kadın sigortalı olarak asgari ücretle çalışmaktayken SGK sigortalılık sorgulamasında 25.12.2015 tarihinde işten çıkmış olarak görünmektedir. Davacı kadının sigortalı olarak çalışıp çalışmadığı, kendisini yoksulluktan kurtaracak sürekli ve düzenli gelirinin bulunup bulunmadığı, işten ayrılmış ise kendi isteğiyle mi yoksa zorunlu olarak mı ayrıldığı hususları araştırılarak sonucu uyarınca bir karar verilmek üzere hükmün yoksulluk nafakası yönünden bozulması gerekmiştir.
5-Velayet düzenlemesinde; çocukla ana ve baba yararının çatışması halinde, çocuğun yararına üstünlük tanınması gereklidir. Çocuğun yararı ise; çocuğun bedensel, fikri ve ahlaki bakımdan en iyi şekilde gelişebilmesi ve böyle bir gelişmenin gerçekleştirilmesi için, çocuğa sosyal, ekonomik ve kültürel koşulların sağlanmış olmasıdır. Çocuğun bu konulardaki üstün yararını belirlerken; çocuk yetişkin biri olmuş olsaydı, kendisini ilgilendiren bir olayda, kendi yararı için ne gibi bir karar verebilecekti ise, çocuk için karar veren makamındaki kişinin de aynı yönde vermesi gereken karar; yani çocuğun farazi düşüncesi esas alınacaktır.
Velayet kamu düzenine ilişkin olup, re’sen araştırma ilkesi geçerlidir. Bu nedenle, yargılama sırasında meydana gelen gelişmelerin bile göz önünde tutulması gerekir.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi ile Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi'nin 3 ve 6. maddeleri, iç hukuk tarafından yeterli idrake sahip olduğu kabul edilen çocuklara, kendilerini ilgilendiren davalarda görüşlerini ifade etmeye olanak tanınmasını ve görüşlerine gereken önemin verilmesi gerektiğini öngörmektedir. Çocukların üstün yararı gerektirdiği takdirde görüşlerinin aksine karar verilmesi mümkündür. Velayet hususu, çocukları ilgilendiren konuların en başında gelir. Mahkemece, yaşı nedeniyle idrak çağında bulunan ortak çocuğun velayeti konusunda görüşlerine değer verilerek velayeti tedbiren ve devamında nihai hükümle davalı babaya bırakılmış ise de; davacı anne temyiz dilekçesi ve ek beyan dilekçelerinde çocuğun babadan şiddet gördüğünü iddia etmiş, buna ilişkin olarak ortak çocuğun babasından şikayetçi olduğu 17.12.2017 tarihli mağdur ifade tutanağı ile 20.06.2016 tarihinde çocuğun sınıf öğretmeni, rehber öğretmen ve okul müdürünün müştereken düzenledikleri "Çocuğun davranışlarının değiştiği, şiddet içeren davranışlarda bulunduğu, babasının agresif davranışlarda bulunduğunu ve bundan rahatsız olduğunu belirttiği" tespitini içeren tutanağı dosya kapsamına sunmuştur. Ortak çocuğun babadan şiddet gördüğü, babanın çocuğa agresif davranışlarda bulunduğu hususundaki iddialer karşısında çocuğun mağdur sıfatıyla ifade verdiği ceza dosyasının getirtilmesi, ortak çocuğun yeniden bizzat ya da istinabe yoluyla eğitim, kültür, yaşam olanakları bakımından nerede yaşamak istediği konusunda bilgilendirilerek, velayet hakkındaki tercihinin hakim tarafından kendisinden sorulması (Yargıtay HGK 16.03.2012 tarih 2011/2-884 Esas - 2012/197 Karar ile 22.01.2014 tarih 20I3/2-2085 Esas - 20I4/30 Karar sayılı kararları) ve psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacı niteliğindeki uzman veya uzmanlardan (4787 sayılı Kanun m.5) ortak çocuğun anne ve baba yanındaki barınma ve yaşama koşullarını ve babayla ilgili iddialar da dikkate alınarak babanın çocuğa şefkatle bakıp bakamayacağını değerlendirir içerikte sosyal inceleme raporu alınması ve tüm deliller birlikte değerlendirilip, ebeveynlerinden hangisi yanında kalmasının çocuğun menfaatine olacağı tespit edilip sonucuna göre öncelikle velayetin tedbiren babadan alınarak anneye verilmesinin gerekip gerekmeyeceği hususunda karar verilmek ve devamında nihai hükümde velayet düzenlemesi yapılmak üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
6-Mahkemece hüküm altına alman ziynetlerin ayrı ayrı ayar, gram ve değerlerinin hükümde yazılmadığı anlaşılmaktadır,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297, maddesinin (2). fıkrasında: hükmün sonuç kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında: açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerektiği, aynı Yasanın 298. maddesinin (2.) fıkrasında da, gerekçeli kararın, tefhim edilen hükme aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemeye göre; dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen kararda, gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda hüküm altına alınan eşyanın cins, nitelik, miktar ve değerlerinin ayrı ayrı gösterilmesi ve taraflara yüklenen borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde belirtilmesi gerekirken bu yön gözetilmeden yazılı şekilde ziynet eşyalarının tek tek ayar, gram ve değerleri gösterilmeksizin hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3., 4., 5. ve 6. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, 5. bentteki bozma sebebine göre kadının kişisel ilişkiye yönelik temyiz itirazlarının ve 6. bentteki bozma sebebine göre tarafların ziynet alacağı davasının esasına yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 27.11.2018 (Salı)