Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 2011/12358 E., 2011/14385 K. sayılı kararı
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 28.11.2011 tarihli, 2011/12358 E., 2011/14385 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
(Kapatılan)14. Hukuk Dairesi
2011/12358 E., 2011/14385 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 16.09.2004 ve 14.03.2006 gününde verilen dilekçeler ile tapu iptali tescil veya tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 24.04.2009 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davalılardan ..., davaya cevap vermemiş, davalı ... kendilerine husumet düşmeyeceğini, davalı ... iddianın doğru olduğunu savunmuştur.
Birleşen davanın davalısı ..., iyiniyetle kayıt maliki olduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava kabul edilmiştir.
Hükmü, birleşen davanın davalısı ... temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan”
denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa 1086 sayılı HUMK’nun 292., 6100 sayılı HMK’nun 202.maddeleri uyarınca inanç sözleşmesi “tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Burada öncelikle, yazılı delil başlangıcının hukuki niteliği hakkında bir açıklama yapılması gerekmektedir. Uygulamada, iddianın senetle ispat edilmesi gereken hallerde senet bulunmamakta ise bu iddiaya komşu olan vakaları somutlaştırılan belgelere yazılı delil başlangıcı denilmektedir ve bu belgeler de hiç kuşkusuz delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla, senet iddia edilen hukuki işlemin doğrudan doğruya delilini teşkil ettiği halde, yazılı delil başlangıcı ihtilaflı hukuki işlemin tam ve doğrudan doğruya delilini teşkil etmez. Bu haliyle yazılı delil başlangıcı işlemin varlığını ihtimal dahilinde gösteren bir belgedir. Fakat, bir hususun yazılı delil başlangıcı kabul edilebilmesi için onun karşı taraftan sadır (karşı taraf elinden çıkmış) bir belge olması ve bu belgenin muhtevası iddianın tamamen ispatına yetmemekle beraber bu iddianın vukuunu ihtimal dahilinde göstermesi gerekir. Örnek olmak üzere hasım tarafın kaleme aldığı fakat imzalamadığı bir belge senet sayılmasa da o belge yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilebilir.
Bu genel açıklamalardan sonra, somut olaya gelince; mahkemece, bankadan gönderilen 23.07.2008 tarihli yazı ekindeki hesap hareketleri ve dekont yazılı delil başlangıcı kabul edilmiş, iddianın ispatı için aranan sözleşme olmadığı halde tanık dinlenmek suretiyle dava kabul edilmiştir. Ne var ki, yukarıda da belirtildiği üzere bir belgenin yazılı delil başlangıcı kabul edilebilmesi için o belgenin üçüncü bir kişi tarafından değil, hasım elinden çıkması (eli mahsulü olması) zorunludur. Dolayısıyla, bankanın 23.07.2008 tarihli cevabi yazısı ve ekindeki belgelerin yazılı delil başlangıcı olarak kabulüne olanak yoktur. Bunun sonucu olarak da tanık sözlerine başvurularak davanın çözümü yoluna gidilemez. Ancak;
Davacı, dava dilekçesinde ve delil listesinde “her türlü yasal delil” demek suretiyle yemin deliline de dayanmış sayılır. Öncelikli davacıya bu hakkı hatırlatılmalı, inançlı işlemin bir tarafı olan davalı ...’e yönelteceği yemine göre inançlı işlemin var olup olmadığı hususu üzerinde durulmalıdır.
İddia yemin deliliyle kanıtlanırsa, bu takdirde birleşen davanın davalısı ...’nin durumu Türk Medeni Kanununun 1023. ve 1024.maddeleri çerçevesinde değerlendirmeli, dava bütün bu işlemlerden sonra bir karara bağlanmalıdır.
Mahkemece değinilen bütün bu yönler bir yana bırakılarak ve delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek istemin yazılı olduğu şekilde hüküm altına alınması doğru olmamıştır. Karar, açıklanan nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde iadesine, 28.11.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.