ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 2023/5205 E., 2025/1646 K. sayılı kararı

Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 2023/5205 E., 2025/1646 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin 17.02.2025 tarihli, 2023/5205 E., 2025/1646 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

12. Ceza Dairesi

2023/5205 E., 2025/1646 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi

SAYISI : 2020/37 E., 2022/877 K.

SUÇLAR : Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması

KARAR : Mahkûmiyet

KANUN YARARINABOZMA YOLUNA BAŞVURAN: Adalet Bakanlığının istemi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı

TEBLİĞNAME GÖRÜŞÜ: İlgili kararın kanun yararına bozulması

Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan sanık ...'nun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (5237 sayılı Kanun) 133/1 ve 62. maddeleri gereğince 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair İstanbul Anadolu 63. Asliye Ceza Mahkemesinin 25.05.2022 tarihli ve 2020/37 Esas, 2022/877 Karar sayılı kararının 14.06.2022 tarihinde usulüne uygun olarak kesinleştiği anlaşılmıştır.

Adalet Bakanlığının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (5271 sayılı Kanun) 309/1. maddesi uyarınca, 13.05.2023 tarihli ve 94660652-105-34-31545-2022-Kyb sayılı evrakı ile kanun yararına bozma istemine istinaden düzenlenen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 05.07.2023 tarihli ve KYB-2023/60212 sayılı Tebliğnamesi ile dava dosyası Daireye gönderilmekle, gereği düşünüldü:

I. İSTEM

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 05.07.2023 tarihli ve KYB-2023/60212 sayılı kanun yararına bozma isteminin;

“Dosya kapsamına göre, sanık hakkında katılan ile yapmış olduğu telefon görüşmesini katılanın rızası dışında kayda alması nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 133/1. maddesinde yer alan, " (1) Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları, taraflardan herhangi birinin rızası olmaksızın bir aletle dinleyen veya bunları bir ses alma cihazı ile kaydeden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." hükmü uyarınca cezalandırılmasına karar verilmiş ise de; kişilerin kendi tarafı oldukları konuşma ve haberleşme içeriklerini kaydetmelerinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 133/1. maddesi ve 132/1-2. cümlesi kapsamında suç olarak düzenlenmediği, ancak kayıtları ifşa etmesi nedeniyle sanığın bu eyleminin anılan Kanunun 132/3. maddesinde yer alan, "Kendisiyle yapılan haberleşmelerin içeriğini diğer tarafın rızası olmaksızın hukuka aykırı olarak alenen ifşa eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." hükmü kapsamında kaldığı, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 133/2. maddesi uyarınca mahkûmiyet hükmü kurulması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.”

Şeklindeki gerekçeye dayandığı anlaşılmıştır.

II. GEREKÇE

1. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının, 09.01.2020 tarihli ve 2020/2192 Esas, 2020/189265 Soruşturma, 2020/1768 İddianame numaralı iddianamesiyle sanık hakkında 2018 tarihinde işlediği özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan, 5237 sayılı Kanunun 134/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve aynı Kanun’un 53. maddesi gereği hak yoksunluklarına karar verilmesi talebiyle kamu davası açılmıştır.

2. İstanbul Anadolu 63. Asliye Ceza Mahkemesinin, 25.05.2022 tarihli ve 2020/37 Esas, 2022/877 Karar sayılı kararı ile sanık hakkında 21.05.2018 tarihinde işlediği kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan, 5237 sayılı Kanunun 133/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, söz konusu kararın, istinaf edilmeksizin 14.06.2022 tarihinde kesinleştiğine ilişkin kesinleştirme şerhi düzenlenmiştir.

3. Hukuki süreci yukarıdaki şekilde özetlenen dava dosyasına göre sanık ...'ın diğer sanığın boşanma sürecinde olduğu eşi olan katılanı arayarak özel hayatına dair sorular sorarak katılanla ile konuştuğu, yapmış olduğu bu telefon görüşmesini telefonuna kaydettiği iddia ve ve kabulüne konu olayda, sanığın sübutu kabul edilen eyleminin, 5237 sayılı Kanunun 133/1. maddesinde tanımlanan kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunu değil, aynı Kanun'un 134/1. maddesinde tanımlanan özel hayatın gizliliğini ihlal suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek karar verilmesi nedenine dayalı olarak kanun yararına bozma isteminde bulunulduğu anlaşılmaktadır.

4. Kanun yararına bozma, 5271 sayılı Kanunun 309 ve 310. maddelerinde, olağanüstü ve istisnai bir kanun yolu olarak düzenlenmiştir. 5271 sayılı Kanunun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde, hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması talebini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması talebini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi hâlinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse talep reddedilecektir. Böylece ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.

5. Kanun yararına bozmaya, ancak istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık hâlinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Ciddi boyuta ulaşmayan ve sadece yapılan uygulamanın hatalı olduğunun tespiti ile yetinilmesi sonucunu doğuran hukuka aykırılıkların bu yolla çözülmesinde kanun yararı olmadığı gibi, bu uygulamanın kesin hükmün otoritesini sarsacağı da açıktır. Bu bağlamda delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle hükmün kanun yararına bozmaya konu edilmesinin, bu olağanüstü kanun yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağında kuşku bulunmamaktadır.

6. 5271 sayılı Kanunun 309. maddesinde, kanun yararına bozma talebine konu edilemeyecek hâllerden bahsedilmemiştir. Buna karşılık 26.10.1932 tarihli ve 29-12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları dışında kalan, hâkimin kanaat ve takdirine ait fiili sorunlardan dolayı kanun yararına bozmaya gidilemeyeceği vurgulanmıştır. Aynı şekilde 14.11.1977 tarihli ve 3-2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile erteleme isteği hakkında olumsuz bir değerlendirme içeren ya da yasal gerekçe gösterilmeden bu isteğin reddine ilişkin olan kararlara karşı kanun yoluna başvurmanın olanaklı olmadığı kabul edilmiştir. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 2008/5-19 Esas, 2008/31 Karar sayılı kararında, hâkimin takdir yetkisini hatalı kullanmasına bağlı olarak ortaya çıkan ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hukuka aykırılıkların, 23.03.2010 tarihli ve 2010/2-29 Esas, 2010/56 Karar sayılı kararında da, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen kararların kanun yararına bozma istemine konu edilemeyeceği belirtilmiştir. Ayrıca Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 25.10.1993 tarihli ve 260/281 sayılı kararında, olaya ilişkin tüm deliller toplanıp değerlendirilmişse delil takdiri yapılarak verilen bu karar aleyhine noksan kovuşturma yapıldığından ya da takdirde yanılgıya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağı ifade edilmiştir.

7. Öte yandan, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 13.03.2024 tarihli ve 2023/1-111 Esas, 2024/117 Karar sayılı kararında, "... YCGK'nın 14.11.1988 tarihli ve 427-466 sayılı kararında da; '...Sübut bulmayan veya yasal unsurları itibarıyla suç oluşturmadığı görülen bir eylemde, uygulamaya veya sair yasaya aykırılıklara ilişkin hususların yazılı emir üzerine incelenmesini mümkün görüp yargılamanın temelini ve esas amacını oluşturan sübut ve suçun tekevvün edip etmediğine ilişkin incelemeyi mümkün görmemek hukuken ve mantıken izahı mümkün olmayan bir husustur.' şeklindeki kabul ile suçun oluşup oluşmadığının bu yolla denetlenebileceği; 20.09.1993 tarihli ve 201-201 sayılı kararında ise, yargılama hukuku ile maddi hukuk kurallarına aykırılık yanında, mevcut delillerin mahkûmiyet için yeterli olmaması veya delil bulunmaması hâllerinde de bu yola başvurulmasının olanaklı olduğu sonuçlarına ulaşılmıştır... Sanığa atılı suçun yasal unsurları itibarıyla oluşmadığına yönelik kanun yararına bozma isteminin, hâkimin takdir ve kanaat hakkına ilişkin olmayıp maddi ceza hukukunu ilgilendiren ve başka yolla da denetlenme imkânı bulunmayan ciddi bir hukuka aykırılık iddiası taşıması karşısında, somut olayda mahkûmiyet hükümlerine esas teşkil edecek şekilde delil bulunup bulunmadığı ile mevcut delillerin yerinde değerlendirilip değerlendirilmediği, bu bağlamda suçun unsurlarının oluşup oluşmadığı hususlarının, kanun yararına bozma talebine konu edilebileceği..." şeklindeki açıklamalar ile delillerin veya hukuk kurallarının yanlış değerlendirilmelerinden kaynaklanan, hüküm ve kararlardaki hukuki değerlendirme hatalarıyla ilgili olarak kanun yararına bozma yoluna başvurulmasının mümkün olduğu kabul edilmiştir.

8. Sonuç olarak kanun yararına bozma, olağanüstü, istisnai ve dar kapsamlı bir denetim yolu olup, hukuk güvenliği ve kesin hükmün otoritesinin korunması amacıyla, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümdeki her türlü hukuka aykırılık için değil, ancak uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları ve kanunda sınırlı olarak belirlenen nedenler üzerine gidilebilecek bir kanun yoludur.

9. Bu kapsamda kanun yararına bozma istemi değerlendirildiğinde; sanık hakkında özel hayatın gizliliği suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmış ise de fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı bulunmayan İlk Derece Mahkemesince, sanığın, kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan ek savunması alınıp, yapılan yargılama ve delillerin usulünce değerlendirilmesi sonucu sanığa yüklenen ve sübut bulan " sanıkların telefonla sanık ...'ın konuştuğu ve yaptıkları aleni olmayan konuşmayı kaydettikleri" şeklindeki eylemde özel hayatın gizliliğini ihlal suçunun unsurlarının bulunmadığının ve eylemin kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçunu oluşturduğunun kabulü ile sanık hakkında bu suçtan mahkûmiyet kararı verildiği anlaşılmakla, delil takdiri yapılarak verilen bu karar aleyhine, sübutu kabul edilen eylemin kişisel verilerin kaydedilmesi suçunu oluşturmasından dolayı suçun vasıflandırılmasına ilişkin takdirde yanılgıya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.

III. KARAR

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, kanun yararına bozma istemi doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden 5271 sayılı Kanunun 309. maddesindeki koşulları taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNİN REDDİNE,

Dava dosyasının, Mahkemesine sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

17.02.2025 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/yargitay-12-ceza-dairesinin-20235205-e-20251646-k-sayili-karari