Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 2010/7749 E., 2010/8177 K. sayılı kararı
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 20.07.2010 tarihli, 2010/7749 E., 2010/8177 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
11. Hukuk Dairesi
2010/7749 E., 2010/8177 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
Taraflar arasında görülen davada Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 27.11.2007 gün ve 2007/188 - 2007/753 sayılı kararı onayan Daire’nin 23.02.2010 gün ve 2008/6002 - 2010/2063 sayılı kararı aleyhinde davalı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin evinin ve eşyalarının davalı ... şirketine konut sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, 13.10.2006 tarihinde sigortalı evde meçhul kişilerce evden bir miktar döviz ve değerli eşyalar ile ünlü ressamlara ait tabloların çalındığını, rizikonun davalı ... şirketine ihbarı üzerine 18.250 YTL ödeme yapıldığını, müvekkilinin zararının çok daha fazla olduğunu, bu nedenle fazlaya ait haklarını saklı tutmak suretiyle ibranameyi imzaladığını ileri sürerek, şimdilik 9.000 YTL'nın olay tarihinden itibaren faizi ile tahsiline, müvekkiline ödenen tutarın gecikmeli ödenmesi nedeniyle 13.10.2006-10.2.2007 tarihleri arasında işleyen faizinin dahi davalıdan alınarak müvekkiline verilmesini talep ve dava etmiş, 11.10.2007 havale tarihli ıslah dilekçesi ile tazminat istemini 148.962 YTL’na yükselterek bu meblağın faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, son oturumda ise davalının ödediği miktara yönelik faiz istemini işlemden kaldırdıklarını beyan etmiştir.
Davalı vekili, davacının gerçek zararının ödendiğini, düzenlenen poliçenin mutabakatlı olmadığını, davacının gerçek zararının ispatlanması gerektiğini, yapılan ödemenin ekspertiz raporundan sonra yapılması nedeniyle gecikmeden söz edilemeyeceğinden faiz istenemeyeceğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre davacının işlemiş faiz konusundaki talebinin işlemden kaldırılmasına, davacının diğer talebinin kabulü ile 148.962 YTL'nın 08.02.2007 tarihinden itibaren faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş; kararın davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 23.02.2010 tarihli kararıyla yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.
Davalı vekili, bu kez, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
1- Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin HUMK’nun 440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen ve aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
2- Mal sigortalarının ana ilkelerinden biri sigorta bedelinin, yasal istisnalar dışında sigorta değerine, bir başka deyişle, sigorta ettirilen menfaatin değerine eşit olmasıdır. Bu ilkenin anlamı, sigortanın hiçbir zaman haksız kazanç vesilesi olmaması, bir diğer söyleyişle ve TTK’nun 1283 ve 1292/2. maddesinde de açıkça düzenlendiği üzere, sigortacı, sigorta bedeli daha yüksek olsa bile sigortalının ancak gerçek zararını ödemekle yükümlü bulunmasıdır. Ancak, TTK’nun 1283. maddesi uyarınca mal sigortaları bakımından takseli (mutabakatlı değer) sigorta poliçesi düzenlenmesi mümkün olup, yasa maddesinde belirtilen şekilde önceden ve tarafların ittifakıyla seçtikleri bilirkişi veya bilirkişiler marifetiyle takdir ve tahmin olunup taraflarca kabul edilen sigorta değerine sigortacı itiraz edemez. Fakat bu husus, ancak yasa maddesinde belirtilen şekilde saptanan menfaat değerleri bakımından caridir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönecek olursak, dosya kapsamı ve mübrez poliçe incelendiğinde, dava konusu poliçede sigortalanan davacıya ait eşyaların değerinin, taraflarca, yukarda belirtilen usul dairesinde konunun uzmanı yahut uzmanları tarafından bilirkişi marifetiyle tespit olunduğuna ilişkin bir işaret bulunmadığı gibi poliçenin de mutabakatlı değer esasına göre düzenlenmiş olduğu konusunda bizatihi poliçede açık bir ifade yer almamaktadır. Davacı yanca, poliçede “açıklamalar” başlığı altında sıralanan sigortalı eşyaların değerlerinin poliçeyi düzenleyen acente yetkilisince temin edilen eksper marifetiyle belirlendiği ileri sürülmüş, davalı yan vekili ise 12.6.2007 tarihli oturumda bu iddiaya karşı çıkarak poliçede gösterilen değerlerin sigorta acentesi Canan Cerit tarafından belirlendiğini, ancak adı geçen şahsın tablo değeri konusunda uzman olmadığı ileri sürülmüştür. Bu durumda, poliçede kol saatlerinden, bulaşık makinesine, porselen objelerden tablolara kadar neredeyse her birinin değerinin belirlenmesi ayrı bir uzmanlığı gerektiren ve davada asıl uyuşmazlık konusunu oluşturan Osman Hamdi Bey’e ait olduğu ileri sürülen tablonun gerçekten adı geçen ressama ait olup olmadığı olgusu ile tablonun değerinin, TTK’nun 1283. maddesinde belirtilen biçimde, uzman kişi marifetiyle belirlendiği konusunda davalı yanın ikrarından ve buna bağlı olarak poliçenin mutabakatlı değer esasına göre düzenlenmiş olduğu konusunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmadığından söz edilemez. Nitekim, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunun 6. sayfasında da bu hususa temas edilerek, düzenlenen poliçenin tipik bir takseli poliçe olmadığı, sigorta değerlerini belirleyen kişinin uzman olmamakla birlikte sigorta değerleri konusunda taraflar arasında bir mutabakatın varlığından söz edilmesi gerektiği ve fakat sigortalı kalemler için poliçede gösterilen değerlerin piyasa rayiç değerlerine uygunluğu bakımından ayrı bir çalışma yapılması gerektiği belirtilmiş olup bilirkişi heyetinin de, dava konusu poliçenin TTK’nun 1283. maddesi anlamında mutabakatlı değer esasına göre düzenlenmediğini kabul ve mütalaa ettikleri açıktır. Davacı yanca, bilirkişi raporuna bu yönler itibariyle karşı çıkılmamış olmakla, dava konusu poliçenin mutabakatlı değer esasına göre (takseli) düzenlenmiş olmadığının kabulü zorunludur. Bu durumda, davacının gerçek zararının TTK’nun 1299/2. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Ne var ki, mahkemece, bu yolda herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmamış, benimsenen raporda rayiç değerlerin belirlenmesi konusunda ayrı bir inceleme yapılması salık verilmesine karşın bu yola gidilmeyerek eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
Öte yandan, davacının gerçek zararı saptanırken, poliçe kapsamında bulunan ve Osman Hamdi Bey’e ait olduğu ileri sürülen tablonun gerçekten de adı geçen ressama ait olup olmadığı konusunda taraflarca ileri sürülen iddia ve savunmanın da üzerinde ayrıca durulmak gerekir. Davacı yanın, sigortalı bu tablonun ismi, kimden temin edildiği konusunda yapılacak incelemeye ışık tutacak ölçüde yeterli bilgi sunmadığı yahut bu konuda bilgisi bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Davalı sigortacı ise, Osman Hamdi Bey’e ait orijinal eserlerin sertifikasız ve kaynağı belli olmayacak şekilde alınıp satılamayacağını savunarak tablonun orijinal olmadığını ileri sürmektedir. Dosyada mevcut hasar dosyasında bir örneği bulunan belgelere göre, davacı asilin riziko gerçekleştikten sonra söz konusu sigortalı tablonun sertifikalı olduğunu ve fakat sertifikasının da evde gerçekleşen hırsızlık sırasında, kasadan çalındığını yazılı olarak beyan etmekle birlikte daha sonraki beyanlarında tablonun sertifikasının bulunmadığını bildirdiği gözlenmiştir. Davacı asilin bu beyanları çelişkili olup mahkemece isticvabı suretiyle giderilmesi düşünülmemiş, bilirkişi heyetinin tablonun orijinal olup olmadığı konusunda yapacağı değerlendirmeye ışık tutacak bilgilerin derlenmesi eksik bırakılmıştır.
O halde, mahkemece yapılacak iş, yukarda belirtilen açıklamalar ışığında, davacı asilin isticvabı ile Osman Hamdi Bey’e ait olduğunu ileri sürdüğü tablo hakkında kendisinden doğrudan bilgi alınması, bu yapıldıktan sonra gerçekleşen riziko sonucunda davacının gerçek zararının aralarında özellikle Osman Hamdi Bey’in tabloları konusunda uzman sanat tarihçisi, koleksiyoner ve/veya bu tabloların alım-satımı ile uğraşan uzman kişilerden oluşturulacak üç kişilik bilirkişi heyeti marifetiyle tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları üzerinde durularak mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesinden ibaret olup bu hususlar ikmal olunmadan eksik inceleme ile karar verilmesi nedeniyle yerel mahkeme kararının belirtilen çerçeve ile sınırlı olmak üzere bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair karar düzeltme isteminin reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüyle Dairemizin onama kararının kaldırılarak yerel mahkeme kararının davalı yararına BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin temyiz ilam ve karar düzeltme harçlarının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 20.07.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.