ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2023/4071 E. ve 2024/9256 K. sayılı kararı

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 2023/4071 E. ve 2024/9256 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin 30.09.2024 tarihli, 2023/4071 E. ve 2024/9256 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

10. Hukuk Dairesi

2023/4071 E., 2024/9256 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/3705 E., 2022/3719 K.

KARAR : Esastan Ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : Denizli 2. İş Mahkemesi

SAYISI : 2018/237 E., 2022/292 K.

Taraflar arasındaki iş kazasından kaynaklanan maddi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi ... tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının 26.09.2017 tarihinde davalıya ait işyerinde çalışırken iş kazası geçirdiğini, ST denilen makine ile mermer keserken kesmek için koyduğu mermeri, sallanmasını engellemek ve dengesini sağlamak üzere altına destek olarak koyduğu balyoz tabir edilen tamponlu çekiç ile yerine yerleştirirken elinde bulunan çekici salladığı sırasında dengesini kaybetmesi ile el bileğinden yaralandığını, kazanın meydana gelmesinde işverenin iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda önlem almadığından ağır kusurlu olduğunu belirterek fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydı ile 1.000,00 TL maddi tazminatın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davacı vekili 12.4.2022 tarihli dilekçe ile geçici iş göremezlik nedeniyle 5.539,00 TL, sürekli iş göremezlik nedeniyle 220.614,00 TL olmak üzere toplam 226.153,00 TL olarak maddi tazminata ilişkin talebini arttırmıştır.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının amacının haksız maddi kazanç elde etmek olduğunu, mermer kesme sehpasının altında bulunan tamponun sallanmaması için küçük oynatmalar ile düzeltilmesinin mümkün olduğunu, davacının dengesini kaybetmesine ve bileğini incitmesine yol açacak aşırı fiziksel kuvvete gerek olmadığını, mermer kesme sırasında oluşabilecek bu tür problemlerin vardiya amirine bildirilmesi gerektiğini, iş yerinde işveren tarafından her türlü işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alındığını, kazanın meydana gelmesinde davalı işverenin kusurunun olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile iki ayrı bilirkişi heyetinden rapor alındığı, raporların birbirini doğruladığı, her iki bilirkişi raporunda da her ne kadar kusur oranı saptanmayarak bu husus mahkemenin taktirine bırakılmış ise de, hükme esas alınan 15.01.2020 tarihli bilirkişi raporu ve dosyadaki tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde davacı işçi ...'ın mermer plaka imalatçısı, mesleki eğitim belgesine sahip biri olarak çalışırken dikkatsiz ve tedbirsiz davranış sergileyerek kendi yaralanmasına sebebiyet verdiği, olayın meydana gelmesinde % 20 oranında kusurlu bulunduğu, davalı ... Mermer'in de yasal mevzuatı karşılayacak şekilde işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi vermediği, mermer bloklarının ST makinesinde daha kolay şekilde oturtulabilmesi hususunda tedbir almadığı, bu işlemlerin insan gücü yerine mekanik sistemler vasıtasıyla yapılmasını sağlamadığı, ST makinesinde mermer blokların elle taşınması konusunda mekanik sistemler kullanarak taşınmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almadığı bu nedenle kazanın meydana gelmesinde % 80 oranında kusurlu olduğunun kabul edildiği, davacının % 14 maluliyet oranına göre SGK tarafından davacıya 17.369,83 TL geçici iş göremezlik ödemesi ve 49.922,48 TL sürekli iş göremezlik ödemesi yapıldığı, hükme esas alınan 03.01.2022 tarihli ek aktüer bilirkişi raporundan davalı işverenin % 100 kusur oranına göre her ne kadar 5.539,93 TL bakiye geçici iş göremezlik zararı ile 220.614,97 TL bakiye sürekli göremezlik zararı hesaplanmış ise de Mahkemece kabul edilen % 80 davalının olaydaki kusur oranına göre hesaplama yapılarak 4.431,86 TL geçici iş göremezlik zararı ile 176.491,97 TL sürekli iş göremezlik zararı olmak üzere toplam 180.923,83 TL maddi zarar hesaplandığı gerekçesi ile, davanın kısmen kabulüne; davacının maddi tazminatı talebinin kısmen kabulü ile toplam 180.923,83 TL (4.431,86 TL geçici iş göremezlik ve 176.491,97 TL sürekli iş göremezlik zararı olmak üzere) maddi tazminatın olay tarihi olan 26.09.2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davalı vekili istinaf dilekçesinde; meydana gelen kazada şirketin %80 kusurlu olduğuna ilişkin bir tespitin neye göre yapıldığının belli olmadığını, bilirkişi raporlarında şirkete kusur isnadında bulunulmuşsa da kabulünün mümkün olmadığını, şirketin iş sağlığı ve güvenliği için her türlü önlemi aldığını, kazanın davacı yanın kusuru ile meydana geldiği, davanın sigortaya ihbar olunması talebinin dikkate alınmadığını belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile yargılama aşamasında alınan kusur bilirkişi heyet raporlarında ise kusurun oransal tespitine ilişkin bir değerlendirmede bulunulmuyor ise de kusur izafesine ilişkin mevzuat kapsamında değerlendirme içerdiği her iki raporda da SGK teftiş raporuna atıfta bulunulduğu, davacının mesleki eğitim belgesine sahip mermer plaka imalatçısı olarak çalışırken dikkatsiz ve tedbirsiz davranış sergileyerek kazaya sebebiyet verdiği, davalı ... Mermer'in ise mevzuatı karşılayacak şekilde işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitimi vermediği, mermer bloklarının kazanın meydana geldiği makinede daha kolay şekilde oturtulabilmesi hususunda tedbir almadığı, bu işlemlerin insan gücü yerine mekanik sistemler vasıtasıyla yapılmasını sağlamadığı, mermer blokların taşınması yönünden gerekli tedbirleri almadığı, hesap yönünden aktüerya bilirkişi tarafından, kusur değerlendirmesi gözetilmeden, TRH 2010 mortalite yaşam tablosuna göre, davacı işçinin %14 sürekli iş göremezlik değerlendirmesi ve bir yıl geçici iş göremezlik süresi uygulanarak yapılan hesaplamada, yer alan heyet kusur raporlarının atıf yaptığı SGK teftiş raporu ile uyumlu olacak şekilde yapılan değerlendirme ve tesis edilen hükümde, ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında Mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; Mahkemece teknik bir konuda kusur durumuna ilişkin tespitte bulunmasının hatalı olduğunu, davalı şirketin hiç bir kusur bulunmamakla birlikte bir an için kusur atfedilse dahi meydana gelen kazada davalının %80 oranında kusurlu kabul edilmesinin hakkaniyete ve olayın oluş şekline, maddi olgulara aykırı olduğunu, bilirkişilerden kusur oranlarının tespiti için rapor istenmesi, gerekir ise farklı bilirkişilerden rapor aldırılması, raporlar arası çelişki söz konusu ise çelişkileri giderir ek rapor aldırılması, yine dosya kapsamında bulunan kusur oranlarına ilişkin (ceza dosyasında alınan) raporların birlikte değerlendirilmesi neticesinde yani teknik anlamda bilgi ve donanım sahibi alanında uzman bilirkişilerin kusur oranı tespitlerine itibar edilerek her türlü şüpheden uzak şekilde kusur oranlarını tespit ettirilmesi gerekirken Mahkemece resen kusur oranı takdir edilmesinin hukuka uygun olmadığını, sigorta şirketine ihbarı talebinin dikkate alınmadığını belirterek temyiz yoluna başvurmuştur.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, sigortalının iş kazası nedeniyle sürekli iş göremezliğe uğraması sonucu maddi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 369 ncu maddesinin birinci fıkrası ile 371 nci maddeleri, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 55 inci, 74 üncü ve 417 nci maddesi, 5510 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesi, 4857 sayılı İş Kanunu'nun 77 nci maddesi ile 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 4 üncü maddeleri.

3. Değerlendirme

İnsan yaşamının kutsallığı çevresinde işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu'nun 77 nci maddesinin açık buyruğu iken 4857 sayılı Kanun'un 77 ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu'nun 37 nci maddesiyle 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümünü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir.

Buna göre, 6331 sayılı Kanun’un "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4 üncü maddesinde:

"İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;

a)Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.

b)İş yerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.

c)Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.

ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu gözönüne alır.

d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışında ki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır." hükmü düzenlenmiştir.

Aynı Kanun’un 5 inci maddesinde de risklerden korunma ilkeleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede, "İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:

a)Risklerden kaçınmak,

b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek,

c)Risklerle kaynağında mücadele etmek,

ç)İşin kişilere uygun hale getirilmesi için iş yerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek,

d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak,

e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek,

f)Teknoloji, iş organizasyonu çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek,

g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine öncelik vermek,

ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek." hükmü yer almaktadır.

Görüldüğü üzere işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4 üncü maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü” olduğu belirtildikten sonra, yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi 5 inci maddede, işverenin anılan yükümlülükle gerçekleştireceği korunma sırasında uyacağı ilkeler belirlenmiştir. 10 uncu maddede ise işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 09.10.2013 tarih 2013/21-102 Esas 2013/1456 sayılı kararı).

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4 ve 5 inci maddeleri ile bunu uygun olarak çıkarılan iş güvenliği yönetmelikleri hükümleri, işverenin sorumluluğunu objektifleştiren kriterler olarak değerlendirilmelidir. Bu sebeple mevzuatta yer alan teknik iş güvenliği kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır.

Öte yandan, objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştürmez. Çünkü, bu halde dahi işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Kusurun objektifleştirilmesi kriterinin yanısıra, Türk Borçlar Kanunu’nun 417/2 nci maddesinin, Anayasa hükümleri ve 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 4 üncü maddesi kapsamında yorumlanması da işverenin sorumluluğunu oldukça genişletecektir.

Yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda; işvereni zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluk halinden kurtaracak olan durum iş sağlığı ve güvenliği alanındaki ihmalleri ile oluşan zarar arasındaki uygun nedensellik bağının kesildiğini ispat etmekten ibarettir. Hukuk Genel Kurulunun 20.03.2013 tarih 2012/21-1121 E. 2013/386 sayılı kararında da belirtildiği üzere uygun nedensellik bağı üç durumda kesilebilir. Bunlar mücbir sebep, zarar görenin kusuru ve üçüncü kişinin kusurudur. Bu hallerden birinin varlığı halinde işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir.

İş kazası hukuki sebebine dayalı tazminat davalarında olayın gerçekleşme şeklinin tarafların gösterdiği deliller dikkate alınarak her türlü şüpheden uzak bir şekilde ortaya konulması ve giderek kusur oranlarının bu olaya uygun şekilde belirlenmesi gerektiği açıktır.

Yargıtay HGK istikrarlı içtihatlarına göre hâkim kendisini bilirkişi veya bilirkişi kurulu yerine koyamaz. Özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda şahsi bilgisi ile kusur belirleyemez. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02.04.1986 gün ve 1984/4-847 E., 1986/338 K; 08.11.1995 gün ve 1995/19-601 E, 938 K; 02.04.2003 gün ve 2003/4-185 E., 263 K.; 07.03.2007 gün ve 2007/11-94 E., 113 K.; 19.03.2008 gün ve 2008/11-262 E., 260 K; 14.05.2008 gün ve 2008/11-392 E., 377 sayılı kararları da doğrulamaktadır).

Hâkim özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde şahsi bilgisi ile kusur belirlemesi yapamayacağına göre, yeniden bilirkişi incelemesi yaptırması gerekecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 08.12.2004 gün ve 2004/4-642 E., 648 K.; 02.03.2005 gün ve 2005/11-81 E., 118 K.; 30.01.2008 gün ve 2008/11-42 E., 45 K; 05.11.2008 gün ve 2008/4- 655 E., 664 sayılı kararlarında vurgulanmıştır).

Bilirkişiye çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde başvurulur. Buradaki “özel bilgiden” kasıt, hukuk bilimi dışındaki belli bir bilim dalının araştırıp ortaya koyduğu sonuçlara ilişkin bilgidir.

Hâkimin özel veya teknik bilgiye sahip bilirkişiye başvurmasını gerektiren haller şu şekilde sıralanabilir:

1. Özel mesleki bilgilere dayanarak vakıaların tespiti,

2. Özel mesleki bilgiye dayanarak mevcut uyuşmazlık hakkında sonuçlara varılması,

3. Mesleki bilgiye dayanılarak tecrübe kurallarının sağlanması.

Şu halde bilirkişiye başvurulması, vakıaların tespiti, vakıalardan mevcut uyuşmazlığa ilişkin sonuçlar çıkarılması ve tecrübe kurallarının ortaya konulması hususlarını kapsamaktadır. Diğer deyişle, bilirkişinin üstlenmiş olduğu işlev uyuşmazlığın hukuki değil maddi boyutuna yani vakıalara yöneliktir. Vakıaların tespiti ve bu vakıalara göre tarafların kusurlarının belirlenmesinin özel mesleki bilgiye dayandığının da gözden kaçırılmaması gerekir.

Hâkim, bilirkişi raporunda yazılı olan özel veya teknik açıklamalardan, bilirkişi raporunda varılan sonucun yanlış olduğunu takdir edebilecek derecede bilgi sahibi olduğu kanısına varabiliyorsa yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmadan, bilirkişi raporunun aksine de karar verebilir. Hâkimin bilirkişi raporlarını keyfi biçimde değerlendirebilme ve ondan ayrılma yetkisine sahip olduğu anlamına gelmez. Bilirkişi raporunun aksine karar veren hâkim, mutlaka bunun gerekçesini de göstermek zorundadır.

“Özel” veya “teknik bilginin” uzmanı bilirkişi ise diyalektik bir süreç olan “yargılamanın” uzmanı, yani bilirkişisi de hâkimdir. Dolayısıyla BK m. 41 vd.’da düzenlenmiş bulunan haksız fiilin unsurlarından biri olan kusurun derecesini yargılamaya ilişkin tüm verileri (dava malzemesini) dikkate alarak en iyi belirleyecek olan davaya bakan hâkimden başkası olamaz. Kaldı ki, kusur, salt bir takım cismani delillerin incelenmesiyle tespit edilemez. Zira kusur, manevi unsur olması hasebiyle insan psikolojinin esas alınmasını gerektirir.

Kusur, hukuki bir kavram olduğundan bunun hâkim tarafından belirlenmesi gerekir. Bu konuda hâkimin bilirkişiden yardım alması mümkün ise de son sözü söyleyecek olan hâkimdir. Dava dosyası üzerinden raporunu hazırlayan bilirkişinin yargılamayı yürüten ve tüm delillerle yüz yüze gelen, onları akıl ve mantık süzgecinden geçiren hâkim kadar yargılamaya egemen olması beklenemez.

Her ne kadar kusur değerlendirmesi hakimin takdirinde ise de maddi olayın somutlaştırılması, olayda tarafların konumları, hukuk normlarına göre alınması gereken önlemlerin kime ait olduğunun ve olayda hangi iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin kim tarafından ihlal edildiğinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektirdiğinden bu konuda bilirkişi raporu alınması kaçınılmazdır. Elbette bu belirlenirken, ihlal edilen iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin kurallara göre tarafların kusur oranları konusunda teknik bilirkişiden hakimin yardım alması olanaklıdır.

Somut uyuşmazlıkta; İlk Derece Mahkemesince aldırılan 16.01.2020 tarihli ve 03.03.2021 tarihli kusur bilirkişi raporlarında, 6754 sayılı Kanun'un Bilirkişilik Daire Başkanlığına verdiği görev kapsamında Adalet Bakanlığı tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda yayınlanan belgeler doğrultusunda kusurluluk konusunda asli- tali kusurlu- kusursuz, yüzdelik kusur oranı olarak herhangi bir değerlendirme yapılamayacağının bildirildiği, SGK inceleme raporundaki olayın oluşumu ve kusur nedenleri hakkındaki görüş ve değerlendirmelere ve tespitlere ise teknik olarak katılındığının belirtildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, kusur oranı konusunda bilirkişilerce bir belirleme yapılmadığı, hakim tarafından kendiliğinden kusur belirlemesi yapılmış ise de yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgulara göre öncelikle teknik açıdan iş kazasında iş sağlığı ve güvenliği kuralları yönünden kusurları bulunan kişilerin hangi ihlalleri yaptıklarının açıkça belirlenmediği anlaşılmaktadır. O halde bu konuda tekrar ve ayrıca yardım ve yol göstermesi bakımından işbu teknik bilirkişilerden ihlal ettikleri kurala göre kusur oranı konusunda rapor alınmalıdır. Bilirkişi raporunda sadece etkisi üzerinde durularak, ayrıca hukuki olduğu gerekçesi ile kusur oranı belirlenmeden karar verilmesi yukarıda açıklanan istikrarlı içtihatlara aykırıdır.

Mahkemece yapılacak iş; aynı olaya ilişkin SGK tarafından açılan rücu dava dosyasını celp etmek, işbu dosyadaki kusur oranlarını da değerlendirmek suretiyle, A sınıfı iş güvenliği uzmanlarından oluşturulacak bilirkişi heyetine tarafların olayın meydana gelmesindeki kusur oranını belirlettirmek, iş bu kusur oranını Mahkemece hükme esas alınan hesap raporuna uygulamak, bu hesap raporundaki bilinen devre sonu olarak esas alınan tarihi ileri çekmemek ve bu tarihten sonra yürürlüğe giren asgari ücretteki farkları rapora yansıtmamak suretiyle alınacak raporu hükme esas almaktan ve taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hakları da gözeterek (özellikle davacı tarafından istinaf ve temyiz yoluna başvurulmadığının) davacının talepleri doğrultusunda karar vermekten ibarettir.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bu aşamada bozma sebebine göre temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin verilen hüküm bozulmalıdır.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,30.09.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/yargitay-10-hukuk-dairesinin-20234071-e-ve-20249256-k-sayili-karari