ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 2021/7461 E., 2023/690 K. sayılı kararı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 2021/7461 E., 2023/690 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 09.02.2023 tarihli, 2021/7461 E., 2023/690 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

1. Hukuk Dairesi

2021/7461 E., 2023/690 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

KARAR : Ret

Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili, ortak mirasbırakanları ... ve Kerime'den intikal eden terekenin taksimi konusunda davalılar ile şifahen anlaştıklarını, anılan anlaşma uyarınca kendisine bir kısım taşınmazların bırakılacağının ve üzerine de ödeme yapılacağını ancak taşınmazları devretmesine rağmen davalıların taahhüt ettikleri ödemeyi yapmadıklarını, ayrıca taraflara verilen taşınmazlar arasında aşırı fark bulunduğunu ileri sürerek, taksim sözleşmesinin iptali ile tüm taşınmazların payları oranında mirasçılar adlarına tescilini istemiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili, davacıya nakdi ödeme yapılacağı iddiasının yazılı delil ile kanıtlanması gerektiğini ve davacı iddialarının doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.11.2010 tarihli ve 2010/345 E. 2010/562 K. sayılı kararıyla hile hukuki nedenine dayalı olarak açılan davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Birinci Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Dairenin 11.02.2015 tarihli 2014/2871 E. 2015/1937 K. sayılı kararıyla “...“Dava dilekçesi içeriği ve iddianın ileri sürülüş biçiminden davada vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayanıldığı görülmektedir. ...Somut olaya gelince; mahkemece yukarıdaki ilkeler çerçevesinde inceleme ve araştırma yapıldığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde ve dava dilekçesinde ileri sürülen iddialar doğrultusunda, davacının vekâletle verdiği yetki dışında vekilin işlem yapıp yapmadığı, davacıyı zararlandırma kastıyla değeri düşük taşınmazların verilip verilmediğinin araştırılması, taraf delillerinin toplanması, soruşturmanın eksiksiz tamamlanması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken hukuki nitelemede yanılgıya düşülerek davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.” gerekçesiyle bozulmuştur.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Kayseri 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.02.2016 tarihli ve 2015/121 E. 2016/71 K. sayılı kararıyla davanın kabulüne karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

Dairenin 13.01.2020 tarihli 2016/14639 E. 2020/144 K. sayılı kararıyla “... Somut olayda, davacı vekili bozma öncesi son celsede “...müvekkilimizin bize vermiş olduğu yazılı beyanında tapuda yapılan işlemden sonra ...'den 6.900,00TL, ... ...’dan 5.300,00 TL, ... ...'dan 5.300,00TL. olmak üzere toplam 17.500,00TL aldığını, tüm taşınmazların toplam bedelinden aldığı miktarın düşülerek hissesine düşeni talep etmektedir, taksimin orantılı yapılmadığını savunmaktadır” yönünde beyanda bulunmuştur. Bu ifadeden davacının temlik edilen taşınmazlar için bedel aldığı anlaşılmaktadır. Öte yandan, davacı vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını ispat için tanık da bildirmemiştir. Dolayısıyla, eldeki davada toplanan delillere göre TMK’nın 6. ve HMK’nın 190. maddeleri uyarınca iddianın kanıtlandığını söyleyebilme olanağı yoktur. Hal böyle olunca, davanın reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir...." gerekçesiyle bozulmuştur.

D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile bozma kararı doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili, müvekkilinin davalı kardeşi ...'e vermiş olduğu vekaletnameye istinaden, davalı kardeşlerinin de katılımı ile yapılan miras paylaşımı sonucunda 45.452 TL değerinde daha az hisse aldığını, paylaşımın hakkaniyete uygun yapılmadığını, davalılara yemin teklifi sunmak istediklerini ancak mahkemece kesin süre verilmeksizin bu taleplerinin reddedildiğini belirterek, kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1.Bilindiği üzere; Borçlar Kanunu'nun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu ... unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan ... sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

2. 6100 sayılı HMK’nın 190. maddesi şöyledir:

"İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.",

4721 sayılı TMK'nın 6. maddesi şöyledir:

"Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür."

3. Değerlendirme

1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı HMK'nın geçici 3/2 maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un uygulanacağı davalar yönünden HUMK'un 428. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen Kayseri 9. Asliye Hukuk Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,

Aşağıda yazılı 120,60 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

09.02.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/yargitay-1-hukuk-dairesinin-20217461-e-2023690-k-sayili-karari