ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 2021/5753 E., 2023/806 K. sayılı kararı

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 2021/5753 E., 2023/806 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 13.02.2023 tarihli, 2021/5753 E., 2023/806 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

1. Hukuk Dairesi

2021/5753 E., 2023/806 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

KARAR : Kısmen Kabul

İLK DERECE MAHKEMESİ : İvrindi Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen kadastro öncesi nedene dayalı tapu iptal ve tescil davasının kabulüne dair verilen karar hakkında Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf isteminin sınırlı olarak kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraflarca temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı; Balıkesir ili, İvrindi ilçesi, Çukuroba Mahallesi, Kobaklı mevkii 252 ada 2 parsel sayılı taşınmazı amcasından 20 yıl önce satın aldığını, davalının ise aynı yerde bulunan 3 parsel maliki olduğunu, kendisine ait olması gereken iki dönümlük alanın kadastro çalışmaları sırasında sehven davalı adına tapuya kaydedildiğini, 20 yılı aşkın bir süredir kullandığı bölümün davalı ile bir ilgisinin olmadığını, dava konusu alanın uzun yıllar ekilip biçildiğini öne sürerek, çekişmeli 252 ada 3 parsele kaydı yapılan takribi iki dönümlük alanın tapu kaydının iptali ile adına tapuya tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı; 252 ada 3 parselin davacı ve kardeşlerine ait olduğunu, taşınmazın muris ... ... tarafından çocuklarına miras kaldığını, 3 parselin kadastro çalışmaları sırasında kendi adına değil muris adına tescil edildiğini, bu taşınmazı muris ... ...'in mirasçılarından satın aldığını, satın aldıktan sonra tarlaya bir takım masraflar yaparak tarlaya değer kattığını, tapudaki sınırlara güvenerek taşınmazı satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 18/12/2019 tarihli ve 2017/184 Esas, 2019/280 Karar sayılı kararıyla; dava konusu yerin tarım arazisi niteliğinde olduğu, mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarından davacı tarafından yirmi yılı aşkın süredir kullandığı, davacının bu yeri amcasından satın aldığı, ekip biçtiği, davalının babası/davacının kardeşi olan davalı tanığın da dava konusu yeri davacının kendi arazisiyle birlikte yirmi senedir kulanıldığını belirttiği, 252 ada 2 parsel ve 252 ada 3 parselin tarafların akrabalarından kaldığının anlaşıldığı, davalıya ait 252 ada 3 parselin de tarafların ceddine ait olup davalı tarafından mirasçıların paylarının satın alınması suretiyle malik olunduğu ancak, keşif sırasında dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarında 252 ada 2 parselin içerisinde olması gereken parçanın 252 ada 3 parselin içerisine kadastro sırasında kayıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Nedenleri

Davalı vekili istinaf dilekçesinde; 252 ada 2 parselin davacı tarafından amcasından satın alındığının doğru olduğunu ancak 252 ada 3 parsel numaralı taşınmazın davacıya ve kardeşlerine ait olup ... ... tarafından çocuklarına miras kaldığını, kadastro çalışmaları sırasında 252 ada 3 parsel numaralı taşınmazın muris ... ...'in mirasçıları adına tapuya tescil edildiğini, davalının 252 ada 3 parsel numaralı taşınmazı muris ... ...'in mirasçılarından satın aldığını, satış işlemleri sırasında İlçe Tarım Müdürlüğünün 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu'na göre mirasçılardan ...'in taşınmaz içerisindeki hissesinin, taşınmaza sınır olan 252 ada 2 parsel numaralı tarla vasfındaki taşınmazın da maliki olması sebebiyle satışına izin vermediğini, ancak sonrasında İlçe Tarım Müdürlüğünün kanunda yapılan değişikliği göz önünde bulundurarak 252 ada 3 parsel numaralı taşınmazda davacı ...'in kendi hissesini satmasına izin verdiğini ve böylelikle taşınmazın tamamının davalı adına tescil edildiğini, davalının tapudaki sınırlara güvenerek taşınmazı satın aldığını, tüm mirasçıların satışı yapılan taşınmazın kaç dönümlük bir tarla olduğunu bildiklerini, 10 yıllık hak düşürücü sürenin dolmasına bu kadar az bir zaman kala açılan davanın iyiniyetli olmadığını, tapuya ... ilkesinin korunması gerektiğini, dinlenen bütün tanıkların davacının 252 ada 2 ve 3 parseli birlikte kullandığını beyan ettiklerini, keşif esnasında görüldüğü gibi de tarlaların arasında herhangi bir sınır bulunmadığını, iyiniyetinin korunması gerektiğini, kadastrodan sonra açılan tapu iptal ve tescil davalarında davalının bir kusuru olmadığından vekalet ücretine hükmedilmeyeceğini belirterek İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 25/11/2020 tarihli ve 2020/390 Esas, 2020/1342 Karar sayılı kararıyla; çekişmeli 252 ada 3 parsel sayılı taşınmazın kadastro sırasında davacı ile birlikte dava dışı bir kısım kişiler adına paylı olarak tespit edildiği, davacı dışında ki diğer tespit ve tapu kayıt maliklerinin çekişmeli taşınmazda ki paylarını 17/09/2014 tarihinde davalıya kayden sattıkları, sonrasında davacının da çekişmeli taşınmazda ki 3/18 payını 01/12/2015 tarihli satış işlemi ile davalıya kayden devrettiği, davacı dışında ki diğer tespit ve önceki tapu kayıt malikleri ile davalı arasında ki akrabalık bağı, davacının çekişmeli taşınmaza komşu olan 252 ada 2 parsel sayılı taşınmaz yönüyle sahip olduğu dava hakkına dayanarak elde ki davayı açması ve davacının taşınmazda ki kendi payını davalıya devretmesinin taşınmazda öncesinde kendisi ile birlikte malik olan diğer paydaşların payları yönüyle dava açmasına engel olmayacağı hususları birlikte gözetildiğinde, davalının davacı dışında kalan diğer önceki tapu kayıt malikleri yönüyle iyiniyet savunması dinlenilemez ise de; davacının da çekişmeli taşınmazda ki kendi adına kayıtlı 3/18 payını davalıya çapa bağlı olarak kayden sattığı, bu haliyle davacının adına kayıtlı 3/18 pay açısından çapa bağlı olarak satış yapmakla çap kapsamı içerisinde kalan alan yönüyle yaptığı satış ve devir ile bağlı olduğu, çekişmeli taşınmazda öncesinde adına kayıtlı bulunan 3/18 payı çapa bağlı olarak satış yapan davacının komşu 252 ada 2 parsel sayılı taşınmazdan ... dava hakkına dayanarak çapa bağlı olarak devir ettiği alan içerisinde kalan bölüme yönelik açtığı davanın TMK'nın 2.maddesinde öngörülen dürüstlük kuralına aykırılık teşkil edeceği ve bu halin ise hukuk düzeni tarafından korunmayacağı gözetilerek Mahkemece davaya konu taşınmaz bölümü yönüyle davacının devir ettiği pay miktarı olan 3/18 payın davalı adına tesciline, geriye kalan 15/18 payın ise davacı adına tesciline karar verilmesi gerekirken nizalı bölümün tamamının davacı adına tesciline karar verilmesi isabetsiz olduğundan davalı vekilinin istinaf isteminin yukarıda ki gerekçe ile sınırlı olarak kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmek suretiyle davanın kısmen kabulü ile çekişmeli 252 ada 3 parsel sayılı taşınmazın 17/10/2018 tarihli rapor ve ek 2 nolu krokisinde taralı olarak gösterilen (alt alan hesabı kısmında A harfi ile belirtilen) 1263,23 m2 yüz ölçümünde ki bölümüne ait tapu kaydının iptali ile anılan bu kısmın aynı adanın son parsel numarası verilerek ve toplam 18 pay kabul edilmek suretiyle; 3/18 payının davalı ... adına, 15/18 payının ise davacı ... adına tapuya tesciline, davacının fazlaya dair isteminin reddine oy çokluğu ile karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; dava konusu 252 ada 3 parsel numaralı taşınmaz adına sehven yazılan ve gerçekte 252 ada 2 parsel numaralı taşınmaza tespit olunması gereken 1.263,23 m2 taşınmazı davacının bilirkişi raporunda ve tanık beyanlarında sabit olduğu üzere 20 yılı aşkın süredir kullandığını, istinaf merciince pay devri üzerine dava açmanın hakkın kötüye kullanmı teşkil edeceği ve dürüstlük kuralına aykırılık olacağı gerekçesinin isabetsiz olduğunu,davalının bu durum dışında herhangi bir kötü niyet ya da dürüstlük kuralına aykırılık iddiası olmamasına rağmen taleple bağlılık kuralı ihlal edildiğini ileri sürülerek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili; istinaf dilekçesinde bildirdiği sebepleri tekrar etmiş ve ayrıca dava konusu taşınmazı müvekkili tarafından tarlaya sahip olan mirasçılardan para ile satın alınarak edinildiğini,müvekkil aleyhine verilecek bir kararda, davacı ... devrettiği payın neredeyse 2/3 kadar bir alanın sahibi ve aynı zamanda haksız bir kazanç elde etmiş olacağını,tapuya güvenerek taşınmaz satın alan müvekkilinin iyi niyetli kabul edilmezken, davacının kendi hissesini de satmış olmasına rağmen dürüst hareket ettiğinin kabul edilmesinin açıkça çelişki oluşturduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, kadastro öncesine dayalı tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 14. maddesinde; "Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.",

4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 719. maddesinde; "Taşınmazın sınırları, tapu plânları ve arz üzerindeki sınır işaretleriyle belirlenir. Tapu plânları ile arz üzerindeki işaretler birbirini tutmazsa, asıl olan plândaki sınırdır. Bu kural, yetkili makamlarca heyelân bölgesi olduğu belirlenen yörelerde uygulanmaz."

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun "Dürüst davranma" başlıklı 2. maddesinde; "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz." düzenlemeleri yer almaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.12.2019 tarihli ve 2017/5-2512 Esas,2019/1263 Karar sayılı kararında "Objektif iyi niyet olarak da tanımlanan ve dürüstlük kuralını düzenleyen TMK’nın 2. maddesi, bütün hakların kullanılmasında dürüstlük kuralı çerçevesinde hareket edileceğini ve bir kimsenin başkasını zararlandırmak ya da güç duruma sokmak amacıyla haklarını kötüye kullanmasını Kanunun korumayacağını belirtmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen, hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hâkime özel ve istisnai hallerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme olanağını sağlamaktadır.

25.1.1984 tarihli ve 3/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu Kararında da ifade edildiği üzere, bir hakkın kullanılmasının açıkça adaletsizlik oluşturduğu, gerçek hakkın tanınması ve bireyin korunması için tüm hukuki yolların kapalı bulunduğu zorunluluk hâllerinde, TMK’nın 2. maddesi uygulama alanı bulur ve olağanüstü bir imkân sağlar; haksızlığı düzeltici, yasadaki kuralları tamamlayıcı fonksiyonunu yerine getirir.

Bir başka anlatımla, Medeni Kanunun 2. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının amacı, hâkime özel ve istinaî hâllerde (adalete uygun düşecek şekilde) hüküm verme imkânını sağlamaktır. Madde hükmünün bu özelliği, İsviçre Federal Kurulunun Medeni Kanun tasarısını Millet Meclisine sevkine ilişkin 1904 tarihli mesajında; “Bir hakkın kullanılmasının açıkça adaletsizlik teşkil ettiği ve gerçek hakkın tanınması ve ferdin korunması için bütün hukuki yolların kapalı bulunduğu hallerde MK. m.2 f.2 hükmünün amacı, zaruretten ... ve olağanüstü bir imkan sağlamaktır.” şeklinde açıklanmaktadır. Medeni Kanunun 2. maddesinin ikinci fıkrasındaki kuralla kanunun ve hakkın mutlaklığı ilkesine istisna getirilmiştir. Ancak, bu kuralın taliliği (ikincilliği) de gözetilerek, öncelikle her meseleye ona ilişkin kanun hükümleri tatbik edilmeli; uygulanan kanun hükümlerinin adalete aykırı olabileceği bazı istisnai durumlarda da, 2. maddedeki kural, haksızlığı tashih edici bir şekilde uygulanabilmelidir.

Gerçekten de hukukun her alanında uygulanma niteliğine sahip olan hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının; şekle aykırılığı ileri sürme ... için de bir sınır teşkil ettiği, buyurucu niteliği itibariyle hakim tarafından resen gözetilmesi gerektiği bugün Türk-İsviçre öğretisi ve uygulamasında tartışmasız olarak kabul edilmektedir (Yargıtay ...nın 13.2.1974 tarihli ve 524/103 E.K sayılı; 2.10.1974 tarihli ve 2/810-1043 E.K sayılı; 7.12.1983 tarihli ve 4/224-1276 E.K sayılı…kararları).

Bununla birlikte, 30.09.1988 tarihli ve 1987/2 E., 1988/2 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da “…Zira hukuk ancak, meşru menfaatlerin tatminine yarar, başka bir şeye yaradığı taktirde ise mevcudiyet sebebini kaybeder. Öte yandan Medeni Kanunun 4. maddesi hükmüyle de hâkim, adalete uygun karar vermeye çağrılmaktadır. O menfaatlerin doğru ve ... bir muvazenesini yapmak ve gerçekleri gözetmek zorundadır.” şeklinde bir açıklamaya yer verilmiştir.

Dürüstlük kuralı, bir kimseden dürüst bir insan olarak beklenen davranışı ifade eder. Bir davranışın bu nitelikte olup olmadığı, toplumda geçerli ahlak ölçülerine gelenek ve göreneklere, karşılıklı uygulanagelen teamüllere ve hakları sağlayan ilişkilerin amacına göre tayin edilir.

Diğer yandan, hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken; o kişinin hakkın kullanılmasında geçerli ve haklı bir yararının varlığı, hakkın kullanılmasının sağlayacağı yarar ile başkalarına vereceği zarar arasında aşırı oransızlığın olmaması, bir kimsenin kendi ahlaka aykırı davranışına dayanmaması ve uyandırılan güvene aykırı davranışta bulunmaması gibi ölçütler hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirler (Oğuzman, M.K.: Medeni Hukuk-Temel Kavramlar 5. B, İstanbul 1985, s. 154 vd) ..." görüşü vurgulanmıştır.

3. Değerlendirme

1. Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden; tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Davalı vekilinin temyiz itirazları yönünden;somut olayda davalı Türk Medeni Kanunu'nun 719/1 maddesine dayalı olarak çapa bağlı dava konusu taşınmazı satın almıştır. Çekişmeli taşınmazın kadastro tutanağının kesinleşme tarihi 16/08/2007 olup davacı adına kayıtlı 3/18 payı 01/12/2015 tarihinde satmış, davayı ise 02/08/2017 tarihinde açmıştır.

Dava konusu taşınmazı davalıya satan davacının aynı taşınmazla ilgili kadastro öncesine dayalı zilyetliğe dayanarak özellikle tutanağın kesinleşmesinden uzun yıllar sonra dava açması Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesine düzenlenen dürüstlük kuralına aykırıdır. Yukarıda atıf yapılan HGK kararında açıklandığı üzere hakim dürüstlük kuralını her durumda öncelikle incelenmelidir.

Öte yandan çekişmeli taşınmazın kadastro öncesi ve sonrası kendi adına kayıtlı parselle birlikte bütün olarak kullanıldığı nazara alındığında dava konusu miktar yönünden ayrı bir zilyetliğin varlığından söz edilemeyecektir.

Hal böyle olunca davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan, Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde davalıya iadesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

13.02.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/yargitay-1-hukuk-dairesinin-20215753-e-2023806-k-sayili-karari