İstanbul BAM 14. Hukuk Dairesi'nin 2021/1571 E., 2024/1598 K. sayılı kararı
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi'nin 14.11.2024 tarihli, 2021/1571 E., 2024/1598 K. sayılı kararı
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO:2021/1571
KARAR NO:2024/1598
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ:BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ:14/07/2021
NUMARASI:2021/212 E. - 2021/692 K.
DAVANIN KONUSU:İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı ve davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı borçlunun müvekkiline olan borcunu ödememesi nedeni ile ... sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, davalının icra takibine haksız ve kötü niyetli olarak itiraz etiğini, davalının itirazında, takibe konu 25.09.2012 tarihli borç belgesi altındaki imzaya itiraz ve borca itiraz etmediğini, sadece takibe itiraz etiğini, bu itirazının kaldırılması için öncelikle Büyükçekmece 2. İcra Hukuk mahkemesinin 2013/568 Esas sayılı dosyasından borçlu hakkında itirazın kaldırılması davası açıldığını, bu davanın reddediliğini, tarafların yıllardır samimi arkadaş olup bir çok ticari faaliyetlerini ortak olarak yürüttüklerini, davalının, davacının ortağı bulunduğu şirketlerde sigortalı olarak çalıştığını, davalının bu arkadaşlık ve ticari ortaklıklardan dolayı davacıya farklı nedenlerle borçlandığını, bu borçlar konusunda taraflar borçların USD para cinsine çevrilerek sabitlenmesi noktasında anlaşma sağladığını, tarafların 25.000 USD borç miktarında mutabık kaldıklarını, davalının bu borcu ödemediğini, davacının davalıdan bu borcun ödenmesini talep ettiğini, her hangi bir tarihe vade belirleyerek bir bono düzenlemesini istediğini, ama davalının davacıyı oyalayıp vermediğini, bunu üzerine davacının '' o zaman ben her zamanki gibi notlarımın arasına bu borcu yazayım, senden 25.000 USD alacaklı olduğumu yazı ile not ediyim, sende borcunu bil, söz uçar yazı kalır" diyerek kullandığı not kağıdına ''... - 25.000 USD Borçlu” yazdığını, davalının ise ''kirvem ver o evrakı altına da ben imza atayım hatta rakamı da yazı ile yazayım'' diyerek davacıdan not kağıdını alıp kendi ad ve soyadını yazarak borçlu olduğu rakamı da parantez içerisinde yazı ile yazarak not kağıdını imzaladığını, bu işlemin not kağıdında da görüleceği üzere 25.09.2012 tarihinde yapıldığını, buna rağmen borcun ödenmemesi üzerine icra takibi başlatıldığını, ödeme emrini alan davalının, tarafların ortak arkadaşları olan ve tanık olarak dinlenmesini istedikleri kişilerin yanına giderek bu olaydan dolayı üzüntülü olduğunu, kendisinin böyle bir borcunun bulunduğunu, ancak şu aşamada ödeyemeyeceğini, davacının icra takibi başlatmasının yıllara dayanan arkadaşlıklarına ters olduğunu, kabul edilemez olduğunu belirttiğini, tanıklarından ...'yi aracı kılan davalının ... ile birlikte müvekkilin yanına giderek, söz konusu icra takibine konu borcu şu anda ödeyemeyeceğini ancak babadan kalma bir arsada inşa edilecek dairelerden birisinde abisi ile hak sahibi olacağını, bu daireyi satarak borcu ödeyebileceğini, bunun için 2014 yılı Nisan ayına kadar kendisine süre vermesini istediğini, borcun 35.000 TL'ye indirilmesini ancak bu şekilde ödeme yapabileceğini müvekkiline ilettiğini, davacının bunu da kabul ettiğini, ancak buna rağmen aynı gün takibe haksız yere itiraz ettiğini, icra takibinden sonra davalının, tanıkları ... ve ...'nın yanına giderek davacı ile aralarındaki borç sebebini ve imzaladıkları evrakı anlatmak sureti ile bu icra takibinin arkadaşlıklarının hatırına geri çekilmesi için aracı olmalarını istediğini, davalının itiraz dilekçesinde takip dayanağı 25.09.2012 tarihli belgedeki imzaya itiraz etmediğini, borca da itiraz etmediğini, sadece takip dosyasına itiraz ettiğini, tarafların .... Şti.'nin eski kurucu ortakları olduğunu, bir dönem oto kuaför işi ve sigorta acenteliği işini ortak olarak yaptıklarını, bu işlerde bir takım ticari zararlar yaşandığını, şirket ortaklıklarından zarar ederek ayrıldıklarını, davalının şirket hissedarı olarak zararlarını maddi durumu iyi olması sebebiyle davacının ödediğini, takibe konu borcun bir kısmının sebebinin de bu olduğunu, davalının ayrıca davacıdan zaman zaman ihtiyacı olduğunu beyan ederek elden borç paralar da aldığını, davalının bunu çok iyi bildiğini, hiçbir yerde de bu borcu inkar yoluna gitmediğini, aksine borcu inkar ederek kötü niyetli davrandığını ileri sürerek, itirazın iptali ile %20'den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; derdestlik bulunduğunu, tarafların uzun zaman birlikte çalışan, bu sebepten bir nevi patron ve işçi sınırını çok aşmayacak arkadaşlıkları olduğunu, davacının davalının dürüstlüğüne olan güveni nedeniyle kurduğu şirketlerde yasal zorunluluk nedeni ile hisse vermesi şeklindeki ortaklığı ya da adına oto yıkamacı açılıp bağ-kur pirimlerinin ödenmemesi nedeniyle SGK'ya borçlanması, hatta dava dilekçesinde adı geçen şirketlerde işçi statüsünde çalıştığı halde yıllarca SGK kaydının yapılmaması nedeni uğradığı zararları bulunduğunu, davalının belirtilen şirketlerde çalıştığı sürelerde yapılmayan SGK kaydı ve ödenmeyen primlere yönelik dava açmak için para bulmaya çalıştığını, söz konusu kağıt parçasının davalı tarafından tutulmuş, belki birlikte çalışılan önemlerde yapılan işlemlerde bir anektod olabileceğini, ad ve soyad yazılıp imza atılmış olmasının bu paçavrayı bunca yüksek meblağ yüklenebilecek bir borç belgesi yapamayacağını, takibe konu kağıt parçasının bütün bir A4 kağıdı bile olmadığını, not defterinden koparılmış bir yaprak olduğunu, davalının adı soyadı ve imzası ile yazıyla ''yirmi beşbin usd'' yazılı kısımın davalıya ait gibi göründüğünü, bunun dışındaki yazıların müvekkiline ait olmadığını, keşide tarihi gibi atılan 25.09.2012 tarihi ile ''...-25.000$->Borçlu'' şeklindeki kısımlar bilahare başkası tarafından yazıldığını, yazıda kimin kime borçlu olduğunun belli olmadığını, alacağın sebebinin de belli olmadığını, bir borç ikrarı bulunmadığını, dava dilekçesinde belirtilen .... Şti'nin ... Bankası ... Şubesindeki ve ... şubesindeki hatta bu şubelerdeki davacının şahsi hesaplarına çok defa paralar yatırıldığını, bu bankalardan 2009 Mayıs ile 2012 Aralık ayları arası hesap dökümü istenildiğinde görüleceğini, davalı tarafından bizzat yatırılmış bu paralara ilişkin olarak davalının da alacak iddia etmesi gerekeceğini, dava konusu meblağı onlarca misli davalı yanca yatırılmış para olduğunu, söz konusu belgenin yapılan işlemler için bir not mahiyetinde olduğunu, tanık dinletilmesine onayları olmadığını savunarak, davanın reddi ile %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; "...Dava; ... sayılı dosyası itibari ile yapılan takibe davalı tarafın itiraz etmesi sonucu duran takibin devamı için açılan itirazın iptali davasıdır. Dosyanın yapılan incelemesi sonucunda, dosyanın mahkememize görevsizlik kararı ile geldiği, davacının hak düşürücü sürede itirazın iptali davasını açtığı, icra dosyasının dayanağının 25.09.2012 tarihli ...-25.000 dolar-borçlu yazılı belge olduğu, belge altında ... imza ve rakamla yirmibeşbin USD yazılı olduğu, davacının üst satırdaki yazıları kendi yazdığını, davalınında alt kısımda geçen yazı imzayı kabul ettiği, icra dosyası borca itiraz yazısında 8-10 yıllık detaylar mahkemeye sunulacaktır denildiği, ... sayılı dosyasının icra takibine itirazın kaldırılması istemine ilişkin olduğu, mahkemece yapılan yargılama sonucunda takip dayanağı belgenin İİK 68 maddesinde belirtilen belgelerden olmadığı, takip dayanağı belgenin senet olmadığı, senet olabilmesi için borcun kime ödeneceğinin kime borçlu olunduğunun bilinmesi ve belirtilmesi gerektiği, başka bir deyişle borçlu ve alacaklının belli olması gerektiği, sunulan belgenin hamiline tedavüle konulacak belge olmadığı, ne amaçla yazıldığı, hangi ilişkinin neticesi olduğu ve ödenip ödenmeyeceğinin yargılamayı gerektirmesi nedeniyle borçlu tarafından belge içeriği ve takip konusu borçla ilgili hukuki ilişkininde kabul edilmediğinden itirazın kaldırılmasının istenmesinin mümkün olmadığından davanın reddine karar verildiği, bu kararının Yargıtay 12. HD'nin 2013/36266 esas 2014/2358 karar sayılı kararıyla onandığı, görevsizlik kararıyla gelen dosyada tanıkların dinlenildiği, davacının dava dilekçesinde takip dayanağı borç içeriğinin davalıya elden verilen borçlar ile ....ŞTİ ile ... ŞTİ 'nin eski kurucu ortakları olup yaptıkları bu işlerde bir takım ticari zararların yaşanmış olması, şirket ortaklıklarından zarar ederek ayrılma, davalının şirket hissedarı olarak zararlarını ödemesi olarak açıklandığı, davalının borçlu olunduğu iddiasını kabul etmediği, davalının davacı hesabına yatırdığı paralar olduğunu söz konusu belgenin yapılan işlemler için not mahiyetinde olduğunu, davacının isminin yazılmamasının da bunun en doğal kanıtı olduğunu savunduğu, ...bank'dan davacının hesap bildirim tablosunun celp edildiği, ... Bankasından davacının 1.5.2009- 31.12.2012 tarihli hesap hareketlerinin celp edildiği, kayıtlardan farklı tarihlerde "..." , "... ...", "... ...", "... ..." içerikli açıklamaların bulunduğu, davalının SGK kayıtlarının celp edildiği, davalı tarafın ticaret sicil kayıtlarını ve bir kısım belgeleri sunduğu, ... Şirketi'nin ortaklarının davacı ve davalı olduğu, hisse devrinin 18.01.2010 tarihli Ticaret Sicili Gazetesinde yayınlandığı, ... şirketinin 28.02.2008 tarihli Ticaret Sicili Gazetesinde 4 ortağın olduğu ortaklardan ikisinin davacı ve davalı olduğu, şirketin 7.6.2013 tarihi ticaret sicil gazete yazısında davacı ve davalının üye olmadığı bu kişiler yerine ...'ın isimlerinin geçtiği, mahkemece ticaret sicil kayıtlarının celp edildiği, davalı tarafın ... Bankası ... Şubesine ait ... isimli müşterinin hesap kartını sunduğu, bu kartta davalı tarafından farklı tarihlerde ödeme ve teslimlerin yapıldığı, en son teslim tarihinin 24.09.2012 tarihi olduğunun anlaşıldığı, davacı tarafın 2.3.2016 havale tarihli dilekçesinde ... Şirketinin defterlerine ulaşma ve dosyaya ibraz etme imkanının olmadığının belirtildiği, bu nedenle ticari defterlerin incelenmesine ilişkin ara karardan rücu edilmesini talep ettiği, dosyada tanık beyanlarının alındığı, 13.06.2017 tarihli celsede davalının 25.09.2012 tarihli imzalanan belgedeki 25.000 USD ye yönelik davacıya herhangi bir borcunun bulunmadığına yemin ettiği, Tüm dosya kapsma takibe konu belgede borçlu ve borç miktarı yazdığı ancak alacaklı ismi bulunmadığı, belgenin, senet olabilmesi için borcun kime ödeneceğinin kime borçlu olunduğunun bilinmesi ve belirtilmesi gerektiği, borçlu ve alacaklının belli olması gerektiği, belgenin ne amaçla yazıldığı, hangi ilişkinin neticesi olduğununda analaşılamadığı, Büyükçekmece 2. İcra Hukuk Mahkemesinin bu yöndeki kabulünün Yargıtay 12. HD tarafından onandığı ve İcra Hukuk dosya taraflarının aynı zamanda iş bu dosya tarafları olduğundan bu kabulün tarafları da bağlayacağı, belgenin delil başlangıcı olması sebebiyle tanıkların dinlenildiği, tanık beyanlarının bir kısımın davacı iddiasını bir kısmının ise davalı savunmasını desteklediği, muhasebe bürosunda çalışan tanık beyanında kendisine gösterilen takip dayanağı belge şeklindeki belgelerin davalıya paranın bankaya yatırılması sırasında düzenlendiğini ve kullanıldığını söylediği, tanıt delilinin takdiri delil olduğu, gelen banka yazı cevaplarında da davalı tarafından davacının hesabın para yatırıldığının anlaşıldığı, davalının sunduğu... şirketine ilişkin vadesiz hesap cüzdanında en son yazılı tarihin 24.09.2012 tarihin olduğu, takibe konu belgedeki tarihin 25.09.2021 tarihi olduğu, bu bedellin o tarihteki dolar kuruna bölündüğünde 25. 277,77 TL yaptığı, davacı yemin deliline dayandığından davalıya yemin teklifinde bulunulduğu ve davalı tarafın 13/06/2017 tarihli celsede söz konusu belgedeki imzanın kendisine ait olduğunu fakat belgenin bankaya götürüp yatırdığı para yönünden düzenlendiğini ve şahsi borcu olmadığını, belgenin düzenlendiği tarihte de aralarında alacak-verecek ilişkisine ilişkin bir mütabakat yapılmadığına dair yemin ettiği, davacı da aksini ispatlayamadığı, düzenlenen belgenin borç içeriğini taşıyan bir belge niteliğinde olmadığı, davacının davalıdan alacaklı olduğu ispatlanamadığından davacının itirazın iptaline yönelik davasının reddine karar verildiği, davalı tarafın her ne kadar kötü niyet tazminatı talebinde bulunmuş ise de davacının kötü niyetli olarak takibi başlattığı hususunda mahkememize kanaat hasıl olmadığından bu yöndeki talebinin de reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kuruldu." gerekçesiyle, davacının ... takip sayılı dosyası yönünden açtığı itirazın iptali davasının ve icra inkar tazminat talebinin ayrı ayrı reddine, davalı tarafın kötü niyet tazminata yönelik talebinin yasal şartları oluşmadığından reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı ve davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davalının, takibe konu 25.09.2012 tarihli 25.000 USD bedelli borç belgesindeki imzasına itiraz etmediğini, itiraz dilekçesinde takibe konu 25.09.2012 tarihli 25.000 USD bedelli borç belgesindeki imzasına ve belgenin içeriğine itiraz etmediğini, tanık beyanları ile 25.09.2012 tarihli borç belgesinde belirtilen miktar kadar davalının borçlu olduğunun sabit olduğunu, tanık ... beyanında özetle; "davalının kendisine gelerek ...'nun kendisi hakkında icra takibi başlattığını, kendisine şu anda göstermiş olduğunuz ... 25.000 USD borçlu belgesini göstererek davacı ile yapmış oldukları ortaklıkları ve geçmişi anlattığını, dava konusu borç belgesinin nasıl düzenlendiğini anlattığı, davacı ve davalının ortaklıklarının bulunduğu, davacı ile davalının iskar isimli oto yıkama şirketi ve ... isimli sigorta şirketlerinin bulunduğunu, her iki şirketinde zarar ettiği nedeni ile hisseleri sattıklarını, tarafların ortağı bulundukları şirketlerin borçlarınının davacı tarafından ödenmiş olduğunu, özellikle ... sigorta şirketini devrederken müşteriyi kendisinin bulduğunu, bu şirketin bankaya 45-50 bin TL kredi borcunun bulunduğunu, hisselerin devredildiği gün davacının bu banka kredi borcunu ödediğini, borcun ödenmesinden dolayı ...' un davacıya teşekkür ettiğini, sonrasında tarafların hesap hesap gördüklerini, Bu hesap görüldükten sonra da davalının anlattığına göre hesap/kitap yapılmış ve davacı davalıdan 25.000 USD alacaklı olduğu ortaya çıkınca davacı davalıdan senet istemiş, davalıda senet verdiği takdirde süresinde ödeyemezse mahcup olacağını bildirmiş, ... da hergün işleriyle ilgili not tutardı. Tutmuş olduğu bu not kağıdının bir tanesine davalının borçlu olduğunu not ederek ölüm ve kalım olduğundan dolayı borcu yazdığını ve müsait olduğunda da ödemesini istemiş.... da davacının elinden kağıdı alıp kağıda adını soyadını yazıp kendisinin imzaladığını kendisi bana beyan ettiğini" belirttiğini, tanık ...'nin beyanında; " 2013 yılında ...' un yanına geldiğinde kendisinin ... bey'e olan borcundan bahsettiğini, miktarını sorduğunda 50.000,00 TL olduğunu söylediğini, kendisinin daha sonra ... bey'le görüşerek ... un işsiz oludğunu borcun ödenmesi konusunda yardımcı olmasını istediğini, ... beyin de bunu kabul ettiğini, ...la birlikte ... bey e gittiklerinde "ödemek için uygun olmadığını fakat borcunu kabul ettiğini ve memlekette abisinin inşaat yaptırdığı ve bir daireyi de kendisine vereceğini ve bunu satarak borcunu ödeyeceğini belirttiğini ve süre istediğini" davacının da ...'a 2014 mayısa kadar süre verdiğini" ifade etmiştir. İşbu tanık ifadesinde özetle "davalının davacıya olan borcunu kabul ettiği, borcunu ödemek için süre istediğini" belirttiğini, özellikle tanık ...; davaya konu icra takibi başlatıldıktan sonra davalının kendisine gelerek takibe konu belge ile ilgili verdiği bilgileri tüm açıklığıyla belgenin düzenleniş şekline kadar ayrıntılı olarak beyanda bulunduğunu, mahkemece yeminli olarak beyanda bulunan tanıkların beyanlarına itibar edilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, takibe konu 25.09.2012 tarih, 25.000 USD bedelli borç belgesi ile ilgili olarak davalının çelişkili beyanlarda bulunduğunu, Büyükçekmece 2. İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/568 Esas sayılı dosyasından açılan davaya davalı/borçlu vekilinin verdiği cevap dilekçesinde takibe konu borç belgesi ile ilgili olarak " müvekkilinin davacı işyerinde çalıştığı sırada belki eline geçen bir kağıt parçasına internette veya gazetede çıkan bir araba veya bir eşyanın bedelini bu şekilde bir not aldığı, daha sonra kağıt parçasının bir şekilde davacının eline geçtiğinin zannedildiği" iddiasında bulunulduğunu, 26.04.2016 tarihli 8 nolu celsede zapta geçen imzalı beyanında davalı vekili " söz konusu kağıdın müvekkilime şirketin kredi borcunun bankaya yatırılması için imzalatılan belge olduğu, paranın müvekkiline teslim edildiği, müvekkilinin de söz konusu borcu bankaya yatırdığını, buna yönelik belge de sunulduğunu" beyan ettiğini, mahkemenize ibraz ettikleri 06.04.2016 tarihli beyan dilekçesinde de aynı şekilde "takibe konu belgenin müvekkilinin şirketten alıp bankaya yatırmak üzere teslim aldığı parayı göstermekte olduğunu, şirketten aldığı parayı bankaya yatırmış olduğundan takibe konu belgenin hükümsüz olduğunu, şayet müvekkilinin parayı bankaya yatırmamış olsa idi kendisinden bu paranın talep edilebileceğini" beyan ettiğini, davalının borçtan kurtulmak için türlü ve çelişkili bahaneler üreterek mahkemeyi yanılttığını, davalı vekilinin duruşmada zapta geçen beyanında şirketin kredi borcunu ödemek için şirketten parayı aldığını, parayı alırken dava konusu borç belgesini imzaladığını (daha önce bu belge için paçavra ifadeleri kullanılmakta idi), aldığı parayı da şirketin kredi borcunun ödemesi olarak bankaya yatırdığını (daha önceki dilekçelerinde bankaya olan borcun kendileri tarafından ödendiği iddia edilmişti) beyan ettiğini, davalının savunmasını değiştirip genişlettiğini, davalının, 25.09.2012 tarihli belgeyle ilgili olarak; şirketten para aldığını ve bu parayla şirketin kredi borcunu ödediğini iddia ettiğini, ancak, banka kredi borcunun 24.09.2012 tarihinde ödendiğini, 24.09.2012 tarihinde ödenen kredi borcunu 25.09.2012 tarihli belge ile aldığı para ile ödendiği iddiasının fiilen mümkün olmadığını, yanıltıcı beyanda bulunduğunu, davalı vekilinin, 25.09.2012 tarihli belgede yazılı parayı şirketten aldığı, aldığı bu para ile şirketin banka kredi borcun ödediği iddiasında bulunmuş ise de, banka kredi borcu ödenen şirketin ... şirketi olup, banka kredi borcunun ödendiği 25.09.2012 tarihinde tarafların şirketin ortağı olmadığını, taraflar ortağı bulundukları ... şirketindeki hisselerinin tamamını noterde yaptıkları 20.07.2012 tarihli şirket hisse devri sözleşmesi ile üçüncü şahıslara devrederek ortaklıktan ayrıldığını, işbu hisse devrinden sonra tarafların ortağı oldukları şirketleri bulunmadığını, bu parayı hangi şirketten almış da kredi borcunu ödemiştir belli olmadığını, bu durumun, davalının bu beyanının da geçerli olmadığının kanıtı olduğunu, dava konusu 25.09.2012 tarihli belgede tarafların aralarındaki alacak - verecek hesabının sonucu düzenlenen borç belgesi olduğunu, ticaret sicil kayıtları ve tanık beyanları ile davalıyla davacının dava konusu borç belgesi tanzim tarihinden önce ortak şirketlerinin bulunduğu ve tarafların uzunca dönemdir yakın arkadaş olduklarını, bu bağlamda davacı ile davalının bir dönem ortağı bulundukları... şirketinin bankaya olan kredi borcunun tamamı 45.460 TL olarak 24.09.2012 tarihinde davacı yanca ödendiğini, davalının banka kredi borcunun ödenmesi için davacıdan aldığı paranın yarısını davacı adına, yarısını da kendi adına bankaya ödediğini, davacı yanca ödenen bu paranın yarısının davalıya ait hisse olup, davalının bu miktar oranında davacıya borçlandığını, işte yargılama konusu alacağın 22.730 TL'lik kısmının işbu kredi borcunun ödenmesinden geldiğini, yapılan bu ödemenin taraflarca o tarihteki kur üzerinden dövize çevrilerek yaklaşık 12.630 USD'nin davalının borç hanesine yazıldığını, davacının alacağının kalan kısmı ise davacının davalıya elden verdiği borçların toplamı olduğunu, davacının zaman zaman davalının isteği üzerine kendisine elden borç paralar verdiğini, tanıklar ..., ..., ... yeminli ifadelerinde; delil olarak dosyaya ibraz edilen 25.09.2012 tarihli borç belgesinin içeriğinin doğru olduğunu, davalının davacıya 25.000 USD borçlu olduğunu, davalının davacıya borcunun bulunduğunu kabul ettiğini ifade ettiğini, 25.09.2012 tarihli borç belgesinin, tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde davalının davacıya borçlu olduğunun sabit olduğunu, dava konusu borç belgesinin tarihi (25.09.2012) nazaı itibara alındığında, bankaya olan kredi borcunun ödendiği tarihten (24.09.2012) sonraki gün tarafların borç mutabakatı yaparak, davalının davacıya borcunun belirlenmesi için düzenlenen borç belgesi olduğunun anlaşıldığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı aleyhine takibin %20 oranında kötü niyet tazminatına hükmedilmemesinin isabetsiz olduğunu, taraf ve tanık beyanlarından ayrıca kararda dahi yer alan deliller ışığında davacının alacağı bulunmamasına rağmen basit bir kağıt parçası üzerinde bazı oynamalar ve düzenlemeler yaparak icra takibine koyduğunu, davalı zamanında haber alıp icra takibine itiraz edememiş olsaydı haciz ve ceza tehdidi altında ödemek zorunda olmadığı bir borç nedeniyle son derece zor bir durumda kalacağını, davacının bu davranışının TCK 209 madde uyarınca suç olduğunu, 25.000USD değer üzerinden karar tarihindeki USD karşılığı TL hesap edilerek davalı lehine nispi avukatlık ücretine hükmedilmesi gerekirken takip tarihindeki kur üzerinden hesap edilerek eksik vekalet ücretine hükmedilmesinin de isabetsiz olduğunu, Büyükçekmece 1.Asliye Hukuk Mahkemesinde 2014/151 Esas sayılı dosya ile görülüp karara bağlanıp davacının istinaf itirazı sonucunda görevsizlik kararı verilen iş bu dosya sebebiyle de HMK uyarınca görevli mahkemede vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu hususta karar oluşturulmadığını, görevsizlik sebebiyle davalı lehine avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğini, mahkemece davanın reddine karar verilmiş olmasına davalının yapmış olduğu masraflar hususunda da gerekçeli kararda herhangi bir hüküm verilmediğini, yaptıkları masrafların davacıya yüklenmesi gerektiğini, bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının belirtilen yönlerden usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın bu yönden düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, 25.09.20212 tarihli belgeden doğduğu iddia olunan alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı ve davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK'nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden yapılan incelemede; Davacı vekili; davalının, davacıyla aralarındaki arkadaşlık ve ticari ortaklıklardan dolayı davacıya farklı nedenlerle borçlandığını, 25.09.2012 tarihli belgedeki imzanın davalıya ait olduğunu, söz konusu belgeden davalının borçlu olduğunun anlaşıldığını ileri sürerek ilamsız takip başlatmış, itiraz üzerine eldeki davayı açmıştır. Davalı vekili ise; yazıda kimin kime borçlu olduğunun belli olmadığını, alacağın sebebinin de belli olmadığını, bir borç ikrarı bulunmadığını, tarafların çeşitli ortaklık işleri, şirket ortaklıkları bulunduğunu, söz konusu belgenin yapılan işlemler için bir not mahiyetinde olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir. Dosya kapsamında bulunan ... sayılı icra dosyasının incelenmesinde; davacı takip alacaklısı tarafından davalı takip borçlusu aleyhine 25.000,00 USD alacak yönünden 21.06.2013 tarihinde icra takibi başlatıldığı, işlemiş faiz talebi bulunmadığı, takip dayanağı olarak 25.000,00 USD bedelli şahıslar arası para alacağının gösterildiği, ödeme emrinin 24.06.2013 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafından 28.06.2013 tarihinde süresinde verilen itiraz dilekçesi ile borcun tamamına ve ferilerine itiraz edildiği, itiraz üzerine takibin durduğu ve davanın bir yıllık yasal hak düşürücü sürede açıldığı anlaşılmıştır. Mahkemece, delil başlangıcı niteliğindeki belge ve tanık beyanlarına göre davacının davasını ispatlayamadığı, davalıya yemin teklif edildiği ve davalının yemini eda ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. 25.09.2012 tarihli küçük bir not kağıdı şeklinde olan belgede ''...-25.000 dolar-borçlu'' yazılı olduğu, belge altında ..., imza ve rakamla yirmibeşbin USD yazılı olduğu, davacının üst satırdaki yazıları kendisinin yazdığını belirttiği, davalının da alt kısımda geçen yazı ile imzayı kabul ettiği görülmektedir. 6100 sayılı HMK'nın 200. maddesine göre bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri belirli bir miktarı geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Senetle ispat kuralı denilen bu kural uyarınca belli bir miktarın üzerindeki hukuki işlemler tanıkla ispat edilemez. Ancak bu kuralın bazı istisnaları bulunmakta olup bu istisnalardan birisi de delil başlangıcının bulunması halidir. Bu kurum mülga 1086 sayılı HUMK'da "yazılı delil başlangıcı" olarak adlandırılmaktayken 6100 sayılı HMK'da "delil başlangıcı" tabirine yer verilmiştir. HMK'nın 202/2. maddesine göre delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belge olarak tanımlanmış olup somut olayda davacının dayandığı 25.12.2012 tarihli belge, delil başlangıcı niteliğindedir. Artık bu durumda tanık dinlenmesi mümkündür. Nitekim mahkemece de bu husus doğru bir şekilde tespit edilerek tarafların tanıkları dinlenmiştir. Dinlenen davacı tanıkları ..., ...,... ve...'in, bizzat davalı ile çeşitli vesilelerle yaptıkları görüşmelerde davalının davacıya olan borcundan bahsettiği, borcunun bulunduğunu kabul ettiği yönünde beyanda bulundukları, tanık ...'nin beyanında, uzaktan akrabası olan davalı ile birlikte davacıya gittiklerinde davalının abisinin memlekette abisinin yaptırdığı inşaattaki bir daireyi davacıya vererek ya da satarak davacıya borcunu ödeyeceğini belirttiği şeklinde beyanda bulunduğu; yine davalı tanığı ...'ın alınan tanık ifadesinde, davacıyı davalı vesilesiyle tanıdığını, durumu öğrendiğinde davacıya konuşmak için gittiğini, burada davacıdan davalıyı mağdur etmemesini, gerekirse borcu kendisinin üstleneceğini belirttiğini beyan ettiği görülmektedir. Gerek davacı tanıkları gerekse davalı tanıklarının beyanları bir bütün olarak değerlendirildiğinde, tarafların arasında çeşitli ortaklık ilişkisi bulunduğu, delil başlangıcı niteliğindeki 25.09.2012 tarihli ve davalı imzalı belgenin içeriğinin tanık beyanları ile de doğrulandığı, davalının bu kapsamda davacıya borcu bulunduğunun ve davacının alacağını ispatladığının kabulü gerekir. Öte yandan, yemin, taraflardan birinin bir vakıanın doğru olup olmadığı hakkında ''namusu, şerefi ve kutsal saydığı bütün inanç ve değerleri '' üzerine beyanda bulunmasıdır. Bir vakıayı ispat yükü kendisine düşen taraf o vakıayı başka delillerle ispat edemezse, diğer tarafa (ispat yükü kendisine düşmeyen tarafa) bir yemin teklif edebilir. İspat yükü kendisine düşmeyen taraf (ispat yükünün kendisine düştüğü sanısı ile ya da mahkemenin yönlendirmesiyle) diğer tarafa yemin teklif ederse, diğer taraf yemin etmiş olsa bile bu yemin kesin delil teşkil etmez (Baki Kuru; İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2017, s. 284, 285.). Nitekim bu husus Yargıtay yerleşik içtihatları ile de benimsenmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02/12/2020 tarih ve 2017/1-1252 Esas, 2020/992 Karar, 2017/3-457 Esas, 2020/469 Karar sayılı kararı ile Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 15/04/2014 tarih ve 2014/2935 Esas, 2014/6044 Karar, 25/04/2019 tarih ve 2019/1411Esas, 2019/3673Karar sayılı kararları). Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; az yukarıda da belirtildiği üzere, davacının davalıdan olan alacağının varlığını delil başlangıcı niteliğindeki belge ve tanık beyanları ile ispat etmiş olmasına rağmen, ispat yükü kendisine düştüğü sanısı ile davacı vekilince yemin metninin sunulması ve sonrasında davalı tarafça yemin edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur. Zira, ispat yükü kendisine düşmeyen taraf (ispat yükünün kendisine düştüğü sanısıyla) diğer tarafa yemin teklif ederse, diğer taraf yemin etmiş olsa bile bu yemin, taraf beyanından ibaret olup kesin delil teşkil etmez. Bu sebeplerle mahkemece, davacının davasını ispatladığı gözetilerek davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş, bu nedenlerle davacı vekilini istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve HMK'nın 353/b.2 maddesi uyarınca Dairemizce esas hakkında yeniden hüküm kurulması ve neticede davanın kabulüne karar verilmesi gerekmiştir. Ayrıca, İİK'nın 67/2. maddesi uyarınca, borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilir. Somut olayda davacı tarafça takip konusu edilen alacak, 25.12.2012 tarihli delil başlangıcından doğmakta olup borcun davalı yönünden bilinebilir, hesap edilebilir nitelikte olduğu, belirlenebilir olan bu alacağın likit alacak niteliğinde olduğu kanaatine varıldığından, davacı yararına İİK'nın 67/2. maddesi uyarınca takdiren %20 oranında icra inkâr tazminatına da hükmedilmiştir. Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden yapılan incelemede; Davalı vekili her ne kadar kötü niyet tazminatı ve vekalet ücreti yönünden kararı istinaf etmiş ise de, yukarıdaki bentte açıklanan gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin davanın reddine dair kararı usul ve yasaya aykırı bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve Dairemizce davanın kabulü yönünde hüküm kurulmasına karar verilmesi sebebiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile HMK'nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden karar verilmesine ve neticede davanın kabulüne dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine; HMK'nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden karar verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın kabulü ile davalının ... sayılı ilamsız icra takibine yaptığı itirazın İİK'nın 67/1 maddesi uyarınca iptali ile takibin 25.000,00 USD asıl alacağın, icra takip tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun'un 4/A maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faziyle birlikte ve tahsil günündeki ...MB efektif satış kuru TL karşılığının tahsili için takibin devamına,2-İİK'nın 67/2. maddesi uyarınca, likit alacağa vaki haksız itiraz nedeniyle, hüküm altına alınan asıl alacağın harçlandırılan değeri üzerinden takdiren %20 oranında hesaplanan 9.583,00 TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine,3-Alınması gereken 3.273,07 TL harçtan, davacı tarafça dava açılırken peşin olarak yatırılan 578,00 TL ile icra takibi için yatırılmış olup dava harcına mahsup edilen 240,30 TL'nin toplamı olan 818,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.454,77 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına, 4-Davacı kendisini vekille temsil ettirmiş olduğundan, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince hesaplanan 30.000,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 5-Davacının yapmış olduğu toplam 379,5?0 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-Davalının yapmış olduğu yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 7-Taraflarca yatırılan gider avans bakiyelerinin, yatıranlara iadesine, 8-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a- Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep hâlinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine,b-Davacı tarafından harcanan 162,10 TL başvuru harcı gideri ile 60,00 TL posta gideri olmak üzere, toplam 222,10 TL kanun yolu giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,c-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; ilk derece mahkemesi hükmü kaldırılıp yeniden hüküm kurulduğundan, davalı tarafından yatırılmış olan istinaf peşin karar harcının, talebi hâlinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine,d-Davalı tarafça sarf edilen kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 9-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,10-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK'nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi 14.11.2024