ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2025/378 E., 2025/494 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2025/378 E., 2025/494 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10.09.2025 tarihli, 2025/378 E., 2025/494 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2025/378 E., 2025/494 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Tüketici Mahkemesi

SAYISI : 2023/92 E., 2024/53 K.

ASIL VE BİRLEŞEN DAVALARDA

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 02.07.2014 tarihli ve 2014/5766 Esas, 2014/22574 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki muarazanın giderilmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Sincan 1. Tüketici Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece aşamalardaki usule ilişkin bozma ve direnme kararları sonrasında verilen son hükümle Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı, konut kredisini yapılandırdığı sırada kendisinden haksız şekilde yüksek faiz alındığını ileri sürerek söz konusu işlemin iptali ile sözleşmenin önceki faiz oranı üzerinden devamına karar verilmesini istemiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili, uygulanan faizin davacının talep dilekçesinde belirtilen oran olduğunu, sonradan faizin haksız olduğu yönünde ileri sürülen iddianın iyiniyetle bağdaşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. Sincan 1. Tüketici Mahkemesinin 24.10.2013 tarihli ve 2012/260 Esas, 2013/2569 Karar sayılı kararıyla davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Yukarıda belirtilen karara karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 02.07.2014 tarihli ve 2014/5766 Esas, 2014/22574 Karar sayılı kararı ile; “…Dosya kapsamı ile davacının,11.01.2012 tarihli bankaya hitaben verdiği dilekçesinde, ''konut kredisinin kalan vadesi 16 ay olacak şekilde % 1,68 faiz oranı ile yapılandırılmasını rica ederim'' beyanının bulunduğu görülmektedir. Davacının konut kredisi kullanırken faiz oranını bilerek sözleşme düzenlediği ve yeniden yapılandırma için de verdiği dilekçede, istediği faiz oranına göre yapılandırma talep ettiği konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı, yeniden yapılandırma sırasında uygulanan faiz oranın yüksek olduğunu iddia ederek eski oran üzerinden devam etmesini istemiş olup % 1,68 faiz oranı ile yapılandırılma sırasında hataya düştüğünü iddia etmemiştir. TMK.’nun 2.maddesinde de öngörülen dürüstlük kuralı gereğince “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” Davacının, hukuken kendisine tanınan hak çerçevesinde borcunun yapılandırılmasını ve kendisine uygulanmasını istediği faiz oranına göre işlem yapılmasını talep ettikten ve talebi doğrultusunda işlem yapıldıktan sonra dönüp yeniden kendi istediği faiz oranın fahiş olduğu iddiası ile lehine hak doğmasını sağlamaya çalışması az yukarıda açıklandığı şekilde hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edilmesi gerekir. Hal böyle olunca davacının talebinin haklı olmaması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle davanın kabulüne dair yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir" gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Bozma Kararı Sonrası Yargılama Süreci

9. Ankara Batı 1. Tüketici Mahkemesince verilen 04.12.2014 tarihli ve 2014/2818 Esas, 2014/5051 Karar sayılı ilk direnme kararı, davacı vekilinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2019 tarihli ve 2017/13-596 Esas, 2019/794 Karar sayılı kararıyla kısa karar, hüküm fıkrası ve hüküm gerekçesi arasında çelişki yaratacak şekilde karar verilmiş olması nedeniyle usulüne uygun şekilde direnme hükmü tesis edilmesi için işin esası incelenmeksizin bozulmuştur.

10. Bu süreç içerisinde davacı tarafından birleşen dava açılmış ve sözleşme kapsamındaki taksitlerin tamamının ödendiği, talep ettikleri faiz oranı uygulansaydı 1.424,00 TL daha az faiz ödeneceği belirtilerek bu meblağın davalıdan tahsili ve dosyanın asıl dava ile birleştirilmesi talep edilmiş, birleştirme kararı sonrası yargılamaya asıl dava dosyası üzerinden devam olunmuştur.

11. Hukuk Genel Kurulunun usul bozması sonrası Mahkeme 12.12.2019 tarihli ve 2019/399 Esas, 2019/756 Karar sayılı kararıyla bu kez direnme kararından dönerek Özel Dairenin bozma kararına uyduğunu belirtmiş ve asıl ve birleşen davanın reddine karar vermiştir.

12. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 13.10.2021 tarihli ve 2020/12304 Esas, 2021/10027 Karar sayılı kararıyla hüküm, Mahkemece yapılması gerekenin usul bozmasına uygun şekilde yeni bir direnme hükmü tesis etmekten ibaret olduğu, direnme yönündeki karardan dönülerek Daire bozma kararına uyulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle bozulmuştur.

13. Bu bozmaya karşı Mahkemece 12.04.2022 tarihli ve 2022/6 Esas, 2022/158 Karar sayılı kararla, önceki kararda ısrar edilmesinin zorunlu olmadığı, usulden bozulmuş bir direnme kararının taraflar için kazanılmış hak doğurmadığından bahisle direnme kararı verilmiştir.

14. Usule yönelik bu yeni direnme kararı davacı vekilinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 25.10.2022 tarihli ve 2022/3-700 Esas, 2022/1381 Karar sayılı kararıyla direnme kararı verilmesiyle taraflar için kazanılmış hak doğduğu gerekçesiyle yerinde görülmeyerek bozulmuştur.

Direnme Kararı

15. Mahkemenin 01.02.2024 tarihli ve 2023/92 Esas, 2024/53 Karar sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulu kararı doğrultusunda Özel Dairenin davanın reddi gerektiği yönündeki kesin bozma kararının aksi şekilde asıl ve birleşen dava kabul edilerek direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

16. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; konut kredisini yapılandırdığı sırada verdiği dilekçeyle talep ettiği oranda uygulanan faiz oranının haksız ve mevzuata aykırı olduğunu ileri süren davacı tüketicinin, kredi faizinin önceki koşullarda devam etmesi yönündeki talebinin somut olay bakımından yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

18. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle sözleşme hukukunun temel prensiplerinden olan sözleşme serbestîsi ilkesine değinilmesi fayda bulunmaktadır.

19. Türk Borçlar Kanunu’nun (6098 sayılı TBK) 26. maddesinde “Sözleşme özgürlüğü” başlığı altında bir sözleşmenin içeriğinin, bu sözleşmenin taraflarınca kanunda öngörülen sınırlar içerisinde özgürce belirlenebileceği düzenlemesi yer almaktadır. Bu temel kuralın istisnası ise 27. maddenin 1. fıkrasında ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmelerin kesin olarak hükümsüz olduğu belirtilmek suretiyle açıklanmıştır.

20. Sözleşme serbestîsi kavramının temeli irade özgürlüğüne dayalıdır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın irade özgürlüğüne ilişkin hükümleri (md.12/1, 13, 17/1, 19, 35/1, 48/1, vb.) göstermektedir ki; hukuk sistemimiz kişilerin irade özgürlüğüne sahip olduğunu temel bir ilke olarak benimsemiştir.

21. Felsefi bir görüş olan irade özgürlüğü, kişilerin her alanda özgürleştirilmesini ilke edinmiş ekonomik ve politik bir doktrindir. Bu ilkenin borçlar hukukundaki yansıma şekli olan sözleşme özgürlüğü modern hukuk sistemlerine esas alınmış ise de, yirminci yüzyılda yoğun bir biçimde yaşanan savaşlar ve devletlerin sosyal devlet rolünü benimsemeleri, bu ilkenin yeniden ele alınarak değerlendirilmesine sebep olmuş ve bu bağlamda sözleşme özgürlüğüne önemli birtakım sınırlandırmalar getirilmiştir ve bu sınırlamalar artarak devam etmektedir.

22. Özellikle bir sözleşmenin her iki tarafı da sözleşme özgürlüğüne sahip olmasına rağmen, örgütlülüğü ve ekonomik gücü nedeniyle, içeriğini önceden tek başına belirlediği sözleşmeleri, ihtiyaçları nedeniyle birçok kişiye koşulsuz olarak kabul ettirebilen teşebbüslerin ortaya çıkması, karşılarındaki kitlelerin korunabilmesi adına kanun koyucuların bu meseleye yoğun bir biçimde müdahil olmalarına yol açmıştır (H. Kübra Ercoşkun Şenol, Sözleşmenin İçeriğini Belirleme Özgürlüğü ve Bunun Genel Sınırı-TBK md. 27, İÜHFM, C.LXXIV, 2016, s.2).

23. Bu sınırlamalardan biri de, sözleşme özgürlüğünün görünüm şekillerinden olan içeriği belirleme özgürlüğünde ortaya çıkmaktadır. Kanuni bir yetki söz konusu olmaksızın sözleşmenin içeriğini belirleme özgürlüğünün tek taraflı olarak kullanıldığı, bu doğrultuda taraflardan birinin sözleşme hükümlerini önceden kısmen veya tamamen belirlediği ve diğer tarafın da yalnızca bu sözleşmeyi yapıp yapmama yönünde karar verdiği, öğretide iltihakî veya katılma sözleşmesi olarak adlandırılan (M. Kemal Oğuzman/M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, C.1, 13. bası, İstanbul 2015, s.26; Safa Reisoğlu, Türk Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 23. bası, İstanbul 2012, s.70) bu tip sözleşmelerde sözleşmeyi düzenleyenin, ileride çok sayıdaki benzer sözleşmelerde kullanmak amacıyla önceden tek başına hazırlayarak karşı tarafa sunduğu sözleşme hükümleri genel işlem koşulu olarak adlandırılmaktadır. TBK'nın 20. maddesinin 1. bendinde düzenlenen, sözleşme eşitliğinin genel işlem şartlarını kullanan lehine bozulduğu ve bozulan dengenin karşı taraf lehine yeniden kurulma olanağının bulunmadığı (Yeşim M. Atamer, Sözleşme Özgürlüğünün Sınırlandırılması Sorunu Çerçevesinde Genel İşlem Şartlarının Değerlendirilmesi, İstanbul 1999, s. 30 vd.), bir tarafın hâkim durumunu kullanarak adil olmayan bir hükmü ihtiyacı nedeniyle sözleşme yapmak zorunda kalan diğer tarafa kabul ettirmesi sonucunu doğurabilecek mahiyetteki genel işlem koşullarına kanun koyucu ihtiyatlı yaklaşmış ve bunların geçerliliğini sıkı koşullara bağlamıştır.

24. Türk Borçlar Kanunu'nun genel işlem koşullarına ilişkin düzenlemesinin yürürlüğe girmesinden önce konu tüketici sözleşmeleri yönünden mevzuatımıza girmiş ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un “Sözleşmedeki haksız şartlar” başlıklı 6. maddesinde (6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun, md. 5) düzenlenmiştir.

25. Bu madde içeriğine göre “Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır.”

26. Anılan maddenin 3. fıkrasında tüketici ile müzakere edilmeme kavramı “Eğer bir sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul edilir.” şeklindeki anlatımla açıklanmıştır.

27. Tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan bu tip düzenlemelerin yaptırımı ise maddenin 2. fıkrasında “tüketici için bağlayıcı değildir” denilmek suretiyle kanun koyucu tarafından ortaya konulmuştur. Nitekim bu durum, paralel düzenleme içeren 6502 sayılı Kanun'un 5. maddesinin 2. fıkrasında “Tüketiciyle akdedilen sözleşmelerde yer alan haksız şartlar kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin haksız şartlar dışındaki hükümleri geçerliliğini korur.” hükmü ile düzenlenmiştir.

28. 17.06.2014 tarihli ve 29033 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız Şartlar Hakkında Yönetmelik’in 5. maddesinin 1. fıkrasına göre de tüketici ile kurulan sözleşmelerde yer alan bir şartın haksız şart olarak kabul edilebilmesi için tüketiciyle müzakere edilmeden sözleşmeye dâhil edilmesi, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde dürüstlük kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olması unsurlarının bir arada bulunması gerekir.

29. Sözleşmeye müzakere edilmeden konulan bir hükmün haksızlığını denetleyen hâkimin ana ölçütü dürüstlük kuralıdır. Tüketici ile müzakere edildiği ispatlanan bir hükmün, tüketici aleyhine dengesizliğe neden olduğu anlaşılsa dahi, haksız şart olarak nitelendirilmesi mümkün değildir (Özgür Karadağ, Tüketici Sözleşmelerinde Haksız Şartlar, Ankara 2014, s.141).

30. Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 31.01.2024 tarihli, 2023/3-52 Esas, 2024/29 Karar sayılı kararında da değinilmiştir.

31. Bu açıklamalardan sonra davacının haksız şart iddiasının kaynağı taraflar arasındaki konut kredisinin yapılandırılmasından kaynaklandığından yapılandırma/refinansman kavramı ve uyuşmazlığa uygulanacak mevzuat hükümlerine kısaca değinmekte fayda vardır.

32. Konut kredisi sözleşmeleri, başka bir anlatımla konut finansmanı, tüketicilere çoğunlukla uzun vadeye yayılan ödeme imkânı sağlayan, konut edinme amaçlı sözleşmelerdir. 4077 sayılı Kanun'un konuyla ilgili 10/B maddesinde tanımlanmayan bu sözleşmeler 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu'nun 38/A maddesinde “konut edinmeleri amacıyla tüketicilere kredi kullandırılması, konutların finansal kiralama yoluyla tüketicilere kiralanması, sahip oldukları konutların teminatı altında tüketicilere kredi kullandırılmasıdır” şeklinde tanımlanmış, maddenin devam cümlesinde ise bu kapsamdaki kredilerin “yeniden finansmanı” amacıyla kullandırılan kredilerin de konut finansmanı kapsamında olduğu açıklanmıştır.

33. Vade süreci boyunca ekonomik ve sair hususlarda gelişen kişisel veya genel değişiklikler, sözleşmedeki ilk koşulların tüketicilerle bankalar arasında yeniden müzakeresini ve değiştirilmesini gündeme getirdiğinden bilhassa son dönemlerde kredi faiz oranlarındaki zamana bağlı ve hatta bankalar arası uygulama farklılıklarından doğan değişmeler, tüketicilerde ödeme koşullarını güncelleme ihtiyacı doğurabilmektedir. Bu bağlamda tüketici, kredi borcunu kendi kaynaklarıyla yahut kendisine daha iyi koşullar sağlayan başka bir bankadan temin edeceği kredisi ile tamamen ödeyerek kapatabilir, kısmen ödeme yoluyla borcun bir bölümünden daha avantajlı şekilde kurtulabilir ya da bizzat sözleşme âkidi olan banka ile yeniden müzakere yoluna giderek faiz nevi, tutarı ve taksit süresine ilişkin yeni kararlaştırmalarda bulunabilir.

34. Sermaye Piyasası Kanunu’nun 38/A ve 4077 sayılı Kanun’un 31. maddesine dayanılarak hazırlanan, 29.09.2007 tarihli, 26658 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “Konut Finansmanı Kapsamındaki Kredilerin Yeniden Finansmanına İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik” in 5. maddesinde kredi faiz oranında veya vadesinde değişiklik yapılması yeniden finansman sözleşmesi olarak kabul edilmiştir.

35. Gerek 2499 sayılı Kanun’un doğrudan konut finansmanı sözleşmelerine atfı gerekse açıklanan bu Yönetmelik hükümlerine göre yeniden finansman; konut finansman sözleşmelerinin faiz oranında, vadesinde, faiz türünde, finansman kuruluşunda yahut kararlaştırılan para biriminde yapılacak değişikliklere ilişkin olarak banka ile tüketici arasında yeni koşullara göre ve mutabakatla oluşan, tüketicinin bir önceki durum ile karşılaştırma yapılarak bilgilendirildiği (26658 sayılı Yönetmelik, md.6) ve bu konuda tüketicinin yazılı izninin alınmasının zorunlu olduğu (md.7) sözleşmelerdir.

36. Nitekim somut olayda davacı tüketici davalı bankadan 2009 yılında, %1,29 faiz oranı üzerinden 60 ay vadeli şekilde konut kredisi kullanmış, söz konusu kredi 10.02.2010 tarihinde tüketicinin isteği üzerine yapılandırmış ve bu kez kredi faizi %1,07'ye düşürülmüş ve bu oran bakiye 56 takside uygulanmış, 11.01.2012 tarihine gelindiğinde davacı tekrar bankaya talep yazısı göndermiş ve kredi vadesinin 16 aya düşürülerek %1,68 faiz oranı üzerinden yapılandırılmasını talep etmiş, sonrasında belirlenen faiz oranının hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş, Mahkeme bu uygulamanın haksız şart teşkil ettiğini kabul ederek davacıyı haklı görmüş, Özel Daire ise aksi gerekçeyle davanın reddi gerektiğine işaret etmiştir.

37. Mahkeme ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlık yukarıda konuyla ilgili kavram ve hükümlere ilişkin açıklamalar ve somut olaydaki süreç çerçevesinde incelendiğinde; davacı kendi talebi doğrultusunda yeni ödeme planının oluşturulmasının hemen akabinde eldeki davayı açmış ve sözleşmenin önceki hâlinden daha fazla faiz uygulandığı sonradan fark ettiğini belirterek bu uygulamanın haksız olduğunu ileri sürmüşse de söz konusu faiz oranının bizatihi davacının talebi üzerine uygulandığı açık olduğundan durumun sonradan öğrenildiği iddiası dosyaya yansıyan durum ile örtüşmediği gibi davacının yapılandırma sırasında bilgilendirilmediği, hataya düştüğü yahut yanıltıldığı yönünde herhangi bir iddiasının da bulunmadığı da açıktır.

38. Bu tespitten sonra, söz konusu faiz uygulamasının haksız şart olduğunun kabul edilip edilemeyeceği irdelenmelidir.

39. Belirtildiği üzere bir sözleşme hükmünün haksız şart olarak kabul edilebilmesi için tüketici aleyhine olması tek başına yeterli değildir; bu hükmün tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyiniyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olması gerekir.

40. Somut olayda ikinci yapılandırma sırasında uygulanan faiz oranının sözleşmenin ilk hâli ve ilk yapılandırmadaki faiz oranından fazla olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Ancak salt bu durumun varlığı taraflar arasındaki hak ve yükümlülük dengesinin tüketici aleyhine bozulduğunun kabul edilmesini gerektirmez. Zira davacı daha düşük bir faiz oranının uygulanması yönünde bir yapılandırma işlemi gerçekleştirmemiştir; davacı, daha 34 ay taksit ödemesinde bulunacakken taksit sayısını ve bu suretle borçlu kalacağı süreyi kısaltmak, ilk kararlaştırılan hâlinden çok daha önce borcunu ödeyip faiz borcunu azaltmak istemiştir.

41. Olaya karşı taraf yönünden bakıldığında ise; bankalar müşterilerine verdikleri kredilerden faiz gelirleri elde ettikleri ve kredinin geri ödenme süresi uzadıkça faiz gelirini artırdıkları için kredi borcunun kararlaştırılan süreden evvel ifa edilmesi elbette alacaklı bankanın aleyhine sonuçlar doğurabilecektir. Bu sebepledir ki kredi sözleşmelerinin vade sürelerine göre bankalarca uygulanan faiz oranları farklılık arz etmektedir.

42. Nitekim bilirkişi incelemesinde ikinci yapılandırma tarihinde davalı bankanın 16 aylık konut kredilerinde uyguladığı faiz oranının 1,69 olduğu tespit edilmiştir. Mahkemenin davalı bankaya gönderdiği müzekkerede kredi taksit sayısı ile ilgili bir ayrıma yer verilmeksizin konut kredilerindeki faiz oranı sorulduğundan, o tarihte konut kredilerinde faizin 1,04 olduğu yönünde verilen müzekkere cevabının işin esasını çözmeye yeterli olmayacağı açıktır.

43. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, davacının bakiye kredi süresini kısaltmak amacıyla talep ettiği yapılandırma işleminde faiz oranının yükselmesi, taraflar arasındaki hak ve nesafet dengesini iyiniyetle bağdaşmayacak şekilde tüketici aleyhine bozacak bir kararlaştırma olmadığından somut olayda haksız şartın varlığından bahsedilemez.

44. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire kararında gösterilen gerekçe ve nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi hukuka aykırıdır.

45. Bu nedenle direnme kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iade edilmesine,

Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 10.09.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2025378-e-2025494-k-sayili-karari