ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu’nun 2024/799 E., 2025/255 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu’nun 2024/799 E., 2025/255 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.04.2025 tarihli, 2024/799 E., 2025/255 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2024/799 E., 2025/255 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/768 E., 2024/1137 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 07.02.2024 tarihli ve

2023/18104 Esas, 2024/1668 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki işçilik alacağı, borçlu olmadığının tespiti ve senedin iptali ile iadesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne kesin olarak karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen ek karar ile davalı vekilinin temyiz talebinin reddine karar verilmiştir. Ek kararın davalı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda ek karar ortadan kaldırılarak karar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, davalı vekilinin temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin Lozan Şubesine atandıktan sonra şubenin acenteye çevrildiğini, iş sözleşmesinin davalı işverence haksız olarak feshedildiğini, müvekkilinin baştan beri davalının işçisi olup davalı işveren ile imzalanan acente sözleşmesinin geçersiz olduğunu ileri sürerek müvekkilinden alınan 25.000,00 USD bedelli teminat senedinden dolayı borçlu olunmadığının tespitine, senedin iptaline ve müvekkiline iadesi ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının müvekkili şirkette 01.03.2007-01.04.2010 tarihleri arasında işçi olarak çalıştığını, bu çalışma dönemi içinde kendi isteği ile acente olmak istediğini bildirmesi üzerine kendisiyle 27.03.2010 tarihli acentelik sözleşmesi imzalanarak işçi-işveren ilişkisinin sonlandırıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

A. İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

İlk Derece Mahkemesinin 08.04.2019 tarihli ve 2018/20 Esas, 2019/162 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasındaki acentelik ilişkisinin muvazaaya dayandığı, davacının 01.04.2010-30.12.2017 tarihleri arasında davalı şirketin işçisi olması nedeniyle işçilik alacaklarından davalının sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

B. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

C. Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin 24.02.2022 tarihli ve 2019/1798 Esas, 2022/242 Karar sayılı kararı ile; dosyada davanın tarafları ile ilgisi olmayan arabuluculuk son tutanağının bulunduğu, teminat senedi konusunda karar verilmediği gibi davacının celse arasında icra takibine konu edildiğini beyan ettiği, yıllık izin ücreti konusunda hiç yıllık izin kullandırılmadığı yönünde hüküm kurulmuşsa da davacının bu konuda beyanının alınması gerektiği, fazla çalışma ücretinin hatalı hesaplandığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

D. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

İlk Derece Mahkemesinin 30.01.2023 tarihli ve 2022/104 Esas, 2023/17 Karar sayılı kararı ile; davacının davalıya ait işyerinde tüm dönemde işçi olarak aylık 5.000,00 TL net ücret ile çalıştığı, ödenmeyen işçilik alacaklarının bulunduğu, davacının davalıya muvazaalı acentelik sözleşmesi kapsamında 25.000,00 USD teminat senedi verdiği, senedin davalı tarafça İstanbul 33. İcra Dairesinin 2019/27472 Esas sayılı dosyası ile icra takibine konu edildiği ve davacının icra takibine konu senet nedeniyle 57.251,00 TL'yi 10.12.2020 tarihinde ödediği ve senedi aldığı, davacı lehine %20 kötüniyet tazminatına hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

1.Bölge Adliye Mahkemesinin 18.05.2023 tarihli ve 2023/643 Esas, 2023/1017 Karar sayılı kararı ile; davalı işveren bünyesinde saha yönetmeni ve satış pazarlama sorumlusu olarak çalışmış olan davacı tanıklarının, davacının çalışma gün ve saatleri hakkında bilgi sahibi olduklarının kabul edilmesi gerektiği ve özellikle bu yönde bir itirazın bulunmadığı da dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesince davalı tanıklarının beyanlarına üstünlük tanınmasının isabetli olmadığı, buna göre davacı tanıklarının çalışma süreleri de gözetilerek davacının talebi ve davacı tanıklarının beyanlarıyla uyumlu şekilde davacının çalışma gün ve saatlerinin tespitine ilişkin 17.09.2022 tarihli ek bilirkişi raporundaki hesaplama doğrultusunda 1/3 oranında indirim yapılmak suretiyle fazla çalışma ücretine hak kazandığı, taraflar arasında iş ilişkisinin mevcut olduğu, geçersiz acentelik sözleşmesine dayalı olarak davacıdan alınan senedin teminat senedi olarak kabul edilmesinde hukuka aykırılık bulunmamakla birlikte yasal şartları oluşmadığı hâlde davalı aleyhine kötüniyet tazminatına hükmedilmesinin yerinde olmadığı gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne kesin olarak karar verilmiştir.

2. Karara karşı davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince 13.09.2023 tarihli ek karar ile kararın kesin olduğu gerekçesiyle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; "...Dosya kapsamına göre hüküm altına alınan ve temyize konu edilen miktar dikkate alındığında, Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) alt bendinde belirtilen miktar itibarıyla kesinlik sınırının altında kaldığından söz edilemeyeceğinden temyizinin olanaklı bulunduğu kabul edilmelidir. Bu durumda temyiz dilekçesinin miktardan reddine ilişkin ek kararın hatalı olduğu anlaşılmakla; 13.09.2023 tarihli ek kararın bozularak ortadan kaldırılması gerekir…

1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere davalı vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Taraflar arasında davacının aylık ücret miktarı uyuşmazlık konusudur.

3. İş sözleşmesinin tarafları, asgari ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, 6098 sayılı Kanun'un 401 inci maddesine göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı yahut işçinin gerçek ücret miktarı konusunda ihtilaf oluştuğu hâllerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek ünvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

4. Davacı, davalı işyerinde şube müdürü olarak çalıştığını ve ücretinin net 5.000,00 TL olduğunu beyan etmiş; davalı taraf ise davacının acente olduğunu, işçi olmadığını belirterek ücret miktarı bakımından açıklama yapmamıştır.

5. İlk Derece Mahkemesince; yapılan emsal ücret araştırmasında Nakliyat-İş Sendikasının davacı gibi bir işçinin alabileceği aylık net ücreti 2007 yılında 1.300,00 TL, 2008 yılında 1.430,00 TL, 2009 yılında 1.555,00 TL, 2010 yılında 1.680,00 TL, 2011 yılında 1.830,00 TL, 2012 yılında 1.980,00 TL, 2013 yılında 2.150,00 TL, 2014 yılında 2.320,00 TL, 2015 yılında 2.520,00 TL, 2016 yılında 2.720,00 TL ve 2017 yılında 2.950,00 TL olarak bildirdiği; Türkiye Kargo, Kurye ve Lojistik İşletmecileri Derneğinin kargo müdürü veya acente yöneticisi olarak çalışan bir işçinin 2017 yılı Aralık ayı itibarıyla alabileceği ücretin aylık net 1.700,00 TL-2.100,00 TL olduğunu belirttiği, Tümtis Sendikasının kargo müdürü olarak çalışan bir işçinin alabileceği aylık net ücretin 2013 yılında 5.500,00 TL, 2012 yılında 4.500,00 TL ve 2011 yılında 3.000,00 TL olduğunu bildirdiği, davacı vekilince dosyaya sunulan 08.10.2018 tarihli Türkiye İstatistik Kurumu kazanç bilgisi sorgulama raporunda; ticari ve idari müdürlerin ücretinin 2014 yılı Aralık ayında aylık brüt 6.531,00 TL olduğuna ilişkin bilgi bulunduğu, dosyada bulunan davacının banka hesap özetinde herhangi bir ücret ödeme bilgisinin bulunmadığı ve davacının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yaptığı şikâyetinde ücretinin 5.000,00 TL olduğunu bildirdiği gerekçesiyle davacının aylık ücreti 5.000,00 TL kabul edilmiştir.

6. Davacı tanıklarından F.A.; kendisinin saha yönetmeni olarak çalıştığını ve 2017 yılının Eylül ayında işten ayrıldığını, davacının işten ayrıldığı tarihte aldığı net ücretini bilmediğini, davacının kendisine bağlı çalıştığını ancak davacıyla eş pozisyonda olup onun üstü olmadığını, kendisinin asgari geçim indirimi dâhil net 2.600,00 TL aldığını, 300,00 TL aylık yemek yardımı yapıldığını; diğer tanık satış ve pazarlama müdürü olarak çalışan M.S. ise kendisinin işten ayrıldığı 2016 yılında asgari geçim indirimi dâhil net 2.500,00 TL ücret ve 300,00 TL aylık yemek yardımı aldığını ancak davacının ücretini bilmediğini, davalı tanıklarından insan kaynakları müdürü M.D., davalı işyerinde şube müdürü ücretinin 2.250,00 TL olduğunu, diğer davalı tanığı C.Ç. ise şube müdür ücretlerinin 2.000,00-2.200,00 TL arasında olduğunu beyan etmişlerdir.

7. Davacının yaptığı işin niteliği, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; özellikle davacı ile eş pozisyonda görev yapan davacı tanığı F.A'nın beyanındaki gibi davacının aylık ücretinin net 2.600.00 TL (asgari gecim indirimi dâhil) olduğunun kabulü gereklidir. Dava konusu alacakların bu kabule göre değerlendirilmesi gerekli iken yazılı gerekçe ile karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava dilekçesinde, son aylık ücretin net 5.000,00 TL olduğunu iddia edildiği, cevap dilekçesinde davacının aylık ücretine ilişkin herhangi bir beyanda bulunulmadığı, İlk Derece Mahkemesince alınan bilirkişi raporunda Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri dikkate alınarak davacının son aylık ücretinin net 5.000,00 TL, brüt 6.993,88 TL olduğu kabul edilerek hesaplama yapıldığı, davalı vekilince bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde davacının aylık ücret seviyesine itiraz edilmediği, davalı tarafça yapılan istinaf başvurusu kapsamında, davacının aylık ücret seviyesine cevap dilekçesiyle davalı tarafça bir itiraz ileri sürülmediğinden davacı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğunun gözetildiği ve ayrıca 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 357/1. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sırasında davacının aylık ücret seviyesine ilişkin bir iddia ileri sürülmediğinden istinaf aşamasında ileri sürülen bu itirazın değerlendirme konusu yapılmadığı, yargılamanın geldiği aşama itibarıyla davacının aylık ücretinin net 5.000 TL'nin altında olduğunun kabul edilmesinin davacı lehine oluşan usuli kazanılmış haklara riayet edilmemesi sonucunu doğuracağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, emsal ücret araştırmasının sonuçlarının ancak tanık beyanı ile ya da başka delillerle desteklendiği takdirde ücretin ispatına elverişli bir ispat vasıtası kabul edilebileceğini, davacı ve davalı tanıklarının davacının son ücretinin 2.500,00 TL civarında olduğunu beyan ettiklerini, davacı vekili tarafından da bu beyanlara ilişkin itirazda bulunulmadığını, yargılamanın başından itibaren savunmalarının davacının işçi değil acente olup sabit bir ücretle çalışmadığı yönünde olduğunu, davalı tanığı ...'ın beyanının da davacı tanıklarının beyanlarıyla uyumlu olduğunu, ücrete ilişkin itirazlarının bulunmadığı ve usuli müktesep hak oluştuğu yönündeki direnme gerekçesinin yerinde olmadığını, acentelik sözleşmesinin geçerli olduğunu ve bu hususta yeterli inceleme yapılmadığı gibi itirazlarının değerlendirilmediğini belirtilerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacının ücretinin, yaptığı işin niteliği, tanık beyanları ve dosya kapsamına göre aylık net 2.600,00 TL (asgari geçim indirimi dâhil) mi yoksa İlk Derece Mahkemesindeki yargılama sırasında davalı tarafından davacının aylık ücret seviyesine ilişkin bir itirazda bulunulmadığı ve davacı lehine usuli kazanılmış hak oluştuğundan bahisle TÜİK verilerine göre aylık net 5.000,00 TL mi kabul edilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1.4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 32. maddesi

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 401. maddesi

3. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 357/1. maddesi

2. Değerlendirme

a. Davacı vekilinin temyizi yönünden

Hukuki yarar dava şartı olduğu gibi temyiz istemi için de gerekli bir şarttır. Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın davalı vekili tarafından temyiz edildiği dikkate alındığında, bozma öncesi kararı temyiz etmeyen davacı vekilinin direnme kararını temyiz etmekte hukuki yararı bulunmadığından temyiz talebinin hukuki yarar yokluğundan reddine karar vermek gerekmiştir.

b. Davalı vekilinin temyizi yönünden

1. 4857 sayılı İş Kanunu'nun 32. maddesinin 1. fıkrasında genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.

2. Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanun'un kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Kanun maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.

3. İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, 6098 sayılı Kanun'un 401. (818 sayılı Borçlar Kanunu md. 323/1) maddesine göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hâllerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.

4. İşçilik alacaklarının miktarı belirlenirken bu hesabı doğrudan etkileyecek olan işçinin gerçek ücretinin saptanması gerekmektedir. Gerçek ücret, işçinin kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre işçiye ödenmesi gereken ücret olup ücretin miktarını ispat yükü de işçiye aittir.

5. İş sözleşmesinin tarafları görünüşte bir ücret belirlemiş olabilirler, ancak bu ücret tarafların aralarında kararlaştırdıkları gerçek ücret olmayabilir. Uygulamada bazen taraflar arasında kararlaştırılmış olan gerçek ücret (örneğin Sosyal Güvenlik Kurumu primlerini daha az ödemek amacıyla) bordroya yansıtılmamakta, daha düşük (örneğin asgari ücret) gösterilmektedir. Bu gibi durumlarda hâkim tarafından gerçek ücretin saptanması yoluna gidilmelidir (Sarper Süzek, İş Hukuku, 18. Baskı, İstanbul 2019, s. 360-361).

6. İş sözleşmesinin tarafları arasında ücret miktarı konusunda çıkabilecek ihtilaflarda gerçek ücretin her türlü delille ispatı mümkündür. Aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları, tanık beyanları gibi delillerle işçinin imzasını taşıyan ücret bordroları veya iş sözleşmesinde yazılı olan ücretin gerçek olmadığı kanıtlanabilir. Ücretin mevcut delillerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi mümkün bulunmayan kimi durumlarda yapılacak iş, hizmet süresi ve diğer belirleyici özellikler göz önünde tutularak ve ayrıca ilgili meslek örgütlerinden sorulmak suretiyle de belirlenebilir. Ancak meslek örgütlerince bildirilen ücret miktarları tarafları ve mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmayıp diğer bilgi ve belgelerle de desteklenmelidir.

7. Gelinen noktada HMK'nın 357. maddesindeki düzenleme üzerinde kısaca durulmalıdır.

8. Bilindiği üzere istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup ülkemizde istinaf sistemi ile ilgili dar istinaf sistemi kabul edilmiştir. Geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir.

9. Dar anlamda istinaf sisteminde ise ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Yani dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.

10. Bu anlamda olmak üzere HMK'nın "Yapılamayacak işlemler" başlıklı 357/1. maddesindeki "...bölge adliye mahkemesince re'sen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz..." düzenlemesi ile bölge adliye mahkemesince resen dikkate alınması gereken durumlar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların dinlenmeyeceği ve yeni delillere dayanılmayacağı açıkça hükme bağlanmıştır.

11. Somut olayda, davacı işçi davalıya ait işyerinde şube müdürü olarak aylık net 5.000,00 TL ücret ile çalıştığını, davalı işveren ise 01.04.2010-02.01.2018 tarihleri arasında davacı ile aralarında acentelik ilişkisi bulunup işçi-işveren ilişkisi söz konusu olmadığından işçilik alacaklarından sorumlu tutulamayacağını savunmuştur. Davalı vekili cevap dilekçesinin delillere ilişkin bölümünde "ihtilaf hâlinde emsal ücret araştırması için" Türkiye Kargo Kurye ve Lojistik İşletmecileri Derneğine müzekkere yazılmasını talep etmiş, 04.06.2018 tarihli delil listesinde de aynı hususu tekrar ederek talepte bulunmuştur.

12. İlk Derece Mahkemesince 21.05.2018 tarihinde yapılan ve taraf vekillerinin katıldığı ön inceleme duruşmasında ücret seviyesinin ne olduğu hususu tarafların anlaşamadıkları konulardan biri olarak belirlendikten sonra taraflar delillerinin toplanmasını talep etmişler, 04.10.2018 tarihli duruşmada da taraf vekillerine emsal ücret araştırması talep ettikleri yerleri bildirmeleri için süre verilmiştir. Davacı vekili, 08.10.2018 tarihli dilekçesinde müzekkere yazılmasını talep ettiği sendikaların isim ve adreslerini bildirdiği gibi dilekçe ekinde Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığının 08.10.2018 tarihli kazanç bilgisi sorgulama raporunu sunmuştur. Raporda ticari ve idari müdürlerin ücretinin 2014 yılı Aralık ayında aylık brüt 6.531,00TL olduğu belirtilmiştir.

13. Diğer taraftan, İlk Derece Mahkemesince yapılan emsal ücret araştırmasında; Nakliyat-İş Sendikası emsal işçinin aylık net ücretinin 2007 yılında 1.300,00 TL, 2008 yılında 1.430,00 TL, 2009 yılında 1.555,00 TL, 2010 yılında 1.680,00 TL, 2011 yılında 1.830,00 TL, 2012 yılında 1.980,00 TL, 2013 yılında 2.150,00 TL, 2014 yılında 2.320,00 TL, 2015 yılında 2.520,00 TL, 2016 yılında 2.720,00 TL ve 2017 yılında 2.950,00 TL olduğunu; Türkiye Kargo, Kurye ve Lojistik İşletmecileri Derneği, kargo müdürü veya acente yöneticisi olarak çalışan bir işçinin 2017 yılı Aralık ayı itibarıyla alabileceği ücretin aylık net 1.700,00 TL-2.100,00 TL arasında olduğunu; Tüm Taşıma İşçileri Sendikası kargo müdürü olarak çalışan bir işçinin alabileceği aylık net ücretin 2013 yılında 5.500,00 TL, 2012 yılında 4.500,00 TL ve 2011 yılında 3.000,00 TL olduğunu bildirmiştir.

14. Yargılama sırasında dinlenen davacı tanıklarından ..., kendisinin saha yönetmeni olarak çalıştığını, 2017 yılının Eylül ayında işten ayrıldığını, davacının işten ayrıldığı tarihte aldığı net ücreti bilmediğini, kendisine bağlı çalıştığını ancak davacıyla eş pozisyonda olduklarını, onun üstü konumunda bulunmadığını, kendisinin asgari geçim indirimi dâhil net 2.600,00 TL aldığını; diğer davacı tanığı ... satış ve pazarlama müdürü olarak çalıştığını, işten ayrıldığı 2016 yılında kendisine asgari geçim indirimi dâhil net 2.500,00 TL ücret ödendiğini, davacının ücretini bilmediğini; davalı tanıklarından insan kaynakları müdürü ..., davalı işyerinde şube müdürü ücretinin 2.250,00 TL olduğunu; diğer davalı tanığı ... ise şube müdür ücretlerinin 2.000,00-2.200,00 TL arasında olduğunu beyan etmiştir.

15. İlk Derece Mahkemesince alınan 05.03.2019 tarihli bilirkişi raporunda davacının ücreti aylık net 5.000,00 TL kabul edilerek alacaklar hesaplanmış, davalı vekili bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçesinde, 01.04.2010-02.01.2018 tarihleri arasında davacı ile müvekkili arasında acentelik ilişkisi bulunduğuna dair itirazını yineleyerek yapılan hesaplamaları kabul etmediklerini belirtmiş, 03.04.2019 ve 08.04.2019 tarihli duruşmalarda da rapora karşı itirazlarını tekrar ettiklerini beyan etmiştir.

16. Öte yandan, İlk Derece Mahkemesinin 08.04.2019 tarihli ilk karara karşı davalı vekili tarafından sunulan istinaf dilekçesinde önceki itirazların yanı sıra davacının ücretinin aylık net 5.000,00 TL olarak kabul edilemeyeceği, bildirilen emsal ücretlerin dikkate alınmamasının hatalı olduğu açıkça istinaf konusu yapılmış, Bölge Adliye Mahkemesince verilen 24.02.2022 tarihli kaldırma kararında ise tarafların istinaf başvurularının esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin kabul edildiği belirtilmiştir. Kaldırma kararı sonrası İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde de davalı vekili hesaplamaya esas alınan ücrete karşı itirazda bulunmuş ve İlk Derece Mahkemesinin ikinci kararına karşı sunduğu istinaf dilekçesinde yine ücret konusunu istinaf sebebi olarak ileri sürmüştür.

17. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararında İlk Derece Mahkemesindeki yargılamada davalının aylık ücret seviyesine ilişkin bir itiraz ileri sürülmediği belirtilmiş ise de, yukarıda açıklandığı üzere davalının cevap dilekçesinde ücret konusunda emsal ücret araştırması için müzekkere yazılması talep edilen derneğin adresi belirtilmiş, aynı hususa delil dilekçesinde de yer verilmiştir. Öte yandan, davalının savunmasının davacı ile aralarında işçi-işveren ilişkisinin bulunmadığı yönünde olduğu, bu savunmaya göre de davacının ücret miktarı konusunda açık bir beyanda bulunmasının savunmasıyla çelişeceği açık olduğundan cevap dilekçesindeki beyanının yeterli olduğu kabul edilmiştir. Bununla birlikte davalı ilk bilirkişi raporunda yapılan hesaplamaları kabul etmediğini belirtmiş ve gerek ilk, gerekse ikinci istinaf dilekçesinde açıkça kabul edilen ücret miktarını istinaf konusu yapmıştır. Bu itibarla, HMK'nın 357/1. maddesindeki ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmanın dinlenemeyeceğine dair hükmün somut olayda uygulanamayacağı açık olduğundan direnme kararındaki bu gerekçe yerinde değildir.

18. Açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında, somut olayda dosya içeriği, yapılan işin niteliği ve özellikle davacı ile eş pozisyonda görev yapan davacı tanığı ...'ın beyanı dikkate alındığında davacının aylık ücretinin net 2.600,00 TL (asgari gecim indirimi dâhil) olduğu kabul edilerek dava konusu alacakların hesaplanması gerekmektedir.

19. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

20. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

A. Davacı temyizi yönünden

(a) bendinde belirtilen nedenlerden dolayı davacı vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE,

B. Davalı temyizi yönünden

(b) bendinde belirtilen nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HMK'nın 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,

Dosyanın HMK'nın 373/2. maddesi uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

30.04.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2024799-e-2025255-k-sayili-karari