Hukuk Genel Kurulu’nun 2024/754 E., 2025/253 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 30.04.2025 tarihli, 2024/754 E., 2025/253 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2024/754 E., 2025/253 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2023/328 E., 2023/398 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 23.03.2023 tarihli ve
2022/8380 Esas, 2023/789 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın davalı ...Ş. (Toroslar EDAŞ) yönünden kabulüne, diğer davalı yönünden yargı yoluna ilişkin dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Kararın davalı ... EDAŞ vekili ve katılma yoluyla davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı ... EDAŞ vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı ... EDAŞ vekili tarafından temyiz edilmekle; (miktara ilişkin ön sorun dışında kalan) süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin işyerinde badana boya yaparken binanın çok yakınından geçen yüksek gerilim hattından enerji akımına kapılarak ağır şekilde yaralandığını, söz konusu olayda kusuru bulunan davalıların müvekkilinin maddi ve manevi zararlarından sorumlu olduğunu ileri sürerek 100.000,00 TL manevi tazminat ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL maddi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, ıslah dilekçesiyle maddi tazminat talebini 364.460,50 TL'ye yükseltmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ... EDAŞ vekili; davaya konu kazanın olduğu yerin önünden geçen yüksek gerilim hattının özel hat olduğunu ve arıza-onarım-bakım yükümlülüğünün müvekkiline ait olmadığını, bu nedenle maddi ve manevi zarardan sorumlulukları bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı ... vekili; öncelikle yargı yolu, zamanaşımı, yetki ve husumet itirazında bulunmuş, yüksek gerilim hatlarına güvenli yaklaşma sınırının aşılmamasını temin etmek için gerekli önlemlerin diğer davalı ... idaresi tarafından alınması gerektiğini, bu konudaki görev ve sorumluluğun ona ait olduğunu, davacının kazaya uğradığı yapının ruhsatının olmadığını, kaçak yapılaşma nedeniyle müvekkili idarenin sorumluluğunun bulunmadığını, zararın, zarar görenin kendi eyleminden kaynaklandığını, olayda illiyet bağı kalmadığını, manevi tazminat talebinin yüksek olması nedeniyle zenginleşme aracı olarak kullanılmayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 05.04.2022 tarihli ve 2016/596 Esas, 2022/131 Karar sayılı kararı ile; kazanın meydana gelmesinde davacının %20, davalı ... EDAŞ’ın %15, davalı ... Belediyesinin %15, dava dışı ... Besi ve Yem Sanayi A.Ş’nin %50 oranında kusurlu olduğu, kaza nedeniyle davacının %53 oranında malul kalacak şekilde yaralandığı, davalı ... EDAŞ’ın müteselsil sorumluluk ilkeleri gereğince gerçekleşen zararın tamamından sorumlu olduğu, davalı ... yönünden ise sorumluluk iddiasının idari iş ve işlemlerden kaynaklanması nedeniyle idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle davalı Belediye yönünden davanın yargı yolu nedeniyle reddine, davalı ... EDAŞ yönünden davanın kabulüne, 354.460,50 TL maddi tazminat ile 100.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan faiziyle birlikte tahsiline karar verilmiş, gerekçe kısmında tam kabul olmasına rağmen sehven 354.460,50 TL'ye hükmedildiği, karardan el çekilmekle bu hatanın belirtilmesiyle yetinildiği açıklanmıştır.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... EDAŞ vekili ve davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 29.09.2022 tarihli ve 2022/2181 Esas, 2022/1361 Karar sayılı kararı ile istinaf itirazları yerinde görülmeyerek başvuruların esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... EDAŞ vekili ve davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; “… 1. İlk Derece Mahkemesince maddi tazminat miktarında sehven yapıldığı bildirilen hataya yönelik olarak taraflarca bir temyiz sebebi ileri sürülmemiş olmasına ve önemli ölçüde tehlike arz eden enerji nakil hattından kaynaklanan zarardan, bu hattın bakım ve onarımını kontrol ettikten sonra elektrik vermekle yükümlü olan davalı şirketin kusursuz sorumlu olduğunun derece mahkemelerince belirlenmiş olmasına göre; davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. İlk Derece Mahkemesince hükme esas alınan 13.10.2017 tarihli kök ve 12.06.2018 ile 08.01.2020 tarihli ek bilirkişi raporlarında; kazanın meydana gelmesinde davacının %20 oranında, davalı TEDAŞ’ın %15 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir. Davacı, davalıların %100 (tam kusurlu) olduğu iddiası ile maddi ve manevi tazminat talep etmiş olup; Mahkemece belirlenen maddi tazminattan davacının bölüşük kusuru nedeniyle indirim yapılmış olmasına rağmen, manevi tazminat talebinin aynen kabulüne karar verilmiştir. Buna göre Mahkemece; matematiksel olmamak üzere talep edilen manevi tazminat miktarından bir miktar indirim yapılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, taleple bağlılık kuralına aykırı olarak yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Mahkemece Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, manevi tazminat miktarının somut olayın oluş şekli ve davacı üzerinde yarattığı etki gözetildiğine yerinde olduğu, yargılama sırasında davacının da kusurunun bulunduğu yönündeki bir tespitin manevi tazminat yönünden talep sonucunu değiştirecek mahiyette olmadığı, hâkimin somut olay adaleti ve hakkaniyete uygun şekilde manevi tazminat miktarını belirleyebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı ... EDAŞ vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı ... EDAŞ vekili; direnme gerekçesinin hukuka uygun olmadığını, verilen kararın dosya kapsamı ve toplanan delillerle tenakuz teşkil ettiğini ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haksız eylem nedeniyle açılan manevi tazminat davasında, zararın gerçekleşmesinde davacının kusurunun bulunmasının takdir olunan manevi tazminat miktarından indirim yapılmasını gerektirip gerektirmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
1. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; uyuşmazlığın direnme kararının verildiği 27.10.2023 tarihi itibariyle miktar yönünden temyizen incelenmesinin mümkün olup olmadığı; kesinliğin tespitinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 341. maddesi 2. fıkrasının mı yoksa aynı Kanun'un 362/1-a maddesinin mi uygulanması gerektiği hususu ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir.
2. Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.
3. Bölge Adliye Mahkemeleri 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmiş olup bu tarihten itibaren HMK'nın istinaf ve temyiz hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.
4. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun istinaf yoluna başvurulabilen kararları düzenleyen 341. maddesi 2. fıkrası;
“Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.” hükmünü içermektedir.
5. İlk derece mahkemeleri tarafından verilen ve miktar veya değeri 3.000,00 (yeniden değerleme oranlarına göre hesaplandığında 2023 yılı için 17.830,00 TL) Türk Lirasını geçmeyen mal varlığına ilişkin davalardaki kararlar kesindir. Kesinlik sınırı bakımından manevi tazminat istemleri için bir istisna getirilmiş ve miktarı ne olursa olsun manevi tazminata ilişkin kararlara karşı istinaf yoluna başvurunun mümkün olduğu belirtilmiştir.
6. Aynı Kanun’un temyiz edilemeyen kararları düzenleyen 362/1-a maddesinde
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
7. Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır.
8. Kanun’da bozma kararı üzerine ilk derece mahkemesince verilen kararların temyiz edilmesi hâlinde kesinlik sınırının tespitine dair açık bir hüküm bulunmadığından HMK'nın 341. maddesi 2. fıkrasındaki düzenlemenin dikkate alınması gereklidir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 17.04.2024 tarihli, 2024/11-135 Esas, 2024/185 Karar ve 05.07.2023 tarihli, 2023/2-191 Esas, 2023/703 Karar sayılı kararları da aynı yöndedir.
9. Buna göre somut olayda temyize konu uyuşmazlığın kesinlik sınırı altında kaldığı kabul edilemeyecektir.
10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ilk derece mahkemesince verilen direnme kararının temyiz edilmesi hâlinde kesinlik sınırının tespitinde HMK'nın 362/1-a maddesindeki düzenlemenin dikkate alınmasının yerinde olacağı, kanun koyucunun manevi tazminat davaları için istinaf incelemesinde öngörülen miktara bakılmaksızın incelemeye tabi olma istisnasını temyiz incelemesi yönünden öngörmediği, bu sebeple direnme kararının verildiği tarih itibariyle temyiz kesinlik sınırı 238.730,00 TL olmakla 100.000,00 TL tazminata ilişkin verilen kararın kesin nitelik taşıdığı ve temyiz dilekçesinin miktar yönünden reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
11. Hâl böyle olunca; yukarıda yapılan açıklamalar kapsamında eldeki davada kararın miktar yönünden kesin nitelikte olmadığı ve ön sorunun bulunmadığına 30.04.2025 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 26. maddesi.
2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 56. maddesi.
2. Değerlendirme
1. Direnmeye konu Özel Daire kararında manevi tazminat miktarı belirlenirken davacının kusurunun göz ardı edilerek taleple bağlılık ilkesinin ihlâl edildiği kabul edilmiş olup bu bozma kararına karşı tesis edilen direnme gerekçesinin yerinde olup olmadığının ortaya konulabilmesi için öncelikle manevi zarar ve bunun tazminine ilişkin kural ve hükümler ortaya konulmalıdır.
2. Manevi zarar, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Türk Hukuk Lügatında "kişisel çıkarlara yapılan saldırının karşılığı olan tazminat" olarak tanımlanan (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763, 1075) manevi tazminat ise bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir.
3. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Manevi zararın tazmini herkese karşı korunan kişilik hakkının kapsamına giren değerlerden birinin ihlâli hâlinde doğan, mutlak bir haktır.
4. Haksız fiil nedeniyle manevi tazminata hükmedilebilmesi, maddi tazminat talepleriyle paralel şekilde bazı şartların mevcut olmasını gerektirir. Buna göre; kişinin kişilik hakkı hukuka aykırı olarak zarar görmeli, manevi zarar bulunmalı, manevi zarar ile fiil arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı, zarar veren tarafın kusuru yahut kusursuz sorumluluk hâllerinden birinin mevcut olması gerekir.
5. Somut olayda uygulanması gereken TBK'nın “Manevi tazminat” başlıklı 56. maddesinde; “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
6. Madde metninden anlaşılacağı üzere manevi tazminat miktarının tespiti ve tayininde hâkimin önemli bir takdir yetkisi vardır.
7. Manevi zararın miktarının belirlenmesi hususunda bir tarafta zarar gören kişinin uğramış olduğu zararın telafisi, diğer bir tarafta ise kişinin duyduğu ruhsal ve psikolojik çöküntüyü tatmin ederek denkleştirme amacına hizmet söz konusu olduğundan bu durum parayla ölçülemez, yalnızca hâkim tarafından takdir edilebilir. Ancak bu takdir yetkisi hâkimin keyfi olarak karar verebileceği şeklinde yorumlanmamalıdır (Gökhan Antalya, Manevi Zararın Belirlenmesi ve Manevi Tazminatın Hesaplanması, İstanbul 2017, s. 8).
8. Manevi tazminat, beden gücü kaybı nedeniyle bozulan ruh huzurunun, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabın kısmen ve imkân nispetinde iadesini amaçladığından hâkim tazminat miktarını belirlerken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, maluliyet oranını, beden gücü kaybı nedeniyle duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı ve elbette tüm bunlar yanında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesi gereği hak ve nesafet ölçütlerini gözetmelidir.
9. Başka bir ifadeyle, manevi zarar olarak kabul edilip hak sahibine verilecek tazminat tutarı adalete uygun olmalıdır. Bu para aslında ne tazminat ne de cezadır. Çünkü mamelek hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını amaç edinmediği gibi, kusurlu olana yalnız hukukun ihlâlinden dolayı yapılan bir kötülük de değildir. Bu anlamda, zarara uğrayanda bir huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiğinden, tazminata benzer bir fonksiyonu vardır.
10. O hâlde bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmeli ve takdir edilecek miktar, mevcut durumda elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
11. Somut uyuşmazlıkta mahkemenin manevi tazminatı tayin ve takdirinde taleple bağlılık ilkesini ihlâl edip etmediği tartışıldığına göre gelinen aşamada söz konusu ilkenin anlam ve mahiyetine kısaca değinilmek yerinde olacaktır.
12. Medeni yargılama hukukunun temel amacı tarafların maddi hukuktan kaynaklanan subjektif haklarını korumaktır. Kanun koyucu bu amacı sağlama yolunda bazı kurallar kabul ederek yargılamaya hâkim olan ilkeleri ortaya koymuştur.
13. Bu ilkelerden biri HMK'nın 26. maddesinde “Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” şeklinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesidir.
14. Buna göre hâkim kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde elbette bir engel bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.09.2018 tarihli ve 2017/5-3112 Esas, 2018/1343 Karar sayılı kararı).
15. Tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur.
16. Türk hukuk öğretisinde, dava konusunun “dava ile elde edilmek istenen sonuç” olduğu konusunda görüş birliği bulunmaktadır. Bu görüş dikkate alınarak dava konusunu sadece talep sonucu olarak değerlendirilmesi durumunda, dava konusunun aynı kalıp da hayat olayının (vakıa kompleksinin) değişikliğe uğramasını dava değiştirme olarak görmemek gerekir (Emel Hanağası, Davada Menfaat, Ankara 2009, s. 123- 125).
17. Manevi tazminatın takdir ve tayini meselesinin taleple bağlılık ilkesine yönelik açıklamalar bağlamında tartışıldığı Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2019 tarihli, 2017/21-434 Esas, 2019/1173 Karar sayılı kararında ifade edildiği üzere; manevi tazminat talebi yönünden zarara uğrayan kişinin olayın meydana gelmesinde tarafların kusur oranlarını bilmesinin beklenemeyeceği, tarafların kusur oranlarının ancak yargılama aşamasında mahkemece bilirkişi eliyle kusura ilişkin yapılacak inceleme sonunda öğrenebileceği gözetildiğinde, kusur oranı hakkında kesin fikir sahibi olması mümkün olmayan davacı tarafın, meydana gelen zararın karşı tarafın kusuru neticesinde meydana geldiği, kendisinin kusurunun olmadığı şeklindeki dava dilekçesi anlatımlarının genel ve soyut açıklamayı içerdiği, bu sebeple de kusursuz olduğunu belirterek istemde bulunan davacının, yargılama sırasında kusurlu olduğunun belirlenmesinin, manevi tazminatın açıklanan niteliği gereğince talep sonucunu değiştirecek mahiyette olmadığı ve fakat hâkimin takdirinde etkili olabileceği açıktır.
18. Somut olayda davacı, dış cephe boyası yaptığı sırada binanın hemen yakınından geçen yüksek gerilim hattına temas etmesi üzerine elektrik akımına kapılarak ağır şekilde yaralandığını, davalıların bu kazada kusurlu olduğunu ve doğan zarardan sorumlu tutulmaları gerektiğini ileri sürerek maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Dosya kapsamındaki tıbbi dokümanlardan davacının sağ diz altından bacağının kesildiği ve çift koltuk değneği ile hareket edebildiği anlaşılmaktadır.
19. Mahkemece; bedensel zararlara ilişkin maddi tazminat taleplerinin incelenmesindeki usule uygun olarak davacının maluliyet durumu ile tarafların kusur oranları bilirkişi marifetiyle tespit edilmiş, kazada davacının da %20 oranında kusurlu olması sürekli iş göremezlik tazminatının belirlenmesinde esas alınmış ve maddi tazminat talebi kısmen kabul edilmiştir. Manevi tazminat yönünden ise dosyaya yansıyan maddi vakıalar gözetildiğinde talep tutarının haklı ve yerinde olduğu belirtilerek tam kabule karar verilmiştir.
20. Özel Daire ise; davacının salt karşı taraf kusurluymuş gibi talepte bulunarak manevi tazminat miktarını belirlediği, nitekim maddi tazminat hesabında kendi kusur oranının gözetildiği, buna rağmen manevi tazminatta indirim yapılmamasının talebi aşar şekilde karar vermek sonucunu doğurduğu gerekçesine dayanmıştır.
21. Bu hâliyle Mahkeme ve Özel Dairenin üzerinde anlaşamadığı husus yaralanmaya sebep olan olayda davacının da kusurunun bulunuyor olmasının somut olayda manevi tazminat talebinin tam kabulüne engel olup olmayacağıdır.
22. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında direnme konusu uyuşmazlık incelendiğinde; haksız eylem sebebiyle ağır şekilde yaralanan ve bu kazadan davalıların sorumlu olduğunu düşünen davacı, duyduğu ve hayatı boyunca duymaya devam edeceği elem ve ıstırabın bir nebze olsun katlanılabilir hâle gelmesine imkân sağlayacağını düşündüğü bir meblağı manevi tazminat talebi olarak belirlemiştir. Tarafın tatmin edilmesini istediği bu manevi tazmin, mahiyeti itibariyle para ile ölçülebilen, sabit, objektif bir değer değildir. Bu sebepledir ki hâkim; bir yandan dosyaya yansıyan vakıaları, olayın oluş şeklini, mağduriyetin ağırlığını, duyulan acının maddi manevi yoğunluğunu ve sürekliliğini, tarafların sosyo-ekonomik koşullarını ve benzeri hususları bir arada gözetirken diğer yandan, tazminatın bir taraf için cezalandırma, karşı taraf için zenginleştirme sonucunu doğurmayacak şekilde hak ve nesafet dengesine oturmasını sağlama amacını göz önünde tutarak haklı ve yeterli olduğunu kabul edilebileceği tazminat miktarını serbestçe tayin edebilecek ve elbette bir üst sınır olarak davacının talebini aşamayacaktır. Somut olayda Mahkeme de bu esaslar dairesinde manevi tazminat miktarını belirlerken yalnızca davalının değil davacının da kusur durumunu göz önünde tutmuş ve buna rağmen talep edilen tazminat tutarının makul ve kabul edilebilir olduğu sonucuna varmış olup takdir hakkının ne şekilde kullanıldığı denetlenebilir hâlde gerekçeye yansıtıldığına göre manevi tazminatın tümden kabul edilmesinin dava konusu talebi aştığından ve taleple bağlılık ilkesini ihlâl ettiğinden bahsedilemeyecektir.
23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde direnme kararının Özel Daire kararında gösterilen gerekçelerle bozulması gerektiği görüşü ile, dava dilekçesinde açıkça tüm kusurun davalılarda olduğu, kendilerinde hiçbir kusurun bulunmadığı iddia edilmiş olsaydı yargılamada davacının da kusurlu olduğunu tespit eden mahkemenin mutlak surette manevi tazminattan bir miktar indirim yapması gerektiği ancak somut olayda dava dilekçesinde bu yönde açık bir iddia bulunmadığından netice itibariyle mahkemenin vardığı sonucun yerinde olduğu ve bu sebeple kararın değişik gerekçeyle onanması gerektiği görüşleri ileri sürülmüş ise de bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
24. Hâl böyle olunca Mahkemece verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı ... EDAŞ vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Aşağıda dökümü yazılı (930,05 TL) harcın temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
30.04.2025 tarihinde oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.
''K A R Ş I O Y''
Hukuk Genel Kurulu (HGK) önüne gelen olayda, ön sorun olarak temyiz istemine konu olan İlk Derece Mahkemesi kararının kesin nitelikte olup olmadığı değerlendirme konusu yapılmıştır.
Somut olayda davacı; enerji akımına kapılarak yaralanması nedeniyle 354.460,50 TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunmuş; İlk Derece Mahkemesince talebin kabulüne hükmedilmiş; bu karara yönelik istinaf istemi de Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddedilmiştir.
Anılan hükmün temyiz incelemesini yapan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi ise "davacının yaralanmasına ilişkin olayda bölüşük kusuru bulunduğundan talep edilen manevi tazminat miktarından bir miktar indirim yapılması" gerektiğinden bahisle Bölge Adliye Mahkemesi kararının -manevi tazminata yönelik istinaf başvurusunun reddi yönünden- ortadan kaldırılmasına ve İlk Derece Mahkemesinin manevi tazminata ilişkin kararının davalı yararına bozulmasına karar vermiştir.
İlk Derece Mahkemesi ise önceki hükmünde direnilmesine karar vermiş; direnme hükmü davalı (Toroslar EDAŞ) tarafından temyiz edilmiştir.
Buna göre temyize konu direnme hükmü 100.000,00 TL manevi tazminata ilişkindir. Bir başka anlatımla İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesi arasındaki temyize konu uyuşmazlık yalnızca manevi tazminat talebine ilişkin olduğundan hükmün temyizi kabil bulunup bulunmadığı 100.000,00 TL'lik manevi tazminat istemine göre belirlenecektir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 341. maddesinde istinaf yoluna başvurulabilen kararlar; 361. ve 362. maddelerinde ise temyiz edilebilen ve temyiz edilemeyen kararlar hüküm altına alınmıştır.
HMK'nın "İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar" kenar başlıklı 341. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ilk derece mahkemelerinin istinaf kanun yoluna başvurulabilen kararları sayıldıktan sonra (2) numaralı fıkrada "Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir." hükmüne yer verilmiştir.
Sayın Çoğunluk somut olayda İlk Derece Mahkemesince hükmedilen 100.000,00 TL manevi tazminata ilişkin kararın anılan kanun hükmü sebebiyle temyizi kabil olduğunu kabul etmiştir.
Oysaki HMK'nın 341. maddesi; kenar başlığından ve içeriğinden de açıkça anlaşıldığı üzere İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen kararlara ilişkin istinaf kanun yoluna başvurma bakımından düzenlemeler içermektedir. Yine maddenin (2) numaralı fıkrasında öngörülen parasal sınır ve bu sınıra dair manevi tazminatlar bakımından öngörülen istisna istinaf kanun yoluna ilişkindir.
HMK temyiz kanun yolu bakımından uygulanacak sınırlamaları ise 361 ve 362 maddelerde açıkça düzenleme altına almıştır. Bu kapsamda kanun koyucu, "Temyiz edilemeyen kararlar" kenar başlıklı 362. maddenin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde; miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararların temyiz edilemeyeceğini belirtmiştir.
Dolayısıyla bir hükmün miktar bakımından temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlenmesinde esas alınacak ölçütün HMK 341. maddenin (2) numaralı fıkrasında öngörülen istinaf sınırı değil, aynı Kanun'un 362. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde öngörülen temyiz sınırı olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu HMK'nın 46. ve 47. maddeleri uyarınca Yargıtay hukuk daireleri tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara ilişkin temyiz denetiminde esas alınan parasal sınırın, HMK'nın 362. maddesinde öngörülen temyiz sınırı olduğunu kabul etmektedir (bkz. HGK'nın 04.12.2024 tarihli ve 2024/9-47 Esas, 2024/648 Karar; 20.12.2023 tarihli ve 2023/2-484 Esas, 2023/1272 Karar sayılı kararları).
Somut olayda İlk Derece Mahkemesince verilen karara ilişkin olarak istinaf kanun yoluna başvurulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince -İlk Derece Mahkemesi hükmü isabetli bulunarak- istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Anılan hükmün temyiz incelemesini yapan Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, sair temyiz itirazlarını reddetmiş; ancak davacının talep ettiği ve Mahkemece hükmedilen 100.000,00 TL manevi tazminatta indirim yapılması gerektiğinden bahisle Bölge Adliye Mahkemesi kararını kaldırarak İlk Derece Mahkemesi hükmünü bozmuştur.
HMK'nın 373. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca "Yargıtay ilgili dairesinin tamamen veya kısmen bozma kararı, başvurunun bölge adliye mahkemesi tarafından esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir.
" Somut olayda da Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, anılan kanun hükmü uyarınca bozma ilâmı sonrasında dosyayı, kararı veren İlk Derece Mahkemesine göndermiştir.
İlk Derece Mahkemesince direnme kararı verildiğinden bu karar anılan maddenin (5) numaralı fıkrası uyarınca temyiz kanun yoluna tabidir ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesince direnme kararı yerinde görülmediğinden dosya, anılan kanun hükmü uyarınca Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiştir.
Dolayısıyla somut olayda Hukuk Genel Kurulu önünde yapılan kanun yolu incelemesi temyizdir ve direnme hükmünün temyizi kabil olup olmadığı temyiz kanun yoluna ilişkin hükümler çerçevesinde belirlenmelidir.
Bu bağlamda Sayın Çoğunluğun kabul ettiği; "istinaf kanun yolu denetiminden geçen bir dava dosyası söz konusu olduğunda; direnme hükmünün İlk Derece Mahkemesi tarafından verildiği durumlarda miktar bakımından temyiz sınırının HMK 341. maddesine, direnme hükmünün Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verildiği durumlarda ise miktar bakımından temyiz sınırının HMK 362. maddesine göre belirlenmesi" yönündeki yaklaşım HMK'nın kanun yollarına ilişkin öngördüğü sistematiğe ve Kanun'da yer alan hükümlerin lafzına uygun düşmemektedir.
Somut olayda İlk Derece Mahkemesinin direnme hükmü 100.000,00 TL manevi tazminata ilişkindir. Anılan hükmün verildiği tarih (27.10.2023) itibarıyla HMK 362. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca temyiz edilebilirlik sınırı yeniden değerleme oranlarına göre hesaplandığında 238.730,00 TL'dir.
Buna göre İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm miktar itibarıyla kesin olup temyiz isteminin miktar bakımından reddi gerekmektedir (aynı yöndeki bir HGK kararı için bkz. 29.10.2022 tarihli ve 2020/2-364 Esas, 2022/1618 Karar sayılı karar).
Sonuç olarak eldeki davada Sayın Çoğunluğun, temyiz talebi bakımından ön sorun bulunmadığı yönündeki değerlendirmesine katılmıyorum.