ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/59 E., 2024/616 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/59 E., 2024/616 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 04.12.2024 tarihli, 2024/59 E., 2024/616 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2024/59 E., 2024/616 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 4. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

SAYISI : 2022/26 E., 2023/60 K.

KARAR : Davanın esastan reddine

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 4. Hukuk Dairesince davanın esastan reddine dair verilen 09.05.2023 tarihli ve 2022/26 Esas, 2023/60 Karar sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

2. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği düşünüldü:

3. Dava, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

4. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle, dava ve temyiz dilekçeleri birlikte değerlendirildiğinde, 120.000,00 TL manevi tazminatın tahsilinin istenmesi ve davanın reddine karar verilmesi karşısında, davacı vekili tarafından temyize konu edilen kararın miktar itibari ile temyizi kabil nitelikte olup olmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.

5. Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

6. Bölge adliye mahkemeleri 20.07.2016 tarihinde faaliyete geçmiş olup, bu tarihten itibaren 6100 sayılı Kanun’un istinaf ve temyiz hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.

7. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun istinaf yoluna başvurulabilen kararları düzenleyen 341 inci maddesi;

“…(1) (Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:

a) Nihai kararlar.

b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.

(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir…” düzenlemesini içermektedir.

8. İlk derece mahkemeleri tarafından verilen ve miktar veya değeri 3.000,00 (yeniden değerleme oranlarına göre hesaplandığında 2023 yılı için 17.830,00) Türk lirasını geçmeyen mal varlığına ilişkin davalardaki kararlar kesindir. Kesinlik sınırı bakımından manevi tazminat istemleri için bir istisna getirilmiş ve miktarı ne olursa olsun manevi tazminata ilişkin kararlara karşı istinaf yoluna başvurunun mümkün olduğu belirtilmiştir.

9. Aynı Kanun’un temyiz edilemeyen kararları düzenleyen 362 nci maddesinde;

“…(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:

a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.

10. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341/2 nci maddesi gereğince manevi tazminat davaları yönünden kesinlik sınırı olmaksızın istinaf yoluna başvurulabilmesine rağmen temyize ilişkin olarak bu şekilde bir istisna yer almadığından manevi tazminat açısından temyiz kesinlik sınırı göz önüne alınarak temyizin mümkün olup olmadığı değerlendirilecektir.

11. Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır.

12. 2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 02.01.2017 tarihli ve 680 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile değiştirilen (08.03.2018 tarihli ve 7072 sayılı Kanun ile kanun hükmü olarak kabul edilen) “Hukuk ve Ceza Genel Kurullarının görevleri” başlıklı 15 inci maddesinin üçüncü fıkrasında;

“…İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak…” hükmü yer almaktadır.

13. Bu hükümde Özel Dairelerce ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği ve Hukuk Genel Kurulunun bu kararları temyiz yoluyla inceleyeceği belirtilmektedir.

14. Yargıtay ilgili hukuk dairesinin tazminat davası sonucunda vermiş olduğu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir; temyiz incelemesi, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılır (Kuru, Baki: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medenî Usul Hukuku, 2. Baskı, Kasım 2018 s. 645).

15. Öte yandan bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla veya istinaf incelemesi sonucu verdiği kararlar için dahi ayrım yapılmaksızın 6100 sayılı Kanun’un 362 nci maddesinde belirtilen kırk bin Türk liralık temyiz kesinlik sınırı uygulandığından Yargıtay hukuk dairelerince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilen kararların temyizi için de bu parasal sınırın esas alınması ve bu miktarı geçen kararlara karşı temyiz yolunun açık olduğunun kabul edilmesi gerekir. Aksinin kabulü hâlinde Kanun’un bölge adliye mahkemesi için ilk derece mahkemesi veya istinaf incelemesi yapan mahkeme olarak tanıdığı kırk bin Türk lirası parasal sınır dâhilinde kesin karar verme yetkisini Yargıtay hukuk dairelerine tanımadığı gibi bir sonuç ortaya çıkar ki, kanun koyucunun bunu amaçladığından bahsedilemez.

16. Yukarıda belirtildiği üzere miktar veya değeri kırk bin Türk lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar temyiz edilemez. 6100 sayılı Kanun’un Ek Madde 1 hükmüne göre de, 362 nci maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir. Bu hükümlere göre hesaplama yapıldığında 2023 yılı için temyiz kesinlik sınırı 238.730,00 TL’dir.

17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366 ncı maddesinin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346 ncı maddesi uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir. Ancak bu hükme rağmen temyiz edilen karar kesin olduğu hâlde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Hukuk Genel Kuruluna gönderilmiş ise, 01.06.1990 tarihli ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Hukuk Genel Kurulu tarafından temyiz talebinin reddine karar verilebilecektir. Bu İçtihadı Birleştirme Kararı 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri nedeniyle verilmiş olsa da 6100 sayılı Kanun’daki benzer düzenlemeler de aynı yorum ve sonucu doğurduğu için 6100 sayılı Kanun hükümlerine göre temyiz yönünden de uygulanması gerekir.

18. Tüm bu açıklama ve yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde; somut olayda davacı vekili tarafından 120.000,00 TL manevi tazminatın tahsili talep edilmiş, Özel Dairece davanın reddine karar verilmiş ve dava konusu 120.000,00 TL manevi tazminat yönünden davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur. Bu durumda dava değerinin 2023 yılı itibarıyla temyiz kesinlik sınırı olan 238.730,00 TL’nin altında kaldığı anlaşılmakla, anılan karara karşı temyiz yoluna başvurulması miktar itibariyle mümkün bulunmadığından, davacının temyiz başvurusunun miktardan reddine karar vermek gerekmiştir.

19. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 6100 sayılı Kanun’un sistematiğinde temyizi kabil olmanın asıl, temyiz edilememenin ise istisna olarak düzenlendiği, istisna hükümlerinin dar olarak yorumlanması gerektiği, bölge adliye mahkemelerinin kararlarına dair temyizi kabil olmama hâlinin kıyas yoluyla, ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Hukuk Dairesi kararlarına teşmil edilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle kararın temyizinin kabil olduğu görüşü ile; manevi tazminat istemiyle açılan eldeki davada, Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verildiği, bu nedenle 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinin uygulanması gerektiği, anılan Kanun’un 341/2 maddesi gereğince manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabileceği, kararın kesin olmadığı ve temyiz incelemesinin yapılması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

20. Hâl böyle olunca davacı vekilinin temyiz başvurusunun miktardan reddi gerekir.

KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz başvurusunun miktardan REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

04.12.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

''K A R Ş I O Y''

Davacı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ncı maddesi uyarınca yargısal faaliyet nedeniyle davalı Hazine aleyhine 120.000,00 TL manevi tazminat istemiyle dava açmıştır.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılan davanın reddine karar verilmiş, karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca Yargıtay ilgili hukuk dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın HMK. md. 362’de öngörülen kesinlik sınırına tâbi olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin temyiz isteğinin reddine oy çokluğuyla karar verilmiştir. Aşağıda belirtmiş olduğumuz nedenlerle çoğunluğun kararına katılamıyoruz.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ncı maddesinde hâkimlerin yargısal faaliyetlerinden dolayı maddede sınırlı olarak sayılan sebeplere dayalı olarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenlenmiştir. Aynı Kanun’un 47 nci maddesi uyarınca bu davalara Yargıtay ilgili dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla bakılacağı ve yargılama sonucunda verilen kararın temyize tâbi olduğu öngörülmüştür. Temyiz incelemesi için başvurulan Hukuk Genel Kurulunda kararın HMK. md. 362’de belirtilen kesinlik sınırında kalıp kalmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve yukarıda belirtildiği gibi kararın miktar itibariyle temyizinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.

Konunun öncelikle hak arama özgürlüğü ve mahkemeye erişim hakkı açısından ele alınmasında yarar vardır. Zira kişilerin kanun yollarına başvurma hakkı genel olarak mahkemeye erişim hakkı ve hak arama özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinin dördüncü fıkrasında, mahkemeye erişim hakkına ilişkin bir ibareye yer verilmemiş olsa da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bu hakkı adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak kabul etmektedir (Sezin Aktepe Artık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları Işığında Medeni Usul Hukukunda Adil Yargılanma Hakkı, 2014, s.75). Anayasa Mahkemesi de mahkemeye erişim hakkının ilk derece mahkemesine dava açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerdiğini belirtmiştir (AYM, 2018/36896, 25.02.2021, RG. 23.03.2021, 31432).

Kanun yoluna başvurma hakkının mahkemeye erişim hakkı ve dolayısıyla adil yargılanma hakkı kapsamında olduğu belirlendikten sonra, bu hakkın sınırlandırılıp sınırlandırılmadığı, sınırlandırılmışsa bunun ne ölçüde olduğunun ortaya konulması gerekir. Anayasanın 13 üncü maddesine göre, temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.

Yargısal faaliyet nedeniyle Devlet aleyhine açılacak davaların hangi mahkemede görüleceği ve yargılama sonucunda verilen karara karşı başvurulabilecek konun yolu, 6100 sayılı Kanun’un 47 nci maddesinde düzenlenmiştir. Anılan hükme göre “Devlet aleyhine açılan tazminat davası, ilk derece ve bölge adliye mahkemesi hâkimlerinin fiil ve kararlarından dolayı, Yargıtay ilgili hukuk dairesinde; Yargıtay Başkan ve üyeleri ile kanunen onlarla aynı konumda olanların fiil ve kararlarından dolayı Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinde ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülür. Dava, bu dairenin Başkan ve üyelerinin fiil ve kararlarından dolayı ise yargılama Yargıtay Üçüncü Hukuk Dairesinde yapılır. Verilen kararların temyiz incelemesi Hukuk Genel Kurulunca yapılır. Temyiz incelemesine, kararı veren başkan ile üyeler katılamaz" Anılan hükümde yargısal faaliyetler nedeniyle Devlet aleyhine açılacak tazminat davalarının Yargıtayın ilgili dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla görüleceği ve yargılama sonucunda verilecek karara karşı temyiz yoluna başvurulacağı açıkça düzenlenmiştir.

Yukarıda yapılan tespitten sonra yargısal faaliyet nedeniyle açılan tazminat davalarında verilen kararlara karşı öngörülen temyiz yolunu miktar itibariyle sınırlandıran bir kanun hükmünün bulunmadığı üzerinde durulmalıdır. 6100 sayılı Kanun’da kanun yollarını miktar itibariyle sınırlandıran iki hüküm bulunmaktadır. Bunlardan 341 inci madde ilk derece mahkemesinin, 362 nci madde ise bölge adliye mahkemesinin kararlarına karşı kanun yolunu sınırlandırmaktadır. Yargısal faaliyet nedeniyle açılan tazminat davalarında Yargıtayın ilgili hukuk dairesi ilk derece mahkemesi sıfatıyla karar verdiğine göre, bu kapsamda verilen kararların ilk derece mahkemesinin kararlarına karşı kanun yolunu sınırlandıran 341 inci maddeye tâbi olması gerektiği açıktır.

6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinde ilk derece mahkemenin maddede belirtilen kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabileceği öngörülmüştür. Aynı maddenin ikinci fıkrasında miktar veya değeri üç bin Türk lirasını (2023 yılı için 17.830,00 TL) geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararların kesin olduğu, ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabileceği düzenlenmiştir.

HMK. md. 341’de kesinlik sınırı bu şekilde belirlendikten sonra miktar veya değeri bakımından kesinlik sınırını aşan kararlara karşı hangi kanun yoluna başvurulabileceğini yine kanun belirleyecektir. Zira yukarıda belirtildiği üzere Anayasanın 13 üncü maddesi temel haklar ancak kanunla sınırlanabilir. HMK. md. 47, Yargıtay ilgili hukuk dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararlara karşı kanun yolu olarak temyizi öngörmüştür. Diğer yandan, 6100 sayılı Kanun’un 341 inci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca manevi tazminat bakımından temyiz yolu için kesinlik sınırına bakılmaması gerekir.

Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında, yargısal faaliyet nedeniyle devlet aleyhine açılan tazminat davalarında Yargıtay ilgili hukuk dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği karar, 6100 sayılı Kanun’un 362 nci maddesinde belirtilen kesinlik sınırına (2024 yılı için 238.730,00 TL) tâbi tutulamaz. Zira anılan maddenin birinci fıkrası “Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:” şeklinde başlamaktadır. Buna göre HMK. md. 362’de öngörülen kesinlik sınırının söz konusu olabilmesi için öncelikle bir bölge adliye mahkemesi kararı bulunmalıdır. İnceleme konusu karar ise, Yargıtay ilgili hukuk dairesi tarafından bölge adliye mahkemesi sıfatıyla değil, ilk derece mahkemesi sıfatıyla verilmiştir.

6100 sayılı Kanun’un 47 ve 341 inci maddelerinin açık hükümlerine rağmen, bölge adliye mahkemesinin kararlarına yönelik kesinlik sınırını düzenleyen 362 nci maddesi hükmünden hareketle kararın kesin olduğunun kabul edilemez. Miktar itibariyle sınırlamaya ilişkin iki hükümden birinin tercih edilmesi noktasında bir tereddüt varsa, hak arama özgürlüğü lehine yorum yapılması gerekir. Zira asıl olan temel hakkın varlığıdır. Kanun yolunu sınırlandıran hükümler, istisnai düzenlemelerdir. İstisnaların dar yorumlanması esastır. Aksi hâlde, temel hakların sınırlandırılmasında “kanunilik ilkesi” ihlâl edilmiş olur.

Yukarıda belirtilen nedenlerle Yargıtay hukuk dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın HMK. md. 341’de öngörülen kesinlik sınırı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği kanaatinde olduğumuzdan, inceleme konusu davada uygulanma yeri bulunmayan HMK. md. 362 uyarınca kararın kesin olduğu gerekçesiyle davacının temyiz isteğinin reddine yönelik Sayın Çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-202459-e-2024616-k-sayili-karari