Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/566 E., 2025/532 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.09.2025 tarihli, 2024/566 E., 2025/532 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2024/566 E., 2025/532 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/1811 E., 2024/139 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 06.09.2023 tarihli ve
2023/3931 Esas, 2023/4694 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki anonim şirketin ek tasfiyesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın dahili davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince dahili davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesi hükmünün kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; ihyası istenen dava dışı ... Makina Çelik Konst. San. A.Ş'de sigortalı olarak çalışan ...'nın meslek hastalığına yakalanması nedeniyle sigortalıya bağlanan gelir ve ödenen masrafların rücuen tazmini için anılan şirket aleyhine Ankara 37. İş Mahkemesinin 2019/314 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, yargılama sırasında adı geçen şirketin Ticaret Sicilinden terkin edildiğinin anlaşıldığını, şirketin davada taraf olarak yer alabilmesi için mahkemece müvekkili Kuruma ihya davası açmak için süre verildiğini ileri sürerek dava dışı bahsi geçen şirketin ihyasına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Kurum temsilcisi; davanın reddini savunmuştur.
Dahili davalı vekili; davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 28.09.2022 tarihli ve 2022/167 Esas, 2022/582 Karar sayılı kararı ile; ihyası talep edilen şirketin 29.06.2009 tarihinde tasfiye sonucu terkin edildiği, son tasfiye memurunun ... olması nedeniyle tasfiye memurunun ihya davasında yasal hasım olduğu dikkate alınarak davacı tarafa ...'yi davaya dahil etmek için süre verildiği ve davacı tarafından tasfiye memurunun davaya dahil edildiği, davacı tarafından ihyası talep edilen şirket aleyhine Ankara 37. İş Mahkemesinin 2019/314 Esas sayılı dosyasında dava açıldığı, yargılama sırasında davacı tarafa şirketin ihyası için dava açmak üzere süre verildiği, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı TTK) 547. maddesi gereğince ek tasfiye amacıyla şirketin ihyası gerektiği, davalı ... Sicil Müdürlüğü yasal hasım olduğundan ve dava açılmasına sebebiyet vermediğinden yargılama giderlerinden davalı tasfiye memurunun sorumlu tutulduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile şirketin Ankara 37. İş Mahkemesinin 2019/314 Esas sayılı dosyasındaki dava ile sınırlı olmak üzere ihyasına, tasfiye memuru olarak ...'nin atanmasına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde dahili davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 12.04.2023 tarihli ve 2023/84 Esas, 2023/566 Karar sayılı kararı ile; mahkemece şirketin ihyasına karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, dahili davalının tasfiye kapanışını usulüne uygun olarak yaptığı, tasfiye ve kapanış tarihlerinde şirketin taraf olduğu herhangi bir dava dosyası bulunmadığı gibi işçilerinden herhangi birinin malûliyetine ilişkin bir rapor olmadığı, bu nedenle dahili davalının davanın açılmasına sebebiyet vermediği değerlendirildiğinde yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesi gerektiği, dahili davalı vekille temsil edilmiş ise de davacının dava açılmasına sebebiyet vermediği gözetilerek dahili davalı yararına vekâlet ücretine hükmedilmediği, tasfiye memuru Ticaret Sicil Müdürlüğü ile birlikte zorunlu dava arkadaşı olduğundan usul ekonomisi de gözetilerek davaya dahil edilerek taraf teşkili sağlanmasında isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle dahili davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, tasfiye halinde ... Makine ve Çelik Konstürüksiyon San. Tic. A.Ş'nin Ankara 37. İş Mahkemesinin 2019/314 Esas sayılı dosyası ile sınırlı olmak üzere 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesi gereğince ihyasına, tasfiye memuru olarak ...'nin atanmasına, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, davacı yararına vekâlet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…Dava, genel kurulu kararı ile fesih ve tasfiyesine karar verilen anonim şirketin tasfiyesi sonucu sicilden kaydının silinmesinden sonra, davacı alacaklının mahkemece verilen mehil gereğince açmış olduğu şirket tüzel kişiliğinin ihyası davasıdır. Bu davada husumet, tasfiyeyi sağlayan memur ile Ticaret Sicil Müdürlüğü'ne düşer. Ticaret Sicil Müdürlüğü yasal hasım olduğundan yargılama giderlerinden sorumlu değil ise de, davalı tasfiye memurunun tasfiyeyi eksik gerçekleştirmesi nedeniyle davacı taraf, ek tasfiye davası açmakta haklı olduğundan, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davalı tasfiye memurunun tüm yargılama giderlerinden sorumlu tutulması gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış ve kararın davacı yararına bozulmasına karar verilmesi gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; tasfiye memurunun yargılama giderlerinden sorumlu olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davada dahili davalı tasfiye memurunun yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; anonim şirketin ihyası istemine ilişkin eldeki davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 382. maddesi gereğince çekişmesiz yargı işi kabul edilerek aynı Kanun'un 362/1-ç maddesi gereğince davacı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
1. İlgili Hukuk
1. 6102 sayılı TTK'nın 546, 547 ve 1521. maddeleri.
2. HMK'nın 316, 362/1-ç ve 382. maddeleri.
2. Değerlendirme
1.Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. Bir ticaret şirketi infisah veya fesih hâlinde sona erer. İnfisah, kanunda veya esas sözleşmede öngörülen sebeplerden birinin gerçekleşmesi ile ayrıca bir karar alınmasına veya ihbarda bulunulmasına gerek olmaksızın şirketin kendiliğinden sona ermesini ifade ederken; fesih ise kanun veya esas sözleşmede yer alan sebeplerden birine dayanarak bu yetkiye sahip olanlar tarafından şirketin karar şeklinde somutlaşan irade ile sona erdirilmesidir. 6102 sayılı TTK'nın 643. maddesi gereğince sona eren limited şirketin tasfiye usulü ile tasfiyede şirket organlarının yetkileri hakkında anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır.
3. Türk Ticaret Kanunu'un 533. maddesi gereğince sona eren anonim şirket tasfiye hâline gelir; tasfiye halindeki şirket pay sahipleriyle olan ilişkileri de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini korur ve ticaret unvanını “tasfiye hâlinde” ibaresi eklenmiş olarak kullanır. Tasfiye ise anonim şirketin mal varlığının nakde dönüştürülmesi, alacakların tahsil edilip borçların ödenmesi ve varsa kalanın kural olarak ortaklara dağıtılmasını ifade eder. Bu işlemlerin kesin olarak sonuçlandırılmasıyla tasfiye tamamlanır. Tasfiye işlerinin tamamlanması için zorunlu olduğundan, sona eren şirketin tüzel kişiliği ve hak ehliyeti tasfiye sürecinde de devam eder. Ancak tasfiye işlerinin tamamlanması, ticaret siciline kayıtla tüzel kişilik kazanan anonim/limited şirketin ortadan kalkması için gerekli olsa da yeterli değildir. Başka bir deyişle anonim şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi için 6102 sayılı TTK'nın 545/1 maddesi gereğince tasfiyenin tamamlanmasından sonra tasfiye memurları, şeklen var olan durumun ortadan kalkması amacıyla ticaret unvanının ticaret sicilinden silinmesini talep etmesi ve bu istemin kabul edilerek silinmenin tescil edilmesi gerekmektedir. Tasfiye tamamlanmasına rağmen tasfiye memurları bu yükümlülüklerini yerine getirmezse, müdürler, ortaklar ya da üçüncü kişiler ticaret sicil müdürüne başvurarak 6102 sayılı TTK'nın 33/1 maddesi gereğince tescile davet yetkisini kullanmasını ve bu yolla şirketin ticaret sicilinden silinmesini isteyebilir. Ticaret unvanının ticaret sicilinden silinmesiyle birlikte anonim şirketin tüzel kişiliği ortadan kalkar, şirket hukuki varlığını ve hak ehliyetini kaybeder (Ünal Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 192).
4. Görüldüğü üzere bir anonim şirketin sona ermesiyle hukuki varlığının tamamen ortadan kalkmasını ifade eden tüzel kişiliğinin sona ermesi birbirinden tamamen farklı durumlardır. Sona ererek tasfiye hâline gelen ve tasfiye işlemleri eksiksiz bir şekilde tamamlanan şirketin tüzel kişiliğinin sona erebilmesi için ayrıca ticaret sicilinden de silinmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle anonim şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinden bahsedebilmemiz için hem tasfiye işlemlerinin eksiksiz olarak tamamlanması hem de hukuk güvenliğinin sağlanması açısından ticaret sicilinden silinmesi ve bu iki durumun birlikte gerçekleşmesi gerekir. Dolayısıyla mal varlığı olmayan veya tasfiyesi eksiksiz tamamlanan bir anonim şirket ticaret sicilinden terkin edilmemişse tüzel kişi olarak varlığını devam ettirir (Asuman Yılmaz, Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim ve Limited Şirketlerde Ek Tasfiye, BATİDER, 2016, C. XXXII, S. 2, s. 154).
5. Bu itibarla anonim şirkete ait alacağın veya borcun varlığı ya da mal varlığı ile ilgili olmasa da taraf sıfatını gerektiren devam eden hukuki ilişkilerinin söz konusu olduğu hâllerde ticaret sicilinden silinme şirketin gerçekten ve kesin olarak ortadan kalkmış olması sonucunu doğurmaz; bu hukuki ilişkilerin sonlandırılabilmesi için şirketin tüzel kişiliğinin devamının sağlanması gerekir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu döneminde ticaret sicilinden terkin edilen bir şirketin, daha sonra tasfiyesinin eksik yapıldığının anlaşılması ya da taraf sıfatını gerektiren devam eden hukuki ilişkilerinin söz konusu olması hâlinde, bu şirketin ek tasfiyesinin mümkün olduğu ve ek tasfiyeye karar verilerek geçici olarak tescil edilebileceği öğreti ve uygulamada kabul edilmekteydi. 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesiyle “ek tasfiye” özellikle düzenlenmiş; anonim şirketin tasfiye işlemleri tamamlanıp ticaret sicilinden terkin edilmesinden sonra tasfiyenin eksiksiz bir şekilde gerçekleştirilmediğinin ve dolayısıyla ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğunun anlaşılması hâlinde son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklıların şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilecekleri; mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar vereceği ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettireceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesi ile ek tasfiye işlemleri tamamlanıncaya kadar, ticaret sicilinden silinmiş olan şirketin mahkeme kararı ile sicile yeniden tescil ettirilmesi açıkça öngörülmüştür. Dolayısıyla 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesi, bir anonim şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi için hem tasfiye işlemlerinin eksiksiz olarak tamamlanmasının hem de ticaret sicilinden silinmesinin birlikte gerçekleşmesi gerektiğini göstermektedir.
6. Herhangi bir nedene dayalı olarak şirketin ihyasına veya ek tasfiyesine ilişkin açılan davada mahkemece, şartların oluşması hâlinde dava konusu şirketin 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesi gereğince ek tasfiyesine karar verilmesi durumunda aynı maddenin 2. fıkrası gereğince, taraflarca talep edilmese dahi, tasfiye memuru atanarak tescil ve ilanına karar verilmelidir. Ayrıca ek tasfiye kararının davaya konu dosya ile sınırlı olarak verilmesi gerekir. Zira ek tasfiye, niteliği itibariyle geçici bir önlem olup yapılması ihmâl edilen tasfiye işlemlerinin tamamlanmasına kadar devam edecektir (Tekinalp, s. 207). Dolayısıyla ek tasfiye geçici bir önlem olduğundan ve herhâlde bu şirketin ticaret sicilinden terkin edilmesi gerektiğinden dosya kapsamındaki tasfiye işleminin tamamlanmasının ardından tasfiye memuru tarafından şirketin ticaret sicilinden terkin edilmesi için gerekli işlemler yapılacaktır. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2023 tarihli ve 2023/11-340 Esas, 2023/1236 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.
7. Bilindiği üzere medeni yargının konusu, hukuk mahkemelerinin özel hukuk alınındaki yargısal faaliyetleridir. Bu yargı ile meşgul olan yargı koluna "medeni usul hukuku" denir ve medeni yargı "çekişmeli yargı" ve "çekişmesiz yargı" olmak üzere ikiye ayrılır. Çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargı arasındaki farkı belirten en önemli ölçü "çekişme yokluğu" kıstasıdır (Baki Kuru, Nizasız Kaza, Ajans Türk Matbaası, Ankara 1961, s. 15). Buna göre çekişmeli yargı; bir ihtilâf (çekişme), uyuşmazlık, iddia ve karşı iddia hakkında karar verilmesi talebi ile açılan davalarla meşgul olur. Buna karşılık, çekişmesiz yargıya tâbi işlerde ilgililer arasında kural olarak bir ihtilâf (çekişme, uyuşmazlık) yoktur. Yani çekişmesiz yargıda mahkeme, ilgililer arasında mevcut bir ihtilâf hakkında karar vermez. Bu kıstasa göre, mahkemelerin baktığı ve ilgililer arasında ihtilâflı olmayan bütün işler çekişmesiz yargı işidir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. I, İstanbul 2001, s. 27).
8. Çekişmesiz yargı Türk hukukunda ilk kez HMK'nın 382 ilâ 388. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, hukukumuzda çekişmesiz yargının kanunla düzenlenmesinden önce ilmî ve kazaî içtihatlarla çekişmesiz yargının varlığı dile getirilmiştir (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C. II, Ankara 2020, s.1810). HMK'nın 382/1 maddesinde çekişmesiz yargının genel çerçevesi belirlendikten sonra çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu, 382/2. maddesinde mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir. Dolayısıyla HMK'nın 382/2 maddesindeki sayma tahdidi olmayıp bu maddede belirtilmeyen işler aynı maddenin 1. fıkrasında belirtilen kriterlere uyduğu takdirde çekişmesiz yargı işi olarak kabul edilir.
9. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'un 382/1. maddesinde ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan, ilgililerin ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı ve hâkimin resen harekete geçtiği hâllerden birine veya birkaçına giren işler çekişmesiz yargı işi olarak belirtilmiştir. Maddede belirtilen "uyuşmazlık yokluğu" ölçütüne göre, çekişmesiz yargıda kural olarak bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık söz konusu olmadığı için bir karşı taraftan söz edilemeyeceğine göre uyuşmazlık yokluğu ölçütü ile hasım yokluğu ölçütü aynı anlama gelir (Kuru, Nizasız Kaza, s. 20).
10. Çekişmeli yargının konusunu tarafların sübjektif hakları oluşturduğu hâlde, çekişmesiz yargıda talepte bulunan kişinin ilgili tarafa karşı ileri sürebileceği hiçbir sübjektif hakkı bulunmamaktadır. Çekişmeli yargıda verilen hükümle davacıya objektif hukukun kendisine bahşettiği sübjektif hakkını gerçekleştirmek için yardım edilmektedir. Başka bir ifadeyle çekişmeli yargıda bir tarafın diğer tarafa karşı ileri sürebileceği subjektif hakkı bulunmaktadır (Kuru, Nizasız Kaza, s. 33).
11. Hâkimin resen harekete geçeceği işler, bir işin çekişmesiz yargı işi olup olmadığının tespitinde Kanun'da belirtilen diğer bir ölçüt olup çekişmeli yargıda muhakemeye başlama, onu ilk harekete getirme, davacı tarafın talebiyle olur ki, bu da çekişmeli yargıda hâkim olan "tasarruf ilkesi"nin doğal bir sonucudur. Buna göre, çekişmeli yargıda mahkemenin resen davaya başlaması imkânsızdır. Buradan hareketle mahkemenin resen harekete geçtiği bütün işlerin çekişmesiz yargı işi kabul edileceği açıktır (Kuru, Nizasız Kaza, s. 34).
12. Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesidir (HMK md. 383). Yine çekişmeli yargıda esas olan yazılı yargılama usulü olduğu hâlde, çekişmesiz yargı işlerinde, niteliğine uygun düştüğü ölçüde, basit yargılama usulü uygulanır (HMK md. 385/1).
13. Çekişmesiz yargıda verilen kararların niteliği de HMK'nın 388. maddesinde açıkça düzenlenmiş ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde, çekişmesiz yargı kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle kararın haksız veya hatalı görülmesi hâlinde ileri sürülen delillere göre yeniden düzeltme talebinde bulunulabilmesi, hükmün değiştirilebilmesi mümkündür.
14. Hemen bu noktada uyuşmazlığın çözümü için basit yargılama usulünün özellikleri üzerinde durulmasında yarar vardır.
15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (HMK md. 118-186) ve basit (HMK md. 316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir. Örneğin, asliye hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanırken, sulh hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.
16. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler basit yargılama usulüne tabidir.” şeklindeki düzenleme ile hangi dava ve işlerin basit yargılama usulüne tabî olduğu gösterilmiştir.
17. Bu usul, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür.
18. Bu yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (HMK md. 317/1). Ancak dava ve cevap dilekçeleri, yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir (HMK md. 317/4). Burada amaç, basit işlerde avukat tutamayanlara kolaylık ve böyle bir durumda dahi dava ve cevap dilekçelerinin bir düzen içinde mahkemeye verilmesini sağlamak, ayrıca hak kayıplarının önüne geçmektir. Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (HMK md. 317/2).
19. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 317. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi verilmez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar. Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.
20. Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (HMK md. 319). HMK'nın “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.”
21. Anılan madde gerekçesinde de söz edildiği üzere bu yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de basitleştirilmiştir. Bu kapsamda eğer, dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse (örneğin, geçici hukuki korumalarda), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece dilekçe ve delilleri dikkate alınarak karar verilebilir.
22. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'un 320. maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tabî dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedebilir; ilk itirazlar Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka, davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde dosya üzerinden karar verildiğinde, taraflara dava ve cevap dilekçesinin tebliği ile bu dilekçelerinde bildirdikleri deliller toplanmış olacağından, hukuki dinlenilme hakkının ihlâl edildiğinden de söz edilemeyecektir.
23. Yukarıda açıklandığı üzere, dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hâkim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür (HMK md. 320/2).
24. Yukarıda belirtilen ön incelemeden sonra mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay olmalıdır (HMK md. 320/3-c.l).
25. Basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hâkim tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder (HMK md. 321/1).
26. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2018 tarihli ve 2017/11-2924 Esas, 2018/1935 Karar ve 04.07.2018 tarihli ve 2017/2-2452 Esas, 2018/1295 Karar sayılı kararlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
27. Çekişmesiz yargı işlerinde niteliğine uygun düştüğü ölçüde kural olarak “basit yargılama usulü” uygulanır (HMK md. 385/1).
28. Ek tasfiyenin çekişmesiz yargı işi olup olmadığının tespiti bakımından ek tasfiyenin düzenlendiği 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesinin irdelenmesinde yarar vardır. Bu madde “Tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklılar, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilirler.
(2) Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar verir ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirir” hükmünü içermektedir.
29. Türk Ticaret Kanunu'nun 546. maddesinde pay sahipleri ile tasfiye memuru veya memurları arasındaki uyuşmazlıkların çözümü basit yargılama usulüne tabî olduğu belirtilmiş, 6102 sayılı TTK'nın 1521. maddesinde de “Şirket davalarında yargılama usulü” düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, ticaret şirketlerinde, ortakların veya pay sahiplerinin şirketle veya birbirleriyle şirket ortaklığından veya pay sahipliğinden kaynaklanan davalarda veya şirketin yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri, müdürleri, tasfiye memurları ya da denetçilerine karşı açılacak davalarda basit yargılama usulü uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
30. Ek tasfiye talebi Kanun'da çekişmesiz yargı işi olduğu açıkça sayılmamakla birlikte hem çekişme olmaması hem de subjektif hakkın bulunmaması kriterlerine göre çekişmesiz yargı işidir (Murat Atalı, Efe Dırenisa, Pekcanıtez Usûl, Medenî Usûl Hukuku, İstanbul 2025, C. 4 s. 3664).
31. Hukuk Muhakemeleri Kanunu çekişmesiz yargı işlerinin önemli bir bölümünü örnek olarak saymakla birlikte Kanun'da örnek olarak sayılanlar dışında kalmakla birlikte yine Kanun'da belirlenen çekişmesiz yargı işi ölçütlerine göre çekişmesiz yargı işi olarak kabul edilmesi gereken işler hakkında verilen kararlara temyiz yolu kapalıdır. Buna göre Kanun'da sayılan ölçütlerden, ilgililer arasında uyuşmazlık olmaması, talepte bulunanın ileri sürebileceği herhangi bir hakkının bulunmaması veya hâkimin resen harekete geçmesi ölçütlerinden birine veya birkaçına göre çekişmesiz yargı kabul edilen yargısal işlerde bölge adliye mahkemesi kararı temyiz edilemez (Muhammet Özekes, Tolga Akkaya, Pekcanıtez Usûl, Medenî Usûl Hukuku, İstanbul 2025, C. 4 s. 4033).
32. Önemle vurgulamak gerekir ki; çekişmesiz yargı işleri kural olarak sulh hukuk mahkemesinin görev alanında yer aldığından ve kanun koyucu tarafından bu işlerde sadece istinaf denetimi yapılması yeterli görüldüğünden temyize başvurulması mümkün değildir (HMK 362/1-ç).
33. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa gelindiğinde; eldeki dava 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesine dayalı dava dışı anonim şirketin ek tasfiyesi istemine ilişkindir.
34. Buna göre eldeki dava, 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesine dayalı ve uygulamada isimlendirildiği üzere bir “ihya” davası olup, davanın tasfiye memuruna yöneltilmiş bulunması, davalının “yasal hasım” olması ve aynı Kanun’un 546 ve 1521. maddeleri gözetildiğinde davanın niteliği uyarınca HMK'nın 316. maddesi uyarınca basit yargılama usulüne tabî bulunduğu kabul edilmiştir. Bu nitelikteki davaların yazılı yargılama usulüne tabî olduğunu kabul etmenin yasal dayanağı bulunmadığı gibi, 6102 sayılı TTK'nın 546 ve 1521. maddelerine göre esas tasfiye davası basit usulde görülürken ek tasfiye davasının yazılı yargılama usulüne tabî bulunduğunu kabul etmek için bir neden de bulunmamaktadır. 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesinden düzenlenen ek tasfiye HMK'nın 382. maddesinin 2. bendinde sayılmamış olsa da, maddede sayılanların sınırlı olmadığı, örnek olarak bir kısım çekişmesiz yargı işlerinin gösterildiği, HMK'nın 382. maddesinde bir işin çekişmesiz yargı işi olup olmadığının tespiti için belirtilen ölçütlerden “İlgililer arasında uyuşmazlık olmayan hâller” ve “İlgililerin, ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı hâller” şeklinde belirtilen ölçütler esas alındığında, ek tasfiyenin çekişmesiz yargı işi olduğu anlaşılmaktadır.
35. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, eldeki davanın çekişmesiz yargı işi sayılamayacağı, bu nedenle işin esasının görüşülmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
36. Hâl böyle olunca; şirketin ihyası istemi çekişmesiz yargı işi niteliği taşıdığından ve çekişmesiz yargı işine ilişkin ilk derece mahkemesince verilen kararlara karşı temyiz yolu kapalı bulunduğundan HMK'nın 362/1-ç maddesi gereğince davacı vekilinin temyiz isteminin reddi gerekir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİNE,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
17.09.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Çoğunlukla ortaya çıkan uyuşmazlık, ihya davalarının çekişmesiz yargı işi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
İhya davaları, Türk Ticaret Kanunu (TTK) madde (m) 547’ de ek tasfiye adıyla, TTK geçici md. 7’de ise ihya adıyla düzenlenmiştir.
TTK’nın “ek tasfiye” kenar başlıklı 547. maddesi ile normal olarak tasfiyeye edilerek ticaret sicilinden terkin edilen bir şirketin tasfiye dışında kalan mal varlığı, alacağı veya borcunun olması hâlinde, ek tasfiye için şirketin yeniden ticaret siciline tescili düzenlenmiştir. TTK’nın geçici 7. maddesi ile ise sermayesini yeterli seviyeye kadar artırmayan şirketler, münfesih olan şirketler, aralıksız beş yıl üst üste olağan genel kurullarını yapmayan şirketler, tasfiyesi genel kurulca onaylanmayan şirketler ve herhangi bir nedenle dağılmış kooperatiflerin bu maddede öngörülen prosedürle ticaret sicilinden ticaret sicil müdürlüklerince terkin edileceği, ancak hukuki menfaati bulunanlarca şirketin ihyasının mahkemeden istenebileceği düzenlenmiştir.
TTK md. 547’de düzenlenen ek tasfiye davası hukuki menfaati bulunanların, menfaatlerine ulaşmak için başka çarelerinin bulunmaması şartıyla, ek tasfiye davasını son tasfiye memurlarına husumet yönelmek suretiyle açmaları, Ticaret Sicil Müdürlüğünü de yasal hasım göstermeleri gerekmektedir. Son tasfiye memurlarına husumet yöneltilmesi gerektiğinden, bu hükümle düzenlenen ek tasfiye davasının çekişmeli bir dava olduğunun kabulü gerekmektedir. Böyle bir davanın çekişmesiz yargı işi olduğunun kabulü doğru olamaz. Zira bu davada, davacı haklı bir menfaatının bulunduğunu ve menfaatını elde edebilmek için son çarenin ek tasfiye olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Davalı gösterilmesi zorunlu olan son tasfiye memurları ise tasfiyenin tam olarak yapıldığını, davacının ek tasfiyeyi gerektirir bir hakkının bulunmadığını ileri sürüp bu durumu ispat etmeleri mümkündür.
TTK geçici md. 7’de düzenlenen ihya davası ise sadece terkin işlemini yapan Ticaret Sicil Müdürlüğüne karşı açılabilmektedir. Burada, idari bir otorite olan ticaret sicil müdürlüğünün bir işlemi dava konusu edilmektedir. O nedenle, bu davada idari işlem mahiyetinde olan terkin işleminin hukuka uygun olup olmadığı ile birlikte davacının hukuken korunmaya değer bir hakkının bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir. Şayet adli yargı kapsamında olan ticaret mahkemesinin görevli olduğunu düzenleyen bir hüküm olmasa bu dava idari yargı görevinde olmak durumunda olacaktı. O nedenle bu davanın da çekişmesiz bir yargı işi olduğunun kabulü doğru olamaz. Bir an için, bu hüküm kapsamındaki davanın çekişmesiz yargı işi olduğu düşünülse bile, eldeki davalarda davalı ... Sicil Müdürlüğü terkin işlemlerinin doğru olduğunu ileri sürerek davaların esastan reddini istemiştir. O nedenle, çekişmesiz yargı işlemi olduğu kabul edilse bile davalı vermiş olduğu cevap dilekçesiyle davayı çekişmeli hâle getirmiştir.
Çekişmesiz yargıyı düzenleyen Hukuk Muhakemeleri (HMK) md. 382’de çekişmesiz yargı işi sayılabilme kriterleri düzenlendikten sonra, devam eden hükümlerinde tüm hukuk dallarında çekişmesiz yargı işleri örnek mahiyetinde sayılmıştır. Bu bağlamda ticaret hukukundaki çekişmesiz yargı işleri ise 2. fıkranın (e) bendinde örnekseme yöntemiyle sayılmıştır. Bu maddenin 1. fıkrasında ise; ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan hâller, ilgililerin ileri sürebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı hâller ve hâkimin resen harekete geçtiği hâllerden herhangi birinin söz konusu olduğu işler çekişmesiz yargı işi olduğu düzenlenmiştir.
Bu açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğin de, ne TTK md. 547 de düzenlenen ek tasfiye davası, ne de TTK geçici md. 7’de düzenlenen ihya davası çekişmesiz yargı işleri arasında sayılmamıştır. Diğer taraftan, ek tasfiye davası son tasfiye memurlarına husumet yöneltilip, Ticaret Sicil Müdürlüğü de yasal hasım gösterilerek açılması gerekmektedir. O nedenle, taraflar arasında uyuşmazlık olduğu açık olduğu gibi, davacının daima bir hakkı bulunmakta olup hâkiminde resen araştırma yapması söz konusu değildir. TTK geçici madde 7’de düzenlenen ihya davası da terkin işlemini yapan Ticaret Sicil Müdürlüğüne karşı açılmakta olup, davacının daima bir hakkı bulunmakta, terkinin uygun olup olmadığı taraflar arasında daima uyuşmazlık oluşturmakta ve bu davada da hâkimin resen araştırma yapması söz konusu değildir. O nedenle bu davaların çekişmesiz yargı işi olmadığının kabulü daha doğru olmaktadır.
Bu nedenlerle, hem TTK md. 547 de düzenlenen ek tasfiye davasının, hem de TTK geçici md. 7’de düzenlenen ihya davasının çekişmesiz yargı işi değil husumet yöneltilmek suretiyle açılması gereken birer dava olduklarından, bu kapsamda ön sorun bulunmadığı ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gözetilerek direnme kararının temyiz incelemesinin Özel Dairece yapılması için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun, bu davaların çekişmesiz yargı işi olduğu ve dolayısıyla bu kapsamda ön sorun bulunduğu yönündeki görüşüne katılmamaktayım.