Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/344 E., 2025/504 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 10.09.2025 tarihli, 2024/344 E., 2025/504 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2024/344 E., 2025/504 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/2216 E., 2023/2210 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 07.03.2023 tarihli ve
2022/8484 Esas, 2023/2157 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacılar, davalı ... ile davalı ... İnş. Malz. Gıda Tekst. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar ... mirasçıları ile davalı ... İnş. Malz. Gıda Tekst. San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı ... mirasçıları vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 369. maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun’un 373. maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davalı ... mirasçıları vekilinin duruşma talebinin reddine karar verilip Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili; davalı şirket ile davalı ...’nun davalı ...’e ait binanın teras katı dış cephe boyama işini ortak aldıklarını, dava dışı sigortalı ...’in de 21.07.2014 tarihinde boyama işini yaptığı sırada geçirdiği iş kazası sebebiyle ağır yaralandığını ve sonrasında vefat ettiğini, davalıların cezai yönden asli kusurlu bulunduklarının belirlendiğini, iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almayan davalıların yaşanan olaydan sorumlu olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla davacılar ..., ..., ... ve ... için destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminatın, davacılar ..., ... ve ... için manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ... İnş. Malz. Gıda Tekst. San. ve Tic. Ltd. Şti. (... İnş. Ltd. Şti.) vekili; inşaat işlerinin müvekkili şirketin faaliyet alanının dışında olduğunu, müvekkilinin davalı ... ile işi ortak almadığı gibi müteveffa ile arasında sorumluluk doğuracak bir iş ilişkisi ve hizmet akdi olmadığını, tazminatlardan sorumluluğu bulunmadığını, ayrıca talep edilen tazminat miktarlarının da çok yüksek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı ... vekili; müvekkilinin diğer davalı ... ile boyama işi için götürü usulle anlaşmaya vardıklarını, müteveffanın diğer iki davalının bünyesinde hizmet akdi ile çalıştığını, müvekkilinin hukuki sorumluluğunun bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
3. Davalı ... vekili; müvekkilinin işçi olarak çalıştığını, söz konusu binanın boya işini kendi işlerinin yoğunluğu nedeniyle daha önce birlikte çalıştığı iş arkadaşı müteveffaya önerdiğini ve bunun üzerine müteveffanın işi aldığını, müvekkili ile müteveffa arasında işçi-işveren ilişkisi bulunmadığını, müvekkilinin müteveffanın boya işine gittiğinden haberi olmadığını, müvekkiline izafe edilebilecek hiçbir kusur bulunmadığını, davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 27.12.2017 tarihli ve 2015/707 Esas, 2017/763 Karar sayılı kararı ile; alınan bilirkişi raporlarının usul ve yasaya uygun bulunması sebebiyle itibar edildiği, davacılardan ...’ın müteveffanın kardeşi olduğu, maddi yönden ihtiyaçlarının salt muris tarafından karşılandığının ispatlanmadığı gibi yasal olarak bir kardeşin diğerine bakım yükümlülüğünün de bulunmadığı gerekçesiyle destekten yoksun kalma tazminat talebinin reddine, diğer davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin kısmen kabulü ile olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ile davalılar ... mirasçıları ve ... İnş. Ltd. Şti. vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 05.12.2019 tarihli ve 2018/686 Esas, 2019/1058 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar ... mirasçıları ve ... İnş. Ltd. Şti. vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...Dosya kapsamından Dairemiz'in 02.11.2021 tarih ve 2020/7230 Esas, 2021/13346 Karar sayılı kararı ile “Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden 01.01.2017 tarihinden sonraki döneme ilişkin olmak üzere davalı ... İnş. Malz. Gıda Teks. San. ve Tic. Ltd. Şti.‘nin ticaret sicilinden terkin edilip edilmediğinin, ticaret sicil kayıtlarında meydana gelen değişikliklerin, bu değişikliklere esas belgelerin ve yine bunlara dair ticaret sicil gazetesi ilanlarının sorulup celp edilmesinden sonra davalı şirketin ticaret sicil kaydının terkin edildiğinin diğer bir deyişle tüzel kişiliğinin son bulduğunun anlaşılması halinde davalı şirketin ihya edilmesi için yasal prosedür işletilmek suretiyle şirketin ihyasına ve şirkete tasfiye memuru atanmasına dair karar alınmasını takiben ilk derece mahkemesi gerekçeli kararı, bölge adliye mahkemesi karar ilamının ihya kararı ile birlikte atanacak tasfiye memuruna yöntemince tebliğ edilmesi, temyiz süresi geçtikten ve gerektiğinde 6100 sayılı HMK’nın 366 ıncı maddesinin yollaması ile 346 ıncı maddelesindeki prosedür işletildikten sonra gönderilmesi,” için dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi'ne geri çevrilmesine karar verildiği, Dairemizce dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi'ne geri çevrilmesine karar vermiş olmasına karşın Bölge Adliye Mahkemesi'nce verilen 14.02.2022 tarihli kararla dosyanın İlk Derece Mahkemesi'ne geri çevrilmesine karar verildiği, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesi'nce İlk Derece Mahkemesi'ne geri çevrilmesinden sonra ve fakat İlk Derece Mahkemesi'nce Ticaret Sicil Müdürlüğü'ne yazılan müzekkereye cevap verilmesinden önce davacılar vekilinin 18.04.2022 tarihli bir dilekçe ibraz ettiği, dilekçede özetle davalı şirketin tüzel kişiliğinin son bulduğunun anlaşılması halinde, şirketin ihyası sürecine gitmeyi düşünmediklerini, bu nedenle davalı vekili olarak dosyada kaydı bulunan İzmir Barosu avukatlarından Av. ...'dan terkinden sonraki dönemde davalı şirketin ihyasına yönelik bir işlem yapılıp yapılmadığının, terkin tarihinden sonraki dönemde davalı şirketi temsilini sağlayacak, usule uygun düzenlenmiş vekaletnamesinin bulunup bulunmadığının sorulmasını talep ettiği, sonraki aşamada Ticaret Sicil Müdürlüğü'ne yazılan müzekkereye verilen cevabın dosyaya intikal ettiği, İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen 22.04.2022 tarihli ek kararla İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğünden gelen yazı cevabına göre şirketin 02.10.2018 tarihinde tasfiye sonu terk işleminin yapıldığı, şirketin ticaret sicilden terkin edilmesi ile tüzel kişiliğinin sona ermesi nedeniyle vekalet ilişkisinin de sona ereceği, şirketin ihya edilmesi halinde bunun ticaret sicil kaydında görülmesinin gerektiğinden bahisle davacılar vekilinin talebinin reddine karar verildiği, başkaca bir işlem yapılmadan dosyanın İlk Derece mahkemesince Dairemiz'e gönderildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda İlk Derece Mahkemesi gerekçeli kararının davalı şirket vekiline 24.01.2018 tarihinde tebliğ edildiği, Bu ilk derece mahkemesi kararına karşı davalı ... dışındaki tüm tarafların istinaf kanun yoluna başvurdukları, davalı şirketin istinaf başvuru tarihinin ise 05.02.2018 tarihi olduğu, Bölge Adliye Mahkemesi'nin 05.12.2019 tarihli kararı ile istinaf başvurularının esastan reddine karar verdiği, buna karşılık ilk derece mahkemesi kararının davalı şirket vekiline tebliği ve akabinde istinaf edilme tarihinden sonra ve fakat Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesinden önce 02.10.2018 tarihinde davalı ... İnş. Malz. Gıda Teks. San. ve Tic. Ltd. Şti.'nin ticaret sicilinden terkin edildiği ve keyfiyetin 08.10.2018 tarih ve 9676 sayılı Ticaret Sicil Gazetesi'nde yayınlandığı açık olduğuna göre Bölge Adliye Mahkemesi'nce taraf teşkili sağlanmaksızın yargılamaya devam edilerek karar tarihi itibariyle Ticaret Sicili'nden terkin edilmiş olmasından dolayı tüzel kişiliği bulunmayan davalı şirketin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi isabetsiz olmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesi'nce yapılacak iş, davacı tarafa davalı şirketi iş bu dava nedeniyle ihya etmesi için önel vermek, ihya davası açıldığı takdirde bu davanın sonucunu beklemek, tüzel kişiliğin yeniden ihyası halinde, taraf teşkili sağlanarak, sonucuna göre karar vermekten ibarettir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; ilk derece mahkemesince verilen kararın istinaf edilmesi üzerine istinaf taleplerinin esastan reddine karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmesi üzerine bozulması suretiyle dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine gönderildiği ancak HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca dosyanın kararı veren veya uygun görülecek başka bir ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerektiği gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalı ... mirasçıları vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı ... mirasçıları vekili; taraflarınca verilen mazeret dilekçesi dikkate alınmaksızın karar verildiğini, müteveffanın müvekkilinin işçisi olmadığını, müvekkiline kusur izafe edilmesinin hatalı olduğunu, davalı ...'nun ağır kusuru sebebiyle kazanın meydana geldiğini, müvekkilinin ceza dosyasında da beraat ettiğini, müteveffa ile aynı oranda kusurlu görülen müvekkili aleyhine tazminata hükmedilmesinin hatalı ve manevi tazminat miktarlarının fazla olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; iş kazasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemiyle açılan eldeki davada İlk Derece Mahkemesince 27.12.2017 tarihinde verilen kısmen kabul kararının 05.02.2018 tarihli dilekçe ile davacılar vekilince, 05.02.2018 tarihli dilekçe ile davalı ... İnş. Ltd. Şti vekilince, 06.02.2018 tarihli dilekçe ile davalı ... vekilince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince 05.12.2019 tarihli karar ile istinaf istemlerinin esastan reddine karar verildiği somut olayda, davalı ... İnş. Ltd. Şti’nin ilk derece mahkemesi kararının davalı şirket vekiline tebliği ve vekil tarafından istinaf edilme tarihinden sonra ve fakat Bölge Adliye Mahkemesi tarafından istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmesinden önce 02.10.2018 tarihinde ticaret sicilinden terkin edildiği ve bu terkinin 08.10.2018 tarihli ve 9697 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği gözetildiğinde davalı şirketin işbu dava nedeniyle ihya edilerek taraf teşkilinin sağlanması konusunda yapılan bozma kararından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine mi yoksa bölge adliye mahkemesine mi gönderilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 114, 355 ila 357. maddeleri.
2. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 545, 588 ve 643. maddeleri.
2. Değerlendirme
1.Hukuka aykırı veya haksız olduğu iddia edilen yargı kararlarının, kural olarak bir üst dereceli veya farklı mahkemelerce, istisnai olarak da kararı veren mahkemece tekrar incelenmesine ve değiştirilmesine olanak tanıyan hukuksal mekanizmalara genel olarak “kanun yolu” denilmektedir.
2. Kanun yollarının öncelikli amacı, derece mahkemesi kararlarının, ikinci kez ve bu defa farklı bir yargı merci tarafından incelenmesi suretiyle söz konusu kararların doğruluğunu güvence altına almak, bu sayede dava konusu edilen subjektif hakların hukuka ve maddi gerçeğe uygun kararlarla elde edilmesini sağlamaktır. Aynı zamanda benzer hukuksal sorunlara mahkemeler tarafından farklı çözümler getirilmesini önleyerek ülkede içtihat birliğini korumak, objektif nitelikteki bu fonksiyonu sayesinde hukukta kalitenin artırılması ve geliştirilmesine katkı sunmaktır.
3. Kanun yollarına başvurunun iki etkisinden söz etmek mümkündür. Kanun yollarına başvurunun ilk etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesinin önlenmesidir. Kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmemesi, kanun yolunun erteleyici etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi ile kararın infazı için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği meselesinin birbirinden tamamen ayrı konular olduğunu belirtmek gerekir.
4. Kanun yolunun ikinci etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak üst makamca denetlenmesi anlamına gelen aktarıcı etkisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolunun aktarıcı etkisi kapsamında aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak kararı veren makamdan başka bir makam tarafından incelenmesi, böylelikle karar veren hâkimden başka bir hâkim veya birden fazla hâkimin uyuşmazlığı inceleyerek karar vermesi ve varsa karardaki hataların giderilmesi sağlanır. İstisnai olarak kararı veren makamca yapılan denetim, kanun yoluna başvurunun aktarıcı etkisini ortadan kaldırmaz. Zira kararı veren makamca yapılan denetimde de karar yeniden incelenmekte ve denetlenmektedir.
5. Kanun yolları hukukumuzda olağan ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kesinleşmiş kararlara karşı olağanüstü kanun yoluna başvurulması mümkün iken kesinleşmemiş kararlar için öngörülen kanun yolları olağan kanun yollarıdır. Olağan kanun yoluna başvuru kural olarak hükmün icrasını değil sadece şekli anlamda kesinleşmesini engellemektedir.
6. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun (5235 sayılı Kanun) ile kabul edilen istinaf, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete başlayan Bölge Adliye Mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize dâhil olmuştur. Bu kapsamda istinaf ve temyiz olağan; yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz olağanüstü kanun yolları olarak kabul edilmiş, karar düzeltme kanun yolu ise hukuk sistemimizden çıkarılmıştır.
7. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukuki yönden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına güven duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.09.2023 tarihli ve 2023/10-404 Esas, 2023/855 Karar, 01.02.2023 tarihli ve 2022/10-584 Esas, 2023/13 Karar ile 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 Esas, 2021/342 Karar sayılı kararları).
8. İstinaf, bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.
9. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karara bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımamaktadır.
10. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Başka bir anlatımla dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.
11. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını HMK'nın 355. maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır, istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan inceleme tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda inceleme yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanır.
12. Nitekim HMK'nın 357. maddesinde istinaf aşamasında yapılamayacak işlemler açıkça ve sınırlı olarak belirtilmiştir. Bu hükme göre bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz. Bu durumda istinaf aşamasında yapılamayacak işlemlerin istisnalarından birinin resen göz önünde tutulacak hususlar olması sebebiyle bölge adliye mahkemesinin kendiliğinden inceleyebileceği bir hususun varlığının tespiti hâlinde bu vakıa hakkında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenebilir, yeni deliller değerlendirilebilir. Nitekim HMK'nın 357. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere bölge adiye mahkemesince kendiliğinden incelenecek hususlar taraflarca da ileri sürülebilir.
13. Bölge adliye mahkemesince yapılacak ön inceleme sonucunda HMK'nın 352. maddesinde belirtilen eksikliklerin bulunmadığı anlaşılan dosya istinaf incelemesine alınır. İstinaf incelemesi duruşmalı veya duruşmasız yapılır.
14. İstinaf incelemesinin öncelikle kanun yolu olarak bir denetim fonksiyonu olduğu, gerekiyorsa yargılama da yapılacağı unutulmamalıdır. Denetim yönünden, maddi vakıa ve hukuki değerlendirme yönünden denetim yapıldığından temyizden daha geniş bir denetim yapılmaktadır. Yargılama bakımından ise ilk derecenin tekrarı olmamakla birlikte, eksik veya yanlış olan noktalarda, onun devamını sağlayacak şekilde Kanun'da belirtilen sınırlar içinde ilk derece yargılamasının adeta ikâmesidir. Nitekim HMK'nın 360. maddesinde de aksine hüküm bulunmayan hâllerde ilk derecede o yargılama için uygulanan yargılama usulünün uygulanacağı belirtilmiştir. Bu çerçevede Kanun'daki sınırlar ve özel hükümler dikkate alınarak ilk derecede yapılan işlemler ve ve tahkikatın şekli istinaf aşamasında da gerçekleştirilir (Hakan Pekcanıtez vd., Medeni Usul Hukuku, İstanbul, 2017, C 3., s.2257).
15. Bu aşamada belirtmek gerekir ki, HMK'nın 114/1. fıkrasının (d) bendi uyarınca taraf ehliyeti dava (itiraz ve şikâyet) şartlarından olup aynı Kanun’un 50. maddesinde taraf ehliyeti; “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir” şeklinde tanımlanmıştır. Söz konusu maddede geçen taraf ehliyeti kavramı, bir davada, davacı veya davalı olarak bulunabilme yeteneğini ifade etmekte olup "hak ehliyeti" kavramının yargılama usul hukukundaki karşılığını oluşturmaktadır. Buna göre de 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 47. maddesi gereği tüzel kişilerde hak ehliyeti bir diğer ifadeyle taraf ehliyeti, tüzel kişiliğin usulüne uygun olarak kurulmasıyla birlikte kazanılmaktadır. Tüzel kişiliğin sona ermesi hâlinde ise o tüzel kişinin taraf ehliyeti sona ermektedir.
16.Yine dava şartları arasında sayılan dava ehliyeti ise tarafın bir davayı ister kendisi, isterse bir vekil ile yürütüp geçerli taraf usul işlemleri yapabilme ehliyetidir ve bu kavram HMK'nın 51. maddesinde yer alan “Dava ehliyeti, medenî hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir.” hükmüyle açıklanmıştır.
17. Bir kimsenin taraf ehliyetinin bulunması, tarafı bulunduğu davayı yürütebilmesi için tek başına yeterli değildir. Taraf ehliyeti ile beraber dava ehliyetine de sahip olması gerekmektedir. Davanın açılmasıyla başlayan usul hukuku ilişkisinin yürütülebilmesi için dava ehliyetinin bulunması şarttır.
18. Taraf sıfatına bir başka deyişle husumet ehliyetine gelince, bu kavram dava konusu hak ile kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Sıfat, bir maddi hukuk ilişkisinde tarafların o hak ile ilişkisinin olup olmadığının belirlenmesi anlamına gelir. Davacı sıfatı, dava konusu hakkın sahibini, davalı sıfatı ise dava konusu hakkın yükümlüsünü belirler. Uygulamada davacı sıfatı, "aktif husumeti", davalı sıfatı ise "pasif husumeti" karşılayacak şekilde değerlendirilmektedir. Dava konusu şey üzerinde kim ya da kimler hak sahibi ise davayı bu kişi veya kişilerin açması ve kime karşı hukuki koruma isteniyor ise o kişi veya kişilere davanın yöneltilmesi gerekir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir. Taraf sıfatının bu anlamda önemli özelliği ise def'i değil itiraz niteliğinde olması nedeniyle taraflarca süreye ve davanın aşamasına bakılmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve taraflar ileri sürmemiş olsa bile mahkemece resen nazara alınmasıdır.
19. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul, 2016, s. 190).
20. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere dava ve taraf ehliyeti dava şartlarındandır. Gerek ilk derece mahkemesince gerekse de bölge adliye mahkemesince verilen kararın geçerli olması için yargılamanın tüm aşamasında dava şartlarının eksiksiz olması gerekmektedir.
21. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 06.06.2024 tarihli ve 2023/12-684 Esas, 2024/318 Karar sayılı kararı da benzer mahiyettedir.
22. Bu genel açıklamalardan sonra limited şirketlerin taraf ehliyetine ilişkin açıklamalara değinmekte yarar vardır.
23. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (TTK) 124. maddesinin 1. fıkrası gereğince ticaret şirketleri kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olup maddenin 2. fıkrasına göre de kollektif ile komandit şirketler şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ise sermaye şirketi sayılır.
24. Limited şirket, bir veya daha fazla gerçek yahut tüzel kişi tarafından, kanunen yasak olmayan her türlü iktisadi faaliyette bulunmak maksadıyla bir ticaret unvanı altında kurulan, belirli bir esas sermayeye sahip ve ortakların şirket borçlarından dolayı yalnızca taahhüt etmiş oldukları esas sermaye payları ile sınırlı sorumlu oldukları tüzel kişiliği haiz bir sermaye şirketidir (Şirketler Hukuku Şerhi, Editör Kemal Şenocak, Cilt IV, Ankara, 2022, s. 3989).
25. Türk Ticaret Kanunu'nun 125. maddesinin 1. fıkrasına göre ticaret şirketleri tüzel kişiliği haizdir. Tüzel kişilik ile ticaret şirketi kendisini meydana getiren kişilerden ayrı bir hukuki varlık kazanarak hukuki kişiliğe, ehliyete ve bağımsız malvarlığına sahip olur. Dolayısıyla tüzel kişiliğinin bulunması ticaret şirketlerinin ayırt edici temel niteliklerinden birisini oluşturmaktadır.
26. Türk Ticaret Kanunu'nun 588. maddesi gereğince limited şirket ticaret siciline tescille tüzel kişilik kazanır. Bu bağlamda tescil kurucu nitelikte olup sicil kaydının varlığı, tüzel kişilik ve ticaret şirketi statüsü için zorunludur. Ticaret siciline kayıt tüzel kişilik kazanılması için kurucu nitelikte olmakla beraber bu kaydın yapılmaması sadece üçüncü kişilere karşı tüzel kişiliğin, dolayısıyla ticaret şirketi statüsünün kazanılıp kazanılmadığı konusunda önem taşır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 620/2. maddesi gereğince bir şirket, Türk Ticaret Kanunu'nda tarif edilen şirketlerin mümeyyiz vasıflarını haiz değil ise adi şirket sayılır.
27. Ticaret siciline kayıtla birlikte tüzel kişilik kazanıldıktan sonra şirket malvarlığının sahibi şirket tüzel kişiliği olur ancak şirketin ticaret sicilinden kaydının silinmesi, malvarlığının kendiliğinden ortaklara geçmesi sonucunu doğurmaz. Başka bir deyişle tüzel kişiliğin sona ermesiyle malvarlığının doğrudan ortaklara aktarılmasını mümkün kılan bir mirasçılık düzeni bulunmamaktadır. Ortaklar, ancak tasfiye sonucunda kalan şirket malvarlığının dağıtımı veya devri ile malvarlığı üzerinde mülkiyet hakkını kazanabilir. Dolayısıyla ticaret sicilinden şirketin kaydının silinmesi ile ortaklar, adi şirket olarak anonim şirketin devamı şeklinde hukuki ilişkiler sürdüremez, bir davada davacı ve davalı olamaz ve doğrudan faaliyette bulunamazlar. Bu nedenle tüzel kişilik ve şirket ortadan kaldırılmadan önce şirket malvarlığının dağıtıldığı ve hukuki ilişkilerinin sonlandırıldığı tasfiye işlemlerinin yapılması gerekir.
28. Bir ticaret şirketi infisah veya fesih hâlinde sona erer. İnfisah, kanunda veya esas sözleşmede öngörülen sebeplerden birinin gerçekleşmesi ile ayrıca bir karar alınmasına veya ihbarda bulunulmasına gerek olmaksızın şirketin kendiliğinden sona ermesini ifade ederken; fesih ise kanun veya esas sözleşmede yer alan sebeplerden birine dayanarak bu yetkiye sahip olanlar tarafından şirketin karar şeklinde somutlaşan irade ile sona erdirilmesidir. TTK'nın 643. maddesi gereğince sona eren limited şirketin tasfiye usulü ile tasfiyede şirket organlarının yetkileri hakkında anonim şirketlere ilişkin hükümler uygulanır.
29. Türk Ticaret Kanunu'nun 533. maddesi gereğince sona eren anonim şirket tasfiye hâline gelir. Tasfiye hâlindeki şirket pay sahipleriyle olan ilişkileri de dâhil, tasfiye sonuna kadar tüzel kişiliğini korur ve ticaret unvanını “tasfiye hâlinde” ibaresi eklenmiş olarak kullanır. Tasfiye ise anonim şirketin malvarlığının nakde dönüştürülmesi, alacakların tahsil edilip borçların ödenmesi ve varsa kalanın kural olarak ortaklara dağıtılmasını ifade eder. Bu işlemlerin kesin olarak sonuçlandırılmasıyla tasfiye tamamlanır. Tasfiye işlerinin tamamlanması için zorunlu olduğundan, sona eren şirketin tüzel kişiliği ve hak ehliyeti tasfiye sürecinde de devam eder. Ancak tasfiye işlerinin tamamlanması, ticaret siciline kayıtla tüzel kişilik kazanan anonim/limited şirketin ortadan kalkması için gerekli olsa da yeterli değildir. Başka bir ifadeyle anonim şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesi için TTK'nın 545/1. maddesi gereğince tasfiyenin tamamlanmasından sonra tasfiye memurları, şeklen var olan durumun ortadan kalkması amacıyla ticaret unvanının ticaret sicilinden silinmesini talep etmesi ve bu istemin kabul edilerek silinmenin tescil edilmesi gerekmektedir. Ticaret unvanının ticaret sicilinden silinmesiyle birlikte anonim şirketin/limited şirketin tüzel kişiliği ortadan kalkar, şirket hukuki varlığını ve hak ehliyetini kaybeder (Ünal Tekinalp, Sermaye Ortaklıklarının Yeni Hukuku, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 192).
30. Görüldüğü üzere bir anonim şirketin/limited şirketin sona ermesiyle hukuki varlığının tamamen ortadan kalkmasını ifade eden tüzel kişiliğinin sona ermesi birbirinden tamamen farklı durumlardır. Sona ererek tasfiye hâline gelen ve tasfiye işlemleri eksiksiz bir şekilde tamamlanan şirketin tüzel kişiliğinin sona erebilmesi için ayrıca ticaret sicilinden de silinmesi gerekmektedir. Diğer bir anlatımla anonim şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğinden bahsedebilmemiz için hem tasfiye işlemlerinin eksiksiz olarak tamamlanması hem de hukuk güvenliğinin sağlanması açısından ticaret sicilinden silinmesi ve bu iki durumun birlikte gerçekleşmesi gerekir (Asuman Yılmaz, Türk Ticaret Kanununa Göre Anonim ve Limited Şirketlerde Ek Tasfiye, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, 2016, C. XXXII, S. 2, s. 154).
31. Bu itibarla anonim şirkete/limited şirkete ait alacağın veya borcun varlığı ya da mal varlığı ile ilgili olmasa da taraf sıfatını gerektiren ve devam eden hukuki ilişkilerinin söz konusu olduğu hâllerde ticaret sicilinden silinme şirketin gerçekten ve kesin olarak ortadan kalkmış olması sonucunu doğurmaz; bu hukuki ilişkilerin sonlandırılabilmesi için şirketin tüzel kişiliğinin devamının sağlanması gerekir. Mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu döneminde ticaret sicilinden terkin edilen bir şirketin, daha sonra tasfiyesinin eksik yapıldığının anlaşılması ya da taraf sıfatını gerektiren ve devam eden hukuki ilişkilerinin söz konusu olması hâlinde, bu şirketin ek tasfiyesinin mümkün olduğu ve ek tasfiyeye karar verilerek geçici olarak tescil edilebileceği öğreti ve uygulamada kabul edilmekteydi. TTK'nın 547. maddesiyle “ek tasfiye” özellikle düzenlenmiş; anonim şirketin tasfiye işlemleri tamamlanıp ticaret sicilinden terkin edilmesinden sonra tasfiyenin eksiksiz bir şekilde gerçekleştirilmediğinin ve dolayısıyla ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğunun anlaşılması hâlinde son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklıların şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar şirketin yeniden tescilini isteyebilecekleri; mahkemece istemin yerinde olduğuna kanaat getirilirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar verileceği ve bu işlemlerin yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirileceği maddede belirtilmiştir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 10.07.2024 tarihli ve 2024/11-420 Esas, 2024/382 Karar sayılı kararı da aynı yöndedir.
32. Somut olayda; İlk Derece Mahkemesi kararının davacılar ve davalılar ... ile ... İnş. Ltd. Şti. vekillerince istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği, kararın davalılar ... mirasçıları ve ... İnş. Ltd. Şti. vekillerince temyizi sonrası Özel Dairece davalı ... İnş. Ltd. Şti'nin 01.01.2017 tarihinden sonraki döneme ilişkin olmak üzere ticaret sicilinden terkin edilip edilmediğinin, ticaret sicil kayıtlarında meydana gelen değişikliklerin, bu değişikliklere esas belgelerin ve ticaret sicil gazetesindeki ilanların celp edilmesinden sonra davalı şirketin ticaret sicil kaydının terkin edildiğinin anlaşılması hâlinde davalı şirketin ihya edilmesi için yasal prosedür işletilmek suretiyle şirketin ihyasına ve şirkete tasfiye memuru atanmasına dair karar alınması, ilk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesi kararlarının ihya kararı ile birlikte atanacak tasfiye memuruna usulüne uygun tebliğ edilmesi, temyiz süresi geçtikten ve gerektiğinde HMK’nın 366. maddesinin yollaması ile 346. maddesindeki prosedür işletildikten sonra gönderilmesi için dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine geri çevrilmesine karar verildiği, ancak Bölge Adliye Mahkemesinin 14.02.2022 tarihli kararı ile dosyanın sehven kendilerine gönderildiği belirtilerek İlk Derece Mahkemesine dosyanın geri çevrilmesine karar verildiği, İlk Derece Mahkemesince Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılan müzekkereye cevaben davalı ... İnş. Ltd. Şti'nin 02.10.2018 tarihinde ticaret sicilinden terkin edildiğinin bildirildiği, bu cevaptan sonra ise davacılar vekilinin dosyaya ibraz ettiği 18.04.2022 tarihli dilekçede ise davalı şirketin tüzel kişiliğinin son bulduğunun anlaşılması hâlinde, şirketin ihyası sürecine gitmeyi düşünmediklerini, bu nedenle davalı vekili olarak dosyada kaydı bulunan avukattan terkinden sonraki dönemde davalı şirketin ihyasına yönelik bir işlem yapılıp yapılmadığının, terkin tarihinden sonraki dönemde davalı şirketi temsilini sağlayacak usule uygun düzenlenmiş vekaletnamesinin bulunup bulunmadığının sorulmasını talep ettiği, İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen 22.04.2022 tarihli ek karar ile şirketin ticaret sicilden terkin edilmesi ile tüzel kişiliğinin sona ermediğinden vekalet ilişkisinin de sona ereceği, şirketin ihya edilmesi hâlinde bunun ticaret sicil kaydında görülmesi gerektiğinden bahisle davacılar vekilinin talebinin reddine karar verildiği, başkaca bir işlem yapılmadan dosyanın İlk Derece Mahkemesince Özel Daireye gönderildiği anlaşılmıştır.
33. Yukarıda yapılan açıklamalara göre, ilk derece mahkemesi kararının davalı ... İnş. Ltd. Şti. vekiline 24.01.2018 tarihinde tebliğ edildiği, davacılar ve davalı ... vekillerinin yanı sıra davalı ... İnş. Ltd. Şti. vekili tarafından da 05.02.2018 tarihinde istinaf yoluna başvurulduğu, davalı ... İnş. Ltd. Şti'nin 08.10.2018 tarihli ve 9676 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlandığı üzere 02.10.2018 tarihinde ticaret sicilinden terkin edildiği, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının 05.12.2019 tarihinde esastan reddine karar verildiği, bu hâli ile davalı ... İnş. Ltd. Şti'nin ilk derece mahkemesi kararının şirket vekiline tebliği ve istinaf başvurusunun yapılmasından sonra ancak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından karar verilmesinden önceki süreçte tüzel kişiliğinin, buna bağlı olarak taraf ehliyetinin sona erdiği tespit edilmiş olup bir dava şartı olan taraf ehliyetinin yargılamanın her aşamasında resen gözetilmesi gereği karşısında tüzel kişiliği ve dolayısıyla taraf ehliyeti olmayan şirketin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğundan söz etme imkanı bulunmamaktadır.
34. Hâl böyle olunca yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilerek istinaf aşamasında tüzel kişiliği ve buna bağlı olarak taraf ehliyeti sona eren davalı şirketin ihyası hususunda davacı tarafa süre verilerek dava açıldığı takdirde sonucu beklenip şirketin ihya edilmesi hâlinde usulüne uygun taraf teşkili sağlanmak suretiyle sonucuna göre karar verilmesi gerekmektedir.
35. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usulüne uygun tebliği ve sonrasında süresinde istinafı üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verildiği, yeniden hüküm kurulmadığı, bu durumda Bölge Adliye Mahkemesinin inceleme yapma görevinin olmadığı gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul Çoğunluğunca benimsenmemiştir.
36. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
37. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı ... mirasçıları vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HMK'nın 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harçlarının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın HMK'nın 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
10.09.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.