ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/306 E., 2025/534 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/306 E., 2025/534 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.09.2025 tarihli, 2024/306 E., 2025/534 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2024/306 E., 2025/534 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2023/543 E., 2023/606 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 14.03.2023 tarihli ve

2023/1255 Esas, 2023/1533 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki limited şirketin ihyası davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; dava dışı şirketin ticaret sicilinden davalı tarafından resen terkin edildiğini, bu hususun yargılama sırasında ortaya çıktığını ve mahkemece dava dışı şirketin ihyası için müvekkiline süre verildiğini ileri sürerek terkin işleminin iptaline ve şirketin ihyasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 11.05.2022 tarihli ve 2022/42 Esas, 2022/1156 Karar sayılı kararı ile; ihyası istenen şirketin Sakarya Ticaret Sicil Müdürlüğünce 09.10.2014 tarihinde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı TTK) geçici 7. maddesi uyarınca sicilden resen terkin işleminin o tarihte devam eden icra takiplerinin varlığına rağmen gerçekleştirilmiş olması sebebiyle hukuka aykırı ve usulsüz olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, Sakarya Ticaret Sicil Müdürlüğüne kayıtlı ... Cam Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti’nin 6102 sayılı TTK'nın geçici 7. maddesi gereğince 09.10.2014 tarihinde yapılan resen terkin işleminin yasaya aykırı olması sebebiyle iptali ile şirketin ihyasına, terkin işleminin iptal edilmiş olması itibariyle şirket usulsüz terkin öncesindeki hukuki statüsüne kavuşacağından tasfiye memuru atanmasına yer olmadığına, kararın Ticaret Sicil Müdürlüğünce tescil ve ilânına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 08.12.2022 tarihli ve 2022/2526 Esas, 2022/2172 Karar sayılı kararı ile; mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık olmayıp davalı vekilinin istinaf sebeplerinin yerinde görülmediği gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

“…6102 sayılı Kanun'un Geçici 7 nci maddesi ikinci fıkrasında davacı veya davalı sıfatıyla devam eden davaları bulunan şirket veya kooperatiflere bu madde hükümlerinin uygulanmayacağı düzenlenmiş olup icra takipleri açısından bir düzenleme yapılmamıştır. 6102 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinin on beşinci fıkrasında ise ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanların haklı sebeplere dayanarak silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebileceği hüküm altına alınmıştır. İhyası talep edilen şirketin sicilden terkin tarihi 09.10.2014 olup 07.01.2022 dava tarihi itibari ile 6102 sayılı Kanun'un 7 nci maddesinin on beşinci fıkrası gereğince icra takipleri yönünden uygulanması gereken 5 yıllık hak düşürücü süre geçmiştir. İlk Derece Mahkemesince bu hususlar gözetilmeden yanılgı değerlendirme ve hatalı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiş,…” gerekçesiyle karar oy çokluğuyla bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, 15.09.2023 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 22.06.2023 tarihli ve 2023/33 Esas, 2023/117 Karar sayılı kararı ile 6102 sayılı TTK'nın geçici 7. maddesinin 15. fıkrasındaki "silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde" ibaresinin Anayasa'ya aykırı görülerek iptal edildiği, böylece bozmaya gerekçe hükmün ortadan kaldırılmış olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; davacı tarafın eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığını, resen terkin işleminin usulüne uygun yapıldığını, müvekkilinin yasal hasım olduğunu ve bir kusurunun bulunmadığını, bu nedenle müvekkili aleyhine yargılama giderlerine hükmedilmemesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ihyası talep edilen dava dışı şirketin 09.10.2014 tarihinde resen terkin edildiği, ihya davasının ise 07.01.2022 tarihinde açıldığı eldeki davada, İlk Derece Mahkemesince 6102 sayılı TTK'nın 7. maddesinin 15. fıkrasında düzenlenen beş yıllık hak düşürücü sürenin uygulanarak davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Ön Sorun

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; limited şirketin ihyası istemine ilişkin eldeki davanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 382. maddesi gereğince çekişmesiz yargı işi kabul edilerek aynı Kanun'un 362/1-ç maddesi gereğince davalı vekilinin temyiz isteminin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

1. İlgili Hukuk

1. 6102 sayılı TTK'nın 546, 547 ve 1521. maddeleri.

2. 6102 sayılı TTK'ya 26.06.2012 tarihli ve 6335 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle eklenen geçici madde 7.

3. HMK'nın 316, 362/1-ç ve 382. maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

2. Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi (geçici 7. madde) uyarınca belirli koşulların varlığı hâlinde şirketler, ilgili mevzuattaki tasfiye usullerine uyulmaksızın hızlı bir şekilde ticaret sicilinden terkin edilebilecektirler. Bu sebepler anılan maddenin 1. fıkrasında; “(1) 1/7/2015 tarihine kadar aşağıdaki hâlleri tespit edilen ya da bildirilen anonim ve limited şirketler ile kooperatiflerin tasfiyeleri ve ticaret sicilinden kayıtlarının silinmesi, ilgili kanunlardaki tasfiye usulüne uyulmaksızın bu madde uyarınca yapılır.

a) 24/6/1995 tarihli ve 559 sayılı Türk Ticaret Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname gereğince, sermayelerini anılan Kanun Hükmünde Kararname ile öngörülen tutarlara çıkarmamış anonim şirketler ile limited şirketler.

b) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce veya 1/7/2015 tarihine kadar münfesih olan anonim ve limited şirketler.

c) Kooperatifler Kanunu hükümlerine göre herhangi bir nedenle dağılmış olan kooperatifler.

d) Sebebi ne olursa olsun aralıksız son beş yıla ait olağan genel kurul toplantıları yapılamayan anonim şirketler ile kooperatifler.

e) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce tasfiye işlemlerine başlanılmış ancak genel kurulun toplanamaması nedeniyle ara bilançoları veya son ve kati bilançosu genel kurula tevdi edilemediği için ticaret sicilinden terkin işlemi yapılamayan şirket ve kooperatifler.” şeklindeki ifade edilmiştir.

3. Geçici 7. maddenin 2. fıkrası gereğince davacı veya davalı sıfatıyla devam eden davaları bulunan şirketlere anılan madde hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilmiştir. Buna göre davacı sıfatıyla açılmış bir davası bulunan yahut aleyhine açılan bir davada davalı sıfatıyla yer alan şirket hakkında anılan geçici madde kapsamında resen terkin işlemi yapılamaz. Geçici 7. maddenin 2. fıkrasının uygulanması için şirketin davacı veya davalı sıfatıyla yer aldığı davaların, şirketin terkin tarihinden önce açılmış ve derdest nitelikte olmaları zorunludur. Bu çerçevede geçici 7. madde kapsamında terkini amaçlanan şirketin taraf olarak yer aldığı bir davanın bulunmasına rağmen yapılacak resen terkin işlemi, aynı maddeye aykırılık teşkil edecek olup hukuka uygun bir terkin olarak nitelendirilemez. Ancak şartların varlığının tespiti sonrasında geçici 7. maddede öngörülen usul yerine getirilerek ticaret sicilinden resen terkin edilen şirketin terkin tarihinden sonra aleyhine bir dava açılmasına dayanılarak şirket hakkında ifa edilen resen terkin işleminin hukuka aykırı olduğu söylenemez. Başka bir ifadeyle geçici 7. madde dâhilinde resen terkin için gerekli tüm şartları ihtiva eden bir şirketin ticaret sicilinden terkini sonrasında aleyhine bir dava açılması, anılan geçici madde kapsamında ifa edilen terkin işlemini usulsüz hâle getirmez.

4. Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. maddesi kapsamında gerçekleştirilecek olan terkin işlemi için gerekli olan prosedür ise aynı maddenin 4. fıkrasında detaylı olarak belirlenmiştir. Bu doğrultuda geçici 7. maddenin uygulanması için ticaret sicil müdürlükleri, 01.07.2015 tarihine kadar münfesih olan veya sayılan şirketleri belirleyerek aynı maddede gösterilen şekilde yapılacak ihtar ve ilanlarla bu şirketler tasfiyeleri için bu maddede öngörülen şekilde gerekli hususları yerine getirmeye veya sermayelerini 559 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre asgari sermaye tutarına çıkarmamış olma dışındaki hâller için münfesih olma nedenini ortadan kaldırmaya davet etmekle ve bazı hâllerde şirketleri tasfiye yapılmaksızın ticaret sicilinden resen silmekle yetkili ve yükümlü kılınmıştır. Geçici 7. madde kapsamında münfesih olan veya sayılan şirketin tespitinden sonra aynı madde kapsamında işlem yapılabilmesi ise maddede belirtilen usule uygun şekilde ihtar ve ilanın yapılmış olmasını gerektirmektedir (geçici md. 7/4-a). Bunun için tespit edilen şirketlerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve ticaret sicil kayıtlarına göre şirketi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar gönderilmesi, ihtarın ulaşmadığı durumlarda da tebligat yerine geçmesi için Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilanın yapılması öngörülmüştür. Ayrıca anılan ilan, bildirici niteliği haiz olarak ilgili ticaret ve sanayi odası veya ticaret, sanayi ya da deniz ticaret odasının internet sitesinde aynen yayımlanmalıdır. Münfesih sayılan şirketin niteliği ve münfesih sayılma sebebine göre geçici 7. madde kapsamında izlenecek olan prosedüre aykırı şekilde gerçekleştirilen terkin işlemi usul ve yasaya aykırı olarak kabul edilerek iptal edilebilecektir.

5. Geçici 7. maddenin 15. fıkrasının son cümlesi; “Ticaret sicilinden kaydı silinen şirket veya kooperatifin alacaklıları ile hukuki menfaatleri bulunanlar haklı sebeplere dayanarak mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir.” hükmünü içermektedir. Buna göre şirketin, geçici 7. madde kapsamında ilgili ticaret sicil müdürlüğünce gerçekleştirilen terkin işleminin hukuka aykırı olduğu ve terkin işleminin anılan maddede işaret edilen usul ve esaslara aykırı şekilde gerçekleştirildiği, şirket alacaklıları yahut hukuki menfaati bulunanlarca dava yoluyla ileri sürülebilir. Terkin işlemindeki hukuka aykırılıklara ilişkin olarak geçici 7. maddenin 2. fıkrasında düzenlenen, şirketin taraf olarak yer aldığı derdest bir davanın varlığı yahut aynı maddedeki ihtar ve ilan usullerine aykırılıklara örnek olarak gösterilebileceği gibi münfesih sayılmasını gerektiren nedenlerden hiçbirisi mevcut olmayan şirketin hatalı şekilde resen terkin kapsamına alınması da başka bir örnek olarak belirtilebilir.

6. Esasen bu tür sebeplere dayalı olarak açılan davada şirketin ihyasını talep eden davacı, ticaret sicil müdürlüğünce münfesih kabul edilerek terkin edilen şirketin varlığını devam ettirdiğini veya resen terkin sürecinin hukuka aykırı olarak işletildiğini ileri sürerek bir nevi gerçekleştirilen terkin işleminin iptalini istemekte olup davanın kabulü hâlinde verilecek olan ihya kararı da şirketin terkin işleminin iptali niteliğinde olacaktır. Buradan hareketle hukuka aykırı terkin işlemi nedeniyle geçici 7. maddenin 15. fıkrasına dayalı olarak açılan dava sonrasında verilecek ihya kararı, 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesi anlamında ek tasfiye olarak nitelendirilemez. Zira hukuka aykırı şekilde geçici 7. madde kapsamında terkin edilen şirketin ihyasında amaç, eksik kalmış tasfiye işlemlerinin tamamlanarak şirketin tekrar ticaret sicilinden silinmesinden ziyade hukuka aykırı terkin işleminin iptaliyle şirketin usulsüz terkin öncesindeki hukuki statüsüne kavuşturulmasıdır. Böyle bir karar sonrasında ihyasına karar verilen şirket, herhangi bir şekilde tasfiye aşamasına girmeksizin hukuken varlık kazanır.

7. Öte yandan şirketin geçici 7. madde kapsamında hukuka uygun olarak terkin edilmesi durumunda, sonlandırılması gereken hukuki ihtilâflar nedeniyle aynı maddenin 15. fıkrasında belirtilen imkândan yararlanılarak terkin edilen şirketin taraf sıfatını yeniden kazanmasına yönelik ihyası da mümkündür. Ancak böyle bir durumda verilecek olan ihya kararı, hukuka aykırı terkin işleminden farklı olarak 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesi anlamında bir ek tasfiye niteliğinde olacaktır. Zira böyle bir durumda, şirketin sona erme nedeni ortadan kalkmamakta, ortaya çıkan hukuki ihtilâfın neticelendirilmesi amacıyla şirketin ihyası talep edilmektedir. Bu durumda verilecek olan ihya kararı da bu tür ihtilâfın sonlandırılması çerçevesinde ifa edilecek ek tasfiye işlemleri ile sınırlı olacak, ek tasfiye sürecine ilişkin olarak 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesi uygulama alanı bulacaktır.

8. Sonuç olarak; geçici 7. madde kapsamında ticaret sicil müdürlüğünce münfesih sayılarak resen terkin edilen bir şirketin aynı maddenin 15. kapsamında ihyasına yönelik olarak açılan davada, gerçekleştirilen resen terkin işleminin hukuka aykırılığının tespiti hâlinde verilecek ihya kararı, niteliği gereği terkin işleminin iptaline ilişkin olması nedeniyle 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesinde düzenlenen ek tasfiye kapsamına girmeyeceğinden, ihya kararı yanında şirkete tasfiye memuru atanması gerekmez. Ancak geçici 7. madde kapsamında hukuka uygun şekilde gerçekleştirilen resen terkin işlemi sonrasında ortaya çıkan hukuki ihtilâfların çözümü ve sonlandırılması amacıyla şirketin ihyasının gerektiği bir durumda geçici 7. maddenin 15. fıkrasına dayalı olarak açılan ihya davasında, terkin edilen şirketle ilgili oluşan ihtilâfın çözümüyle sınırlı olarak verilecek olan ihya kararı, niteliği itibariyle ek tasfiye kapsamında verilen bir karar olduğundan 6102 sayılı TTK'nın 547/2. maddesi uyarınca ihya kararıyla birlikte ek tasfiye işlemlerini yürütmesi için tasfiye memuru atanması zorunludur. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 28.09.2021 tarihli ve 2017/11-3184 Esas, 2021/1107 Karar sayılı kararında vurgulanmıştır.

9. Bilindiği üzere medeni yargının konusu, hukuk mahkemelerinin özel hukuk alınındaki yargısal faaliyetleridir. Bu yargı ile meşgul olan yargı koluna "medeni usul hukuku" denir ve medeni yargı "çekişmeli yargı" ve "çekişmesiz yargı" olmak üzere ikiye ayrılır. Çekişmeli yargı ile çekişmesiz yargı arasındaki farkı belirten en önemli ölçü "çekişme yokluğu" kıstasıdır (Baki Kuru, Nizasız Kaza, Ajans Türk Matbaası, Ankara 1961, s. 15). Buna göre çekişmeli yargı; bir ihtilâf (çekişme), uyuşmazlık, iddia ve karşı iddia hakkında karar verilmesi talebi ile açılan davalarla meşgul olur. Buna karşılık, çekişmesiz yargıya tâbi işlerde ilgililer arasında kural olarak bir ihtilâf (çekişme, uyuşmazlık) yoktur. Yani çekişmesiz yargıda mahkeme, ilgililer arasında mevcut bir ihtilâf hakkında karar vermez. Bu kıstasa göre, mahkemelerin baktığı ve ilgililer arasında ihtilâflı olmayan bütün işler çekişmesiz yargı işidir (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. I, İstanbul 2001, s. 27).

10. Çekişmesiz yargı Türk hukukunda ilk kez HMK'nın 382 ilâ 388. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, hukukumuzda çekişmesiz yargının kanunla düzenlenmesinden önce ilmî ve kazaî içtihatlarla çekişmesiz yargının varlığı dile getirilmiştir (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C. II, Ankara 2020, s.1810). HMK'nın 382/1. maddesinde çekişmesiz yargının genel çerçevesi belirlendikten sonra çekişmesiz yargı işlerinin neler olduğu, 382/2. maddesinde mümkün olduğunca sayılarak belirtilmiştir. Dolayısıyla HMK'nın 382/2. maddesindeki sayma tahdidi olmayıp bu maddede belirtilmeyen işler aynı maddenin 1. fıkrasında belirtilen kriterlere uyduğu takdirde çekişmesiz yargı işi olarak kabul edilir.

11. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'un 382/1. maddesinde ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan, ilgililerin ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı ve hâkimin resen harekete geçtiği hâllerden birine veya birkaçına giren işler çekişmesiz yargı işi olarak belirtilmiştir. Maddede belirtilen "uyuşmazlık yokluğu" ölçütüne göre, çekişmesiz yargıda kural olarak bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık söz konusu olmadığı için bir karşı taraftan söz edilemeyeceğine göre uyuşmazlık yokluğu ölçütü ile hasım yokluğu ölçütü aynı anlama gelir (Kuru, Nizasız Kaza, s. 20).

12. Çekişmeli yargının konusunu tarafların subjektif hakları oluşturduğu hâlde, çekişmesiz yargıda talepte bulunan kişinin ilgili tarafa karşı ileri sürebileceği hiçbir subjektif hakkı bulunmamaktadır. Çekişmeli yargıda verilen hükümle davacıya objektif hukukun kendisine bahşettiği subjektif hakkını gerçekleştirmek için yardım edilmektedir. Başka bir ifadeyle çekişmeli yargıda bir tarafın diğer tarafa karşı ileri sürebileceği subjektif hakkı bulunmaktadır (Kuru, Nizasız Kaza, s. 33).

13. Hâkimin resen harekete geçeceği işler, bir işin çekişmesiz yargı işi olup olmadığının tespitinde Kanun'da belirtilen diğer bir ölçüt olup çekişmeli yargıda muhakemeye başlama, onu ilk harekete getirme, davacı tarafın talebiyle olur ki, bu da çekişmeli yargıda hâkim olan "tasarruf ilkesi"nin doğal bir sonucudur. Buna göre, çekişmeli yargıda mahkemenin resen davaya başlaması imkânsızdır. Buradan hareketle mahkemenin resen harekete geçtiği bütün işlerin çekişmesiz yargı işi kabul edileceği açıktır (Kuru, Nizasız Kaza, s. 34).

14. Çekişmesiz yargı işlerinde görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadığı sürece sulh hukuk mahkemesidir (HMK md. 383). Yine çekişmeli yargıda esas olan yazılı yargılama usulü olduğu hâlde, çekişmesiz yargı işlerinde, niteliğine uygun düştüğü ölçüde, basit yargılama usulü uygulanır (HMK md. 385/1).

15. Çekişmesiz yargıda verilen kararların niteliği de HMK'nın 388. maddesinde açıkça düzenlenmiş ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hâllerde, çekişmesiz yargı kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu nedenle kararın haksız veya hatalı görülmesi hâlinde ileri sürülen delillere göre yeniden düzeltme talebinde bulunulabilmesi, hükmün değiştirilebilmesi mümkündür.

16. Hemen bu noktada uyuşmazlığın çözümü için basit yargılama usulünün özellikleri üzerinde durulmasında yarar vardır.

17. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (HMK md. 118-186) ve basit (HMK md. 316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir. Örneğin, asliye hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanırken, sulh hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır.

18. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler basit yargılama usulüne tabidir.” şeklindeki düzenleme ile hangi dava ve işlerin basit yargılama usulüne tâbi olduğu gösterilmiştir.

19. Bu usul, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür.

20. Bu yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (HMK md. 317/1). Ancak dava ve cevap dilekçeleri, yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir (HMK md. 317/4). Burada amaç, basit işlerde avukat tutamayanlara kolaylık ve böyle bir durumda dahi dava ve cevap dilekçelerinin bir düzen içinde mahkemeye verilmesini sağlamak, ayrıca hak kayıplarının önüne geçmektir. Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (HMK md. 317/2).

21. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 317. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi verilmez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar. Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir.

22. Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (HMK md. 319). HMK'nın “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.”.

23. Anılan madde gerekçesinde de söz edildiği üzere bu yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de basitleştirilmiştir. Bu kapsamda eğer, dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse (örneğin, geçici hukuki korumalarda), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece dilekçe ve delilleri dikkate alınarak karar verilebilir.

24. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 320. maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tâbi dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedebilir; ilk itirazlar hakkında ya da dilekçelere eklenen deliller yeterli görülürse davanın esası hakkında karar da verebilir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka, davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde dosya üzerinden karar verildiğinde, taraflara dava ve cevap dilekçesinin tebliği ile bu dilekçelerinde bildirdikleri deliller toplanmış olacağından, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğinden de söz edilemeyecektir.

25. Yukarıda açıklandığı üzere, dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hâkim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür (HMK md. 320/2).

26. Yukarıda belirtilen ön incelemeden sonra mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay olmalıdır (HMK md. 320/3-c.l).

27. Basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hâkim tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder (HMK md. 321/1).

28. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2018 tarihli ve 2017/11-2924 Esas, 2018/1935 Karar ve 04.07.2018 tarihli ve 2017/2-2452 Esas, 2018/1295 Karar sayılı kararlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.

29. Çekişmesiz yargı işlerinde niteliğine uygun düştüğü ölçüde kural olarak “basit yargılama usulü” uygulanır (HMK md. 385/1.).

30. Ek tasfiyenin çekişmesiz yargı işi olup olmadığının tespiti bakımından ek tasfiyenin düzenlendiği 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesinin irdelenmesinde yarar vardır. Bu madde “Tasfiyenin kapanmasından sonra ek tasfiye işlemlerinin yapılmasının zorunlu olduğu anlaşılırsa, son tasfiye memurları, yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri veya alacaklılar, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden, bu ek işlemler sonuçlandırılıncaya kadar, şirketin yeniden tescilini isteyebilirler.

(2) Mahkeme istemin yerinde olduğuna kanaat getirirse, şirketin ek tasfiye için yeniden tesciline karar verir ve bu işlemlerini yapmaları için son tasfiye memurlarını veya yeni bir veya birkaç kişiyi tasfiye memuru olarak atayarak tescil ve ilan ettirir” hükmünü içermektedir.

31. Türk Ticaret Kanunu'nun 546. maddesinde pay sahipleri ile tasfiye memuru veya memurları arasındaki uyuşmazlıkların çözümü basit yargılama usulüne tâbi olduğu belirtilmiş, 6102 sayılı TTK'nın 1521. maddesinde de “Şirket davalarında yargılama usulü” düzenlenmiştir. Bu maddeye göre, ticaret şirketlerinde, ortakların veya pay sahiplerinin şirketle veya birbirleriyle şirket ortaklığından veya pay sahipliğinden kaynaklanan davalarda veya şirketin yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri, müdürleri, tasfiye memurları ya da denetçilerine karşı açılacak davalarda basit yargılama usulü uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.

32. Ek tasfiye talebi Kanun'da çekişmesiz yargı işi olduğu açıkça sayılmamakla birlikte hem çekişme olmaması hem de subjektif hakkın bulunmaması kriterlerine göre çekişmesiz yargı işidir (Murat Atalı, Efe Dırenisa, Pekcanıtez Usûl, Medenî Usûl Hukuku, İstanbul 2025, C. 4 s. 3664).

33. Hukuk Muhakemeleri Kanunu çekişmesiz yargı işlerinin önemli bir bölümünü örnek olarak saymakla birlikte Kanun'da örnek olarak sayılanlar dışında kalmakla birlikte yine Kanun'da belirlenen çekişmesiz yargı işi ölçütlerine göre çekişmesiz yargı işi olarak kabul edilmesi gereken işler hakkında verilen kararlara temyiz yolu kapalıdır. Buna göre Kanun'da sayılan ölçütlerden, ilgililer arasında uyuşmazlık olmaması, talepte bulunanın ileri sürebileceği herhangi bir hakkının bulunmaması veya hâkimin resen harekete geçmesi ölçütlerinden birine veya birkaçına göre çekişmesiz yargı kabul edilen yargısal işlerde bölge adliye mahkemesi kararı temyiz edilemez (Muhammet Özekes, Tolga Akkaya, Pekcanıtez Usûl, Medenî Usûl Hukuku, İstanbul 2025, C. 4 s. 4033).

34. Önemle vurgulamak gerekir ki; çekişmesiz yargı işleri kural olarak sulh hukuk mahkemesinin görev alanında yer aldığından ve kanun koyucu tarafından bu işlerde sadece istinaf denetimi yapılması yeterli görüldüğünden temyize başvurulması mümkün değildir (HMK 362/1-ç).

35. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut uyuşmazlığa gelindiğinde; dava konusu olan ve ihyası talep edilen şirket 6102 sayılı TTK'nın geçici 7. madde kapsamında terkin edilmiş olup, sonlandırılması gereken hukuki ihtilâflar nedeniyle aynı maddenin 15. fıkrasında belirtilen imkândan yararlanılarak terkin edilen şirketin taraf sıfatını yeniden kazanmasına yönelik ihyası mümkündür. Ancak böyle bir durumda verilecek olan ihya kararının, hukuka aykırı terkin işleminden farklı olarak 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesi anlamında bir ek tasfiye niteliğinde olacağı kuşkusuzdur.

36. Buna göre eldeki dava, 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesine dayalı ve uygulamada isimlendirildiği üzere bir “ihya” davası niteliğinde olup, davalının “yasal hasım” olması ve aynı Kanun’un 546 ve 1521. maddeleri gözetildiğinde davanın niteliği uyarınca HMK'nın 316. maddesi uyarınca basit yargılama usulüne tâbi bulunduğu kabul edilmiştir. Bu nitelikteki davaların yazılı yargılama usulüne tâbi olduğunu kabul etmenin yasal dayanağı bulunmadığı gibi, 6102 sayılı TTK'nın 546 ve 1521. maddelerine göre esas tasfiye davası basit usulde görülürken ek tasfiye davasının yazılı yargılama usulüne tâbi bulunduğunu kabul etmek için bir neden de bulunmamaktadır. 6102 sayılı TTK'nın 547. maddesinden düzenlenen ek tasfiye HMK'nın 382. maddesinin 2. bendinde sayılmamış olsa da, maddede sayılanların sınırlı olmadığı, örnek olarak bir kısım çekişmesiz yargı işlerinin gösterildiği, HMK'nın 382. maddesinde bir işin çekişmesiz yargı işi olup olmadığının tespiti için belirtilen ölçütlerden “İlgililer arasında uyuşmazlık olmayan hâller” ve “İlgililerin, ileri sürülebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı hâller” şeklinde belirtilen ölçütler esas alındığında, ek tasfiyenin çekişmesiz yargı işi olduğu anlaşılmaktadır.

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, eldeki davanın çekişmesiz yargı işi sayılamayacağı, bu nedenle 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı TTK'ya 26.06.2012 tarihli ve 6335 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle eklenen geçici madde 7’nin 15. fıkrasının beşinci cümlesinde yer alan “silinme tarihinden itibaren beş yıl içinde” ibaresinin Anayasa Mahkemesinin 22.06.2023 tarihli ve 2023/33 Esas, 2023/117 Karar sayılı kararı ile iptal edildiği anlaşılmakla, direnme kararının verildiği ve davalı vekilinin temyiz isteminin incelendiği tarihler itibariyle Anayasa Mahkemesi kararının yürürlüğe girdiği ve İlk Derece Mahkemesince bu hususta değerlendirme yapılan eldeki davada, yeni hüküm nedeniyle dosyanın incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesi gerektiği gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul Çoğunluğunca benimsenmemiştir.

38. Hâl böyle olunca; şirketin ihyası istemi çekişmesiz yargı işi niteliği taşıdığından ve çekişmesiz yargı işine ilişkin ilk derece mahkemesince verilen kararlara karşı temyiz yolu kapalı bulunduğundan HMK'nın 362/1-ç maddesi gereğince davalı vekilinin temyiz isteminin reddi gerekir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz isteminin REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

17.09.2025 tarihinde oy çokluğuyla ve kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I O Y"

Çoğunlukla ortaya çıkan uyuşmazlık, ihya davalarının çekişmesiz yargı işi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

İhya davaları, Türk Ticaret Kanunu (TTK) madde (md.) 547’ de ek tasfiye adıyla, TTK geçici md. 7’de ise ihya adıyla düzenlenmiştir.

TTK’nın “ek tasfiye” kenar başlıklı 547. maddesi ile normal olarak tasfiyeye edilerek ticaret sicilinden terkin edilen bir şirketin tasfiye dışında kalan mal varlığı, alacağı veya borcunun olması halinde, ek tasfiye için şirketin yeniden ticaret siciline tescili düzenlenmiştir. TTK’nın geçici 7. maddesi ile ise, sermayesini yeterli seviyeye kadar artırmayan şirketler, münfesih olan şirketler, aralıksız beş yıl üst üste olağan genel kurullarını yapmayan şirketler, tasfiyesi genel kurulca onaylanmayan şirketler ve herhangi bir nedenle dağılmış kooperatiflerin bu maddede öngörülen prosedürle ticaret sicilinden ticaret sicil müdürlüklerince terkin edileceği, ancak hukuki menfaati bulunanlarca şirketin ihyasının mahkemeden istenebileceği düzenlenmiştir.

TTK md. 547’de düzenlenen ek tasfiye davası hukuki menfaati bulunanların, menfaatlerine ulaşmak için başka çarelerinin bulunmaması şartıyla, ek tasfiye davasını son tasfiye memurlarına husumet yönelmek suretiyle açmaları, ticaret sicil müdürlüğünü de yasal hasım göstermeleri gerekmektedir. Son tasfiye memurlarına husumet yöneltilmesi gerektiğinden, bu hükümle düzenlenen ek tasfiye davasının çekişmeli bir dava olduğunun kabulü gerekmektedir. Böyle bir davanın çekişmesiz yargı işi olduğunun kabulü doğru olamaz. Zira bu davada, davacı haklı bir menfaatının bulunduğunu ve menfaatını elde edebilmek için son çarenin ek tasfiye olduğunu ispat etmesi gerekmektedir. Davalı gösterilmesi zorunlu olan son tasfiye memurları ise tasfiyenin tam olarak yapıldığını, davacının ek tasfiyeyi gerektirir bir hakkının bulunmadığını ileri sürüp bu durumu ispat etmeleri mümkündür.

TTK geçici md. 7’de düzenlenen ihya davası ise sadece terkin işlemini yapan ticaret sicil müdürlüğüne karşı açılabilmektedir. Burada, idari bir otorite olan ticaret sicil müdürlüğünün bir işlemi dava konusu edilmektedir. O nedenle, bu davada idari işlem mahiyetinde olan terkin işleminin hukuka uygun olup olmadığı ile birlikte davacının hukuken korunmaya değer bir hakkının bulunup bulunmadığının tespiti gerekmektedir. Şayet adli yargı kapsamında olan ticaret mahkemesinin görevli olduğunu düzenleyen bir hüküm olmasa bu dava idari yargı görevinde olmak durumunda olacaktı. O nedenle bu davanın da çekişmesiz bir yargı işi olduğunun kabulü doğru olamaz. Bir an için, bu hüküm kapsamındaki davanın çekişmesiz yargı işi olduğu düşünülse bile, eldeki davalarda davalı ... terkin işlemlerinin doğru olduğunu ileri sürerek davaların esastan reddini istemiştir. O nedenle, çekişmesiz yargı işlemi olduğu kabul edilse bile davalı vermiş olduğu cevap dilekçesiyle davayı çekişmeli hâle getirmiştir.

Çekişmesiz yargıyı düzenleyen Hukuk Muhakemeleri (HMK) md. 382’de çekişmesiz yargı işi sayılabilme kriterleri düzenlendikten sonra, devam eden hükümlerinde tüm hukuk dallarında çekişmesiz yargı işleri örnek mahiyetinde sayılmıştır. Bu bağlamda ticaret hukukundaki çekişmesiz yargı işleri ise 2. fıkranın (e) bendinde örnekseme yöntemiyle sayılmıştır. Bu maddenin 1. fıkrasında ise; ilgililer arasında uyuşmazlık olmayan hâller, ilgililerin ileri sürebileceği herhangi bir hakkının bulunmadığı hâller ve hâkimin resen harekete geçtiği hallerden herhangi birinin söz konusu olduğu işler çekişmesiz yargı işi olduğu düzenlenmiştir.

Bu açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğin de, ne TTK md. 547'de düzenlenen ek tasfiye davası, nede TTK geçici md. 7’de düzenlenen ihya davası çekişmesiz yargı işleri arasında sayılmamıştır. Diğer taraftan, ek tasfiye davası son tasfiye memurlarına husumet yöneltilip, ticaret sicil müdürlüğü de yasal hasım gösterilerek açılması gerekmektedir. O nedenle, taraflar arasında uyuşmazlık olduğu açık olduğu gibi, davacının daima bir hakkı bulunmakta olup hâkiminde resen araştırma yapması söz konusu değildir. TTK geçici madde 7’de düzenlenen ihya davası da terkin işlemini yapan ticaret sicil müdürlüğüne karşı açılmakta olup, davacının daima bir hakkı bulunmakta, terkinin uygun olup olmadığı taraflar arasında daima uyuşmazlık oluşturmakta ve bu davada da hakimin resen araştırma yapması söz konusu değildir. O nedenle bu davaların çekişmesiz yargı işi olmadığının kabulü daha doğru olmaktadır.

Bu nedenlerle, hem TTK md. 547'de düzenlenen ek tasfiye davasının, hem de TTK geçici md. 7’de düzenlenen ihya davasının çekişmesiz yargı işi değil husumet yöneltilmek suretiyle açılması gereken birer dava olduklarından, bu kapsamda ön sorun bulunmadığı ve dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gözetilerek direnme kararının temyiz incelemesinin özel dairece yapılması için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan Sayın Çoğunluğun, bu davaların çekişmesiz yargı işi olduğu ve dolayısıyla bu kapsamda ön sorun bulunduğu yönündeki görüşüne katılmamaktayım.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2024306-e-2025534-k-sayili-karari