ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/174 E., 2024/688 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/174 E., 2024/688 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 11.12.2024 tarihli, 2024/174 E., 2024/688 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2024/174 E., 2024/688 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Yargıtay 12. Hukuk Dairesi (İlk Derece Mahkemesi Sıfatıyla)

SAYISI : 2021/7 E., 2023/3 K.

KARAR : Davanın reddine

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı Yargıtay 12. Hukuk Dairesince ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sonunda, davanın esastan reddine karar verilmiştir.

2. Karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili Kumluca 2. Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde; davacı ... vekili tarafından borçlu Ömer Sarıoğlu aleyhine İstanbul 5. İcra Müdürlüğünün 2016/2226 Esas sayılı dosyasında başlatılan takipte Kumluca İcra Müdürlüğüne yazılan talimat yazılarıyla üçüncü kişi ...’nin işyeri adresinde haciz ve muhafaza işlemlerinin yapıldığını, istihkak davasının görüldüğü Kumluca İcra (Hukuk) Mahkemesinin 2016/57 Esas sayılı dosyasında görev yapan hâkimlerin görevlerini ihmal ettiklerini, İstanbul 18. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 2016/547 Esas sayılı dosyasında verilen kesin kararın bir yıl süreyle uygulanmasını engelleyerek haciz konusu 380.000,00 TL’lik malların elden çıkmasına ve zayiine sebebiyet verdiklerini, İstanbul 18. İcra (Hukuk) Mahkemesinin kararının verildiği anda kesin olduğunu, geçici karar bahanesiyle kararın infazının geciktirilemeyeceğini, istihkak davasına ve ilgili şikâyetlere bakmaya İstanbul İcra (Hukuk) Mahkemelerinin yetkili olduğunu, talimat işleminin yapıldığı Kumluca İcra (Hukuk) Mahkemelerinin yetkisiz olduğunu, yetki itirazına olumlu veya olumsuz karar verilmediğini, Kumluca İcra Müdürlüğünün 2016/187 Talimat sayılı dosyasında 15.08.2019 tarihli hacizde hacizli malların yediemin tarafından elden çıkarıldığının tespit edildiğini, Hâkim ... ile ilgili reddi hâkim talebinde bulunmalarına rağmen dosyadan çekilmediğini, Kumluca İcra (Hukuk) Mahkemesinin 2016/57 Esas sayılı dosyada son duruşmada davalı vekili olarak verdiği mazeretin dikkate alınmadığını, Hâkim ...’ın Kumluca 1. İcra (Hukuk) Mahkemesi Hâkimi olarak 11. duruşmada davacı ...’ye 2011-2012-2013-2016 yıllarına ait ticari defterlerini sunması için “2 haftalık kesin süre” verdiği hâlde bu süreden sonra defter ibrazını reddetmesi gerekirken kabul kararı verdiğini, dosyayı üç kez bilirkişilere göndermek suretiyle görevini ihmâl ettiğini, Hâkim ...’ın İstanbul İcra (Hukuk) Mahkemesinde aynı menkullerle ilgili dava açıldığını beyan etmelerine ve Kumluca İcra (Hukuk) Mahkemesinin yetkisiz olduğunu ileri sürmelerine rağmen Hâkimin bir karar vermeyerek görevini ihmal ve suiistimal ettiğini, ayrıca birden fazla bilirkişi incelemesi yaptırmak suretiyle de görevini savsakladığını, Kumluca 1. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 28.06.2016 tarihli geçici kararının usulsüz olup tedbir kararı verme yetkisinin de İstanbul İcra (Hukuk) Mahkemelerine ait olduğunu, İstanbul 18. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 2016/265 Esas, 2016/541 Karar sayılı kararının infazına engel olunduğunu, Hâkim ...’in Kumluca 1. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 08.06.2016 tarihli ve 2016/61 Esas, 2016/48 Karar sayılı kararında hacizle ilgili işlemlerin geçici olarak durdurulmasına karar verildiğini ancak mahkemenin yetkisiz olup kararın da hukuka aykırı olduğunu, bu kararla hacizli malların elden çıkmasına sebebiyet verildiğini, Hâkim ...’ın Kumluca 1. İcra (Hukuk) Mahkemesi Hâkimi olarak verdiği 20.05.2016 tarihli geçici durdurma kararının yetkisiz ve hukuka aykırı verildiğini ileri sürerek hâkimlerin 24.05.2016 tarihinden 28.11.2019 tarihine kadar olan kararları, ihmâlleri, suistimalleri, yetkisiz, kanuna aykırı işlemleriyle icra müdürlüklerini hareketsiz bırakarak İstanbul 18. (İcra) Hukuk Mahkemesinin kararının infazına engel olduklarından dolayı fazlaya dair talepleri saklı olmak kaydıyla 10.000 TL’lik zararının tazminine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı ... Hazinesi vekili; davanın süresinde açılıp açılmadığının incelenmesi gerektiğini, mahkemece delillerin değerlendirilerek soyut kanun hükümlerinin somut olaya tatbik edilmesi sonucunda hak ve nesafet kuralları gözetilerek hüküm verildiğini, mahkemece verilen kararlara karşı yasa yolları düzenlenmiş olup sadece lehte veya aleyhe karar verilmesinin hâkimin sorumlu olduğunu göstermediğini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (610 sayılı Kanun) 46 ncı maddesinin koşullarının oluşmadığını, sunulan delillerin ispata yeterli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Görevsizlik Kararları

6. Kumluca 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.12.2019 tarihli ve 2019/349 Esas, 2019/337 Karar sayılı kararı ile; dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine, görevli mahkemenin Yargıtay ilgili hukuk dairesi olduğunun belirlenmesine karar verilmiş, kararın kesinleşmesi ve davacı vekilinin talebi üzerine dosya Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmiştir.

7. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla 15.06.2020 tarihli ve 2020/18 Esas, 2020/7 Karar sayılı kararı ile; davanın görevsizlik nedeniyle usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve süresi içinde talep hâlinde dosyanın görevli hukuk dairesine gönderilmesine karar verilmiş, karar kesinleşmesi ve davacı vekilinin talebi üzerine dosya Özel Daireye gönderilmiştir.

Özel Daire Kararı

8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla 15.03.2023 tarihli 2021/7 Esas, 2023/3 Karar sayılı kararı ile;

"...6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46/1. maddesinde; Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabileceği vurgulandıktan sonra, dava sebepleri;

Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,

Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması,

Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması,

Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması,

Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması,

Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması,

şeklinde tahdidi olarak gösterilmiştir.

HMK’nun 46 ve mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 573 ve devamı maddelerine göre, hâkimin, bir soruşturma, kovuşturma veya davayla ilgili olarak yaptığı işlem, yürüttüğü faaliyet ve kararları nedeniyle ancak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilecek olup, kişisel kusura, haksız fiile veya diğer sorumluluk sebeplerine dayanılarak da olsa, hâkim aleyhine tazminat davası açılamayacağı her türlü kuşku ve duraksamadan uzaktır.

T.C. Anayasasının 138/1-2. maddesi gereğince; “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” Hâkimlerin Anayasa güvencesi altına alınan bağımsızlığı, ilke olarak yargı fonksiyonunun ifa edilmesi dolayısıyladır. Yargı yetkisinin özellikleri, hâkimlerin kişisel sorumluluğunda, özel bir sorumluluk düzeninin uygulanmasını zorunlu kılmıştır. Zira yargı görevinin bağımsızlık ve tarafsızlık içinde aksatılmadan yerine getirilmesi esastır. Gerçekten, hâkimlerin diğer devlet memurlarının tâbi bulundukları sorumluluk esaslarına bağlanmaları, yaptıkları her işlemin, aleyhlerine bir tazminat davasına yol açabileceğini düşünmelerine ve bunun sonucu olarak tereddüt içinde kalmalarına yol açabilir.

Tabiidir ki; adaletin gerçekleşmesi, hâkim hakkında sorumsuzluk müessesesinin kabulünü gerektirmez. Ancak, hâkimin hukuki sorumluluk halleri benimsenirken, yargısal faaliyetten ibaret olan esas görevinin aksatılmamasına büyük özen gösterilmesi zorunludur. Gelişigüzel bir sorumluluk sisteminin benimsenmesi, hâkimin bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye düşürebilir.

Hâkimlerin verdikleri kararlarından dolayı ilke olarak sorumlu tutulamayacakları esas olmakla beraber, Hukuk Muhakemeleri Kanunu, hâkimin bağımsızlığı kadar tarafsızlığını da güvence altına almak amacıyla, onun hukuki sorumluluğunu sınırlı olarak kabul etmiş ve aynı zamanda sorumluluğun tespitini özel bir usule tâbi tutmuştur.

Hâkimin yargılama faaliyetinden dolayı Devlet aleyhine tazminat davası açılabilmesi için; HMK’nun 46. maddesinde tahdidi olarak yazılı bulunan sebeplerin bir ya da bir kaçının gerçekleşmesi, hâkimin görevini yaparken davacıya karşı düşmanlığı veya karşı tarafla dostluğu nedeniyle, davacı aleyhine, kasıtla veya ağır ihmalle kanuna açıkça aykırı karar vermiş olması, kasten, adalete ve yasalara aykırı karar verdiğinin, tevil ve tefsire ihtiyaç göstermeyecek derecede açık ve kesin olması, davacının karardan dolayı zarar görmesi ve hâkimin davranışı ile zarar arasında illiyet bağının olması ve bu hususların davacı tarafından kanıtlanması gerekir.

Somut olayın incelenmesinde;

Somut olayda, deliller değerlendirilerek, soyut kanun hükümlerinin somut olaya uygulanması sonucu, hak ve nesafet kuralları gözetilerek vicdani kanaat doğrultusunda karar verildiği görülmüştür.

Hâkimin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile bunların gerçekleştirilmesine yönelik teminatlar hâkimlerin keyfî davranabilecekleri, istedikleri şekilde karar verebilecekleri ve bu kararlardan da sorumlu olmayacakları anlamına gelmemekle birlikte, somut olayda, HMK’nun 46. maddesinde sayılan sebeplerin mevcut olmadığı sonuç ve vicdani kanaatına varıldığından, işbu davanın reddine ve ...nun 49. maddesi hükmü uyarınca davacının 1000-TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlere, kararın dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, dosyadaki kanıtlara ve heyetin takdirine göre;

1-HMK'nun 46.maddesi uyarınca açılan davanın REDDİNE,

2-HMK’nun 49.maddesi uyarınca davacının takdiren 1000-TL disiplin para cezası ile cezalandırılmasına,

3-492 Sayılı Harçlar Kanunu gereğince; alınması gereken 375,10-TL maktu karar ve ilam harcının davacıdan tahsiline,

4-Davacı tarafca yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,

5-HMK’nun 333. maddesi gereği, hükmün kesinleşmesinden sonra, davacı tarafından yatırılan gider avansından kullanılmayan kısım kalması halinde davacıya iadesine,

6-Davalı ... vekil ile temsil edildiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir edilen 17.800,00-TL maktu vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalı ... Hazinesine verilmesine,…” karar verilmiştir.

Kararın Temyizi

9. Özel Daire kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. ÖN SORUN

10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce davacı vekili tarafın temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına yönelik istemi ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

III. GEREKÇE

Ön sorun yönünden;

11. Ön sorun ile ilgili hususların açıklığa kavuşturulması açısından temyiz incelemesinde duruşma yapılmasına ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesi ve konunun adil yargılanma hakkı kapsamında irdelenmesi gereklidir.

12. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36 ncı maddesinin birinci fıkrasında:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.

13. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Adil yargılanma hakkı” başlıklı 6 ncı maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir. Anılan maddeye göre “Herkes davasının medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir…”.

14. Anayasa’nın 36 ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından birisi de Anayasa’nın 141 inci maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141 inci maddesinin birinci fıkrası :

“Mahkemelerde duruşmalar herkese açıktır. Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlâkın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir” şeklindedir.

15. Yargılamanın açıklığı ilkesinin amacı adli mekanizmanın işleyişini kamu denetimine açarak yargılama faaliyetinin saydamlığını güvence altına almak ve yargılamada keyfiliği önlemektir. Bu yönüyle anılan ilke hukuk devletinin en önemli gerçekleştirme araçlarından birisini oluşturur. Duruşmalı yargılama hakkı her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlâlini oluşturmaz. Özellikle ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar verildikten sonra kanun yolu incelemesinin, tarafların iddia veya savunmaları yazılı olarak alındıktan sonra dosya üzerinden yapılması hâlinde adil yargılanma hakkının ihlâlinden söz edilemez (Anayasa Mahkemesi, Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016, § 36; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016, § 80; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014, § 23; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013, § 32).

16. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında “aleni yargılama” hakkının tanınması, zorunlu olarak “sözlü yargılama” hakkını da içerir. Bununla birlikte AİHS’in bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Anayasa Mahkemesi, Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016, § 44). Yargılamada tarafların şüpheye yer vermeyecek şekilde bu haklarından vazgeçmesi ve kamu yararının sözlü yargılama yapılmasını gerekli kıldığı bir durumun bulunmaması hâlinde duruşma yapılmayabilir. Vazgeçmenin açıkça veya zımnen yapılması mümkündür. Duruşma yapılmasına ilişkin talebin sürdürülmemesi ya da hiç ileri sürülmemesi, zımnen vazgeçmeye örnek gösterilebilir. Bunun yanında dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın kararı, § 46). (Benzer yöndeki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları için bkz. Blom/İsveç, B. No:28338/95, 14.3.2000; Eksert Turizm Taşımacılık Tekstil Gıda San ve Tic. Ltd. Şti/Türkiye ve diğer 7 başvuru, B. No:40988/06, 2.7.2013).

17. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca özellikle inandırıcılık sorunu taşımayan, karmaşık olmayan veya olaylarla ilgili hiçbir tartışmanın bulunmadığı, oldukça teknik davalar ile mahkemelerin tarafların sunduğu görüşlere ve diğer belgelere dayanarak adil ve makul bir biçimde karar verebilecekleri davalar için duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceğini belirtmiştir (Jussila/Finlandiya, § 41, Döry/İsveç, B. No:28394/95, 12.11.2002, § 37, Mehmet Emin Şimşek/Türkiye, B. No: 5488/05, 28.2.2012, § 30). (Adnan Altın, kararı, § 47).

18. Temyiz yolunda hüküm mahkemesinin kararı sadece hukuka uygunluk bakımından inceleme konusu yapılabilir. Yargıtay istinaf mahkemesi gibi bir vakıa, tahkikat ve yargılama mahkemesi değildir. Temyiz yolunda hüküm mahkemesinin kararı incelenerek hüküm mahkemesine bildirilmiş olan vakıaların usulüne uygun biçimde incelenip incelenmediği, özellikle o vakıalara kanunların (hukukun) doğru uygulanıp uygulanmadığı kontrol edilir.

19. Nitekim Anayasa Mahkemesi de bireysel başvuru yoluyla önüne gelen davalarda verdiği Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 17.11.2016; Cengiz Topel Çelikoğlu, B. No: 2013/8049, 18.02.2016; Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 07.01.2016; Kırmızı GAA İnşaat Turizm Gıda Sanayi ve Tic. Ltd. Şti, B. No: 2013/2370, 11.12.2014; Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17.09.2013 kararlarında başvurucuların duruşma talepleri bulunmasına rağmen dosya üzerinden inceleme yapılmasının adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda aleni yargılama hakkının ihlâli niteliğinde olduğu yönündeki başvurularının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

20. Yukarıda yapılan açıklamalar ve özellikle temyiz yolunda yeni vakıa ve delillerin Yargıtay tarafından incelenemeyecek olması karşısında duruşma isteminin reddi kararlarının hak ihlâli olarak değerlendirilmesi mümkün görülmemektedir.

21. Aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2021 tarihli ve 2017/12-2540 Esas, 2021/571 Karar; 17.09.2019 tarihli ve 2019/4-60 Esas, 2019/879 Karar; 22.11.2017 tarihli ve 2016/11-1239 Esas, 2017/1398 Karar ve 22.11.2017 tarihli ve 2017/8-2835 Esas, 2017/1399 Karar sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

22. Somut olayda dava 6100 sayılı Kanun'un 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkin olup karmaşık bir dava türü olmadığı gibi verilen karara karşı temyiz istemleri için taraflara başvuru olanağı tanınmış, temyiz dilekçesinin bir örneği cevap hakkı için karşı tarafa tebliğ edilmiştir.

23. Hâkimlerin sorumluluğunu düzenleyen ve eldeki davanın dayanağı olan 6100 sayılı Kanun'un 46 ve devamı maddeleri gereğince Dairelerin İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla karar verdiği ve temyiz incelemesini Hukuk Genel Kurulunun yaptığı işlerde duruşmalı olarak temyiz incelemesi yapılacağı konusunda açık bir düzenleme yer almamaktadır. Ayrıca Yargıtay Kanunu’nda da bu işlerin temyizinin duruşmalı olarak inceleneceği konusunda açık bir hükme yer verilmemiştir.

24. Şu durumda Hukuk Genel Kurulunun ağırlıklı işini oluşturan direnme kararlarının dâhi temyiz incelemelerinin açıklanan nedenlerle duruşmalı yapılamayacağı öngörülmüşken diğer işlerinin duruşmalı yapılacağını kabule olanak verecek yasal bir düzenleme ve gereklilik bulunmadığı açıktır. Bu nedenle Hukuk Genel Kurulunun incelemesine tabi işlerde ayrık ve açık bir düzenleme olmadığı sürece duruşmalı inceleme yapılması olanaklı görünmemektedir.

25. Bu nedenle davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

Esas yönünden;

26. Dava, 6100 sayılı Kanun'un 46 ncı maddesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 46 ncı maddesinde sorumluluk nedenleri sınırlı olarak sayılmıştır. Anılan maddede; “(1) Hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Devlet aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanun hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.” düzenlemesi bulunmaktadır.

28. Somut olayda 6100 sayılı Kanun'un 46 ncı maddesinde sınırlı sayıda belirtilen sorumluluk sebeplerinden hiçbiri bulunmadığından ve hâkimlerin yargılama faaliyetinden dolayı tazminat şartları oluşmadığından Özel Dairece davanın reddine karar verilmesi yerindedir.

29. Hâl böyle olunca, yapılan açıklamalara, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere, delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

11.12.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2024174-e-2024688-k-sayili-karari