ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/128 E., 2025/521 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/128 E., 2025/521 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 17.09.2025 tarihli, 2024/128 E., 2025/521 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2024/128 E., 2025/521 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/297 E., 2023/600 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 26.12.2022 tarihli ve

2022/8736 Esas, 2022/10473 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasında birleştirilerek görülen boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı-birleşen davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılması suretiyle asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararının, davalı-birleşen davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı-birleşen davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 22.11.1996 tarihinde evlendiklerini, ortak üç çocuklarının olduğunu, eşlerin evlendikleri günden itibaren anlaşamadıklarını, davalının eşine hakaret ettiğini, aşağıladığını, fiziksel şiddet uyguladığını, ailesi ile görüştürmediğini, bağımsız konut temin etmediğini, erkeğin psikolojisinin bozuk olduğunu ve eşini iffetsizlikle suçladığını, müvekkilinin ortak çocuklardan dahi bir anneye gösterilmesi gereken hürmeti göremediğini, son olarak oğlu tarafından eve gelmemesinin istendiğini, o tarihten beri ailesinin yanında yaşadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetlerin anneye verilmesine, ortak çocuklar yararına ayrı ayrı 500,00 TL tedbir-iştirak, müvekkili yararına 2.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 200.000,00 TL maddi, 200.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

2. Davalı vekili cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, tarafların görücü usulü ile evlendiklerini, eşler arasındaki anlaşmazlığın on beş yıl önce başladığını, müvekkilinin olaylara uzlaşıcı ve yumuşak yaklaşması nedeniyle evliliğin devam ettiğini, evliliğin bu hâle gelmesinde kadın eşin kusurlu olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

II. BİRLEŞEN DAVA

1. Davalı-birleşen davacı vekili birleşen dava dilekçesinde; taraflar arasında yaklaşık on beş yıldır anlaşmazlıkların yaşandığını, müvekkili tarafından davalının tüm olumsuz davranışlarına düzelir düşüncesiyle ılımlı yaklaşıldığını ancak davacının hiçbir zaman düzelmediğini, son iki yıldır evli biri gibi davranmadığını, bekâr biri gibi başına buyruk davranışlar sergilediğini, eşler arasında olması gereken sevgi ve saygının kalmadığını, kadın eşin oğlu ile yaşadığı tartışma sonucu evden ayrıldığını ve tüm ısrarlara rağmen bir daha dönmediğini ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velâyetlerin babaya verilmesine, her bir çocuk yararına ayrı ayrı olmak üzere 500,00 TL tedbir-iştirak nafakası ile müvekkili yararına 30.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davacı-birleşen davalı vekili birleşen davaya cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, asıl dava dilekçesinde yer alan beyanlarını tekrar ederek, birleşen davanın reddine, asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 13.06.2017 tarihli ve 2016/354 Esas, 2017/348 Karar sayılı kararı ile; tarafların 22.11.1996 tarihinde görücü usulü ile evlendikleri, ortak üç çocuklarının dünyaya geldiği, toplanan delillere göre erkeğin kadının ailesi ile sorun yaşaması nedeniyle eşini ailesiyle görüştürmediği, ortak çocukları kadının ailesinden uzak tutması sonucunda soğukluğa yol açtığı, taraflar arasında yaşanan son olayın mahiyetinin anlaşılamadığı, ne var ki bu olay sonrasında kadının ortak konutu terk ettiği, davacının çabalarına rağmen geri dönmediği, evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı, evliliğin bu hâle gelmesinde tarafların eşit kusurlu oldukları gerekçesiyle her iki davanın kabulüne, tarafların boşanmalarına, velâyetlerin babaya verilmesine, kadın eş yararına 500,00 TL tedbir yoksulluk nafakası ödenmesine ve eşit kusurlu kabul edilen eşlerin tazminat taleplerinin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davalı vekili tarafından; kusur belirlemesi, tazminatlar ve hükmedilen nafakanın miktarı; davalı-birleşen davacı vekili tarafından kusur belirlemesi ve nafakalar yönünden istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

1. Bölge Adliye Mahkemesinin 05.12.2018 tarihli ve 2018/448 Esas, 2018/880 Karar sayılı kararı ile; kadın eş tarafından ileri sürülen erkeğin ruhsal rahatsızlığı yönünden inceleme yapılmadığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın mahal mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

2. İlk Derece Mahkemesinin 28.05.2019 tarihli ve 2019/27 Esas, 2019/332 Karar sayılı kararı ile; belirtilen eksiklik yönünde gerekli araştırmanın yapılarak erkek eş hakkında fiil ehliyetinin bulunduğuna dair rapor alındığı, dosyanın incelenmesinde kadının 2013 yılından beri ailesi ile görüştüğü böyle olunca ilk kararda erkek eşe yüklenen kusurlu davranışın boşanmaya sebep olan olay olarak kabul edilemeyeceği, bunun dışında erkek eşten kaynaklanan başkaca bir kusurlu davranışın ispatlanamadığı, buna karşılık birlikte yaşamaktan kaçınan kadın eşin gerçekleşen olaylara göre tam kusurlu olduğu gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadının kusurlu davranışının erkeğin kişilik haklarını zedeler nitelikte olmadığından erkeğin manevi tazminat talebinin reddine, maddi tazminat talebinin ise ilk kararda maddi tazminat talebinin reddedilmiş olmasına rağmen hükme karşı bu yönden istinaf kanun yoluna başvurulmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.

3. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-birleşen davalı vekili tarafından her iki dava ve fer'îleri yönünden istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

4. Bölge Adliye Mahkemesinin 01.07.2022 tarihli ve 2020/6 Esas, 2022/1224 Karar sayılı kararı ile; toplanan delillere göre erkeğin bağımsız konut temin etmediği, eşini ailesi ile görüştürmediği, gerçekleşen olaylara göre kadının haklı sebeplerle birlikte yaşamaktan kaçındığı, dolayısıyla kadına bu yönde kusurlu kabul etmenin mümkün olmadığı, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle birleşen davanın reddine, asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, kadın yararına 500,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 17.500,00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminat ödemesine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...Taraflar arasında görülen boşanma davasında, 13.06.2017 tarihli kararı ile verilen Türk Medeni Kanunu’nun 166/1. maddesi kapsamındaki her iki boşanma kararı taraflarca istinaf edilmeyerek kesinleşmiştir. Gerçekleşen bu durum karşısında bölge adliye mahkemesi tarafından, ilk derece mahkemesince verilen boşanma hükmünün taraflarca istinaf edilmeyerek kesinleştiği hususu nazara alınmaksızın, yanılgılı değerlendirme sonucu davacı-davalı kadının boşanma davasının kabulüne ve davalı-davacı erkeğin boşanma davasının reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırı olup, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki kararda yer alan gerekçenin yanında; Yargıtay bozma ilâmında her ne kadar İlk Derece Mahkemesince 13.06.2017 tarihinde verilen kararda yer alan boşanma hükümlerinin taraflarca istinaf edilmediği gerekçesiyle kesinleştiği belirtilmişse de ilgili kararın Dairece yapılan inceleme sonucu verilen 05.12.2018 tarihli karar ile usulden kaldırılmasına karar verildiği, kaldırma sebebine göre diğer yönlerin Dairece incelenmediği ve ilk hükmün tamamen ortadan kaldırılmış olması nedeniyle kesinleşme olgusundan bahsetmenin mümkün olmadığı, böyle olunca her iki boşanma davası ve fer'îleri hakkında yeniden hüküm kurulmasının usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalı-birleşen davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı-birleşen davalı vekili temyiz dilekçesinde; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin kusurlu olduğunu, müvekkilden kaynaklı kusurlu bir davranışın bulunmadığını ileri sürerek usul ve yasaya aykırı direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleştirilerek görülmesine karar verilen boşanma davaları hakkında İlk Derece Mahkemesinin 13.06.2017 tarihli kararı ile her iki davanın da kabulüne karar verildiği, hükmün boşanma bölümüne karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmaksızın fer'îler bakımından itiraz edildiği ve Bölge Adliye Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda hükmün 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına karar verildiği anlaşılan eldeki davada; İlk Derece Mahkemesinin 13.06.2017 tarihli kararında yer alan asıl ve birleşen davanın kabulüne yönelik hükümlerin kesinleşip kesinleşmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166. maddesi.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 355. maddesi.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilk olarak istinaf incelemesinin kapsamı, sonrasında da evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davalarında kısmi kesinleşme hususlarının ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir.

2. İstinaf incelemesinin kapsamını düzenleyen 6100 sayılı Kanun'un 355. maddesi "İnceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu resen gözetir" hükmünü taşımaktadır. Bu maddeye göre istinaf başvurusunda bulunan taraf; dilekçesinde, dayanmış olduğu istinaf sebebiyle uyumlu şekilde, bölge adliye mahkemesinden nasıl bir karar verilmesi gerektiğine ilişkin iradesini açık ve kesin bir dille belirtmelidir. Dayanılan istinaf sebepleri, bölge adliye mahkemesinin yapacağı inceleme sonucu vereceği karar içeriğinin belirlenmesinde en belirleyici işleve sahip olacaktır. İstinaf başvurusunda bulunan, dilekçesinde ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını mı, yoksa değiştirilmesini mi istediğini; değiştirilmesini istiyorsa, hangi kapsamda ve nasıl değiştirilmesi gerektiğine ilişkin iradesini açıkça ortaya koymalıdır. İnceleme sonucunda başvurucuyu haklı bulan bölge adliye mahkemesi; ilk derece mahkemesi kararını, istinaf talebinde çizilen çerçeve içerisinde kalmak kaydıyla değiştirebilir; talepten daha fazlasına karar veremez. Kamu düzenini ilgilendiren hususlar, istemle bağlı olmaksızın resen incelenir. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 15.02.2023 tarihli ve 2021/2-365 Esas, 2023/74 Karar sayılı kararında da vurgulanmıştır.

3. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedenine dayalı boşanma davalarında kısmi kesinleşme hususu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.03.2021 tarihli ve 2020/2-29 Esas, 2021/200 Karar sayılı ilâmında uyuşmazlık konusu olarak ele alınmıştır. Söz konusu kararda "boşanma hükmünde yer alan kusur belirlemesine karşı, boşanma hüküm fıkrasından bağımsız şekilde" kanun yoluna başvurulabileceğine karar verilmiştir. Esasen kesin hüküm, kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır. Gerekçenin ise; hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunması hâlinde istisnaen kesin hüküm etkisinin olduğu kabul edilmektedir. Söz konusu kararda, tarafların kusur durumlarının gösterildiği gerekçe bölümü ile boşanma hüküm fıkrası arasında sıkı bir ilişki bulunmakla birlikte, bu ilişkinin birbirinden ayrılması imkânsız bir bağ yaratmadığına vurgu yapılmıştır. Kısmi istinaf/temyiz olarak adlandırılan bu yolla taraflar; hükmün tamamını değil, kararın aleyhe olduğunu düşündükleri bir veya daha fazla kısmını kanun yoluna taşıdıkları takdirde, hükmün kanun yoluna konu edilmeyen kısmı kesinleşir. Burada kesinleşen yönler; bozma kararının kapsamı dışında kalarak usuli kazanılmış hak oluşturmasından dolayı değil, süresinde kanun yoluna başvurulmadığı için kesinleşmiştir. Tüm bu anlatılanlar ışığında somut olaya bakıldığında; Özel Daire bozma kararında isabetli şekilde belirtildiği gibi, İlk Derece Mahkemesinin 13.06.2017 tarihli kararında yer alan "asıl ve birleşen davaların kabulüne yönelik" hükmün taraflarca istinaf edilmeyerek kesinleştiği hususu tartışmasızdır.

4. Diğer yandan direnme kararında, 05.12.2018 tarihli Bölge Adliye Mahkemesi kararının "dava ve taraf ehliyetiyle ilgili olması nedeniyle kamu düzenine ilişkin olup ilk hükmü tamamen ortadan kaldırdığı, böyle olunca tarafların boşanmalarına ilişkin bölümün kesinleşmesinden bahsedilemeyeceği" şeklindeki gerekçeye yer verildiği anlaşıldığından, uyuşmazlığın çözümü için dava şartlarının da açıklanmasında yarar vardır.

5. Dava şartları 6100 sayılı Kanun'un 114. maddesinde düzenlenmiş olup; mahkemece dava şartlarının mevcut olup olmadığı davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılacağı gibi, taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler (6100 sayılı Kanun md. 115/1). Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesinin 05.12.2018 tarihli kararında taraf ehliyetine ilişkin dava şartı yönünden eksik inceleme yapıldığı gerekçesiyle hükmün resen kaldırıldığı, ne var ki İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucu erkeğin 09.04.2019 tarihli raporla fiil ehliyetinin tam olduğunun tespit edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla eldeki davada "dava şartlarına aykırı bir durumun olmadığı" açıklığa kavuşmuştur. Somut olayda dava şartlarına bir aykırılık tespit edilemediğine göre, artık Bölge Adliye Mahkemesi kaldırma kararının sırf "kamu düzenine ilişkin" olması nedeniyle, kesinleşmenin söz konusu olamayacağına ilişkin gerekçesine de katılmak mümkün değildir. Zira yukarıda üçüncü bentte anlatıldığı üzere; kısmi istinaf/temyiz yolu sonucunda kararın kanun yoluna konu edilmeyen yönleri, usuli kazanılmış hak oluşturduğu için değil, taraflarca itiraz edilmediği için kesin hüküm niteliğindedir. Böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak yargılama sonunda 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a bendi uyarınca verilen kaldırma sebebinin, kamu düzenine ilişkin olduğundan bahisle kesinleşmeye engel olacağından söz edilemez.

6. Yapılan tüm bu açıklamalar ışığı altında, Bölge Adliye Mahkemesinin dava şartlarına ilişkin incelemesine dayalı 05.12.2018 tarihli kaldırma kararı incelendiğinde; hüküm fıkrasında İlk Derece Mahkemesi kararının tümüyle kaldırılmasına karar verilmediği gibi tarafların dilekçelerinde sunmuş olduğu sebeplere göre "istinaf sınırlamasının" yapıldığı anlaşılmaktadır. İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılamada sonucunda da dava şartlarına aykırı bir durumun varlığı tespit edilmemiştir. Böyle olunca, İlk Derece Mahkemesinin 13.06.2017 tarihli kararında yer alan her iki davanın kabulüne ilişkin hükmün, taraflarca istinaf edilmeyerek kesinleştiği hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

7. Öyle ise Bölge Adliye Mahkemesince yapılması gereken iş, İlk Derece Mahkemesinin 13.06.2017 tarihli kararı ile verilen boşanma davalarının kabulüne yönelik hükmün kesinleştiği gözetilerek konusu kalmayan boşanma davaları hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar vermek ve tarafların boşanmaya sebep olan olaylardaki kusurlu davranışlarını belirlemek suretiyle, tespit edilen bu kusurlu davranışlar uyarınca boşanmanın eki niteliğindeki tazminat ve nafaka talepleri yönünden olumlu olumsuz hüküm kurmaktan ibarettir.

8. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; boşanma davalarında verilen hüküm sonucu ile gerekçenin bir bütün olduğu ve bölünemeyeceği, dolayısıyla boşanmaya esas alınan kusur belirlemesinin istinaf edilmesi hâlinde kesinleşmiş bir boşanma hükmünün varlığından söz edilemeyeceği, eldeki davada da İlk Derece Mahkemesinin 13.07.2017 tarihli kararının taraflarca kusur belirlemesi bakımından istinaf edildiği gözetildiğinde ortada kesinleşmiş bir boşanma hükmünün bulunmadığı, dolayısıyla derece mahkemeleri tarafından davaların esası hakkında karar verilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, bu yöne ilişkin direnme kararının onanarak, sair temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

9. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

10. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davalı-birleşen davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin 2. fıkrası uyarınca Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

17.09.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2024128-e-2025521-k-sayili-karari