ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/125 E., 2025/374 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2024/125 E., 2025/374 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.06.2025 tarihli ve 2024/125 E., 2025/374 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2024/125 E., 2025/374 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2023/698 E., 2023/962 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.06.2023 tarihli ve

2023/866 Esas, 2023/2489 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki iflas davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince verilen kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin davalı ile olan ticari ilişkisinden doğan borcuna karşılık, davalının müvekkiline verdiği çeklerin süresinde bankaya ibraz edildiğinde karşılıksız olduğunun görüldüğünü, davalı şirket aleyhine İstanbul 14. İcra Müdürlüğünün 2018/3288 Esas sayılı dosyasında takip başlatıldığını, davalı şirketin icra takibine yasal süresi içerisinde itiraz etmediğini, iflas takibinin kesinleştiğini, davalı şirketin müvekkili şirkete takip konusu borca ilişkin herhangi bir ödeme yapmadığını ileri sürerek davalı şirketin icra dosyasına ilişkin tüm dosya borcunu takip tarihinden itibaren takipten sonrası için de işletilecek yasal faizi ile birlikte dosyaya depo etmesine, aksi hâlde davalı şirketin iflasına karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; usulüne uygun tebligat yapılmasına rağmen cevap dilekçesini süresinde sunmamış, ancak 24.04.2019 tarihli dilekçesinde iflas yoluyla başlatılan takibin usulsüz olduğunu, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin davacı tarafça ihlâl edildiğini ve davacının sözleşme kapsamında aldığı avans çeklerini haksız şekilde iade etmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 21.10.2021 tarihli ve 2021/220 Esas, 2021/1009 Karar sayılı kararı ile; borçlunun icra dairesinde ödeme emrine itiraz etmediği, süresinden sonra verilmiş cevap dilekçesiyle takibe konu çeklerin bedelsiz olduğunu ileri sürdüğü, süresinden sonra sunulan beyanların dikkate alınmasının mümkün olmadığı, ancak bir an için bu dilekçenin geçerli bir cevap dilekçesi olduğunun kabulü hâlinde dahi davalı tarafından icra müdürlüğünde yapılan bir itiraz olmadığından, ödeme emri ve borcun kesinleştiği, kesinleşen takibe rağmen davalı şirket tarafından borcun ödenmediği ve depo emri kararının yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın kabulü ile davalının iflasına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 29.12.2022 tarihli ve 2022/1903 Esas, 2022/1632 Karar sayılı kararı ile; davalı ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiğini, iflas davasının usule aykırı olduğunu, davadan ve takipten bilirkişi raporunun tebliğiyle haberdar olduğunu savunmuş ise de, icra takibinde davalıya çıkartılan tebligatın iade edilmesi üzerine, davalının ticaret sicilinde kayıtlı adresine 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun (TK) 35. maddesi uyarınca yapılan tebliğin usulüne uygun olduğu, bu nedenle davalının savunmasına itibar edilmediği, davalının takibe itiraz etmediği ve takibin kesinleştiği, usulüne uygun depo emrine rağmen borcun da ödenmediği dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesince davalının iflasına karar verilmesinin yerinde olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.06.2023 tarihli ve 2023/866 Esas, 2023/2489 Karar sayılı kararı ile,

"....İİK’nın 43/2 madde hükmüne göre alacaklı başlattığı takip yolunu bir defaya mahsus harç ödemeksizin yeni baştan müracaat edebilir. Kanundaki "yeni baştan müracaat"tan kasıt takibin tüm unsurlarıyla yeniden başlamasıdır. Buna göre tebligatın asile ve daha önceden yapılan tebligat yok sayılarak yapılması gerekir.

Tebligat Kanunu’nun 10. maddesinin 1. fıkrası uyarınca tüzel kişi muhatap yeni adresini kayıtlı olduğu resmi sicile bildirmemiş ise resmî sicildeki adresi bilinen adres olarak kabul edileceği için tebligat bu adrese çıkarılacak, ancak adres değişmiş olduğu için tebliğ evrakı tebliğ edilemeden iade edilecektir. Bu durumda tebliğ evrakının tebliğ edilemediği tüzel kişinin resmî sicildeki adresi Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin 4. fıkrasının açık hükmü gereği esas alınarak, aynı maddenin 2. fıkrasına göre tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve kapıya asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır. Bundan sonra eski adrese aynı Kanunun 35. maddesinin 3. fıkrasına göre çıkarılan tebligatlar muhataba yapılmış sayılır.

Diğer taraftan Tebligat Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 57. maddesinin 4. fıkrası “Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından ana statü, sicil, tüzük ve kuruluş senedi gibi resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır” hükmünü içermektedir.

Somut olayda, davacı alacaklı tarafından, borçlu aleyhine başlatmış olduğu kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip değiştirilerek iflas yoluyla adi takibe geçilmiştir. Bu durumda, davacı tarafça yeniden harç ödenmeyecek ise de yeni bir takip başlatmış olduğundan iflas yoluyla adi takipte ödeme emrinin ilk önce davalı borçlu şirketin ticaret sicil adresine tebliğ edilmesi (T.K. 10/1 maddesi), bila tebliğ iadesi halinde Tebligat Kanunun 35. maddesine göre tebliğe çıkarılması gerekir. Oysa, icra dosyası incelendiğinde iflas yoluyla ödeme emrinin doğrudan T.K’nın 35. madde hükmüne göre davalı borçlu şirkete tebliğ edildiği anlaşılmış olup, Kanunun ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış olan tebligat geçerli değildir.

Bu açıklamalar ışığında, mahkemece, iflas yoluyla adi takipte ödeme emri tebliği usulsüz olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; takip yolunun değiştirilmesi ile yeni bir hukuki ilişkinin kurulması veya mevcut hukuki ilişkinin değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılması söz konusu olmayıp sadece takip hukukunun alacaklıya tanıdığı bir imkânın tek taraflı olarak kullanıldığı, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) 43/2. maddesinin son cümlesinde ...diğerine yeni baştan müracaat edebilir.... denilmekle burada nihai olarak takip yolunun değiştirilmesi yoluyla alacaklının takibi geri almadığı veya yeni baştan takip yapmadığı, takip türüne ilişkin iradesini değiştirdiği, alacaklının Kanun'un kendisine olanak sağladığı bu hakkı kullanarak takip yolunu değiştirmesinin icra iflas hukukuna özgü bir taraf takip işlemi olduğu, icra müdürlüğünde ve mahkemede geçen bütün süreçlerde davalının belirlenen adresine TK'nın 35. maddesi uyarınca tebligat yapıldığı, davalının yargılama boyunca ya da icra takibi aşamasında İİK'nın 16. maddesi uyarınca icra müdürlüğüne usulsüz tebligat iddiasında da bulunmadığı, söz konusu takibin yeni bir takip olmadığı ve eski takibin devamı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, iflas davası açılabilmesi için öncelikle takip yolunun iflas yoluyla başlatılması gerektiğini, ancak davacı tarafından ilk olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takip yapıldığını, bununla birlikte ödeme emrinde bulunması gereken unsurların bulunmadığını, davaya dayanak olarak gösterilen iflas takibine ilişkin ödeme emrinin usulsüz tebliğ edildiğini, davacının müvekkili şirket ile imzaladığı münhasırlık sözleşmesini açıkça ihlâl ettiğini, aldığı avans çeklerini haksız şekilde iade etmediğini, müvekkili tarafından açılan menfi tespit davasının bekletici mesele yapılmamasının hatalı olduğunu belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacı alacaklı tarafından başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip aşamasında borçluya gönderilen ödeme emri tebligatının iade edilmesi üzerine TK'nın 35. maddesine göre tebligat işlemi yapıldıktan sonra davacının İİK'nın 43/2. maddesi uyarınca takip yolunu değiştirerek iflas yolu ile takip başlatması üzerine borçluya gönderilen ödeme emri tebligatının borçlunun ilk önce ticaret sicil adresine gönderildikten sonra tebligatın iade edilmesi hâlinde TK'nın 35. maddesine göre mi tebliğ edilmesi gerektiği yoksa takip yolunun değiştirilmesinden sonra borçluya doğrudan mı TK'nın 35. maddesi uyarınca tebligat yapılacağı, buradan varılacak sonuca göre İlk Derece Mahkemesince verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 43/2. maddesi

2. 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun 10/1 ve 35. maddeleri

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin açıklanmasında yarar vardır.

2. Tebligat Kanunu'nun bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır.

3. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine 19.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrası "…Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır…" şeklindedir.

4. Tebligat Kanunu’nun 35. maddesi ise; "Kendisine veya adresine kanunun gösterdiği usullere göre tebliğ yapılmış olan kimse, adresini değiştirirse, yenisini hemen tebliği yaptırmış olan kaza merciine bildirmeye mecburdur. Bu takdirde bundan sonraki tebliğler bildirilen yeni adrese yapılır.

(Değişik fıkra: 11/1/2011-6099/9 md.) Adresini değiştiren kimse yenisini bildirmediği ve adres kayıt sisteminde yerleşim yeri adresi de tespit edilemediği takdirde, tebliğ olunacak evrakın bir nüshası eski adrese ait binanın kapısına asılır ve asılma tarihi tebliğ tarihi sayılır.

(Değişik: 19/3/2003-4829/11 md.) Bundan sonra eski adrese çıkarılan tebliğler muhataba yapılmış sayılır.

(Ek : 6/6/1985-3220/12 md.; Değişik fıkra: 11/1/2011-6099/9 md.) Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.

(Ek fıkra: 11/1/2011-6099/9 md.) Daha önce yurt dışındaki adresine tebligat yapılmış Türk vatandaşı, yurt dışı adresini değiştirir ve bunu tebliğ çıkaran mercie bildirmez, adres kayıt sisteminden de yerleşim yeri adresi tespit edilemezse, bu kişinin yurt dışında daha önce tebligat yapılan adresine Türkiye Büyükelçiliği veya Konsolosluğunca 25/a maddesine göre gönderilen bildirimin adrese ulaştığının belgelendiği tarihten itibaren otuz gün sonra tebligat yapılmış sayılır” şeklinde düzenlenmiştir.

5. Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 57. maddesinin 4. fıkrası ise “Daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler bakımından ana statü, sicil, tüzük ve kuruluş senedi gibi resmî kayıtlardaki adresleri esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır” hükmünü içermektedir.

6. Tebligat Kanunu’nun 35. maddesinin 1. fıkrası gerçek kişi muhatap ile ilgili olup, eski adrese tebliğ yapılabilme şartları 2 ve 3. fıkralarda gösterilmiştir. TK'nın 35. maddesinin 4. fıkrası ise tüzel kişi muhatap ile ilgili olup, daha önce tebligat yapılmamış olsa bile tüzel kişinin yeni adresini kayıtlı olduğu sicile bildirmemesi hâlinde sicilde yazılı olan adresine aynı Kanun'un 35. maddesinin 2 ve 3. fıkralarına göre tebligat yapılabileceği belirtilmiştir.

7. Öte yandan uyuşmazlığın çözümü için takip yolunun değiştirilmesine ilişkin İİK'nın 43/2. maddesinde yer alan yasal düzenlemenin açıklanması da gerekmektedir.

8. İcra ve İflas Kanunu'nun 43. maddesi, "İflas yolu ile takip, ancak Ticaret Kanunu gereğince tacir sayılan veya tacirler hakındaki hükümlere tabi bulunanlar ile özel kanunlarına göre tacir olmadıkları halde iflasa tabi bulundukları bildirilen hakiki veya hükmi şahıslar hakkında yapılır. Şu kadar ki, alacaklı bu kimseler hakkında haciz yolu ile de takipte bulunabilir.

Bu yollardan birini seçen alacaklı bir defaya mahsus olmak üzere o yolu bırakıp harç ödemeksizin diğerine yeni baştan müracaat edebilir" şeklinde düzenlenmiştir.

9. İcra ve İflas Kanunu'nun 43/2. maddesi ile alacaklıya takip yolunu değiştirme imkanı verilmiştir. Alacaklı iflas yoluyla takip başlattıktan sonra takibini haciz yoluyla takibe, haciz yoluyla takip başlattıktan sonra takibini iflas yoluyla takibe dönüştürebilir. Alacaklı bir defaya mahsus takip yolunu değiştirmesi hâlinde yeniden harç ödenmez. Bu şekilde takip yolunun bir defaya mahsus olmak üzere değiştirilmesine imkân tanınmıştır (İbrahim Aşık, Yakup Oruç, Ozan Tok, Faruk Saçar, Recep Aşit, İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2024, s. 86).

10. Anılan düzenleme ile alacaklının bu hakkı kullanabilmesi için kanunda belirtilen bazı şartların gerçekleşmesi gerekmektedir. Buna göre takip yolunun değiştirebilmesi için öncelikle takip yolu değişikliğine elverişli bir icra takibinin olması gerekmektedir. Bunun yanı sıra borçlunun iflâsa tâbi şahıslardan olması, usulüne uygun yapılmış geçerli bir takibin bulunması, alacak miktarı ve takibin dayanağı alacağın aynı olması ve son olarak da takip yolunun değiştirilmesi yönünde alacaklının talebinin bulunması gerekmektedir.

11. Takip yolunun değiştirilmesi hâlinde, seçilen takip yoluna ilişkin işlemlerin yeniden yapılması gerekmektedir. Başvurulan takip yolu için alacaklının (aynı dosya üzerinden) yeni bir takip talebinde bulunması gerekir; bunun üzerine borçluya seçilen takip yoluna özgü bilgilerin yer aldığı yeni bir ödeme emri gönderilir (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuk El Kitabı, Ankara 2013, s. 173).

12. Yeni baştan müracaat edilen takip önceki takibin devamı niteliğinde olduğundan, takip yolunun değiştirilmesi durumunda takibe aynı dosya üzerinden devam edilecektir.

13. Tüm bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından 14.09.2018 tarihinde davalı şirket aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatıldığı, davalının bilinen adresine çıkartılan ödeme emrinin iade edilmesi üzerine bu kez TK'nın 35. maddesi uyarınca davalı şirketin ticaret siciline kayıtlı adresine ödeme emrinin gönderildiği ve 04.10.2018 tarihinde davalıya tebliğ edildiği, sonrasında davacı vekilinin 26.10.2018 tarihli talebi uyarınca takibin iflas yolu ile takibe çevrildiği, iflas yolu ile takibe ilişkin ödeme emrinin, davalı şirketin sicile kayıtlı adresine TK'nın 35. maddesi uyarınca 03.11.2018 tarihinde tebliğ edildiği, davalının takibe itiraz etmediği, davacının ödeme emrinin tebliğinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içinde davalının iflasına karar verilmesi talebi ile eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır.

14. Davacı alacaklı tarafından davalı borçlu aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla takip değiştirilerek iflas yoluyla takibe geçilmiştir. İİK'nın 43/2. maddesinde takip yolunun değiştirilmesi durumunda alacaklıya sadece harçtan muafiyet hakkı verilmiş olup, bu durumda davacı tarafça yeniden harç ödenmeyecek ise de anılan düzenlemede yeni baştan müracaat denilmekle yeni bir takip başlatılmış olduğundan borçlu, önceki takibe itiraz etmese bile takip yolunun değiştirilmesinden sonra kendisine gönderilecek yeni ödeme emrine karşı itirazda bulunabilir. Bu durumda iflas yoluyla adi takipte ödeme emrine ilişkin tebliğ işlemlerinin yeniden yapılması gerekmektedir.

15. Bu nedenle TK'nın 10/1. maddesi uyarınca ödeme emrinin ilk önce davalı borçlu şirketin bilinen son adresi olan ticaret sicil adresine tebliğ edilmesi, davalıya gönderilen tebligatın iade edilmesi hâlinde bu kez TK'nın 35. maddesine göre tebliğ işleminin yapılması gerekmektedir. Ancak icra dosyası incelendiğinde, davacı tarafından takip yolunun değiştirilmesinden sonra iflas yoluyla takibe ilişkin ödeme emrinin doğrudan TK'nın 35. maddesi uyarınca davalı borçlu şirkete tebliğ edildiği anlaşılmakla, yapılan tebliğ işlemi usulsüzdür.

16. Bu durumda İlk Derece Mahkemesince, iflas yoluyla takipte ödeme emri tebliği usulsüz olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, takip yolunun değiştirilmesinden sonra ödeme emrinin davalı borçluya doğrudan TK'nın 35. maddesine göre tebliğ edilmesinin mümkün olduğu gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.

17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; İİK'nın 43/2. maddesi uyarınca takip yolunun değiştirilmesi hâlinde önceki işlemlerin ortadan kalkmadığı, takip yolunun değiştirilmesi durumunda, yürütülen takibin önceki takibin devamı olması sebebiyle, alacaklının TK'dan kaynaklanan haklarının da korunması gerektiği, somut olayda davacı tarafından davalı şirket aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatıldığı, davalının bilinen adresine çıkartılan ödeme emrinin iade edilmesi üzerine bu kez TK'nın 35. maddesi uyarınca davalı şirketin ticaret siciline kayıtlı adresine ödeme emrinin gönderildiği ve davalıya tebliğ edildiği, sonrasında davacının kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibini iflas yolu ile takibe çevirdiği, iflas yolu ile takibe ilişkin ödeme emrinin, davalı şirketin sicile kayıtlı adresine TK'nın 35. maddesi uyarınca tebliğ edildiği, yapılan tebliğ işleminin usulüne uygun olduğu, açıklanan nedenlerle İlk Derece Mahkemesince verilen direnme kararının doğru olup onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

18. Hâl böyle olunca İlk Derece Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

18.06.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I O Y"

1. Özel Daire ile İlk Derece Mahkemesi arasındaki uyuşmazlık; davacı alacaklı tarafından başlatılan kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip aşamasında borçluya gönderilen ödeme emri tebligatının iade edilmesi üzerine 7201 sayılı Tebligat Kanunu'nun (TK) 35. maddesine göre tebligat işlemi yapıldıktan sonra davacının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) 43/2. maddesi uyarınca takip yolunu değiştirerek iflas yolu ile takip başlatması üzerine borçluya gönderilen ödeme emri tebligatının borçlunun ilk önce ticaret sicil adresine gönderildikten sonra tebligatın iade edilmesi hâlinde TK'nın 35. maddesine göre mi tebliğ yapılması gerektiği yoksa takip yolunun değiştirilmesinden sonra borçluya doğrudan TK'nın 35. maddesi uyarınca tebliğ yapılıp yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır.

2. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle İİK'nın 43/2. maddesinde düzenlenen takip yolunun değiştirilmesi konusuna değinmek gerekmektedir.

3. İİK'nın 43. maddesi İflas yolu ile takip, ancak Ticaret Kanunu gereğince tacir sayılan veya tacirler hakındaki hükümlere tabi bulunanlar ile özel kanunlarına göre tacir olmadıkları halde iflasa tabi bulundukları bildirilen hakiki veya hükmi şahıslar hakkında yapılır. Şu kadar ki, alacaklı bu kimseler hakkında haciz yolu ile de takipte bulunabilir.

Bu yollardan birini seçen alacaklı bir defaya mahsus olmak üzere o yolu bırakıp harç ödemeksizin diğerine yeni baştan müracaat edebilir şeklinde düzenlenmiştir.

4. İcra ve İflas Kanunu'nun 43/2. maddesine göre, iflasa tâbi borçlusunu haciz veya iflas yoluyla takip etmek hususunda bir seçim hakkına sahip olan alacaklı, seçtiği takip yolunu değiştirebilir. Buna göre haciz veya iflas yollarından birini seçmiş ve bu yolda takibe başlamış olan alacaklı, bir defaya mahsus olmak üzere, başlamış olduğu takip yolunu bırakıp, tekrar harç ödemeden (aynı dosya üzerinden) diğer takip yoluna başvurabilir (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuk El Kitabı, Ankara, 2013, s. 172). Meselâ, iflasa tâbi borçlusuna karşı genel haciz yoluyla takip yapan alacaklı, bu takibinden vazgeçerek, aynı dosya üzerinde borçlusunu iflas yoluyla takip edebilir.

5. Bunun gibi, iflasa tâbi borçlusuna karşı iflas yoluyla takip yapan alacaklı da bu iflas takibinden vazgeçerek, aynı dosya üzerinde borçlusunu haciz yoluyla takip edebilir. Önceki (değiştirilen) takibin itiraz üzerine durmuş olmasının veya önceki takibin kesinlemiş olmasının, takip yolunun değiştirilmesine bir etkisi yoktur.

6. Alacaklının başvurduğu takip yolunu değiştirme hakkı bir defaya mahsustur. Meselâ başladığı haciz takibini bırakarak iflas takibi yapan bir alacaklı, bu iflas takibinden de vazgeçerek (aynı dosya üzerinden, yeniden harç ödemeden) tekrar haciz yolu ile takip yapamaz.

7. Takip yolunun değiştirilmesi hâlinde, yürütülen takip önceki takibin devamı niteliğinde olacaktır ve aynı dosya üzerinden takibe devam edilecektir.

8. Takip yolunun değiştirilmesiyle, yeni baştan müracaat edilen takip yoluna ilişkin takip süreci ödeme emri aşamasından itibaren yeniden başlayacaktır.

9. Takip yolunun değiştirilmesi durumunda, yürütülen takibin önceki takibin devamı olması nedeniyle, borçluya yönelik yapılan tebligat işlemleri geçerliliğini koruyacaktır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2013 tarihli ve 2013/23-131 Esas, 2013/1683 Karar sayılı kararında, takip yolunun değiştirilmesi durumunda, yeni takip eski takibin devamı niteliğinde olduğu gerekçesiyle, haciz yolu ile takipte vekâletname verip, ödeme emrine itiraz eden avukatın takip yolunun İİK'nın 43. maddesi uyarınca değiştirilmesi üzerine, iflas ödeme emrini tebellüğ etmesinde (yeni takip eski takibin devamı niteliğinde olduğundan) bir usulsüzlük bulunmadığına karar verilmiştir.

10. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı tarafından 14.09.2018 tarihinde davalı şirket aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatılmıştır. Davalının bilinen adresine çıkartılan ödeme emrinin iade edilmesi üzerine bu kez TK'nın 35. maddesi uyarınca davalı şirketin ticaret siciline kayıtlı adresine ödeme emrinin gönderildiği ve 04.10.2018 tarihinde davalıya tebliğ edildiği, sonrasında davacı vekilinin 26.10.2018 tarihli talebi uyarınca takibin iflas yolu ile takibe çevrildiği, iflas yolu ile takibe ilişkin ödeme emrinin, davalı şirketin sicile kayıtlı adresine TK'nın 35. maddesi uyarınca 03.11.2018 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmaktadır.

11. Takip yolunun değiştirilmesi durumunda, yürütülen takibin önceki takibin devamı olması sebebiyle, alacaklının TK'dan kaynaklanan haklarının korunması gerekmektedir. Somut olayda davacı tarafından davalı şirket aleyhine kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibi başlatılmış, davalının bilinen adresine çıkartılan ödeme emrinin iade edilmesi üzerine bu kez TK'nın 35. maddesi uyarınca davalı şirketin ticaret siciline kayıtlı adresine ödeme emrinin gönderilmiş ve davalıya tebliğ edilmiştir.

12. Davacının kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile icra takibini iflas yolu ile takibe çevirmesi üzerine, iflas yolu ile takibe ilişkin ödeme emri, davalı şirketin sicile kayıtlı adresine TK'nın 35. maddesi uyarınca tebliğ edilmiş olup, az yukarıda yer verilen Hukuk Genel Kurulunun 20.12.2013 tarihli ve 2013/23-131 Esas, 2013/1683 Karar sayılı kararı da dikkate alındığında davalı borçluya TK'nın 35. maddesine göre yapılan tebliğ işlemi usulüne uygun olup direnme kararının açıklanan nedenlerle onanması gerektiği düşüncesinde olduğumuzdan Sayın Çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2024125-e-2025374-k-sayili-karari