ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/966 E., 2024/446 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/966 E., 2024/446 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.09.2024 tarihli, 2023/966 E., 2024/446 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/966 E., 2024/446 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/2405 E., 2022/2604 K.

KARAR : Davanın reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 27.04.2022 tarihli ve

2021/15916 Esas, 2022/4119 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki kullanıcı şerhi verilmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, temyiz incelemesi sırasında duruşmanın düzenlendiği 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin direnme kararının temyizini kapsamadığı, direnmenin düzenlendiği aynı Kanun'un 373 üncü maddesinde ise duruşmaya yer verilmediği gözetildiğinde direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağı kabul edilerek davacı vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilerek, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarılan İstanbul ili Sultanbeyli ilçesi Necip Fazıl mahallesinde kain 216 ada 6 parsel sayılı taşınmazın kadastro çalışması sırasında beyanlar hanesine ''iş bu taşınmaz bahçe olarak kullanıcısı tespit edilemediğinden ... adına tespit edilmiştir'' ibaresi yazılarak Hazine adına tespit gördüğünü, müvekkili ...’ın anılan taşınmazı önceki kullanıcı ...’dan 08.08.2001 tarihli harici satış sözleşmesi ile satın aldığını, kullanım durumu ve satışın Sultanbeyli Belediye Başkanlığı kayıtlarıyla sabit olduğunu, o tarihten itibaren müvekkilinin tüm emlak vergilerini ödediğini ve zilyetliğinin devam ettiğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın beyanlar hanesindeki ibarenin kaldırılarak yerine ''iş bu taşınmaz bahçe olarak 13.08.2001 tarihinden itibaren Bekir kızı, 01.01.1969 doğumlu, 49120040572 TC kimlik numaralı ... tarafından kullanılmaktadır'' ibaresinin yazılmasını istemiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmaz üzerinde keşif icra edildiğinde davacının zilyetliğini kanıtlayacak herhangi bir muhdesat olmadığının tespit edileceğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 15.10.2019 tarihli ve 2018/314 Esas, 2019/359 Karar sayılı kararıyla; dosyada bulunan adi yazılı satış senedi ve emlak vergi kayıtlarının dava konusu taşınmazla uyumlu olduğu, tanık beyanları uyarınca da iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulü ile dava konusu 216 ada 6 parsel sayılı taşınmazın beyanlar hanesine ''Bu taşınmaz bahçe olarak 2011 yılından beri Bekir kızı ...'ın fiili kullanımındadır'' şerhinin yazılmasına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 23.06.2021 tarihli ve 2020/426 Esas, 2021/1533 Karar sayılı kararıyla; taşınmaz hukukunda zilyetlik kavramı kullanılmakta iken 3402 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesinde fiili kullanım kavramının kullanıldığı, iki kavramın birbirinden farklı olduğu, kullanmanın taşınmazdan yarar sağlayan eylemler olduğu, eylemlerin amacının yarar sağlamak ve kazanım elde etmek olduğu, ayrıca fiili kullanımın ekonomik amaca uygun bir kullanım olması ve en azından taşınmaz üzerinde hakimiyet sağlamaya yetecek bir süreyi içermesi gerektiği, kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişilerin tespit sırasında çekişmeli taşınmazı ekonomik amacına uygun olarak fiilen kullanan kişiler olması gerektiği, somut olayda toplanan delillere göre kadastro tespiti sırasında dava konusu taşınmaz üzerinde davacının anlatıldığı şekliyle fiili kullanımının bulunmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2 maddesi gereğince hükmün ortadan kaldırılmasına, yeniden hüküm tesisi suretiyle kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; ''...Dava, 3402 sayılı Kanun'a 5831 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile eklenen Ek-4. maddesine göre yapılan kullanım kadastrosuna itiraz niteliğindedir. 3402 sayılı Kanun'un Ek-4. maddesi ile 6831 sayılı Kanun'un 20.06.1973 tarihli Kanun ile değişik 2. maddesinin (B) bendinde, orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı, kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanun'un 11. maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır.

Bu maddenin amacı, kadastro sırasında taşınmazın fiili kullanıcısının tespit edilmesidir. Anılan yasa maddesine dayanılarak açılacak davalarda kabul kararı verilebilmesi için, öncelikle davacı tarafın taşınmazı kullandığının ispat edilmesi gerekmektedir. Diğer bir anlatımla, kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişiler, kadastro tespiti sırasında çekişmeli taşınmazı ekonomik amacına uygun olarak fiilen zilyet olarak kullanan kişilerdir.

Somut olayda, dosya kapsamında bulunan tüm bilgi, belge, kadasto tutanağında taşınmazın bahçe olarak kullanıldığının tesbit edildiğinin belirtilmesine, dosya içindeki 2001 yılında ait zilyetlik devir senedi ve ekindeki belediye arazi tesbit formu, mahallinde yapılan keşifte dinlenen tanık beyanları, teknik bilirkişi raporları ve ekinde yer alan fotoğraflardan dava konusu taşınmaz üzerinde davacının kullanım kadastro tespiti sırasında Kanun'un aradığı anlamda fiili kullanımın olduğu sabitttir. Buna göre Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddine verilmiş olması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir'' gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, bilirkişi raporunda davacı tarafından dayanılan satış senedinin dava konusu taşınmaza uyumlu olduğu ve emlak vergi kaydı bulunduğu belirtilmekle birlikte taşınmazın boş arsa vasfında olduğu, üzerinde herhangi bir yapı ve tesis bulunmadığı, davacı tarafın dayandığı senet ve vergi kaydı dışında kullanımına ilişkin bir açıklamada bulunmadığı, fiili kullanımın ispat edilemediği belirtilerek direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; dosya içeriği, tespit tutanağı ve bilirkişi raporu ile özellikle rapor içeriğinde yer alan fotoğraf incelenmeden eksik inceleme ile hatalı karar verildiğini, taşınmazın etrafının müvekkili tarafından tel çit çekilmek suretiyle dış alemden soyutlandığını, taşınmaza sürekli olarak müvekkili tarafından sebze ekildiği için taşınmaz zemininin yapısal olarak değiştiğini, toprağın sürekli işlendiğini, Sultanbeyli Belediye Başkanlığı Harita Müdürlüğünün 13.08.2001 tarihli ve 3542 dosya numaralı Arazi Satış Formu (Zilyetlik Devri Formu) ile 2001 yılından itibaren söz konusu taşınmazın tüm emlak vergilerinin müvekkili tarafından ödendiği hususlarının dikkate alınmadığını, dava konusu taşınmazın tapu kaydı ve imar durumu olmaması nedeniyle taşınmaz üzerine herhangi bir ev veya ahır yapılmamış olmasının zilyetliğin bulunmadığını göstermeyeceğini ileri sürerek hükmün bozulmasını istemiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının dava konusu 216 ada 6 parsel sayılı taşınmazı 2001 yılında dava dışı kişiden satın alması, bu tarihten itibaren emlak vergilerini ödemesi ve tanık beyanları ile diğer deliller gözetildiğinde 3402 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesi uyarınca çekişmeli taşınmazda fiili kullanımı bulunduğunu ispat edip edemediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi

2. 3402 sayılı Kanun'un Ek 4 üncü maddesi

2. Değerlendirme

1. Dava, 6831 sayılı Kanun'un 2/B maddesi kapsamında Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan taşınmaza ilişkin kullanıcı şerhi verilmesi istemine ilişkindir.

2. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili kavramların ve yasal mevzuatın irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.

3. 3402 sayılı Kanun'a 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8 inci maddesi ile eklenen ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 20.06.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanun'la değişik 2 nci maddesi ile 23.09.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 05.06.1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanun'un 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır.

4. "Kullanım kadastrosu" olarak isimlendirilen bu çalışmanın amacı, 2/B sahalarını, fiili kullanım durumlarını dikkate alarak parsellere ayırmak ve bu taşınmazları 2/B alanı olarak Hazine adına tescil ederken, taşınmazlar üzerinde fiili kullanımı bulunanları ve muhdesatları tespit ederek tapunun beyanlar hanesinde göstermektir. Bu maddeye göre kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişiler, kadastro tespiti sırasında çekişmeli taşınmazı fiilen kullanan kişilerdir.

5. Kullanım kadastrosu sırasında, hakkında kullanım kadastrosu tespit tutanağı düzenlenen taşınmazların beyanlar hanesinde yer alan ya da alması gereken kullanıcı ve muhdesat şerhlerine ilişkin olarak askı ilan süresi içinde kadastro mahkemesinde, askı ilanından sonra ise genel mahkemelerde kullanım kadastrosuna itiraz davası açılmasının mümkün olduğu hususu tartışmasızdır. Kadastro mahkemelerinde askı ilanı içinde 3402 sayılı Kanun'un ek 4 üncü maddesi gereğince açılacak davalar kullanıcı şerhine ilişkin olup söz konusu taşınmazın mülkiyeti Hazineye ait olduğundan mülkiyet hakkı bakımından değerlendirme yapılması mümkün değildir.

6. Diğer taraftan 19.04.2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun (6292 sayılı Kanun) 26.04.2012 tarihli ve 28275 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, aynı Kanun'la 17.10.1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun ile 16.02.1995 tarihli ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.

7. 6292 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde Kanun’un amacı; 31.08.1956 tarihli ve 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi olarak ifade edilmiş, 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanacağı açıklanmıştır.

8. Anılan Kanun’un genel gerekçesinde bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve ormana geri dönüşümü artık mümkün bulunmayan ve özellikle yerleşim alanı olarak işgal edilerek kullanılan bu alanlarda; imar planları yapılamaması yüzünden şehircilik anlayışı ve planlama ilkelerine aykırı oluşmuş çarpık yerleşim alanlarının varlığı nedeniyle düzenli ve planlı kentleşmenin yapılamadığı, oluşan fiilî durum sonrasında bu alanlardaki yerleşim yerlerine götürülmek zorunda kalınan kamu yatırımlarının yapılmasının zorluğu, bu alanların orman sınırları dışına çıkartıldıkları tarihler itibarıyla yaklaşık 10 ilâ 30 yıldır herhangi bir bedel ödenmeksizin kullanıcılarının tasarrufunda bulunduğu ve bu alanların kullanıcıları tarafından haricen yapılan satışlarla el değiştirdiği, bu yerlere ilişkin olarak Devlet ile vatandaşlar arasında uzun süren hukuki ihtilafların meydana geldiği, Devletin bu yerleri tasarruf edememesi sebebiyle önemli ölçüde gelir kaybının oluştuğu belirtilerek bu alanlarla ilgili fiilî durumun hukuki zemine kavuşturulmasının bir zorunluluk hâline geldiği ifade edilmiştir.

9. 6292 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde yer alan hüküm ile de; 2/B alanlarında bulunan taşınmazlar hakkında, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen veya bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenecek güncelleme listelerine veya kadastro tutanaklarına ya da kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre oluşturulacak tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre taşınmazların 31.12.2011 tarihinden önce veya sonra kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen ve hak sahibi sayılan kişilerin, 6292 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 26.04.2012 tarihinden itibaren idareye başvurmaları sağlanarak bu şekilde hak sahibi kişilerin mağduriyetlerinin önlenmesi ve bu taşınmazların da değerlendirilmelerine imkân sağlanması amaçlanmıştır.

10. Bir diğer anlatımla 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre tapu kütüğünün beyanlar hanesinde söz konusu taşınmazın kullanıcısı olarak ve/veya muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilere anılan kanun hükümleri ile taşınmazı satın alma hakkı tanınmıştır. Yani, bu madde taşınmazı öncelikli alım hakkı konusunda kişiye bir şahsi hak tanımakta olup doğrudan doğruya mülkiyet hakkı kazanımı sağlanmamaktadır. Bu nedenle de beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilecek kişinin iyiniyetli olup olmadığı, malik sıfatıyla zilyetliğini sürdürüp sürdürmediği, ekonomik amaç ile kullanıp kullanmadığı araştırılması gerekmeksizin kullanım kadastrosunun yapıldığı tarihte 2/B alanında yer alan taşınmazın etrafının tel çit, ağıl, taş duvar ve benzeri yapılarla dış çevreden soyutlanması, taşınmaz zemininin kullanmaktan dolayı yapısal olarak değişmesi, doğal unsurların, çalı, ağaç ve benzerlerinin temizlenmesi, taşlarının ayıklanması, duvar ve benzerleri yapıların yapılması, meyve ağaçları ile ağaçlandırılması, tarla bitkilerinin yetiştirilmesi, düzenli işlenmekten ve imardan dolayı toprak ve zemin yapısının değişmesi, üzerine ev, ahır, kümes ve benzeri yapı yapılması eylemleri sahiplenme arzusu olduğunu göstermekte olup fiilî kullanımın ispatı için yeterlidir.

11. Ayrıca belirtmek gerekir ki; taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla edinilmelerini düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713 üncü ve 3402 sayılı Kanun’un 14 üncü maddelerinde mülkiyet kazanımı için aranan davasız (çekişmesiz-nizasız) ve aralıksız (fasılasız) yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulundurma koşulu 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre yapılan kullanım kadastrosunda taşınmazı kullanan kişinin tespitinde aranmamaktadır. Zira kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinimde Kanun zilyet olunmasını ararken kullanım kadastrosunda fiilî kullanımı esas almaktadır.

12. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2021 tarihli ve 2017/(16)8-3106 Esas, 2021/1203 Karar; 28.02.2024 tarihli ve 2023/8-561 Esas, 2024/125 Karar; 15.05.2024 tarihli ve 2023/(16)8-562 Esas, 2024/236 Karar; 29.05.2024 tarihli ve 2023/8-919 Esas, 2024/304 Karar ve 10.07.2024 tarihli ve 2023/8-625 Esas, 2024/369 Karar sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.

13. Somut olaya gelince; yörede 3402 sayılı Kanun’un ek 4 üncü maddesi uyarınca yapılan ve sonuçları 23.07.2010 ilâ 23.08.2010 tarihleri arasında ilan edilen kadastroda, dava konusu 216 ada 6 parsel sayılı taşınmaz 182,38 m2'lik bahçe niteliğiyle 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkartılmak ve çalışmalar sırasında kullanıcısının tespit edilemediği belirtilmek suretiyle ... adına tespit görmüş, 24.08.2010 tarihinde ... adına tapuda tescil edilmiştir.

14. Davacı taraf, dava dilekçesine ekli harici satış senedi, Sultanbeyli Belediye Başkanlığı Harita Müdürlüğü'nün 27.07.2001 tarihli arazi tespit formu ve 13.08.2001 tarihli arazi satış formu ile emlak vergisi kayıtları sunarak dava konusu 216 ada 6 parsel sayılı taşınmazın 2001 yılından beri kendisi tarafından kullanıldığını ileri sürerek kullanıcı şerhi verilmesi istemiyle eldeki davayı açmıştır.

15. Sultanbeyli Belediye Başkanlığı Harita Müdürlüğü'nün 27.07.2001 tarihli arazi tespit formu incelendiğinde, ... vekilinin başvurusu ve zeminde sınırlarını göstermesi üzerine dava konusu taşınmazın çapta gösterildiği, 06.08.2001 tarihli harici satış senedi ile taşınmazın ... tarafından eldeki davanın davacısı ...'a satıldığı, ...'ın başvurusu üzerine Sultanbeyli Belediye Başkanlığı Harita Müdürlüğü'nün 13.08.2001 tarihli arazi satış formu ile çapta gösterilen dava konusu taşınmazın ... tarafından satıldığının gösterildiği anlaşılmaktadır.

16. Öte yandan davacı tarafından sunulan emlak vergilerine ilişkin vergi dairesi alındıları incelendiğinde; 06.08.2001 tarihli harici satış senedinde yer alan emlak sicil numarası ile vergi dairesi alındılarındaki mükellef sicil numarasının aynı olduğu, davacının harici satış senedinde belirtilen m2 üzerinden 2002 yılından başlamak üzere düzenli olarak taşınmazın emlak vergilerini ödediği kayda dayalı tespit edilmiştir.

17. Mahkemece mahallinde yapılan keşif esnasında dinlenen tanıklar ... ve ...; dava konusu taşınmazın davacıya ait olduğunu, 2000 yılında satın aldığını, şu anda boş arsa olarak tuttuğunu ifade etmişlerdir. Keşif neticesinde alınan fen bilirkişi raporunda dava konusu taşınmazın 1/1000 ölçekli uygulama imar planına göre kısmen konut alanında kısmen de yolda kaldığı, davacının dayandığı adi yazılı satış senedinin dava konusu taşınmazla uyumlu olduğu tespit edilmiştir. Bilirkişi raporunda yer verilen fotoğraf incelendiğinde ise dava konusu taşınmazın yerleşim yeri içerisinde kaldığı, iki tarafının konut ve bir tarafının yol ile çevrili olduğu anlaşılmaktadır.

18. Tüm bu olgular, yukarıda yapılan açıklamalar ışığında incelendiğinde; kullanım kadastrosuna itiraz davalarında fiili kullanıcı olduğu iddiasında bulunan kişinin samimi sahiplenme arzusu ve fiili kullanımının var olup olmadığının taşınmazın niteliği ve konumuna göre her davaya özgü olarak ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği, bu çerçevede yapılan incelemede; dosya kapsamında toplanan ve yukarıda işlenen deliller birlikte değerlendirildiğinde, dava konusu 216 ada 6 parsel sayılı taşınmazın tespit tarihi öncesinden itibaren davacının fiilî kullanımında olduğu kabul edilmelidir.

19. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

18.09.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023966-e-2024446-k-sayili-karari