Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/952 E., 2024/347 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 03.07.2024 tarihli, 2023/952 E., 2024/347 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/952 E., 2024/347 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/189 E., 2022/228 K.
KARAR : Davanın ... yönünden kabulüne, diğer davalı yönünden reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 08.06.2022 tarihli ve
2022/2923 Esas, 2022/4145 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki taşınmaza el atmanın önlenmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davalı ... yönünden davanın kabulüne, diğer davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davalı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun'un 353/1-a-6 bendi uyarınca kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonunda davalı ... yönünden davanın kabulüne, diğer davalı ... yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davalı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacılar vekili dava dilekçesinde; Anamur ilçesi, Nasrettin Köyü, Akpınar Yaylasında bulunan ve 10.11.1943 tarih ve Cilt No: 34, Sahife No: 74, Sıra No: 45’te kayıtlı olan taşınmazın müvekkilerinin murislerine ait olduğunu, tapu kaydı hudutları Şarken: Dilaver, Şimalen: Tömürlüoğlu, Garben: Tarik, Cenuben: Tarik ve Harman ile çevrili bulunan taşınmazın bugüne kadar mirasçıların zilyetliğinde olduğunu, ancak davalıların tapulu yere haksız şekilde müdahale ettiklerini, bu nedenle müvekkilleri tarafından 3091 sayılı Kanun kapsamında Kaymakamlığa şikâyette bulunulduğunu, Anamur Kaymakamlığının 23.10.2015 tarihli ve 2015/11 sayılı kararı ile mütecavizlerin zilyetliğinin olmadığından bahisle dava açılarak sorunun çözümlenmesi gerektiğinin önerildiğini ileri sürerek, davacıların murislerine ait bulunan dava konusu tapulu taşınmaza davalılarının müdahalesinin önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ... 14.12.2015 tarihli cevap dilekçesinde; Anamur Kaymakamlığı tarafından yaptırılan tahkikat sonucunda davacıların zilyetliklerinin tespit edilememesi nedeniyle talebin reddedildiğini, dava dilekçesi ekindeki tapu kaydı incelendiğinde Nasrettin Köyü, Akpınar Yaylası, Çandır Mevkii olarak yazılı bulunduğunu, ancak davacılar vekilinin Çandır Mevkiini dilekçesinde yazmadığını, Çandır Mevkiinin dava konusu yere en az 2 km uzaklıkta olduğunu, davacıların büyük dedesi Sinan Ahmet Efendinin 333 tarihinde öldüğünü, bir kısım mirasçılarına intikal işleminin Mayıs/335 tarihinde yapıldığını, intikal tarihi ile dava tarihi arasında 96 yıl gibi bir süre geçtiğini, bu süre içerisinde varislerin hiçbir surette taşınmaza zilyet olmadıklarını, varisler ... ve...'in ise 10.11.1943 tarihinde aynı tapu kaydında yazılı 1/10 ar paylarını intikal ettirdiklerini, bu tarihten itibaren de 72 yıl süre geçtiğini, bu nedenle söz konusu kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, 20 yıllık kazanma süresi geçtikten sonra intikal gören kaydın hukuken bir değer taşımadığını ve intikal maliklerine bir hak bahşetmediğini, diğer yandan dedesi Ömer efendinin Anamur İlçesi, Nasrettin Küçük Akpınar mevkiinde bulunan ve tapunun 134 sayfasında kayıtlı olan taşınmazı, Bozyazı İlçesi, Tekeli Köyünden Abdulhadi Parmaksız ve arkadaşlarından 1319 senesinde bedeli mukabilinde satın aldığını, tapu maliki dedesi Ömer efendinin 1933 yılında öldüğünü, onun ölümü üzerine varislerin söz konusu taşınmazı 11.05.1943 tarihinde hisseleri oranında intikal ettirip o tarihten bu yana kendi aralarında haricen yaptıkları rızai taksim sonunda nizasız ve fasılasız şekilde kullandıklarını, ayrıca davacı ...’nun paydaş olmadığını, bu nedenle aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, davacıların iyiniyetli olmadıklarını, dava konusu taşınmazı bir gün dahi kullanmadıklarını, davaya dayanak olarak gösterilen tapu kaydının hukuki kıymetini yitirdiğini, bu nedenle tapu kaydına dayalı olarak dava açma haklarının bulunmadığını belirterek, davanın öncelikle hak düşürücü ve zamanaşımı süreleri nedeniyle, olmadığı takdirde ise esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
2. Davalı ... 14.12.2015 tarihli cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazla bir alakası olmadığı gibi davacıların da taşınmazı hiçbir suretle zilyet ve tasarruflarında bulunmadığını, tapunun 1943 yılından bu yana intikal görmemekle hukuki kıymetini kaybettiğini, davacılar murisinin ölüm tarihi ile dava tarihi arasında yüz yıla yakın bir süre geçtiğini, vergi kaydı mesabesinde olan tapu kaydına değer verilemeyeceğini, ayrıca hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin dolduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1. İlk Derece Mahkemesinin 07.11.2018 tarihli ve 2015/361 Esas, 2018/414 Karar sayılı kararı ile; dosya kapsamı, mahalli bilirkişi beyanları ve keşif sonucu düzenlenen rapora göre, davacıların dayanak tapu kaydının zemin ile uyumlu olduğu, davalı ...'ın dayandığı tapu kaydının ise bu taşınmazın güneyinde kaldığı, dolayısıyla dava konusu edilen yerde davalı ...'ın bir hakkının bulunmadığı, diğer davalının ise herhangi bir haksız kullanımının tespit edilemediği gerekçesiyle davalı ... hakkındaki davanın reddine, davalı ... hakkındaki davanın kabulü ile 16.08.2018 havale tarihli bilirkişi raporu ve eki krokide (A) harfi ile gösterilen 2.577,93 m2 yüz ölçümündeki kısım ile (B) harfi ile gösterilen 9.660,06 m2 yüz ölçümündeki kısma davalı ... tarafından gerçekleştirilen elatmanın önlenmesine karar verilmiştir.
2. Davalı ... vekili tarafından istinaf isteminde bulunulması üzerine Adana Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesince; eksik inceleme ile karar verildiği gerekçesiyle istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanun’un 353/1-a-6 bendi uyarınca kabulü ile hükmün ortadan kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
3. Gönderme kararı doğrultusunda İlk Derece Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda 06.10.2021 tarihli ve 2019/237 Esas, 2021/266 Karar sayılı karar ile; davacıların dayanak tapu kaydında malikin Ahmet oğlu... ... olduğu, 10.11.1943 tarih ve 45 sıra numaralı tapu kaydında taşınmaz yüz ölçümünün 22.063 m²; doğu sınırının Dilaver; kuzey sınırının Tömürlüoğlu; batı sınırının Tarik; güney sınırının ise Tarik ve Harman olarak belirtildiği; doğu sınırı olarak gösterilen Dilaver (yeri) ile kuzeyde Tömürlüoğlu (tarlası) olarak gösterilen sınırların zeminle uyuşmadığı, taşınmaz ile sınır olarak belirtilen bu yerler (doğu ve kuzey) arasında mesafe bulunduğu ve sabit sınır olarak değerlendirilemeyeceği, ancak hava fotoğrafları, zeminde yapılan inceleme, tanık ve mahalli bilirkişi beyanlarından batı sınırı olarak belirtilen (tarik/göç yolu/kazancı tariki) yol ile güney sınırı olarak belirtilen "tilki kısığı yolu"nun sabit sınır olduğu, tapu kaydı doğu ve kuzey sınırları itibariyle değişebilir sınırlar içerdiğinden miktarı ile geçerli sayılması gerektiği, taraf, tanık ve mahalli bilirkişilerin yer göstermesi ile teknik bilirkişilerin ölçümü neticesinde davaya konu taşınmazın yüz ölçümünün 21.649,25 m² olarak belirlendiği ve davacıların dayana tapu kaydının bu miktar üzerinden geçerli sayıldığı, davalının dayandığı tapu kaydının ise 11.05.1943 tarih ve 24 sıra numaralı, 21.144 m² yüz ölçümlü olup doğu sınırının Nasreddinli Mahmut mirasçıları; kuzey sınırının Belen; batısının Tarik; güneyinin ise ...karısı ... olarak gösterildiği, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgenin Akpınar veya Küçük Akpınar olarak bilindiği, sonuç olarak davacılar ile ...'ın taşınmazlarının ortak sınırını sabit sınır olarak "tilki kısığı yolunun" oluşturduğu, davacı tarafın dayanak tapu kaydının zemin ile uyumlu olduğu, bu kaydı miktarı ile geçerli saymak suretiyle değer vermek gerektiği, buna karşılık davalının dayanak kaydının dava konusu taşınmazın güneyini kapsadığı ve dava konusu kısımda davalı ...'ın herhangi bir hakkının bulunmadığı, adı geçen davalının krokide A ve B harfleri ile gösterilen yerlere haksız olarak el attığı, diğer davalı ...'ın ise haksız bir kullanımının tespit edilemediği gerekçesiyle davalı ... hakkındaki davanın reddine, davalı ... hakkındaki davanın kabulü ile 16.08.2018 havale tarihli bilirkişi raporu ve eki krokide (A) ve (B) harfleri ile gösterilen kısımlara elatmanın önlenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 15.03.2022 tarihli ve 2022/499 Esas, 2022/431 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince kurulan hükümde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, davacı tarafın dayanak tapu kaydının zeminle uyumlu olduğu gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...Dava, mülkiyet hakkına dayalı elatmanın önlenmesi istemine ilişkindir. Dosya kapsamına, toplanan delillere, mahallinde yapılan keşifte dinlenen mahalli bilirkişi ve tanık beyanları, keşfi izlemeye uygun fen raporuna ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacı ve davalının dayandığı tapu kaydı keşfen mahallinde dava konusu yere tam olarak uygulanamadığı saptanmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden hükmün bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı ... vekili; davacıların dayanak olarak gösterdikleri tapu kaydının hukuki bir kıymetinin bulunmadığını, bu hususun her aşamada ileri sürülmesine karşın değerlendirme konusu yapılmadığını, bir an için hukuken değer taşıdığı kabul edilse dahi tapu kaydının dava konusu yer ile hiçbir ilgisi bulunmadığını, sınırların birbiri ve hava fotoğraflarıyla uyuşmadığını, Bölge Adliye Mahkemesinin geri çevirme kararı sonrasında yeniden keşif yapılıp 15.12.2020 tarihli yeni bir rapor alınmasına karşın önceki keşif sonucu alınan bilirkişi raporuna göre karar verildiğini, direnme kararının dosya kapsamına, usul ve yasa hükümlerine aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda davacı ve davalı tarafın dayandığı tapu kayıtlarının dava konusu yere tam olarak uygulanıp uygulanamadığı, varılacak sonuca göre davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 20 ve 33 üncü maddeleri
2. Değerlendirme
1.Dava eski tarihli tapu kaydına dayalı olarak açılan el atmanın önlenmesi istemine ilişkin olup, davacılar tarafından çekişme konusu taşınmaza ilişkin olarak murislerinden intikal eden 10.11.1945 tarih ve 45 sıra numaralı tapu kaydı bulunmasına rağmen davalıların bu taşınmaza haksız şekilde müdahale ettikleri ileri sürülmüştür.
2. Yargılama sürecine ilişkin olarak yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere davalılardan ... hakkında davanın reddine ilişkin olarak verilen karar kesinleşmiş, uyuşmazlık eski tarihli tapuya dayanarak malik olduğunu iddia eden davacılar ile davalı ... arasında devam etmiştir. Adı geçen davalı ise iddiaya dayanak eski tapu kaydında taşınmazın bulunduğu mevkinin Çandır mevki olarak yazılı olduğunu, ancak Çandır mevkinin dava konusu yere en az 2 km uzaklıkta bulunduğunu, davacıların büyük dedesi Sinan Ahmet Efendinin ölümü ve mirasçılarına intikal işlemlerinden itibaren aradan çok uzun yıllar geçtiğini, bu süre içerisinde taşınmazı zilyetliklerinde bulundurmayan davacılar bakımından kaydın hukuki kıymetini yitirdiğini, hukuken değer taşımayan kayda dayalı olarak dava açılamayacağını, ayrıca aynı yerde kendi murislerinden intikal eden 11.05.1943 tarih ve 24 sıra numaralı taşınmazın da yer aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
3. Çekişme konusu taşınmazın bulunduğu yerde tesis kadastrosunun henüz yapılmadığı anlaşılmaktadır. Kadastro uygulaması yapılmayan alanlarda kişilerin sahip olduğu tapu belgeleri, genellikle harita, plan ve krokiye dayanmayan ve sabit sınırları göstermeyen belgelerdir. Nitekim davanın dayanağını oluşturan 10.11.1943 tarih ve 45 sıra numaralı tapu kaydında da tarla niteliğindeki taşınmazın yüz ölçümü 22.063 m²; doğu sınırı Dilaver; kuzey sınırı Tömürlüoğlu; batı sınırı Tarik; güney sınırı ise Tarik ve Harman olarak gösterilmiştir. Aynı şekilde davalının dayandığı 11.05.1943 tarih ve 24 sıra numaralı, 21.144 m² yüz ölçümlü ve tarla vasıflı taşınmaza ait eski tarihli kayıtta da doğu sınırı Nasreddinli Mahmut veresesi; kuzey sınırı Belen; batı sınırı Tarik; güney sınırı ise ...karısı ... olarak gösterilmiştir.
4. Kadastro uygulaması sırasında mülkiyet hakkının ispatı bakımından dayanılan tapu kayıtları ile diğer belgelerin kapsadığı yerin ne şekilde tayin edileceği 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20 nci maddesinde düzenlenmiş ve maddenin A bendinde kayıt ve belgeler, harita, plan ve krokiye dayanmakta ve bunların yerlerine uygulanması mümkün ise harita, plan ve krokideki sınırlara itibar olunacağı, B bendinde harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılacağı hükmü mevcuttur. Aynı maddenin C bendinde ise harita, plan ve krokiye dayanmayan kayıt ve belgelerde belirtilen sınırlar, değişebilir ve genişletilmeye elverişli nitelikte ise bunlarda gösterilen miktara itibar olunacağı, ancak değişebilir ve genişletilmeye elverişli sınırlardaki taşınmaz malların kayıtları, fizik yapıları ve konumları itibarıyla belli bir yeri kapsıyorsa, tespitin o sınır esas alınarak yapılacağı hükmü yer almaktadır.
5. Kural olarak süreli bir tasfiye kanunu olan Kadastro Kanunu, kadastro çalışma alanında uygulanır ise de Kanun'un 33/3 üncü fıkrasında yer alan "Bu Kanunun uygulandığı yerler dışında bulunan taşınmaz mallar hakkında da 14, 15, 17, 18, 20, 21 inci maddeler uygulanır" hükmü nedeniyle Kanun'un 20 nci maddesi genel hükümlere göre açılan davalarda da uygulanması gereken genel bir hüküm niteliğini almıştır. Yapılan bu atıf nedeniyle kadastro bölgesi dışında uygulanması mümkün hâle gelen bu hükümler mülkiyet hakkının tespiti, kazanılması ve kapsamının belirlenmesi ile ilgili hükümlerdir. Dolayısıyla el atmanın önlenmesi istemiyle açılan bu davada taraflarca dayanılan kayıt ve belgelerin kapsamının tayini için de Kadastro Kanunu’nun 20 nci maddesinde yazılı ilkelerin uygulanması gerekmektedir.
6. Diğer yandan harita, plan ve krokiye dayanmayan eski tapu kaydının, zeminle uyumlu olduğunu ve davalı tarafından haksız olarak el atılan yeri kapsadığını ispat yükü davacı tarafa aittir. Somut olayda davacıların kök kayıt malikinin mirasçısı olduğu hususunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmadığı gibi irs ilişkisi dosyaya sunulan mirasçılık belgeleri ile de ortaya konulmuştur. Eski tapu kaydının davacıların zilyetliği ile birleşmediğinden hukuki kıymetini yitirdiği yönündeki savunmanın ise Kadastro Kanunu'nun 33/3 üncü fıkrasında aynı Kanun'un 13 üncü maddesine bir atıf yapılmadığından, el atmanın önlenmesi istemiyle açılan bu davada 13 üncü madde koşulları bağlamında değerlendirilmesi mümkün olmadığı gibi 1941 doğumlu mahalli bilirkişi Hikmet Yılmaz'ın kendisini bildi bileli dava konusu taşınmazın Sinanların yeri olarak bilindiğini, çocukluğundan beri taşınmazın muris ...'nun yaveri olarak tanınan Katip Ali lakaplı Ali Alp tarafından onun adına ekilip biçildiğini, 1960 yılından buyana Akpınar yaylasında yaşadığını ve taşınmazın o tarihten beri Katip Ali tarafından davacıların murisi adına ekildiği yönündeki beyanları ile davacı tanıklarının benzer yöndeki beyanları dikkate alındığında, mahkemece eski tarihli tapu kaydının hukuki kıymetini yitirmediğine yönelik kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir.
7. Bu durumda eski tarihli tapu kaydı kapsamının belirlenmesi suretiyle bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda özellikle Bölge Adliye Mahkemesinin geri çevirme kararı üzerine İlk Derece Mahkemesi tarafından Anamur Tapu Müdürlüğünden hem davacı hem de davalı tarafın dayandığı eski tapu kayıtlarının ilk tesisinden itibaren tüm dayanak belgeleri ile Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Komutanlığından hava fotoğrafları getirtilerek mahallinde ikinci kez keşif yapılmış ise de karara esas alınan bilirkişi raporunun tapu kayıtları kapsamlarının sağlıklı olarak saptanması bakımından yeterli olduğunu söyleme imkanı bulunmamaktadır. Dava konusu taşınmazın Anamur ilçe merkezine 70 km mesafede bulunan Akpınar/Küçük Akpınar olarak bilinen yaylada yer aldığı, davalı tarafından kendi murislerinden intikal eden 11.05.1943 tarih ve 24 sıra numaralı, 21.144 m² yüz ölçümlü ve tarla vasıflı taşınmaza ait eski tarihli tapu kaydının dosyaya sunulduğu, kayıtta doğu sınırının Nasreddinli Mahmut veresesi; kuzey sınırının Belen; batı sınırının Tarik; güney sınırının ise ...karısı ... olarak gösterildiği, davacıların bu taşınmazın kendilerine ait taşınmazın güneyinde kaldığını ileri sürdükleri, davalı ...'ın ise davacıların tapu kaydı kapsamında kalan yerin Çandır olarak bilinen mevkide kaldığını, bu mevkinin ise çekişme konusu yere 2 km kadar uzakta olduğunu savunduğu, keşif sırasında dinlenen mahalli bilirkişilerin de Çandır mevkinin 3-4 km kadar uzakta olduğunu beyan ettikleri, ancak savunmanın aksine davacıların dayandığı eski tapu kaydında taşınmazın bulunduğu mevkinin "Akpınarda babaoğlu tarlası" olarak gösterildiği, yukarıda açıklandığı gibi davacıların dayanak tapu kaydı olan 10.11.1943 tarih ve 45 sıra numaralı kayıtta doğu sınırının Dilaver; kuzey sınırının Tömürlüoğlu; batı sınırının Tarik; güney sınırının ise Tarik ve Harman olarak gösterildiği; mahkemece yapılan her iki keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarına göre doğu sınırı olarak gösterilen Dilaver (yeri) ile kuzeyde Tömürlüoğlu (tarlası) olarak gösterilen sınırların zeminle uyuşmadığı, taşınmaz ile sınır olarak belirtilen bu yerler (doğu ve kuzey) arasında mesafe bulunduğundan sabit sınır olarak kabul edilmediği, ancak hava fotoğrafları, zeminde yapılan inceleme, tanık ve mahalli bilirkişi beyanları ile yer göstermeleri sonucunda batı sınırı olarak belirtilen (tarik/göç yolu/kazancı tariki) yol ile güney sınırı olarak belirtilen tilki kısığı yolunun sabit sınır olarak kabul edildiği, eski tapu kaydı doğu ve kuzey sınırları itibariyle değişebilir sınırlar içerdiğinden miktarı ile geçerli sayılarak, davacılar taşınmazının güney sınırı ile ...'ın sunduğu tapu kapsamında kaldığı belirtilen yerin kuzey sınırı arasındaki ortak sınırın krokide "tilki kısığı yolu" olarak gösterilen yol olduğu ve bu sınırın sabit sınır niteliğinde bulunduğu kabul edilerek karar verilmiştir.
8. Ne var ki, davacıların dayandığı tapu kaydında güney sınırı "Tarik ve Harman" olarak yazılı olması nedeniyle bir yolu göstermekte ve hemen yanında krokide 2 numara ile işaretlenen bir harman yeri bulunmakta ise de davalının dayandığı tapu kaydında kuzey sınırı "Belen" olarak gözükmektedir. Dolayısıyla mahkemenin de kabulünde olduğu gibi davacıların dayandığı tapu kaydı doğu ve kuzey sınırları itibariyle değişebilir nitelikte olup, sabit sınır olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığına göre güney sınırı bakımından da ortaya çıkan bu çelişkinin giderilmesi gerekmektedir.
9. Mahkemece Milli Savunma Bakanlığı Harita Genel Komutanlığından hava fotoğrafları getirtilerek dosya arasına alınmış ise de en eski tarihlisinin 1953 tarihli hava fotoğrafı olduğu, tarafların dayandıkları tapu kayıtlarının ise 1943 tarihli olduğu gözetilerek, 1953 tarihinden de geriye doğru daha eski tarihli hava fotoğrafları var ise bunların istenerek dosya arasına alınması, yine her iki tapu kaydında taşınmazların vasfının tarla olarak gösterilmesi ve aralarında yüksek orman mühendisi bilirkişinin de yer aldığı heyet raporuna göre taşınmazların kadimden beri tarım yapılan ve orman sayılmayan yerlerden olduğu sabit olmakla birlikte, o bölgede 1948 yılında kesinleşen orman kadastrosunun 50 Numaralı Orman Kadastro Komisyonu tarafından yapıldığı ve 108/21, 108/22, 108/23, 108/24, 108/25, 108/26 ve 108/27 orman sınır noktaları ile gösterilen sınırın dava konusu taşınmazlara çok yakın olduğu gözetilerek, bu sınır noktalarına ilişkin çalışma tutanakları ile çekişmeli yerin çevresinde bulunan orman parsellerine ait işe başlama, işi bitirme tutanakları ve orman tahdit tutanaklarının tüm dayanaklarıyla birlikte getirtilerek mahallinde yeniden keşif yapılması, orman sınır noktalarının çekişmeli yeri ne şekilde ve kim olarak okuduğunun belirlenmesi, hava fotoğrafları ve sınırdaki orman kadastro tutanaklarında özellikle dava konusu eski tapu kaydı ile davalının dayandığı tapu kaydı arasındaki sınırın ne şekilde gösterildiğinin açıklığa kavuşturulması, bu suretle tapu kaydı uygulamasının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde yapılması ve yukarıda belirtilen çelişki giderilerek bir karar verilmesi gerekirken, belirtilen hususlar üzerinde durulmadan eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde olmamıştır.
10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava konusu yerde arazi kadastrosunun yapılmadığı, mahkemece yapılan her iki keşifte de tarafların dayandığı eski tapu kayıtlarının hudutları itibariyle zemine tam olarak uygulanamadığı, taraflarca getirilme ilkesine tabi olan eldeki davada iddianın davacı tarafça ispat edilmesi gerekirken haksız olarak el atıldığı iddia edilen kısmın dayanak eski tapu kaydı kapsamında kaldığının kesin bir şekilde ispat edilemediği, bu nedenlerle direnme kararının Özel Daire bozma kararındaki gerekçelerle bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
11. Hâl böyle olunca İlk Derece Mahkemesince verilen direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,03.07.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.