ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/949 E., 2025/394 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/949 E., 2025/394 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25.06.2025 tarihli, 2023/949 E., 2025/394 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/949 E., 2025/394 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

SAYISI : 2023/68 E., 2023/433 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 08.12.2022 tarihli ve

2022/8138 Esas, 2022/10170 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasında karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı-karşı davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı kadın dava dilekçesinde; davalı ile 26.04.2017 tarihinde evlendiklerini, eşi ile çocuk sahibi olamamaları nedeniyle 23.10.2018 tarihinde hastaneye gittiklerini, yapılan testler sonucunda kendisinde bir sorun olmamasına karşılık davalıya "hormonlarının normal düzeyinde altında kaldığı, genetik sorunlarının olabileceği ve ayrıca iyi huylu şeklinde tabir edilen beyin tümörü" teşhisi koyulduğunu, doktorun kendilerine ameliyat ve sonrasında tüp bebek tedavisi ile bebek sahibi olabileceklerini açıkladığını, buna karşılık davalının ameliyatı kesin şekilde reddettiğini, evlilik hayatının çocuktan ibaret olmadığını söyleyerek bebek konusunda evlatlık almayı önerdiğini ve tedaviye yanaşmadığını ileri sürerek davalı ile boşanmalarına, yararına 80.000,00 TL maddi ve 80.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP VE KARŞI DAVA

Davalı-karşı davacı erkek vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla tarafların görücü usulü evlendiklerini, evlilik gerçekleştikten sonra davacının davranışlarında olumsuz yönde değişimler yaşandığını, her fikir ayrılığını tartışmaya çevirdiğini, müvekkilinin çocuk sahibi olmak amacıyla gerekli görülen tedaviyi kabul ettiğini, ne var ki davacının bu konuda eşini desteklemediği gibi "kısırsın" demek suretiyle aşağıladığını, müvekkilinin eşinin ailesi tarafından hakarete uğradığını ve son olarak evden kovulduğunu ileri sürerek boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu davacı tarafından açılan davanın reddine, karşı boşanma davasının kabulü ile boşanmalarına karar verilmesini ve müvekkili yararına 50.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 11.11.2021 tarihli ve 2019/478 Esas, 2021/810 Karar sayılı kararı ile; tarafların 26.04.2017 tarihinde evlendikleri, çocukları olmaması nedeniyle hastaneye başvurdukları, erkeğin tedavi sürecinin kadın tarafından beklenmek istemediği, bu yönde "çocuk için ...'ı beklemeyeceğini, tedavi sürecinin uzun süreceğini, boşanmak istediğini" ifade ettiği, eşinin tedavisi devam ederken boşanma davası açtığı, kadının ailesinin erkeğe "sen kısırsın, senin çocuğun olmuyor" şeklinde hakaret ettiği, evlilik birliği içerisinde kalması gereken yatak odası sırlarını üçüncü kişilere anlattığı buna karşılık erkeğin de tedaviye yönelik üzerine düşen çabayı ilerleyen süreçte sarf ettiği, boşanmaya sebep olan olaylarda kadının ağır erkeğin ise az kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın da kabulü ile tarafların boşanmalarına, erkek eş yararına 15.000,00 TL maddi, 12.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 21.06.2022 tarihli ve 2022/84 Esas, 2022/1741 Karar sayılı kararı ile; tarafların boşanmaya neden olan olaylardaki kusur dereceleri, evlilik süresi, tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile boşanma yüzünden zedelenen mevcut ve beklenen menfaatlerin kapsamına ve günün ekonomik koşullarına göre, ilk derece mahkemesince davalı-karşı davacı lehine takdir edilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının makul olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-karşı davalı kadının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.

2- Evlilik birliğinin sarsılması hukuki sebebine (TMK m.166/1) dayalı olarak karşılıklı açılan boşanma davalarında, ilk derece mahkemesince davacı- karşı davalı kadının, davalı-karşı davacı erkeğe göre ağır kusurlu olduğu belirtilerek her iki davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına ve boşanmanın ferilerine karar verilmiştir. Davacı-karşı davalı kadının istinaf kanun yoluna başvurması üzerine bölge adliye mahkemesince esastan ret kararı verilmiş olup, karar davacı-karşı davalı kadın tarafından temyiz edilmiştir.

İlk derece mahkemesince, kusur belirlemesi yönünden yapılan incelemede davacı-karşı davalı kadına, “üçüncü kişilere çocuk sahibi olamadıklarını, erkeğin tıbbi durumunu anlatarak yatak odası sırlarını başkaları ile paylaştığı” vakıası kusur olarak yüklenmiş ise de; tarafların bu yönde tedavi gördüklerinin bilindiği, bu vakıanın eşler arasında kalması gereken sır niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle, davacı-karşı davalı kadına bu vakıanın kusur olarak yüklenemeyeceği anlaşılmış olup, oluşan diğer kusurlu davranışlara göre tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir.

3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu eş yararına maddi ve manevi tazminata karar verilemez. Davalı-karşı davacı erkek yararına Türk Medeni Kanunu' nun 174/1-2. maddesi koşulları oluşmamıştır. O halde davalı-karşı davacı erkeğin maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine karar vermek gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin ilâm balığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı-karşı davalı vekili temyiz dilekçesinde; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin ağır kusurlu olarak kabul edilmesi ve bu belirlemeye bağlı olarak erkek yararına tazminata hükmedilmesinin hatalı olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Türk Medeni Kanunu'nun 166/1-2 maddeleri uyarınca boşanmalarına karar verilen eşlerin, boşanmaya sebep olan olaylarda eşit kusurlu olup olmadıkları, buradan varılacak sonuca göre erkek eş yararına TMK’nın 174. maddesi uyarınca tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166/1-2 ve 174. maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar görülmektedir.

2. Bilindiği üzere 4721 sayılı Kanun'un "Evlilik birliğinin sarsılması" başlıklı 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları; "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir" hükmünü taşımaktadır.

3. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının davasının kabul edilerek boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken "ortak hayatın sürdürülmesi" olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak "temelden sarsılmanın" karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

4. Belirtmek gerekir ki; söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki "birlik artık sarsılmıştır" diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (4721 sayılı Kanun md. 2). Nitekim benzer ilkeye Hukuk Genel Kurulunun 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 Esas, 2015/2795 Karar sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (4721 sayılı Kanun md. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

5. Yargıtay kararlarında boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, fer'îleri ve boşanmanın malî sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarının "kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş" şeklinde belirlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli ve 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da "kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine" karar vererek her bir boşanma davasında tarafların boşanmaya esas teşkil eden kusur durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

6. Diğer yandan boşanma bozucu yenilik doğuran bir karar niteliğinde olup, boşanma kararının kesinleşmesiyle evlilik birliği sona erer. Boşanmanın eşler bakımından kişisel ve mâli olmak üzere bir takım sonuçlarının bulunduğu kuşkusuzdur. Maddi ve manevi tazminat talepleri de boşanmanın eşlerle ilgili mâli sonuçlarındandır.

7. Türk Medeni Kanunu’nun "Maddi ve manevi tazminat" başlıklı 174. maddesinde "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir" hükmü düzenleme altına alınmıştır. Görülüyor ki hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.

8. Maddi tazminat, mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan talep ettiği tazminattır. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.

9. Türk Medeni Kanunu’nun 174. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi halinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar ise, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat da, bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlal edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak 4721 sayılı Kanun'un 174/2. maddesi genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlal edilen eşe "uygun bir tazminat" verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.

10. Eldeki davaya gelince; tarafların 26.04.2017 tarihinde görücü usulü ile evlendikleri, 08.04.19** doğumlu olan kadın eşin il sağlık müdürlüğünde ... olarak görev yaptığı, 09.07.19** doğumlu erkeğin ise SGK'da ... olarak çalıştığı, eşlerin çocuk sahibi olamamaları nedeniyle 23.10.2018 tarihinde hastaneye başvurdukları, sağlık sonuçlarına göre erkeğin ameliyat olmasını gerektirir nitelikte göreceği tedavi sonucunda çocuk sahibi olabileceklerinin öğrenildiği, tedavi sürecine ilişkin bilgisi olduğu anlaşılan hastane yöneticisi tanık ...'ın "çocuk için... hanım benim ile ve hekim ile irtibat kuruyordu, ancak davalı bu konuda isteksizdi, ben de hastane yöneticisi olarak o süreçte yardımcı olmuştum" şeklinde beyanda bulunduğu, kadın eşin iş arkadaşı olan ...'ın ise olayla ilgili "... tahlil sonuçlarına göre sorunun ...'da olduğunu kimseye söylemedi, 5-6 ay kadar sonra bana söyledi, daha sonra Ankara'ya gittiler, bu süreçte doktor ve ilaç konusunda ben de yardımcı oldum, bu aşamada tüm masrafları... kendisi karşılıyordu, ayrıca ... ilaçları kullanmak istemiyordu, ben bunları kullanmak istemiyorum diyordu, ayrıca son zamanlar ..., ...'nin bizim ile görüşmesini de istemiyordu, tarafların en son ayrılmaları da çocuk yüzünden oldu, ... çocuk için harcama yapmayacağını, tüm masraflarının...'nin karşılamasını istedi, buna rağmen... bunları gerçekleştiriyordu, ... bir ameliyat olması gerekiryordu, fakat ... bu ameliyatı olmak istemedi, tedavilerden vazgeçti" dediği, erkeğin annesi olan ...'ın gerçekleşen olayları "benim bildiğim taraflar arasındaki boşanmaya dair temel husus çocuğu olmamasıdır, bunun dışında başkaca bir anlaşmazlık hususu yoktur" şeklinde ifade ettiği, yine erkeğin babası ...'in özetle -oğlumdan dolayı çocuk olmadığı ortaya çıktı, taraflar Ankara'ya özel bir muayenehaneye gittiler, orada doktor tarafından "tedavinin uzun süreceği ve ancak ameliyat ile tedavi olunabileceğini" söylendi, oğlunun ilk başta çekindiği ve ameliyat olmayı kabul etmediği, daha sonra ameliyat olmayı kabul ederek randevu aldığı, bu arada karşı tarafça dava açıldığını öğrendiklerini beyan ederek taraflar ile görüşmeye gittiklerinde gelinin "çocuk için ...'ı bekleyemeyeceğim, tedavi süreci uzun sürecek, boşanmak istiyorum" dediği- şeklinde görgüsünü mahkemeye aktardığı, erkeğin kardeşi ...'in de olayla ilgili "davacının tedavi aşamasında boşanma davası açtığını, abisini yalnız bıraktığını, yengesinin annesi ve teyzesinden abisine yönelik -sen kısırsın, senin çocuğun olmuyor- şeklinde hakaret içerikli sözler duyduğunu, sağlık çalışanı olması nedeni ile... ile ortak arkadaşlarının olduğunu, bu kişilerden abisinin sağlık durumu ve eşlerin mahremi olan çocuk sahibi olma konusunda...'den duyuma dayalı bilgi sahibi olduklarını öğrendiğini, ...'nin eldeki davayı abisinin ameliyat olsa dahi çocuk sahibi olma ihtimalinin düşük olması nedeniyle açtığını" ifade ettiği anlaşılmıştır.

11. Dosya kasamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; eşlerin doğal yollarla çocuk sahibi olamayacaklarını öğrenmelerinin ardından sorun yaşamaya başladıkları, gerçekleşen olaylara göre erkeğin tedavi sürecinin uzun süreceğini düşünen kadın eş tarafından "çocuk için ...'ı beklemeyeceğim" şeklinde sözlerle boşanma isteğini dile getirdiği, kadının annesi ve teyzesi tarafından erkeğe "sen kısırsın, senin çocuğun olmuyor" şeklinde hakaret edildiği, erkeğin tedavi süreci devam ederken kadının boşanma davası açtığı, buna karşılık erkeğin de tedaviye yönelik üzerine düşen çabayı ilerleyen süreçte sarf ettiği hususunda İlk Derece Mahkemesi ve Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Ne var ki Özel Daire bozma kararında isabetli şekilde belirtildiği üzere boşanmaya sebep olan olaylarda kadının "üçüncü kişilere çocuk sahibi olamadıklarını, erkeğin tıbbi durumunu anlatarak yatak odası sırlarını başkaları ile paylaştığı" gerekçesiyle ağır kusurlu olduğundan bahsedilmesi mümkün değildir.

12. Somut olayda; taraflar evlendikten yaklaşık bir buçuk yıl sonra çocuk sahibi olabilmek için doktora gitmişler, erkeğin tedavi olması gerektiğine ilişkin sonuç karşısında ... olan kadın eşin iş ve arkadaş ortamının bilgi ve çevresinden yararlanmak suretiyle erkeğin tedavisine yönelik bir sürece girmişlerdir. Nitekim bu yönde kadının iş arkadaşları olan tanıkların, sürece ilişkin görgüye dayalı beyanlarından karı-koca mahremiyeti niteliğindeki yatak odası sırlarının üçüncü kişilerle paylaşıldığı sonucuna varılması mümkün olmadığı gibi; kadının bu yönde kusurlu olduğuna ilişkin ...'in beyanlarından hareketle kadına bu yönde kusurlu davranış yüklenmesi doğru olmamıştır. Zira dosyaya yansıyan bilgi ve belgelere göre ... ile davacı sağlık çalışanı olup bu nedenle ortak tanıdıkları bulunmaktadır. ... bu kişilerin, abisinin sağlık durumu hakkında bilgi sahibi olduklarını ve "tarafların mahremi olan çocuk sahibi olmaya ilişkin bu tarz şeylerin" üçüncü kişiler tarafından bilindiğini ifade etmiştir. Oysaki eşlerin çocuk sahibi olamamaları nedeni ile davalı erkeğin tedavi görmesi gerektiğine ilişkin bilgi, cinsel hayatın anlatılması anlamına gelemeyeceği gibi kadının sağlık çalışanı olan arkadaşları tarafından doktor araştırılması aşamasında zaten bilinen bir gerçek olup, sır niteliği taşıdığından da bahsedilemez. Dolayısıyla direnme kararında belirtildiği gibi kadının "üçüncü kişilere çocuk sahibi olamadıklarını ve ...'ın tıbbi durumunu anlatarak mahrem konuları açık bir şekilde başkalarına söylediği" gerekçesiyle kusurlu olduğunun kabulü doğru olmamıştır.

13. Tarafların kusurlu davranışları kıyaslandığında eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekir. Kanun koyucu; evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda eşit kusurlu davranışlar sergileyen eşlere, boşanma sebebiyle ekonomik durumda meydana gelecek azalmaları tamamlama borcu yüklememiştir. Hâl böyle olunca kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulü ile dosya kapsamına uygun düşmeyen bu kusur belirlemesine bağlı olarak erkek yararına maddi ve manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

14. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

15. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373. maddesinin 1. fıkrası uyarınca kararı veren Kahramanmaraş 1. Aile Mahkemesine gönderilmesine,

25.06.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023949-e-2025394-k-sayili-karari