ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/893 E., 2023/1166 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/893 E., 2023/1166 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.11.2023 tarihli, 2023/893 E., 2023/1166 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/893 E., 2023/1166 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2022/937 E., 2023/14 K.

KARAR : Davanın usulden reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 15.09.2022 tarihli ve

2022/3544 Esas, 2022/4189 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasında birleştirilerek görülen alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın usulden reddine ilişkin karar asıl davada davalı ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı asıl davada davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Asıl Dava

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin, davalının ortağı olduğu dava dışı ... Hayvancılık Gıda Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. ile ... ili, ... ilçesi, ... Köyü üzeri tavuk çiftliği malzemeli kaba inşaat yapımına ilişkin 02.11.2011 tarihli sözleşme imzaladığını, bir kısım ödemelerin yapılmasına rağmen imalât bedelinin tamamının ödenmediğini, davalının sözleşmenin imzalanmasından çok kısa bir sonra şirketteki paylarını kardeşi olan diğer ortak ... ...’nin oğlu ...’e devrettiğini, ... ...’nin de bu hisseleri babası ...’e devrettiğini ve şirketin tek ortaklı hâle geldiğini, sözleşme gereğince müvekkili tarafından inşa edilen tavuk kümeslerinin ruhsat sahibinin davalı olduğunu, yapılan imalâtlardan elde edilen menfaatlerin kullanım hakkının davalıya ait olduğunu ileri sürerek tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yolu ile müvekkilinin inşa ettiği ve davalının kullanımında olan imalâtlara ilişkin alacak haklarından faizi ile birlikte davalının sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep etmiş; 09.06.2015 tarihinde harçlandırdığı ıslah dilekçesinde ise, davada istediği 10.000,00 TL’yi toplam 1.548.000,00 TL’ye çıkarmıştır.

5. Davalı vekili usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen cevap dilekçesi sunmamış, 11.05.2015 tarihli beyan dilekçesinde ise; müvekkilinin davacının sunduğu sözleşmede taraf olmadığını, davacının 705, 706 ve 707 No.lu parselde bulunan tavuk kümeslerini yapmadığını, bu parsellerdeki imalâtların dava dışı başka bir şirket tarafından yapıldığını, davacının sözleşme kapsamında yaptığı kümesleri de tamamlamadığını ve işi bitirip teslim etmediğini, hakediş ve fatura düzenlemediğini, buna rağmen davacıya ödemelerin tamamının yapıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Birleşen Dava

6. Davacı vekili Özel Dairenin birinci bozma kararından sonra açılan birleşen dava dilekçesinde; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla eldeki davanın asıl dava ile birleştirilmesine, davalı ... Hayvancılık Gıda ve Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin tüzel kişilik perdesinin kaldırılarak müvekkili şirketin sözleşme gereğince yaptığı imalâtlara ilişkin alacaklarından dava dışı ... ile birlikte sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

7. Birleşen davada davalı şirket cevap dilekçesinde; davacı ile imzalanan 02.11.2011 tarihli kümes yapımı sözleşmesi gereğince davacının düzenlediği faturalardan daha fazla ödeme yaptıklarını, davacı ile yapılan işlemler hakkında 07.12.2011 tarihinde şirket ortaklığından ayrılan asıl davanın davalısı ...’nin ilgisinin bulunmadığını, ortada muvazaalı bir işlem bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

8. ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 14.07.2015 tarihli ve 2014/55 Esas 2015/311 Karar sayılı kararı ile; davacı ile dava dışı ... Hayvancılık Gıda Tarım Ürünleri San. Tic. Ltd. Şti. arasında 02.11.2011 tarihinde sözleşme imzalandığı, sözleşmenin yapıldığı tarihte şirketin ortağı olan davalıya ait taşınmazlar üzerine tavuk kümeslerinin imâl edildiği, sözleşmeden kısa bir süre sonra davalının payını devrederek şirketten ayrıldığı, ancak davacının yaptığı kümeslerin davalı adına kayıtlı taşınmazlar üzerinde kaldığı, davacının davalının ortağı olup payını devrettiği ... Hayvancılık Gıda Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti.’den alacaklı olduğunun dosyadaki delil ve belgelerle sabit olduğu, tüzel kişilik perdesinin aralanması suretiyle davalının da borçtan sorumlu tutulması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, dava dışı ... Hayvancılık Gıda Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin 1.548.000,00 TL borcundan dolayı ... Hayvancılık Gıda Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. ile birlikte davalının 10.000,00 TL yönünden 21.01.2014 dava tarihinden, kalan tutar için de ıslah harcının yatırıldığı 09.06.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile sorumlu olduğunun tespitine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

9. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

10. Yargıtay (Kapatılan) 15. Hukuk Dairesinin 28.02.2018 tarihli ve 2016/4881 Esas, 2018/836 Karar sayılı kararı ile;

“…Kural olarak tüzel kişiler kendilerini oluşturan kişilerden bağımsız ayrı kişiler olup “sınırlı sorumluluk” ilkesi çerçevesinde hukuki işlemlerde taraf olurlar. Kimi zaman sözleşme ve kanundan ... borç ve yükümlülüklerden kurtulabilmek için tüzel kişiliğin araç olarak kötüye kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Bunun engellenebilmesi amacıyla doktrinde “perdenin aralanması “teorisi geliştirilmiş, zaman içerisinde Yargıtay uygulamalarında da bu teori benimsenmiştir (Emsal Yargıtay 19. HD 07.06.2011 T 2010/11147 E 2011/7567K, 19. HD 12.05.2006 T. 2005/8774 E 2006/5232 K, 9. HD 27.06.2011 T. 2011/30349 E 2011/19150 K, 23. HD 19.06.2012 T.2012/3083 E 2012/4296 K.). Perdenin aralanması ile şirket kurucusu gerçek kişilerin sorumluluğuna gidilebildiği gibi, aynı şirketler içerisinde yer alan kardeş şirketler arasında da sorumluluğun gerçekleştiğinin kabulü sağlanabilir.

Somut olayda sözleşmenin tarafı olan ... Hayvancılık Gıda Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. ilişkili şirket olarak gösterilmiş olup davada taraf olarak yer almamaktadır. Yargıtay uygulamalarında da benimsenen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi çerçevesinde sözleşme tarafı olan şirket ile sorumlu olduğu ileri sürülen şahsi yada şirketin hukuki durumları ve diğer hususların inceleneceği verilecek özellikle davanın kabulü hakkındaki karar sözleşmenin tarafı olan şirket ile taraf olmamakla birlikte perdenin aralanması teorisi sorumlu tutulacak şirket veya şahsın hukuki durumunu etkileyeceğinden davada perdenin aralanması teorisi sonucu sorumlu tutulmak istenen şirket yada şahısların dava yer almaları zorunlu olup mahkemece dava dışı sözleşmenin tarafı olan ... Hayvancılık Gıda Tarım Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti hakkında bu davayla birleştirilmek üzere dava açması için süre verilip açılan dava birleştirilip varsa o şirketin savunması tespit ve delilleri toplandıktan sonra sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken söz konusu şirket davada taraf olmadığı halde onun hakkında da borçlu olduğu ve davalı ile birlikte bu borçtan sorumlu olduğunun tespitine de karar verilmesi doğru olmadığından diğer temyiz itirazları incelenmeksizin davalı yararına bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

11. ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 04.10.2021 tarihli ve 2018/269 Esas, 2021/408 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak yapılan yargılama sırasında Hâkimler ve Savcılar Genel Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli 608 numaralı, 08.07.2021 tarihli ve 31535 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan kararı ile ... Asliye Ticaret Mahkemesinin kurularak yargı çevresinin ... ilinin mülki sınırları olduğu ve işbu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmaya başlanmasına karar verildiği, görevin kamu düzeni ile ilgili dava şartı olduğu, iddia ve savunma olarak ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemece resen göz önünde bulundurulmasının zorunlu olduğu, her iki tarafın tacir olduğu ve davanın ticari işletmeden kaynaklandığı, somut uyuşmazlıkta asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu ve mahkemenin görevsiz hâle geldiği gerekçesiyle dosyanın HSK’nın 07.07.2021 tarihli 608 sayılı kararı ile ... Asliye Ticaret Mahkemesi faaliyete geçirildiğinden görevli ve yetkili ... Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı

12. ... Asliye Ticaret Mahkemesinin 27.12.2021 tarihli ve 2021/907 Esas, 2021/239 Karar sayılı kararı ile; HSK’nın 07.07.2021 tarihli 608 sayılı ilke kararının, anayasal hak olan doğal hâkimlik ilkesi gereğince eldeki ticari davada uygulanmasına yer olmadığı, HSK’nın ilgili kararında açıkça işbu kararın 01.09.2021 tarihinden itibaren uygulanmasına denilmek suretiyle bu tarihten önce açılmış olan ticari davaların kapsam dışında tutulduğu ve doğal hâkimlik ilkesinin gözetildiği, davanın açılması anında görevli ve yetkili olan mahkemenin artık sabit hâle geldiği, sonradan ortaya çıkan değişikliklerin görevli ve yetkili mahkemeyi etkilemeyeceği, zira yasa değişikliklerinde dahi ayrı ve açık bir geçiş hükmü yoksa mahkemelerin görevsizlik kararı vererek derdest dosyaları yeni kurulan mahkemeye gönderemeyeceği, HSK kararında görülmekte olan davaların devri ile ilgili bir düzenlemenin bulunmadığı, söz konusu HSK kararının görülmekte olan davaların da devredilmesi gerektiği şeklinde yorumlanarak kapsamının genişletilemeyeceği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine, kararın kesinleşmesi ve taraflardan birinin iki haftalık yasal süre içerisinde başvurması hâlinde dava dosyasının görevli ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesine (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

13. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl davada davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

14. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 15.09.2022 tarihli ve 2022/3544 Esas, 2022/4189 Karar sayılı kararı ile;

"...6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre, her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan ... hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın bu kanunda ön görülen hususlardan ... hukuk davaları ticari sayılır.

Somut uyuşmazlıkta dava Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmüştür. Dava tarihinde, Turgutluda müstakil ticaret mahkemesinin bulunmaması nedeniyle, ticari dava niteliğindeki uyuşmazlığa bakmaya, davanın açıldığı asliye hukuk mahkemesi görevlidir. Ancak yargılama sırasında Adalet Bakanlığı’nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Genel Kurulunun 07.07.2021 tarihli Oluru ile ... Asliye Ticaret Mahkemesi kurulduğu, yargı görevinin ... ilinin mülki sınırları olduğu ve 01.09.2021 tarihinden itibaren faaliyete geçtiği anlaşıldığından, mahkemece dosyanın Asliye Ticaret Mahkemesi’ne re'sen devredilmesinde (aktarılmasında) veya gönderilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Bu durumda, ... Asliye Ticaret Mahkemesinin davaya bakmakta görevsiz olduğundan bahisle, dosyanın ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine dair verdiği kararda isabet yoktur. Kararın bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

15. ... Asliye Ticaret Mahkemesinin 13.01.2023 tarihli ve 2022/937 Esas, 2023/14 Karar sayılı kararı ile; önceki kararın gerekçesi aynen tekrarlanmak suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

16. Direnme kararı süresi içinde asıl davada davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; HSK'nın 07.07.2021 tarihli, 608 sayılı kararı ve HSK Birinci Dairesi’nin 08.07.2021 tarihli, 568 sayılı müstemir yetkilerin belirlenmesine ilişkin kararı üzerine ... ilinde asliye ticaret mahkemesinin kurulduğu ve 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçtiği somut olayda; eldeki davaya bakmakla görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi, yoksa asliye ticaret mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

18. Bilindiği üzere genel anlamda bir mahkemenin görevi; belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.

19. Medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri, genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmıştır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir.

20. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasında görev ilişkisi bulunduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzeninden olduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama yoktur. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında ortaya çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Diğer bir ifadeyle, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür.

21. Genel mahkemelerin kuruluşunda olduğu gibi özel mahkemelerin veya ihtisas mahkemelerinin kuruluşu da mutlaka ayrı ve özel bir kanun hükmü ile düzenlenir. Nitekim 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasanın) 142 nci maddesinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.

22. Mahkemelerin görevi dava konusu sorun üzerinde daha önce bir karar vermiş bulunan merciin sıfatına göre değil, tarafların taşıdığı özellikler gibi bazı ayrıcalıklar dışında, konunun niteliğine ve kıymetine göre belli olur. Mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgilidir. Kıyas veya yorum ile genişletilemez yahut değiştirilemez. Kanun'da açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (05.12.1977 tarihli, 1977/4 Esas, 1977/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).

23. Usul Hukuku açısından görev, bir yargı yerinin davanın konusu yönünden yetkili olması durumudur. Birden çok yargı düzeninin bulunması veya bir yargı düzeni içinde birden çok yargı yerinin yer alması yargı düzenleri veya aynı yargı düzeni içindeki yargı yerleri arasında görev dağılımı sorununa sebep olabilir. Hem adlî yargıda, hem de idari yargıda görev alanının belirlenmesi kamu düzeni ile ilgilidir. Taraflar aralarında anlaşsalar bile bir mahkemenin görev alanını değiştiremezler. Görevsizlik itirazı yapılmadan da mahkeme kendiliğinden görev konusunu inceleyerek bu konudaki kararını verir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 425).

24. Dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin birinci bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (... Pekcanıtez, ... Özekes, Mine Akkan, Hülya Taş Korkmaz, Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).

25. Başka bir şekilde ifade etmek gerekir ise; 6100 sayılı Kanun'un 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartı olup, 6100 sayılı Kanun'un 115 inci maddesi gereğince dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden (resen) gözetilir.

26. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. Görev nedeniyle dava dilekçesinin reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK md. 20).

27. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2 nci maddesine göre dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanun'da ve diğer Kanun'larda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.

28. 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 2 nci maddesi ile değişik TTK’nın 5 inci maddesinin birinci fıkrası; “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticari nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmünü, 5 inci maddesinin üçüncü fıkrası ise; “Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” hükümlerini içermektedir.

29. Görüldüğü üzere, asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki hukuki ilişki, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'ndan (6762 sayılı Kanun) ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) 6335 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki hâlinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil görev ilişkisidir. Bu nedenle, asliye ticaret mahkemesinin bakması gereken davalarda, asliye hukuk mahkemesi görevli sayılamaz. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 sayılı Kanun'un 1 inci maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin olup mahkemelerce ve temyiz incelemesi aşamasında Yargıtayca resen dikkate alınır. Bu kuralın tek istisnası, 6335 sayılı Kanun'un 2 nci maddesi ile değişik 6102 sayılı Kanun'un 5/4 üncü maddesinde düzenlenmiştir.

30. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37 nci maddesi;

“Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.

Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz” hükmünü öngörmektedir.

31. Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hakim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasayı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…Bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir” denilmektedir. Bu ilke doktrinde "tabi (doğal) hâkim ilkesi" olarak adlandırılmaktadır.

32. Dikkat edilecek olursa Anayasadaki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde, davanın mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.

33. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve "tabi hâkim ilkesi" gereği olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.

34. O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.

35. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 21.06.2023 tarihli ve 2023/6-495 Esas, 2023/698 Karar; 26.04.2023 tarihli ve 2023/6-151 Esas, 2023/367 Karar; 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 Esas, 2019/401 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.

36. Ayrıca belirtmekte fayda var ki; Anayasanın 141/son maddesi;

“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir”,

HMK'nın "Usul Ekonomisi İlkesi" başlıklı 30 uncu maddesi ise;

"(1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür" hükümlerini içermektedir.

37. Usul ekonomisi ilkesi; uyuşmazlıkların en az giderle, en makul sürede ve en az emekle çözümü ve gereksiz yere dava açılmasının engellenmesi şeklinde açıklanmaktadır. Öte yandan usul ekonomisi ilkesi, madde gerekçesinde de belirtildiği üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6 ncı maddesindeki adil yargılanma hakkı ile de doğrudan ilgilidir. Usul ekonomisi ilkesinde amaç; adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından olan “yargılamanın makul bir süre içinde” bitirilmesidir.

38. Taraflar arasındaki uyuşmazlık (çekişme), bir dava ile mahkeme önüne getirildikten sonra, artık kamu yararı alanına girmiş demektir. Davanın çabuk ve basit bir biçimde görülmesinde, tarafların olduğu kadar toplumun (kamunun) da yararı vardır (Baki, Kuru : Medenî Usul Hukuku El Kitabı, C.1, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 589).

39. Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir. Örneğin 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1 inci maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir” hükmünü içermektedir. Anılan yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 13.03.2013 tarihli ve 2012/11-1048 Esas, 2013/354 Karar sayılı kararı).

40. Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, ..., Balıkesir, Diyarbakır, ..., Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, ..., Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak kararda hâlihazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.

41. Öte yandan Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri Başkan ve Hâkimlerinin Müstemir Yetkilerinin Belirlenmesine İlişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 08.07.2021 tarihli ve 568 sayılı kararında da yeni kurulan mahkemelerde görevli başkan ve hâkimlerin müstemir yetkileri belirlenmiş, daha önceden açılmış ve derdest olan davaların devrine ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir.

42. Bu durumda yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye devredilmesine olanak bulunmamaktadır.

43. Yukarıda açıklanan tüm bu maddi ve hukuki olgular ışığında Anayasanın 37 nci maddesinde düzenlenen "tabii hâkim ilkesi" ile 6100 sayılı Kanun'un 30 uncu maddesindeki "usul ekonomisi ilkesi" de gözetilmek suretiyle somut olay değerlendiğinde; HSK'nın ilgili kararlarında asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine dair herhangi bir hükme yer verilmediğinden "esasen bu konuda HSK'nın yargı yetkisine ilişkin düzenleme yapması da mümkün bulunmadığından" asliye hukuk mahkemesinin ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların yargılamasına devam etmesi gerekmektedir.

44. Buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen ... Asliye Ticaret Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir. Yapılan bu yorum ve belirleme davaların kısa sürede sonuçlandırılmasını amaçlayan 6100 sayılı Kanun'un 30 uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesine de uygun düşecektir.

45. Sonuç olarak ... Asliye Ticaret Mahkemesince, mahkemenin kurulup faaliyete geçtiği 01.09.2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) devam edilmesi gerektiği gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde ve doğru olmuştur.

46. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; ... ilçesinde ticaret mahkemesi bulunmadığı için asliye hukuk mahkemesinde açılan davaya bakılmakta iken 01.09.2021 tarihinde ... ilinde asliye ticaret mahkemesinin kurulduğu, kurulan bu mahkemenin yargı çevresinin ... ilçesini de kapsadığı, ... ilçesi bakımından ticari davalara bakmakla görevli özel mahkemenin kurularak faaliyete geçirilmesi sonucu asliye hukuk mahkemesinin ticari davalara bakma görevinin sona erdiği, bu sona ermenin 01.09.2021 tarihinden sonra açılan davalar için geçerli olduğu kadar bu tarihten önce ancak 01.07.2012 tarihinden sonra açılan ticari davalar için de geçerli olduğu, Anayasanın 37 nci maddesinde düzenlenen kanuni hakim güvencesinin görev kuralı değişikliklerine uymamayı gerektirmediği ve asliye hukuk mahkemesince görevsizlik kararı verilmesinin mümkün olduğu, uyuşmazlığın çözümünde 01.09.2021 tarihinden itibaren faaliyetine başlayan asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

47. Diğer taraftan asıl dava tarihi “21.01.2014” olmasına rağmen, direnmeye esas gerekçeli karar başlığında “28.01.2014” olarak hatalı gösterilmiş, mahkemece direnmeye yönelik gerekçeli karar başlığında birleşen davaya ilişkin bilgiler yazılmamış ve birleşen dava tarihi “14.08.2018” olduğu hâlde, gerekçeli karar başlığında gösterilmemiş ise de bu hususlar mahallinde düzeltilebilir maddî hata niteliğinde olup, esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

48. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Asıl davada davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440/III-3 üncü maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

29.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

''K A R Ş I O Y''

Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2018 tarihli ve 2016/2 Esas, 2018/4 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; “usul hukuk alanında geçerli evrensel nitelikteki temel ilke, yargılanmaya ilişkin kanun hükümlerinin derhâl uygulanmasıdır. Derhâl uygulanmadan kasıt; yeni usul kanununun, hem yeni kanunun yürürlüğünden sonra açılacak davalarda, hem de eski usul kanunu zamanında açılmış derdest davalara uygulanmasıdır. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, bu kanun hükümlerinin düzeni ile yakından ilgili olduğu, daima eskisinden daha iyi ve amaca uygun düştüğü fikri ile kanun koyucunun fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kısımdan daha iyi ve adil korunacağına ilişkin inancı olarak kabul edilmektedir.” (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2018 tarihli ve 2016/2 Esas, 2018/4 Karar sayılı kararı). Derhâl uygulanma esası; tamamlanmış işlemlerin tekrarlanması anlamına gelmemekte ancak sonrasında yapılacak usul işlemlerinin yeni usul kurallarına tâbi olmasını gerektirmektedir. HMK 448 inci maddedeki zaman bakımından uygulanma kuralı da derhâl uygulanma kuralına uygun bir düzenleme içermektedir.

Kanunlarda görev kuralına ilişkin yapılan değişikliklerin de derhâl uygulanması gerekir. Dava açılması tamamlanmış işlem olsa da mahkemenin davaya bakmakla görevli olmasının kamu düzenine ilişki dava şartlarından olması ve bu dava şartının da her aşamada varlığının aranması zorunlu olduğundan kanun değişikliği ile görevsiz hâle gelen mahkemenin de dosyayı görevli mahkemeye göndermesi gerekir. Yerleşik yargısal uygulamalar da bu yöndedir.

Bu konuda Uyuşmazlık Mahkemesinin 26.10.2015 tarihli ve 2015/748 Esas, 2015/745 Karar sayılı, 24.10.2016 tarihli ve 2016/468 Esas, 2016/485 Karar sayılı ve ayrıca 26.12.2007 tarihli ve 2007/447 Esas, 2007/430 Karar sayılı karalarında; “Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı; bu nedenle, yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının, geçmişe de etkili olacağı, bilinen bir genel hukuk ilkesidir. Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni bir yasa ile görevsiz hâle gelmiş ise, (davanın açıldığı anda görevli olan ve fakat yeni yasaya göre görevsiz hâle gelen) mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekeceği; ancak, yeni yasadaki görev kuralının, değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı hâlinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır.” şeklinde açıklama yapılmıştır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.10.2020 tarihli ve 2016/9-(22)-1349 Esas, 2020/801 Karar sayılı kararında da “Hemen belirtilmelidir ki görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan görev konusunda taraflar için bir müktesep hak doğmayacağı, bu nedenle yeni bir yasayla kabul edilen görev kurallarının geçmişe de etkili olacağı tartışmasızdır. Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir yasa ile görevsiz hâle gelmiş ise mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerektiği ancak yeni yasadaki görev kuralının değişikliğin yürürlüğe girmesinden sonra açılacak davalarda uygulanacağına dair intikal hükümlerinin varlığı hâlinde, mahkemece görevsizlik kararı verilemeyeceği açıktır (§ 17).” şeklinde benzer gerekçe yer almaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.06.2021 tarihli ve 2017/9-1787 Esas, 2021/733 Karar sayılı, 05.10.2005 gün, 2005/14-490 Esas, 2005/563 Karar sayılı ve 27.09.2006 tarihli ve 2006/14-556 Esas, 2006/604 Karar sayılı kararları, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 14.2.2005 tarihli ve 2004/7287 Esas, 2005/1190 Karar sayılı kararı ve Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 12.11.2007 Esas, 2007/7986 Karar 2007/10774 Karar sayılı kararlarında da benzer gerekçelerle aynı sonuç benimsenmiştir.

Görev kuralı değişikliği ile görevsiz hâle gelen mahkemenin görevsizlik kararı vermesi gerekir ise de yasa koyucu getirdiği geçiş hükümleri ile bunun aksini düzenlemiş olabilir.

Konunun Anayasanın 37 nci maddesinde yer alan Kanuni hâkim (tâbi hâkim) ilkesi yönünden de değerlendirilmesi gerekir.

''Anayasanın 37 nci maddesinde, “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabî olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz'' denilmektedir. Suçun işlenmesinden veya çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerinin belirlenmiş olması şeklinde tanımlanan doğal yargıç kavramı, adil yargılanma hakkının en önemli öğesi olan 'kanuni, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma' hakkının temelini oluşturmaktadır. Anayasanın 37 nci maddesinde düzenlenen doğal yargıç ilkesi, yargılama makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra kurulmasına ya da yargıcın atanmasına engel oluşturur; sanığın veya davanın yanlarına göre yargıç atanmasına olanak vermez. İlkeyle suçun işlenmesinden sonra çıkarılacak bir yasa ile oluşturulacak mahkeme önüne davanın götürülmesi ve böylece 'kişiye' ya da 'olaya' özgü mahkeme kurulması yasaklanmıştır” (Anayasa Mahkemesinin 21.1.2010 tarihli ve 2009/52 Esas, 2010/16 Karar sayılı kararı).

“Belirli bir olay, kişi veya toplulukla sınırlı olmamak kaydıyla yeni kurulan bir mahkemenin veya kurulu bulunan bir mahkemeye yeni atanan hâkimin, önceden gerçekleşen uyuşmazlıklara bakması kanuni hâkim güvencesine aykırılık teşkil etmez. Aksi takdirde, mahkemelerde uzmanlaşma ya da rotasyon esasına göre görev yapan hâkimler yeni atandıkları yerdeki derdest davalara bakamazlar ki anılan ilkenin bunu amaçladığı söylenemez” (Anayasa Mahkemesinin 24.12.2019 tarihli ve 2018/74 Esas, 2019/92 Karar sayılı kararı § 70).

Anayasa Mahkemesinin 20 Ekim 1990 tarihli ve1990/30 sayılı kararında da belirtildiği üzere “Hukuk devletinde kanunî hâkim tabî hâkim olarak anlaşılmalıdır. Bu husus madde gerekçesinde de, "(Kanuni hâkim), (kanunun gösterdiği hâkim) deyimiyle, mahkemelerin veya hâkimlerin görev ve yetkilerinin kanunla belirleneceği; yani ancak yasama tasarrufları yoluyla görev ve yetkinin saptanacağı şeklinde açıklanmıştır.

Bu açıklamalarda da görüldüğü üzere Anayasanın 37 nci maddesindeki kanuni hâkim güvencesi; kanun değişikliği sonucu uyuşmazlığın çıkmasından daha önce kanunla kurulmuş olan başka bir mahkemenin görevli hâle gelmiş olması nedeniyle görevsizlik kararı verilmesine engel olmadığından diğer bir ifadeyle görev kuralı değişikliklerine uymamayı gerektirmediğinden bu durumda görevsizlik kararı verilmesi de mümkündür.

Özel bir mahkemenin görevine giren bir dava o yargı çevresi içinde o özel mahkemenin kurulmamış olması hâlinde asliye hukuk mahkemesinde görülecektir. Dava açıldıktan sonra o yerde görevli özel makemenin kurulmuş olması hâlinde asliye hukuk mahkemesi o davaya bakmaya görevli olmaktan çıkacak mıdır? Diğer bir ifadeyle asliye hukuk mahkemesi dosyayı yeni kurulan ve asıl görevli olan mahkemeye göndermeli midir?

Yukarıda açıklandığı üzere görev kuralı değişikliğinde bile dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi gerektiğine göre o yerde görevli mahkemenin kurulması hâlinde de aynı şekilde işlem yapılmalıdır. Zira bir yerde asıl görevli olan mahkeme kurulmuş ve mevcut hâle gelmiş ise bu mahkemenin bulunmaması nedenine dayalı olarak davaya bakmakta olan asliye hukuk mahkemsinin de görevli olmaktan çıkacağı ve davaya bakamayacağı açıktır. Öte yandan özel mahkemeler ihtisas mahkemesi olup bir uyuşmazlığı ihtisas mahkemesinin çözmesi kanuni hâkim güvencesine daha uygun olmak yanında taraflar için de daha teminatlıdır.

O yerde ihtisas mahkemesinin faaliyete geçirilmesi Hâkimler Savcılar Kurulu kararı ile olmakta ise de bu karar kanun ile önceden kurulmuş ve görev sınırları belirlenmiş mahkemenin o yerde de kurularak faaliyete geçirilmesi için alınmış bir karardır. O nedenle mahkemenin idari bir kararla kurulduğu ve kanuni hâkim güvencesine aykırı olacağı gibi bir görüşün de savunulabilmesi mümkün değildir.

Hâkimler Savcılar Kurulu özel mahkemeyi faaliyete geçirirken eldeki davaların yeni kurulan mahkemeye gönderilmesi gerekip gerekmeyeceği konusunda bir karar verir ise o takdirde kanuni hâkim güvencesine aykırılık doğmuş olacaktır. Zira mahkemelerin görevini kanun belirleyeceğinden bir davaya hangi mahkemenin bakacağı da idari bir karara göre değil kanun hükümlerine göre belirlenmesi gerekir. Kanunları yorumlayıp uygulamakla görevli olan bir hâkimin kanun hükümlerinden çıkan sonucu uygulamak yerine idari bir kararı esas alarak görevli olduğu veya olmadığına karar verebileceği düşünülemeyeceği gibi kanunla önceden düzenlenen görev hususunun idari bir karara konu olabileceği de düşünülmemelidir.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; ... ilçesinde asliye ticaret mahkemesi bulunmadığı için açılan davaya asliye hukuk mahkemesnde bakılmakta iken 01.09.2021 tarihinde ... ilinde asliye ticaret mahkmesi kurulmuştur. Kurulan bu mahkemenin yargı çevresi ... ilçesini de kapsamaktadır. Bu durumda ... ilçesi bakımından ticari davalara bakmakla görevli özel mahkeme kurularak faaliyete geçirilmiş olduğundan asliye hukuk mahkemesinin ticari davalara bakma görevi sona ermiştir. Bu sona erme 01.09.2021 tarihinden sonra açılan davalar için geçerli olduğu kadar bu tarihten önce ancak 01.07.2012 tarihinden sonra açılan ticari davalar için de geçerlidir.

01.07.2012 tarihinden önce açılan davalar için görevin sona ermemesi bu tarihten önce işbölümü ilişkisinin geçerli olması, işbölümü itirazının bulunmadığı hâllerde asliye hukuk mahkemesinin ticari davalara da bakabilecek olması bunun yanında 6102 sayılı TTK geçici 9 uncu madde gereğince eldeki davaların görevli hâle gelen ticaret mahkemelerine gönderilmeyeceğine dair geçiş hükmü getirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.

TTK geçici 9 uncu madde gibi bir geçiş hükmü veya bir istisna düzenlemesi bulunmayan hâllerde dava şartlarının varlığının her aşamada araştırılmasının gerekmesi ve buna da bağlı olarak görev kurallarının derhâl uygulanma zorunluluğu nedeniyle 01.07.2012 tarihinden sonra açılan eldeki davaya bakmakta olan asliye hukuk mahkemesinin yeni kurulan ticaret mahkemesine dosyayı göndermesi görev kurallarına uygundur.

Buna rağmen Hâkimler Savcılar Kurulu kararında dosyaların gönderilip gönderilmeyecği konusunda bir karar olsa bile bununla bağlı olmayan asliye ticaret mahkemesince bu şekilde bir ifadenin dahi yer almadığı 01.09.2021 tarihli Hâkimler Savcılar Kurulu kararına da dayanılmak suretiyle karşı görevsizlik kararı verilmesi doğru olmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, kanuni hâkim güvencesine dayalı gerekçeyle davaya bakmaya asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu kabul edilerek onama yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023893-e-20231166-k-sayili-karari