ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu’nun 2023/891 E., 2025/99 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu’nun 2023/891 E., 2025/99 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.03.2025 tarihli, 2023/891 E., 2025/99 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/891 E., 2025/99 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/7 E., 2022/504 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.11.2021 tarihli ve

2021/1477 Esas, 2021/1606 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki kooperatif üyeliğinin tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince verilen kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı kooperatifin kurucu üyelerinden olduğunu, kooperatifin üyesi olarak bir süre Rize-... hattında minibüsle yolcu taşımacılığı yaptığını, sonradan işine ara verdiğini, devam eden süreçte çalışmak istediğini, ancak müvekkiline üye olmadığı söylenerek izin verilmediğini, bunun üzerine kooperatif başkanlığına yazı ile başvurarak üyelik durumunu öğrenmek istediğinde üye kaydına rastlanılmadığının bildirildiğini, müvekkilinin kooperatifin kurucu yedi üyesinden biri olup, kuruluşta ödemesi gereken sermayeyi de ödediğini, müvekkiline kooperatif tarafından aidatlarını ödemesi ya da üyelikten çıkarıldığına ilişkin herhangi bir bildirim yapılmadığını ileri sürerek müvekkilinin davalı kooperatifin üyesi olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, kooperatif kayıtlarının incelenmesinde davacının üyeliğine ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığını, kooperatif ortaklığına kabul edildiğine dair yönetim kurulu kararı olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 01.02.2018 tarihli ve 2013/626 Esas, 2018/59 Karar sayılı kararı ile; davacının taşıyıcılığı bilfiil meslek edinmiş esnaf olmak şartını kendi özgür iradesiyle terk ettiği, kooperatifle fiili irtibatını kestiği, aradan geçen sürede kooperatife ortak olarak hiç uğramadığı, genel kurullara neden çağrılmadığını ve aidat borcu bulunup bulunmadığını sorgulamadığı, yerleşik Yargıtay içtihatları da dikkate alındığında zımni olarak kooperatif ortaklığından çıkmayı benimsediği, davacının kooperatifin kurulduğu günden dava tarihine kadar genel kurullarca belirlenen aidatları ödediğini kanıtlayan belgeleri özellikle kurucusu olduğu tarihten dava tarihine kadar geçen süre içinde taşıyıcılığı bilfiil meslek edinmiş esnaf olduğunu ve diğer şartları taşıdığına ilişkin belgeleri dosyaya sunamadığı, dolayısıyla davacının kooperatif üyeliğinin tespiti talebinin koşulları oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 26.10.2018 tarihli ve 2018/1462 Esas, 2018/1383 Karar sayılı kararı ile;

Kooperatif ana sözleşmesi incelendiğinde; davacının 6. sırada kurucu ortaklar arasında yer aldığı, sermaye taahhüdünün 100.000,00 TL, ödenen sermayenin 25.000,00 TL olarak ana sözleşmede gösterildiği ve ana sözleşmenin de davacı dahil olmak üzere yedi kurucu ortak tarafından imzalandığı, bu hâliyle davacının kooperatifin kurucu ortağı olduğunun belgelendiği, davalı kooperatifin davacının ana sözleşmenin 13. maddesine göre üyelikten çıkma yönünde dilekçesinin bulunduğunu ve buna ilişkin yönetim kurulunca çıkma talebi doğrultusunda üyelikten çıkarıldığını belgeleyemediği, öte yandan davalı kooperatifin ana sözleşmenin 14. maddesi gereğince davacının yönetim kurulu kararıyla veya genel kurul kararıyla üyelikten çıkarıldığına dair herhangi bir kararı da dosyaya ibraz edemediği, bu durumda davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, reddine karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 22.11.2021 tarihli ve 2021/1477 Esas, 2021/1606 Karar sayılı kararı ile,

"....1-Dosyadaki yazılara, kararının dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin taktirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Dava, kooperatif üyeliğinin tespiti istemine ilişkindir. Kooperatifler hukukunda “açık kapı” ilkesi mevcuttur. Bu kapsamda kooperatife üyelik için başvuru dilekçesi giriş iradesini yansıtan bir belge olmamasına karşılık fiilen aidat ödeyen yatırdığı aidatlar kooperatifçe kabul edilen genel kurullara çağırılan üye sıfatı ile hakkında bir takım işlemler yapılan örneğin konut kooperatifince yapılan kuraya katılan, adına bağımsız bölüm tahsis edilen, üye sıfatıyla yazışmalar yapılan bir kişinin kooperatif üyeliğinin mevcut olduğunun zımmen kabul edilmiş sayılabileceği gibi tam aksine, aidat ödeme yükümlülüğüne rağmen hiç aidat ödemeyen, genel kurullara çağrılmayan, ortaklık ilişkisini ortaya koyacak şekilde hiçbir işlem yapmayan, uzunca bir süre eylemli olarak kooperatifle hiçbir ilişki kurmayan üyenin de kooperatif üyeliğinin zımmen sona ereceği kabul edilmektedir.

Bu ilkeler ışığında; somut olayda davacının kooperatif ana sözleşmesinde kurucu ortaklar arasında yer aldığı, sermaye taahhüdünün 1/4’ünü ödediği, kooperatifin 12/10/1993 tarihinde tescil ve ilan edilerek hükmi şahsiyet kazandığı anlaşılmaktadır. Kooperatifin aidat toplamasına rağmen davacının kuruluştan itibaren kooperatife herhangi bir ödemesinin bulunmadığı, kooperatifin genel kurullarına katılmadığı, hazirun listelerinde adının yer almadığı anlaşılmaktadır. Kooperatife karşı aidat yükümlülüğü bulunan davacı ortağın uzun süre kooperatife uğramaması, aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi yani kooperatif ile ilişkisini kesmiş ve genel kurullara katılma yönünde de bir irade ortaya koymamış olması nedeniyle üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, diğer bir anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçerek eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıttığı anlamına gelir. Sonuç itibarıyla, böyle bir ortağın kooperatifin kuruluşundan itibaren 20 yıl gibi uzun bir süre geçtikten sonra üyeliğin tespiti istemiyle açtığı davanın TMK'nın 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kuralına aykırı düştüğü ilke olarak kabul edilerek davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir,..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, davacının ortaklığa kabul edilebilmesi için yönetim kurulu tarafından alınmış herhangi bir karar bulunmadığını, davacının taşıyıcılığı bilfiil meslek edinmiş esnaf olmak şartını kendi özgür iradesiyle terk ettiğini, kooperatife hiç uğramadığını, genel kurullara neden çağrılmadığını ve aidat borcunun bulunup bulunmadığını hiç sorgulamadığını, bu hususlar dikkate alındığında davacının eylemli olarak kooperatif ortaklığından çıkmayı benimsediğini belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının kooperatif üyeliğinin devam edip etmediği, üyelik haklarından zımnen vazgeçerek eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesinin oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre bölge adliye mahkemesince verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu'nun (1163 sayılı Kanun) 1., 4., 10., 14., 16., 23. ve 27. maddeleri

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 2. maddesi

2. Değerlendirme

1. Bilindiği üzere 1163 sayılı Kanun’un 1. maddesinde kooperatif; Tüzel kişiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek veya geçimlerine ait ihtiyaçlarını işgücü ve parasal katkılarıyla karşılıklı yardım, dayanışma ve kefalet suretiyle sağlayıp korumak amacıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından kurulan değişir ortaklı ve değişir sermayeli ortaklıklar şeklinde tanımlanmıştır.

2. Türk Hukuk Lûgatında da kooperatifin Kanun’da düzenlenen tanımı aynen muhafaza edilmiş; kooperatiflerin amaçlarına ve ortaklarının niteliklerine göre tüketim kooperatifi, üretim kooperatifi, kredi kooperatifi, yapı kooperatifi gibi çeşitli adlarla çalıştıkları belirtilmiştir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 712).

3. Kooperatiflerde ortaklık sıfatının kazanılması beş hâlde söz konusu olabilir. İlk olarak kooperatifin kuruluşunda kurucu ortaklar, kuruluşun gerçekleşmesiyle ortak sıfatını aslen kazanırlar. Daha sonraki aşamada ise giriş talebinin kabulü yoluyla veya payın bir başkası tarafından devralınmasının yönetim kurulu tarafından kabulüyle ortaklık gerçekleşir. Bir diğer ihtimal olarak ortaklığın taşınmaz mülkiyetine veya bir teşebbüsün işletilmesine bağlandığı durumlarda, taşınmazın veya işletmenin devralınması hâlinde ortaklık sıfatı kazanılır. Son olarak ise ana sözleşmede hüküm bulunması durumunda miras ile kooperatif paydaşlık hakkı kazanılır.

4. Kooperatifler Kanunu’nun Ortaklığa girme şartları ve ortak sayısı başlıklı 8. maddesine göre; kooperatif ortaklığına girmek için gerçek kişilerin medeni hakları kullanma yeterliliğine sahip olmaları gerekir. Ortak olmak isteyen gerçek ve tüzelkişiler, kooperatif ana sözleşmesi hükümlerini bütün hak ve ödevleriyle birlikte kabul ettiklerini belirten bir yazı ile kooperatif yönetim kuruluna başvururlar. Kooperatif, ortaklarına kendi varlığı dışında şahsi bir sorumluluk veya ek ödemeler yüklüyor ise ortak olmak isteği, bu yükümlerin yazılı olarak kabul edilmesi hâlinde değer taşır. Yönetim Kurulu; ortaklar ile ortak olmak için müracaat edenlerin ana sözleşmede gösterilen ortaklık şartlarını taşıyıp taşımadıklarını araştırmak zorundadır. Yapı kooperatiflerinde konut, işyeri ve ortak sayısı genel kurulca belirlenir. Yönetim Kurulu, genel kurulca kararlaştırılan sayının üzerinde ortak kaydedemez.

5. Kooperatif ortaklarından her biri ortaklık amacı çerçevesinde borç ve yükümlülük altına girerler. Kooperatifler Kanunu’nun 23. maddesine göre ortaklar hak ve vecibelerde eşittirler. Bilindiği gibi eşitlik kavramı mutlak ve nispi eşitlik olmak üzere ikiye ayrılır. Ortaklık statüsünden doğan objektif haklara sahip olma ve bunların korunmasını isteme hakkı mutlak eşitlik kapsamındaki haklara örnek gösterilebilecek iken, kooperatif ortaklığına bağlı olarak yararlanma ve maddi menfaat sağlamada ortağın eylemli katkısı ve özverisinin gözetilmesi ise nispi eşitlik ilkesi gereğidir. Bu nedenle, ortaklıktan kaynaklanan borçlarını yerine getiren bir ortağın, eşit durumda bulunduğu diğer ortaklara tanınan haklardan kendisinin de yararlandırılmasını istemeye hakkı vardır.

6. Kooperatif ortakları bakımından geçerli olan ve öğretide açık kapı ilkesi olarak kabul edilen ilke uyarınca ortaklık şartlarını taşıyan ve kooperatife ortak olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler kooperatife girmekte serbest olduğu gibi kooperatiften çıkarken de serbesttir. Açık kapı ilkesi kooperatiflere özgün bir nitelik katar ve onu diğer ticaret şirketlerinden ayırır. Ancak bu kural mutlak olarak serbestlik anlamına da gelmemektedir. Zira açık kapı ilkesinin bir uzantısı olup onu tamamlar nitelikte olan kooperatifin korunması ilkesi gereğince ortağın kooperatiften çıkışı kooperatife zarar vermemelidir. Kooperatifin korunması ve varlığını sürdürebilmesi için ana sözleşme ile birtakım koruyucu ve sınırlandırıcı hükümler getirilebilir, ancak ana sözleşmeye konulan sınırlandırıcı hükümler hiçbir şekilde ortağın kooperatiften çıkmasını önleyemez ve kooperatiften ayrılmayı da haksız olarak güçleştiremez.

7. Kooperatiflerde ortaklık sıfatını kazanan herkesin, açık kapı ilkesi gereğince kooperatiften çıkma hakkı olduğu gibi ana sözleşmede açıkça belirtilmiş olan nedenlerle ortağın çıkarılmasına (ihracına) karar verilmesi de mümkündür. Bir ortağın ortaklık sıfatı, çıkma hakkının kullanılması suretiyle ortağın kendi isteği üzerine ayrılması (1163 sayılı Kanun m. 10), ortağın ölümü (m. 14/I), ortaklık payının başkasına devredilmesi (m. 14/III), ortaklık sıfatının bir görev veya hizmetin yerine getirilmesine bağlı olması hâlinde bu görev veya hizmetin sona ermesi (m. 15), ortağın kooperatif ana sözleşmesinde gösterilen sebeplerle ortaklıktan çıkarılması (m. 16) ve ortağın parasal yükümlülüklerini yerine getirmemesi sebebiyle ihracı (m. 27) hâllerinde sona ermektedir.

8. Öte yandan 4721 sayılı Kanun'un Dürüst davranma başlıklı 2. maddesinde yer alan;

...Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.

Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz... şeklindeki hüküm ile herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını ifa ederken makul ve dürüst bir kimseden beklenilen objektif davranışa uygun biçimde hareket etmekle yükümlü olacağı düzenlenmiştir. Hukuki işlemlerin kurulmasında, yorumlanmasında ve tamamlanmasında dürüst davranma ilkesi oldukça önemlidir. Ayrıca hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığını belirleme noktasında da dürüstlük kuralının önemli bir işlevi bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle hakkın kötüye kullanılıp kullanılmadığı belirlenirken somut olayın şartları dürüstlük kuralı dikkate alınarak değerlendirilmektedir.

9. Dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı bir davranış, doğrudan hakkın mevcudiyetini ortadan kaldırdığından bir itiraz teşkil eder. Bu nedenle, dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden hâkim, dürüstlük kuralına aykırı, hakkın kötüye kullanılması oluşturan davranışı tespit ediyorsa, ilgili tarafından ileri sürülmemiş olsa bile, kendiliğinden (resen) bunu dikkate almalıdır (Mustafa Dural/Suat Sarı: Türk Özel Hukuku, 13. Baskı İstanbul 2018, s. 261-262).

10. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 06.11.2024 tarihli ve 2023/(23)6-1043 Esas, 2024/537 Karar sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.

11. Tüm bu maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Yargıtayın yerleşik içtihat ve uygulamalarında, aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatifte, ortağın uzun süre kooperatife uğramaması ve aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi, kooperatifin kuruluş amacına uygun faaliyetini uzun süredir yerine getirmemesi üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, başka bir anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçtiğini benimsediği ve eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini ortaya koyduğu, böyle bir ortağın açtığı davanın da 4721 sayılı Kanun'un 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kuralına aykırı olduğu ilke olarak kabul edilmektedir.

12. Eldeki davada davalı kooperatifin 12.10.1993 tarihinde tescil ve ilan edilerek tüzel kişilik kazandığı, davacının kooperatif ana sözleşmesinde kurucu ortaklar arasında yer aldığı ve sermaye taahhüdünün 1/4’ünü ödediği anlaşılmakta ise de, kooperatifin aidat toplamasına rağmen davacının kuruluştan itibaren kooperatife herhangi bir ödemesinin bulunmadığı, kooperatifin genel kurullarına katılmadığı, hazirun listelerinde adının yer almadığı, kooperatifin genel kurullarına neden çağrılmadığını araştırmadığı, bu şekilde kooperatif ana sözleşmesinin 10. maddesinde belirtilen taşıyıcılığı bilfiil meslek edinmiş esnaf olmak şartını da taşımadığı anlaşılmaktadır.

13. Kooperatife karşı aidat yükümlülüğü bulunan davacı ortağın uzun süre kooperatife uğramaması, aidat borcunun bulunup bulunmadığını takip etmemesi yani kooperatif ile ilişkisini kesmiş ve genel kurullara katılma yönünde de bir irade ortaya koymamış olması nedeniyle üyeliğinin sona erdiğini zımnen kabul ettiği, diğer bir anlatımla üyelik haklarından zımnen vazgeçerek eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıttığı anlamına gelir.

14. Bu durumda ihraç kararını zımnen kabul etmiş, üyelik haklarından zımnen vazgeçmiş ve eylemli olarak ortaklıktan çıkma iradesini yansıtmış olan davacının kooperatifin kuruluşundan itibaren yirmi yıl gibi uzun bir süre geçtikten ve kooperatif kurulduğu sıradaki hâlinden daha iyi duruma gelmesinden sonra kooperatif üyeliğinin tespiti istemiyle açtığı davanın 4721 sayılı Kanun'un 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına uygun olduğundan söz edilemez.

15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; kooperatif üyeliğinden zımnen çıkmanın mümkün olmadığı, bir haktan feragatin açık ve tereddütsüz olması gerektiği, kooperatif üyeliğinden çıkma ya da üyelikten çıkarılma kararı olmadığı sürece üyeliğin devamının asıl olduğu, davalı kooperatif tarafından davacının üyelikten çıkarılması yönünde herhangi bir karar alınmadığı, davacının aidat ödeme yükümlülüğünü yerine getirmemesi hâlinde 1163 sayılı Kanun’un 27. maddesi ile kooperatif ana sözleşmesinin 14/2. maddesine göre parasal yükümlülüklerini yerine getirmeyen ortağın ihracı için davalı kooperatif tarafından iki haklı ihtar gönderilmesi, ihtarların usulüne uygun olarak tebliğ edilmesi ve gönderilen ihtarlarda süre verilmesi gerektiği hâlde, davalı kooperatif tarafından parasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi yönünde davacıya ihtarname gönderildiğine ve usulüne uygun şekilde tebliğ edildiğine dair dosyaya herhangi bir delil ve belgenin sunulmadığı, açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararının doğru olup onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

16. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

05.03.2025 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

"K A R Ş I O Y"

Dava, kooperatif üyesi olduğunun tespitine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesince dava ret edilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi ise davanın kabulüne karar vermiştir.

Yargıtay 6. Hukuk Dairesi tarafından bu karar bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince kararda direnilmiştir.

Çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, uzun süre dava açılmaması hâlinde TMK 2. maddesinde düzenlenen objektif iyiniyet kuralının uygulanıp uygulanamayacağı noktasındadır.

Davacı, kooperatifin kurucu üyesidir. Kuruluş sermayesini ödemiştir. Davalı kooperatif tarafından, davacının borcu bulunduğuna ilişkin herhangi bir ihtarat yapılmamıştır.

Dosya kapsamıyla, davacının borç miktarına ilişkin bir tespit yoktur. Kooperatifler Kanunu 16. maddesi ve kooperatif ana sözleşmesi gereği usulünce üyelikten çıkarma da yoktur.

Özel Dairenin bozma gerekçesi “ uzun yıllar kooperatifle ilişki kurmamış olmaktır”.

Çözümlenmesi gereken husus, davacının, üyesi bulunduğu kooperatifle uzun süre ilişki kurmamasının, borcu olup olmadığını takip etmemesinin, üyelik hakkından vazgeçtiği anlamına gelip gelmediği noktasında toplanmaktadır.

Bilindiği üzere bir haktan zımnen feragat mümkün değildir. Feragat açık ve tereddütsüz olmalıdır. Diğer yandan 6100 sayılı HMK'nın 24. maddesi ile düzenlenen “Tasarruf ilkesi” gereğince “hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz.”. Bunun istisnası zamanaşımı veya hak düşürücü süredir. Somut olayda her iki sınırlayıcı süre de söz konusu değildir.

Tartışılması gereken bir diğer husus ise, üye ile kooperatif arasında uzun yıllar ilişki kurulmaması hâlinde yükümlülüğün kimde olacağı konusudur. Bir başka deyişle, üyenin aidat borcu olup olmadığının takibi kooperatife mi, üyeye mi ait olacaktır? Hiç tereddüt etmeden bu sorunun cevabı kooperatif olmalıdır. Zira kooperatif bir tacirdir ve basiretli bir şekilde davranmalı, alacağını borcunu takip etmelidir. Kooperatif yönetim kurulunun görevlerinden biri de budur (K.K.27.md.). Bu nedenle, üyelikten usulünce çıkma veya çıkarılma olmadığı sürece üyeliğin devamı esastır. Kooperatifin tüzel kişiliği hâlen devam etmektedir ve davacının üyelikten çıkarıldığına ilişkin bir karar yoktur. Yasa koyucu üyelikten çıkarılmayı çok sıkı şekil kurallarına bağlamıştır. Bu nedenle ihtaratlardan birinde bile borcun miktarındaki küçük bir hata, ihraç işleminin iptali sonucunu doğururken, ortada usulünce alınmış hiçbir karar yokken, borcun varlığı dahi tartışılmamışken, kooperatifin ihmâlinin sonuçları üyeye yüklenmek suretiyle uzun yıllar sonra dava açılması haktan feragat olarak değerlendirilip, üyelik hakkının sonlandırılması adil olmamış, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile garanti altına alınan mülkiyet hakkının ihlâli sonucunu doğurmuştur.

Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1720 Esas, 2021/846 Karar sayılı ilâmında “ 2709 sayılı Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca herkes, yargı mercileri önünde hak arama özgürlüğüne sahip olup, bu özgürlüğün en yaygın kullanılma şekli dava açma hakkıdır. Anayasa’nın 13. maddesine göre de temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.

38. Her hak gibi dava açma hakkı da kötüye kullanılabilir. Ne var ki, somut olayda Anayasa tarafından güvence altına alınan ve aynî hak niteliğinde olduğu için her zaman herkese karşı ileri sürülebilen mülkiyet hakkına dayalı olarak dava açılmıştır. Bu nedenle kanunun kişiye tanıdığı mutlak bir hakkın aradan uzun süre geçtikten sonra ileri sürülmüş olması, dava hakkının kötüye kullanılması olarak değerlendirilemez.” diyerek bu hususa adalete uygun bir çözüm getirmiştir.

Açıklanan bu nedenlerle ve direnme kararındaki gerekçelerle kararın onanması gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun bozma görüşüne katılmıyorum.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023891-e-202599-k-sayili-karari