Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/794 E., 2023/1070 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08.11.2023 tarihli, 2023/794 E., 2023/1070 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/794 E., 2023/1070 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/2130 E., 2023/298 K.
HÜKÜM/KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.05.2022 tarihli ve 2020/4339
Esas, 2022/3646 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki menfî tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı bankanın müvekkilleri hakkında icra takibi başlattığını, ancak müvekkillerinin davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, müvekkili ...'ın davalı bankadan 2010 yılında ticari kredi kullandığını, müvekkili ...'ın ise bu kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzaladığını, davalı bankanın müvekkilleri hakkında bonoya dayalı olarak icra takibi başlattığını, müvekkillerinin kredi borcu olmaması nedeniyle davaya konu bono nedeniyle de borçlu olmadıklarını, bononun tanzim tarihinin kredi kullanım tarihiyle aynı olduğunu ileri sürerek davaya konu 250.000,00 TL bedelli bono nedeniyle müvekkillerinin borçlu olmadıklarının tespitine ve davalı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili ile davacı ... arasında ticari kredi sözleşmeleri imzalandığını, diğer davacının kredi sözleşmesini müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladığını, asıl borçlu ...'ın diğer davacı tarafından keşide edilen ve kendisinin lehtar olduğu bonoyu müvekkiline ciro yoluyla devrettiğini, kredi borçlarının ödenmemesi üzerine hesapların kat edildiğini ve davalılar aleyhine bonoya dayalı olarak icra takibi başlatıldığını, davacı ...’ın kefalet limitinin 300.000,00 TL limitle sınırlı olduğunu bildirerek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 05.07.2018 tarihli ve 2017/223 Esas, 2018/517 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulü ile davacıların Antalya 15. İcra Müdürlüğünün 2016/11467 Esas sayılı takip dosyası ile 09.11.2010 düzenleme ve 19.10.2016 vade tarihli, 250.000,00 TL bedelli senetten dolayı başlatılan ve talep edilen 111.342,22 TL asıl alacak, 389,70 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 111.731,92 TL'den davacıların borçlu olmadıklarının tespitine, şartları oluşmadığından kötü niyet tazminatı verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 01.10.2019 tarihli ve 2018/1925 Esas, 2019/1811 Karar sayılı kararıyla; taraf vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulü ile Antalya 15. İcra Müdürlüğünün 2016/11467 Esas sayılı takip dosyası ile takibe konu 09.11.2010 tanzim ve 19.10.2016 vade tarihli, 250.000,00 TL bedelli senetten dolayı davacıların dava tarihi itibariyle işlemiş faiz de dahil olmak üzere 142.226,34 TL'sinden borçlu olmadıklarının tespitine, şartları oluşmadığından kötüniyet tazminatı verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…1- Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve temyiz sebeplerine göre, davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin aşağıda yazılı bent dışındaki tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Dava, teminat amacıyla verilen bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitine ilişkindir. Teminat bonosu teminatını teşkil ettiği asıl borç ilişkisinin bakiyesi kadar geçerlilik arzeder. Nitekim davalı banka bono bedelinin tamamı üzerinden değil asıl borç bakiyesi olan 111.731,92 TL üzerinden takibe geçmiştir. Bu durumda dava değeri bu tutar olduğundan senet tutarının tamamı üzerinden icapsız yere harç ikmali yaptırılarak reddedilen kısım üzerinden davalı banka aleyhine haksız vekalet ücretine hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına bozulmasına, HMK'nın 373/2 nci maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine oy çokluğuyla karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, davacı taraf dava dilekçesinde harca esas değer olarak takip dosyasındaki takip tutarı toplamı olan 111.731,92 TL'yi göstererek bu değer üzerinden harç yatırmış ise de, dava dilekçesinin netice ve talep kısmında davacılar tarafından 09.11.2010 tanzim ve 19.10.2016 vade tarihli 250.000,00 TL bedelli senetten ötürü borçlu olunmadığının tespiti talep edildiğinden dava değerinin 250.000,00 TL olduğu ve buna göre harç ikmalinin sağlandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde; senedin düzenlendiği 09.11.2010 tarihinde kredi asıl borçlusunun 27.01.2015 ve 10.05.2016 tarihli kredi borcunun doğmadığını; Bölge Adliye Mahkemesinin hüküm tesis ederken davalı bankanın cevap dilekçesi içeriğindeki beyanlarını göz ardı ettiğini; senede, davalı bankanın kabulünden farklı bir anlam yüklenmesinin ve hukuki sonuç bağlanmasının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 36 ncı maddesine aykırı olduğunu; davalıya 2010 yılında teslim edilen senetle ilgili olarak 2015 ve 2016 yılı kredi borçlarından sorumlu olunacak şekilde tesis edilen kararın hukuka aykırı olduğunun açık olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; davacı açısından bononun tamamı üzerinden verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, talep edilmeyen kısım açısından davacının borçlu olmadığına karar verilmiş olup aleyhine vekâlet ücretine ve harca hükmedildiğini, davacının talep edilmeyen kısım üzerinde dava açmasında hukuki yararının bulunmadığını belirterek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; teminat amacıyla verilen bonodan dolayı borçlu olmadığının tespitine ilişkin, davalı bankanın bono bedelinin tamamı üzerinden değil, asıl borç bakiyesi olan 111.731,92 TL üzerinden icra takibi başlattığı ve harca esas değerin bu tutar olduğu eldeki davada, ilk derece mahkemesince senet tutarının tamamı üzerinden harç ikmali yaptırılmasının ve kabul edilen kısım üzerinden davalı banka aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Ön Sorun
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; Bölge Adliye Mahkemesince verilen direnme kararı davanın kısmen kabulüne ilişkin olup, 142.226,34 TL’nin kararın verildiği 21.02.2023 tarihinde geçerli olan ve 6100 sayılı Kanun'un 362/1-(a) maddesinde öngörülen temyiz edilebilirlik sınırı olan 238.730,00 TL’nin altında olup olmadığı, temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca taraf vekillerinin temyiz istemlerinin miktar itibariyle ayrı ayrı reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
E. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 352/1-(b), 362/1-(a) ve 366 maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Ön sorunun çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelerin ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.
2. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun'un Geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasında; “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete'de ilan edilerek bölge adliye mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiilî olarak göreve başlamış ve bu tarihten itibaren 6100 sayılı Kanun'un istinaf ve temyiz hükümleri uygulanmaya başlanmıştır.
3. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 341 inci maddesinde istinaf yoluna başvurulabilen kararlar; 361 ve 362 nci maddelerinde ise temyiz edilebilen ve temyiz edilemeyen kararlar hüküm altına alınmıştır.
4. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun istinaf yoluna başvurulabilen kararları düzenleyen 341 inci maddesi;
“İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
a-) Nihai kararlar.
b-) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.
(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen mal varlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41 md.). Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir…” düzenlemesini içermektedir. 22.07.2020 tarihli ve 7251 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un 34 üncü maddesiyle değiştirilmeden önceki 341 inci maddesinin birinci fıkrasında ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabileceği hükmü mevcuttur.
5. Aynı Kanun'un temyiz edilemeyen kararları düzenleyen 362 nci maddesinde;
“(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a-) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar…” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiştir.
6. Öte yandan hemen belirtimelidir ki; kesinlik sınırı kamu düzeninden olup bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı, karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, gerek ilk derece mahkemesinin, gerek bölge adliye mahkemesinin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağı hususunda duraksama bulunmamaktadır.
7. Önemle vurgulamak gerekir ki; miktar veya değeri kesinlik sınırını geçmeyen davalara ilişkin nihai kararlar, 6100 sayılı Kanun'un 362 nci maddesi uyarınca temyiz edilemez. Temyize konu edilen miktarın kesinlik sınırının altında kalması hâlinde anılan Kanun’un 366 ncı maddesi atfıyla aynı Kanun’un 352 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekir.
8. Yapılan açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; dosya içeriğine göre Bölge Adliye Mahkemesince hüküm altına alınan ve davalı tarafça temyize konu edilen toplam miktar 142.226,34 TL; davacı tarafça temyize konu edilen toplam miktar ise 107.773,66 TL olup, her iki taraf temyiz talebi de Bölge Adliye Mahkemesinin karar tarihi itibari ile kesinlik sınırı olan 238.730,00 TL’nin altında kalmaktadır.
9. Hâl böyle olunca, taraf vekillerinin temyiz istemlerinin miktar itibariyle ayrı ayrı reddine karar verilmesi gerekir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Taraf vekillerinin temyiz dilekçelerinin ayrı ayrı miktardan REDDİNE,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
08.11.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.