ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu’nun 2023/780 E., 2024/189 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu’nun 2023/780 E., 2024/189 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 17.04.2024 tarihli, 2023/780 E., 2024/189 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/780 E., 2024/189 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/894 E., 2023/163 K.

KARAR : Davanın kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.03.2022 tarihli ve

2021/5023 Esas, 2022/2076 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki yabancı mahkeme kararının tenfizi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; Federal Almanya Köln Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından verilen 16.02.2006 tarihli ve 22 O 485/05 numaralı kararın kesinleştiğini ileri sürerek bu kararın tenfizine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; yabancı mahkeme tarafından müvekkilinin savunma hakkının ihlâl edildiğini, yabancı mahkeme kararının usulüne uygun şekilde kesinleşmediğini, bu nedenle kararın tenfiz edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

6. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.05.2009 tarihli ve 2008/436 Esas, 2009/105 Karar sayılı kararı ile; davalının yokluğunda verilen yabancı mahkeme kararının Türk mahkemeleri tarafından verilen kararlarla çelişki oluşturduğundan kamu düzenine açıkça aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

7. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 09.12.2011 tarihli ve 2009/14645 Esas, 2011/16711 Karar sayılı kararı ile;

“…Yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak alınmış ve kesinleşmiş ilamlar hakkında, yetkili mahkemenin tenfiz kararı verebilmesi için 2675 sayılı MÖHUK’nun 38/c maddesi (yeni 5718 sayılı Kanun’un 54/c maddesi) uyarınca, hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması gereklidir. Kendisine karşı tenfiz istenen tarafın savunma haklarının ihlali ise kamu düzenine aykırılıktan bağımsız bir tenfiz engeli olarak, 38/d maddesinde (yeni 54/ç maddesi) düzenlenmiştir.

Kanunda kamu düzeni kavramının zamana ve yere göre değişebilen niteliği gereği bir tanımlama yapılmaktan kaçınılmış ve konunun hakimin takdirine bırakılması tercih edilmiş, ancak kamu düzenine aykırılığın “açıkça” olmasının aranmasıyla bu konuda takdir hakkı bulunan hakime bir sınırlama getirilmek istenmiştir. Bu düzenleme, Türk tenfiz hukukunda, kamu düzeni kavramının izin verdiği ölçüde, yabancı mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi lehine bir eğilimin bulunduğunu göstermektedir. Doktrinde de bu konuda hakime yardımcı olması bakımından bazı kriterler verilmiştir. Buna göre örneğin Türk tenfiz hakimi “kural olarak” yabancı mahkeme kararının doğruluğunu inceleyemez (revision au fond yasağı). Zira aksinin kabulü, aynı davanın Türk mahkemesinde tekrar görülmesi ve yeni bir Türk mahkemesi kararının ortaya çıkması sonucunu doğurur. Ancak örneğin Türk hukukunun vazgeçilmez kabul ettiği temel prensiplerini ihlal eden veya milletlerarası alanda geçerli olan ortak ilkelere aykırı bulunan yabancı mahkeme kararları tenfiz edilemez. Tenfiz hakimi takdir hakkını kullanırken, her somut olayın kendine mahsus özelliklerini de dikkate almalıdır.

O halde dava konusu uyuşmazlık yönünden de somut olayın özelliklerine göre bir inceleme ve değerlendirme yapılmalıdır.

Burada ilk olarak yabancı mahkemece davalının savunma hakkının ihlal edilip edilmediğinin incelenmesi gereklidir. Somut olayda yabancı mahkemece, dava dilekçesi ve ekleri davalıya 1965 tarihli Hukukî ve Ticarî Konularda Adlî ve Gayrı Adlî Belgelerin Yabancı Memleketlerde Tebliğine Dair Lahey Sözleşmesi’ne uygun olarak tebliğ edilmiş, davalının davaya karşı savunma yapmak isteğini göstermemesi nedeniyle, Alman Usul Yasası’nın 331/3. maddesi uyarınca, sözlü yargılama yapılmaksızın “gıyabi karar” verilmiştir. Buraya kadar olan gelişmelerin Türk kamu düzenine aykırı veya davalının savunma hakkını kısıtlar nitelikte olmadığı, benzer olaylarda Yargıtay dairelerince verilen kararlarla da benimsenmiştir (Yargıtay 13. HD. 01.10.1992 gün ve 5764 Esas - 7352 Karar, Yargıtay 11. HD. 06.07.2010 gün ve 2008/12797 Esas - 2010/7992 Karar). Zira “kural olarak” her mahkeme kendi usul hükümlerini uygular ve yabancı mahkemenin uyguladığı usulün Türk usul hukukundan farklı olması, Türk kamu düzeninin müdahalesi için tek başına yeterli sebep oluşturmaz. Aynı ilkeler yabancı mahkemece uygulanan ispat hukuku açısından da geçerlidir.

Somut uyuşmazlıkta incelenmesi gereken diğer bir konu da, benzer olaylarda Türkiye’de açılan davaların, TTK’nun 329/1. ve 405/2. maddelerinde düzenlenen, anonim şirketlerin kendi hisselerini temellük edemeyecekleri ve pay sahiplerinin sermaye olarak şirkete verdiklerini geri isteyemeyecekleri ilkeleri gereği reddedilmesine rağmen, aynı şartlardaki ortaklarca yabancı mahkemelerde açılan davaların kabul edilmesinin ve alınan farklı yöndeki bu yabancı mahkeme kararlarının Türkiye’de tenfizinin, Türk kamu düzenine aykırılık oluşturup oluşturmayacağıdır. Nitekim mahkemece bu durum, T.C. Anayasası’nın kanun önünde eşitlik ilkesine ve kamu düzenine aykırı kabul edilmiştir.

Tenfizi istenen yabancı mahkeme kararının tarafları, konusu ve sebebi “aynı” olan Türk mahkemelerinden verilmiş bir kararla bağdaşmaması halinin Türk kamu düzenine aykırılık oluşturacağı, hatta buna rağmen kararın tenfizine karar verilmişse bu durumun, HUMK’nun 445/10. maddesi uyarınca bir yargılamanın yenilenmesi nedeni olacağı açıktır.

Somut uyuşmazlık yönünden asıl incelenmesi gereken husus, tarafları, konusu veya sebebi “farklı” olan bir yabancı mahkeme kararının, Türk mahkemelerinden alınan kararlar ile bağdaşmaması halinin, Türk kamu düzenine aykırılık oluşturup oluşturmayacağı noktasıdır. Burada ilk olarak tanıma ve tenfiz hukukundaki kamu düzenine aykırılık kavramının, iç hukuktaki emredici kurallara aykırılık kavramından daha dar ve sınırlı bir anlama sahip olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Dolayısıyla kamu düzeni gerekçesiyle yabancı mahkeme kararının tenfizine istisnaen müdahale edilmelidir. Ayrıca somut uyuşmazlıkta yukarıda açıklanan revision au fond yasağından ayrılmayı gerektirecek bir özellik de bulunmamaktadır. Yine aynı davanın Türk mahkemelerinde görülmesi halinde farklı sonuca varılacak olması, “tek başına” tanıma ve tenfiz engeli oluşturmayacaktır. Zira, esasa uygulanacak yabancı hukuk gibi yabancı mahkeme kararlarının da Türk mahkemelerinden verilecek kararlarla aynı olması beklenemez.

Bu noktada belki Türk tarafların Türk hukukunun emredici hükümlerinden kaçmak amacıyla yabancı mahkemeden bir karar elde etmeye ve bu kararı Türkiye’de tenfiz ettirmeye çalışmalarının adalet duygusunu sarsacağı, bir başka emredici kural olan kanuna karşı hile yasağına ve bu sebeple de Türk kamu düzenine aykırılık oluşturacağı düşünülebilir (Prof. Dr. Ergin Nomer Prof. Dr. Cemal Şanlı, Devletler Hususi Hukuku, İstanbul 2009, 17. Bası, sayfa: 491, dipnot: 270). Ancak öncelikle böyle bir durumun varlığı davalı tarafça ispat edilebilmiş değildir. Kaldı ki somut olayın dikkat edilmesi gereken başka bir özelliği daha vardır. O da Türk hukukunda kabul edilen anonim şirketlerin kendi hisselerini temellük edemeyeceklerine dair ilkenin, Avrupa’da hakim olduğu gibi Alman hukukunda da kural olarak benimsenmiş bulunmasıdır. Somut uyuşmazlıkta yabancı mahkemece davalının savunma haklarının ihlal edilmediği yukarıda açıklanmıştır. Dolayısıyla davalı şirket, benzer ilkelerin egemen olduğu bir hukuk düzeninde, kendisine tanınan savunma olanaklarından yararlanmayarak, tenfizini istemediği kararın verilmesine ve kesinleşmesine kendisi neden olmuştur. Davalının bu şekilde yasal haklarını kullanmayıp, örneğin Türk mahkemelerinden verilmiş aynı nitelikteki bir kararı temyiz etmemek suretiyle Türkiye’de de kesinleşmesine neden olabilmesi mümkündür. Böyle bir durumda da kararın kamu düzenine aykırı olduğu ve infaz edilmemesi gerektiği ileri sürülemeyecektir.

O halde mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda mahkemece, hisse devrinin dahi bu davada sonuca etkili olmayacağı ve yabancı mahkeme hükmünün tenfizinin Türk kamu düzenine aykırılık oluşturmayacağı kabul edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir,...” gerekçesiyle kararın davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı

9. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.12.2012 tarihli ve 2012/255 Esas, 2012/511 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmına uyularak davanın kabulü ile Almanya Köln 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin vermiş olduğu 16.02.2006 tarihli ve 22 O 485/05 sayılı kararının tenfizine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

10. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05.06.2013 tarihli ve 2013/5639 Esas, 2013/11732 Karar sayılı kararı ile;

“… 1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde değildir.

2- Dava, yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkindir.

5718 sayılı MÖHUK’nun 50/1. maddesi hükmüne göre, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi, yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Anılan yasanın “Dilekçeye Eklenecek Belgeler” başlığını taşıyan 53. maddesinde tenfiz dilekçesine “Yabancı mahkeme ilâmının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilâmı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesi ile ilâmın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesi”nin ekleneceği düzenlenmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında, yabancı mahkeme ilamının tenfizine karar verilebilmesi için öncelikle ilamın kesinleşmiş olması gerekmekte olup, bu husus dava şartı olması nedeniyle, mahkemece resen gözönünde bulundurulması gerekmektedir.

Somut olayda, davacı tarafça tenfizi istenilen karar üzerinde kesinleşme şerhi bulunmadığı gibi bu kararın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesi de dosyaya sunulmamıştır. Bu durumda mahkemece, davacı tarafa tenfizi istenilen kararın kesinleştiğini gösteren usulüne uygun yazıyı ve tercümesini dosyaya sunması için süre verilmesi ve oluşacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inecelemeye dayalı olarak hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir

Kabule göre de, Dairemizce tenfiz davaları nitelikleri itibariyle eda davası değil, tespit davası mahiyetinde kabul edilmesi nedeniyle maktu harca hükmedilmesi gerekirken, nisbi harca hükmedilmesi de doğru olmamış,…” gerekçesiyle (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yarana bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı

12. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.02.2016 tarihli ve 2014/452 Esas, 2016/103 Karar sayılı kararı ile; Yargıtay bozma ilâmına uyularak tenfizi istenen yabancı mahkeme ilâmının dava tarihinden sonra 30.04.2012 tarihinde kesinleştiği, dava şartının yerine getirilmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı

13. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

14. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 04.10.2016 tarihli ve 2016/6810 Esas, 2016/7725 Karar sayılı kararı ile;

“…1-Dava, yabancı mahkeme kararının tenfizi istemine ilişkindir.

Yabancı mahkeme kararı, davalı vekiline dava açılmadan önce 27.04.2006 tarihinde, 1965 tarihli Lahey sözleşmesine uygun tebliğ edilmiş, karara kesinleşme şerhi verilmeden tenfiz davası açılmıştır.

Yerel mahkemece Dairenin bozma ilamına uyulmasından sonra, davacı vekilince 30.04.2012 kesinleşme şerhinin verildiği tarihi içeren karar örneği dosyaya sunulmuştur.

Uyulan bozma ilamı uyarınca usuli eksikliğin yargılama sırasında giderilmiş olmasına, 2675 sayılı Yasa'da düzenlenen ve tenfize engel bir halin de mevcut bulunmamasına göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

2-Kabule göre de, 492 sayılı Harçlar Yasası'nın 1. sayılı Tarifesi'sinin karar ve ilam harcı başlıklı III/2 maddesinde davanın reddi halinde maktu harç alınacağının öngörülmesine rağmen yazılı şekilde nisbi harca hükmedilmesi de isabetli bulunmamıştır,…” gerekçesiyle (1) ve (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün davacı yararına bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Direnme Kararı

15. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 11.10.2018 tarihli ve 2018/278 Esas, 2018/505 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

16. Direnme kararının süresi içinde davacı vekili tarafından temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunun 19.12.2019 tarihli ve 2019/11-272 Esas, 2019/1396 Karar sayılı kararı ile;

“…Yukarıda da bahsedildiği üzere MÖHUK’nın 54/ç maddesi gereğince, o yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmaması, mahkemede temsil edilmemesi ve bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında karar verilmesi tenfiz engeli olarak belirtilmiştir. Ancak; MÖHUK’nın 54/ç maddesinde düzenlenen hususlar için gözetilmesi gereken hukuk, tenfiz kararı verecek yer mahkemesinin usule ilişkin hükümleri değil, tenfize konu kararın verildiği ülke kanunlarıdır. Zira bu konuda anılan madde çok açık olup, giriş cümlesi “o yer kanunları uyarınca” şeklinde bir belirleme içermektedir. Bu da göstermektedir ki, bu maddede belirtilen hususların ihlal edilip edilmediği tenfizi istenilen kararın verildiği yer kanunlarına göre belirlenecektir. Somut olayda da davalının yargılama aşamasında 1965 tarihli Lahey Sözleşmesi’ne uygun olarak merkezi makam aracılığıyla yapılan tebligat ile duruşmaya usule uygun şekilde çağrıldığı, kendisine “o yer” kanunu olan Alman Usul Kanunu’nun 276/I maddesi gereğince savunma yapması için dört hafta süre verildiği ve savunma yapmadığı veya kendisini bir avukat aracılığıyla temsil ettirmediği takdirde davacının talebi üzerine hakkında gıyabi karar verilebileceğinin ihtar edildiği, buna rağmen davalı tarafından savunma yapılmadığı ve avukat görevlendirilmediği, bu nedenle Alman Usul Kanunu’na uygun bir şekilde (m. 331/3 ve m. 276) davalının gıyabında karar verildiği karar metninden anlaşılmaktadır. Bu durumda, tenfizi istenilen kararın Alman kanunlarına uygun alarak verildiği ve davalı hakkında gıyabi karar verilmesinin davalının savunma hakkının ihlali niteliğinde olmadığının kabulü gerekmektedir.

Öte yandan, tenfize konu yabancı mahkeme kararının davalı vekiline 27.04.2006 tarihinde 1965 tarihli Lahey Sözleşmesi’ne uygun olarak merkezi makam aracılığıyla tebliğ edildiği, davalının yabancı mahkeme kararına karşı itiraz ve temyiz yoluna başvurulmaması üzerine kararın Alman kanunlarına kesinleştiği, ancak dava dilekçesine ekli kararda kesinleşme şerhinin bulunmadığı görülmektedir.

Yargılama sırasında davacı vekilinin talebi üzerine yabancı mahkemece tenfize konu karara kesinleşme şerhi yazılmış, ancak karar dava tarihinden önce kesinleşmesine rağmen kesinleşme tarihi olarak sehven 30.04.2012 tarihi yazılmıştır. Oysa dosya kapsamından kararın Alman kanunlarına göre dava tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmakta olup, bu husus hâkim tarafından resen dikkate alınmalıdır. Bu itibarla yerel mahkemenin kararın dava tarihinden sonra kesinleştiğine dair gerekçesi yerinde değildir.

MÖHUK’nın 53/b maddesi gereğince, ilâmın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesinin dava dilekçesine eklenmesi gerekmektedir. Ancak kararın dava tarihinden önce kesinleşmesi karşısında kesinleşme şerhine yönelik eksikliğin yargılama sırasında giderilmesi mümkün olmalıdır. Zira kesinleşme şerhi MÖHUK’nın 50. ve 54. maddelerinde tenfiz şartı olarak öngörülmemiştir.

Bu durumda yabancı mahkeme kararının dava tarihinden önce Alman kanunlarına göre kesinleştiği, kesinleşme şerhine ilişkin usulü eksikliğin yargılama sırasında giderilmiş olduğu ve bu nedenle MÖHUK’da öngörülen tenfiz şartlarının gerçekleştiği gözetilerek davanın kabulüne karar verilmelidir,…” gerekçesiyle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesinin Dördüncü Kararı

17. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.12.2020 tarihli ve 2020/188 Esas, 2020/294 Karar sayılı kararı ile; Hukuk Genel Kurulu bozma kararına uyularak, yabancı mahkeme kararının tenfizinin kamu düzenine aykırı olmadığı, 7194 sayılı Kanun’un 41 inci maddesinin de yabancı mahkeme kararının tenfizine engel olamayacağı gerekçesiyle davanın kabulü ile Federal Almanya Köln 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16/02/2006 tarih ve 22 O 485/05 sayılı kararının tanınmasına karar verilmiştir.

Özel Dairenin Dördüncü Bozma Kararı

18. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

19. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.03.2022 tarihli ve 2021/5023 Esas, 2022/2076 Karar sayılı kararı ile;

“…1- Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2- Dava yabancı mahkeme kararının tenfizi talebine ilişkindir. 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'nun 41. maddesinde 25.03.1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a eklenen geçici 4. maddede “birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir” hükmü yer almaktadır. Dava konusu yabancı mahkeme kararı yukarıda anılan madde kapsamında kalan Bera Holding A.Ş.ye karşı açılan alacak istemine ilişkin olup dolayısıyla bu kararın tenfizine ilişkin davanın da yukarıda anılan madde kapsamına girdiği ve bu nedenle dava konusu yabancı mahkeme kararının tenfizine karar verilmesinin Türk kamu düzenine aykırı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla, mahkemece yukarıda anılan yasal düzenleme dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabul kararı verilmesi bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle kararın bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir.

İkinci Direnme Kararı

20. Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.02.2023 tarihli ve 2022/894 Esas, 2023/163 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

İkinci Direnme Kararının Temyizi

21. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

22. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 07.12.2019 tarih, 30971 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 7194 sayılı Dijital Hizmet Vergisi ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un (7194 sayılı Kanun) 41 inci maddesinde 25.03.1987 tarihli ve 3332 sayılı Sermaye Piyasasının Teşviki, Sermayenin Tabana Yaygınlaştırılması ve Ekonomiyi Düzenlemede Alınacak Tedbirler İle 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 3182 sayılı Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a (3332 sayılı Kanun) eklenen Geçici 4 üncü maddede “Birinci fıkra kapsamında kurulmuş olan ortaklık ilişkileri hakkında; geçerli bir ortaklık ilişkisi bulunmadığı veya primli pay satışı yapıldığı ileri sürülerek sebepsiz zenginleşme, haksız fiil, sözleşme öncesi görüşmelere aykırılık veya sözleşmeye aykırılık nedenlerine dayalı olarak açılan ve kanun yolu incelemesindekiler dahil görülmekte olan menfi tespit, tazminat veya alacak davalarında, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilir” hükmü yer almakta olup, dava konusu alacak istemine dair yabancı mahkeme kararının tenfizine ilişkin eldeki davanın anılan madde kapsamına dahil olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre dava konusu yabancı mahkeme kararının tenfizine karar verilmesinin Türk kamu düzenine aykırı olup olmadığı ve mahkemece yukarıda anılan yasal düzenleme dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; 7194 sayılı Kanun’un 41 inci maddesiyle 3332 sayılı Kanun’a eklenen Geçici Madde 4’ün Anayasa Mahkemesinin 18.05.2023 tarihli ve 2020/11 Esas, 2023/98 Karar sayılı kararıyla iptal edildiği anlaşılmakla, davalı vekilinin temyiz isteminin incelendiği tarih itibariyle 12.09.2023 tarihinde yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi iptal kararı ile oluşan yeni durum karşısında dosyanın incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesinin gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.

IV. GEREKÇE

24. 7194 sayılı Kanun’un 41 inci maddesiyle 3332 sayılı Kanun’a eklenen Geçici Madde 4, Anayasa Mahkemesinin 18.05.2023 tarihli ve 2020/11 Esas, 2023/98 Karar sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararı 32307 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanmış olup, yayımlandığı tarih olan 12.09.2023’de yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle sonradan yürürlüğe giren iptal kararı doğrultusunda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

25. Hâl böyle olunca temyiz isteminin incelendiği tarih itibariyle yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi iptal kararı ile oluşan yeni durum karşısında dosyanın incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Anayasa Mahkemesi iptal kararı ile oluşan yeni durum karşısında davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

17.04.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023780-e-2024189-k-sayili-karari