ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/75 E., 2024/225 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/75 E., 2024/225 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 08.05.2024 tarihli, 2023/75 E., 2024/225 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/75 E., 2024/225 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/1449 E., 2021/1685 K.

KARAR : Davanın reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 17.03.2021 tarihli ve

2020/3566 Esas, 2021/3443 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacılar vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili; müvekkillerinin murisi ...’nun davalı işyerinde 1965 yılı Eylül ayından 1966 yılı Haziran ayına kadar yevmiyeli işçi olarak çalıştığını ancak çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini, çalışmanın belgelendirilmesi amacıyla yapılan başvuru üzerine davalı işveren tarafından ... adına düzenlenen yevmiyeli hizmet dökümü olduğunun bildirildiğini, belgede adı yazan ...'in gerçekte müvekkillerinin murisi olduğunu, zira baba adı ve diğer bilgilerin bu hususu doğruladığını, murisin 5 yıldan beri sigortalı olma şartını yerine getiremediğinden müvekkillerine aylık bağlanamadığını ileri sürerek 1965 ve 1966 yıllarında davalı işyerinde geçen çalışmaların sigortalı hizmetlerinden sayılmasına ve çalışmaya başladığı tarihin sigortalı başlangıç tarihi olarak tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı vekili; hak düşürücü sürenin geçtiğini, müvekkilinin kamu kurumu olması nedeniyle sigortasız işçi çalışmasının mümkün olmadığını, işyeri kayıtlarına göre davacılarının murisinin müvekkiline ait işyerinde çalışmadığını, ancak ... isimli kişinin 1965 yılı Eylül ilâ 1966 yılı Haziran ayları arasında toplam 201 gün geçici tarım işçisi olarak çalıştığını, davacıların murisinin bu kişi olduğunun kabulü hâlinde 506 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde 24.08.1977 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan 2100 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten öncesine ilişkin olması nedeniyle iddia olunan hizmetlerin sigorta kapsama girmediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Fer'î müdahil ... (SGK/Kurum) vekili; hak düşürücü sürenin geçtiğini, yapılan işlemlerin yerinde olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 19.06.2018 tarihli ve 2017/167 Esas, 2018/220 Karar sayılı kararı ile; davalı işyeri 24.11.1977 tarihinde kanun kapsamına alındığından davacının Kurum kayıtlarında çalışmasının bulunmadığı, iddia olunan çalışma döneminde davacıların murisi ile aynı isimde başka bir kişinin mevcut olmadığı, Hukuk Genel Kurulunun 1998/21-826 Esas, 1998/855 Karar sayılı kararına göre hizmet tespiti davalarında murisin vefat ettiği tarihten itibaren hak düşürücü sürenin hesaplanması gerektiği, davacıların murisinin 08.02.2017 tarihinde vefat ettiği gözetildiğinde 24.05.2017 tarihinde açılan eldeki davada hak düşürücü sürenin geçmediği, ancak davalı işyerinin kanun kapsamına alınma tarihi bu tarihten önce dönem bordrosuna ulaşılamaması ve Kuruma verilen yazılı belge bulunmaması dikkate alındığında iddia olunan çalışmanın ispat edilemediği, 24.11.1977 tarihli yasa değişikliği ile 506 sayılı Kanun’un 3/1-a maddesine göre tarım işlerinde ücretle çalışanların sigortalı sayıldığı, bundan önce tarım işçilerinin sigortalı sayılıp sayılmayacağına ilişkin yasal düzenleme bulunmadığı, emsal nitelikte olan Erciş 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/457 Esas, 2015/38 Karar sayılı kararının temyiz incelemesinden geçerek onandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 01.10.2019 tarihli ve 2018/2543 Esas, 2019/1496 Karar sayılı kararı ile; işyeri kayıtlarına göre ... isimli kişinin 1965 yılında 97 gün, 1966 yılında 104 gün yevmiyeli işçi olarak çalıştığı, işyerinin 24.11.1977 tarihinde kanun kapsamına alındığı, ödenen ücretten prim kesintisi yapılmadığı, Kurum tarafından ... adına kaydın bulunmadığı dolayısıyla işe giriş bildirgesi olmadığının bildirildiği, uyuşmazlık konusu çalışma döneminde işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi belgelerin Kuruma verilmesinin ya da çalışmaların Kurum tarafından tespit edilmesinin söz konusu olmadığı, davacıların murisinin vefat ettiği tarihte hak düşürücü sürenin olduğu, ölümden sonra tekrar yeni bir hak düşürücü sürenin başlamayacağı, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp gerekçe düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...Davanın yasal dayanağı, ihtilaf konusu döneme göre, 01.06.1957 yürürlük tarihli 6900 sayılı Yasa olup bu tür sigortalı hizmetlerin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır.

Konuya ilişkin Sosyal Sigorta Mevzuatı irdelendiğinde; 01.06.1957 yürürlük tarihli 6900 sayılı Yasanın muvakkat 1. maddesi; “1 Nisan 1950 tarihinde 35 yaşını geçmiş olanlardan 60 yaşını doldurup 12 nci maddede yazılı şartları getiremediğinden aylık bağlanmasına hak kazanamayan ve: a) 1 Nisan 1950 tarihinden önceki 5 yıl içinde en az 1000 gün veya çalışma vekaletince tespit olunan münavebeli işlerde çalışanların da 750 gün İş Kanununa tabi iş yerlerinde çalıştıklarını ispat eden,... (a) Bendinde yazılı eski hizmet süreleri, sigortalıların, 1.4.1950 tarihinden önceki beş yıl içinde çalıştıkları iş yerlerinden alacakları belgeleri İşçi Sigortaları Kurumuna tevdi etmeleri suretiyle tevsik olunur.” hükmünü, 506 sayılı Kanunun geçici 7. maddesi “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, yürürlükten kaldırılmış 4772, 5417, 5502 ve 6900 sayılı Kanunlar ile eklerine ve değişikliklerine göre hak kazanılmış bulunan her türlü yardım, tahsis ve ödemeler, bunların dayandığı kanun hükümleri gereğince kurumca sağlanır ve iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûliyet, ihtiyarlık ve ölüm sigortalarından hak kazanılmış olan gelir ve aylıkların ödenmesine, yardımların yapılmasına ve ödeneklerin verilmesine bu kanunda yazılı hüküm ve esaslara göre devam olunur. Ancak, malûliyet, ihtiyarlık ve ölüm sigortalarından bağlanmış bulunan veya bağlanılmasına hak kazanılmış olan gelir ve aylıkların alt sınırı hakkında bu kanun hükümleri uygulanır.” hükmünü, geçici 9. maddesi “Yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunların geçici 1 inci maddelerine göre, bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Kuruma eski hizmet çalışma belgesi vermiş bulunanların sözü edilen maddelerde belirtilen hakları saklıdır.” hükmünü, geçici 12. maddesi ise “Sigortalılar namına, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara göre ödenen primler ile bunların prim ödeme gün sayıları, bu kanuna göre ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ve prim ödeme gün sayısı olarak kabul edilir.” hükmünü içermektedir.

Yukarıdaki bilgiler ışığı altında talep konusu dönemin 1965-1966 yılları olduğu gözetildiğinde, mülga 4/2/1957 tarihli ve 6900 sayılı Malûliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Hakkında Kanunun da halen yürülükte olduğu göz önünde tutularak eldeki davada hak düşürücü süre yoktur, davanın esasına girilerek bir karar verilmesi gerekir. Hal böyle iken, Bölge Adliye Mahkemesince; davacılar murisi ...'nun 08.02.2017 tarihinde vefat ettiği ve murisin vefat ettiği tarihe kadar 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolmuş olduğu, murisin ölümünden sonra tekrar yeni bir hak düşürücü sürenin başlamayacağı Mahkemece davanın hak düşürücü süreden reddine karar verilmesi gerekirken, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin davanın sübut bulmadığı gerekçesi ile reddine karar verilmiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğundan kararın gerekçesi düzeltilerek, davanın reddine karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davacılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten 506 sayılı Kanun’un 17.07.1964 tarihinde kabul edildiği ve 29, 30, 31 Temmuz ve 01 Ağustos 1964 tarihlerinde Resmî Gazete’de yayımlandığı, aynı Kanun’un 142 nci maddesi gereği yayım tarihini takip eden ay başından sonra öngörülen altı aylık sürenin dolduğu 01.03.1965 tarihinde yürürlüğe girdiği, eldeki dava 1965 yılı Eylül ile 1966 yılı Haziran ayları arasında geçen hizmetlerin tespitine ilişkin olduğundan sözü edilen tarihlerde yürürlükte olmayan 6900 sayılı Kanun’un uygulanamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI.TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili; mirasçıların açtığı hizmet tespitine ilişkin davalarda hak düşürücü süreye bağlı kalınmaması gerektiğini, Anayasa ve uluslararası sözleşmelere göre sigortalılığın zorunlu, kişi bakımından hak ve yükümlülük olduğunu, Devletin buna ilişkin gerekli tedbirleri alma yükümlülüğünün bulunduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun işçinin ölmesi durumuna dava açmak için hak düşürücü sürenin ölüm tarihinden başlayacağına dair kararları olduğunu, müvekkillerinin murisinin 1965 ilâ 1966 yılları arasında davalı işyerinde tarım işçisi olarak değil motor tamircisi çırağı olarak çalıştığının ispatlandığını, kaldı ki davalı işverenin de fiili çalışma olgusunu kabul ettiğini, eldeki davanın her zaman açılması gerektiğini, zira murisin çalışması Kuruma bildirilmediği gibi buna ilişkin Kurum tarafından araştırma ve denetim yapılmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların murisinin davalı işyerinde 1965 yılı Eylül ayından 1966 yılı Haziran ayına kadar yevmiyeli işçi olarak çalıştığını ileri sürerek 1965 ve 1966 yıllarında davalı işyerinde geçen çalışmaların sigortalı hizmetlerinden sayılması ve çalışmaya başladığı tarihin sigortalı başlangıç tarihi olarak tespiti istemiyle 24.05.2017 tarihinde açtığı eldeki davada hak düşürücü sürenin 6900 sayılı Kanun’a göre mi yoksa 506 sayılı Kanun’a göre mi değerlendirilmesi gerektiği; buradan varılacak sonuca göre davacının talebi yönünden hak düşürücü sürenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (506 sayılı Kanun) 79 uncu maddesinin onuncu fıkrası.

2. Değerlendirme

1. Öncelikle belirtilmelidir ki 04.02.1957 tarihinde kabul edilip 13.02.1957 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanan ve 01.06.1957 tarihinde yürürlüğe giren mülga 6900 sayılı Malûliyet, İhtiyarlık ve Ölüm Sigortaları Hakkında Kanun'un (6900 sayılı Kanun) muvakkat 1 inci maddesi; “A)1 Nisan 1950 tarihinde 35 yaşını geçmiş olanlardan 60 yaşını doldurup 12 nci maddede yazılı şartları getiremediğinden aylık bağlanmasına hak kazanamayan ve:

a) 1 Nisan 1950 tarihinden önceki 5 yıl içinde en az 1000 gün veya çalışma vekaletince tespit olunan münavebeli işlerde çalışanların da 750 gün İş Kanununa tabi iş yerlerinde çalıştıklarını ispat eden,

b) İhtiyarlık Sigortası Kanununa veya bu kanuna tabi işlere ilk defa girdikleri tarihten ihtiyarlık aylığı bağlanması hususunda yazı ile müracaat ettikleri tarihe kadar geçen her yıl için en az ortalama (200) günlük sigorta primi ödemiş olan,

c) En az bir yıl sigortalı bulunan, Sigortalılara, sigortalılık süresi 15 yılı doldurmuş olanlar gibi 13 üncü maddedeki esaslar dairesinde ihtiyarlık aylığı bağlanır. İşten ayrılarak bu madde gereğince kendisine aylık bağlanmış bulunan sigortalı, bu kanuna tabi bir işe girerse, bu ışde çalıştığı müddetçe aylığı kesilir.

(a) Bendinde yazılı eski hizmet süreleri, sigortalıların, 1.IV.1950 tarihinden önceki beş yıl içinde çalıştıkları iş yerlerinden alacakları belgeleri İşçi Sigortaları Kurumuna tevdi etmeleri suretiyle tevsik olunur.

işverenler bu çalışma belgelerini düzenlemekten imtina ettikleri takdirde, sigortalıların ilgili işverenden zarar ve ziyan talep etmek haklan mahfuzdur...” şeklinde düzenlenmiştir.

2. Ayrıca 506 sayılı Kanun'un geçici 7 nci maddesinde; “Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar yürürlükten kaldırılmış 4772, 5417, 5502 ve 6900 sayılı kanunlar ile eklerine ve değişikliklerine göre hak kazanılmış bulunan her türlü yardım, tahsis ve ödemeler, bunların dayandığı kanun hükümleri gereğince kurumca sağlanır ve iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûliyet, ihtiyarlık ve ölüm sigortalarından hak kazanılmış olan gelir ve aylıkların ödenmesine, yardımların yapılmasına ve ödeneklerin verilmesine bu kanunda yazılı hüküm ve esaslara göre devam olunur. Ancak, malûliyet, ihtiyarlık ve ölüm sigortalarından bağlanmış bulunan veya bağlanılmasına hak kazanılmış olan gelir ve aylıkların alt sınırı hakkında bu kanun hükümleri uygulanır.”; geçici 9 uncu maddesinde; “Yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunların geçici 1 inci maddelerine göre bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar Kuruma eski hizmet çalışma belgesi vermiş bulunanların sözü edilen maddelerde belirtilen hakları saklıdır.”; geçici 12 nci maddesinde ise “Sigortalılar namına, yürürlükten kaldırılmış 5417 ve 6900 sayılı Kanunlara göre ödenen primler ile bunların prim ödeme gün sayıları, bu kanuna göre ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ve prim ödeme gün sayısı olarak kabul edilir.” yönünde düzenleme bulunmaktadır.

3. Öte yandan 17.07.1964 tarihinde kabul edilerek 29, 30, 31 Temmuz ve 01 Ağustos 1964 tarihlerinde Resmî Gazete’de yayımlanan 506 sayılı Kanun'un 142 nci maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Bu kanunun 126 ncı maddesi 1 Kasım 1964 tarihinde, diğer hükümleri ise yayımını takibeden aybaşından altı ay sonra yürürlüğe girer." şeklindeki hüküm gereğince 01.03.1965 tarihinde yürürlüğe girdiği açıktır.

4. Ayrıca 506 sayılı Kanun'un 141 inci maddesi, "4772, 5502 ve 6900 sayılı Kanunlar ile bu Kanunların ek ve değişiklikleri, 3008 sayılı Kanun'un yedinci faslı 5953 sayılı Kanun'un 23, geçici 2 ve 3 üncü, 6379 sayılı Kanun'un 36, geçici 3 ve geçici 4 üncü maddeleri ve 4792 sayılı Kanun'un 5565 sayılı Kanunla muaddel 8 inci maddesi hükümleri yürürlükten kaldırılmıştır." şeklindedir.

5. Bu durumda 01.03.1965 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında mülga 6900 sayılı Kanun; bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 506 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup uyuşmazlık konusu dönem dikkate alındığında davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun hükümleridir.

6. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, mülga 506 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.

7. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.

8. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.

9. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5 inci maddesine göre işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.

10 Ayrıca 506 sayılı Kanun'un 2 ve 6 ncı maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3 üncü maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.

11. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve Kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup işte bu noktada işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.

12. Bilindiği üzere sigortalı hizmetin tespiti davaları kamu düzenini ilgilendirmekte olup bu niteliği gereği özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerekmektedir. Bu davaların yasal dayanaklarından olan 506 sayılı Kanun'un 79 uncu maddesinin onuncu fıkrasında; Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri hüküm altına alınmıştır.

13. Sigortasız çalışmaların tespiti yönünden dava açma ve hak arama özgürlüğüne getirilen süre sınırlaması başka bir deyişle dava açma süresinin 5 yıl ile sınırlandırılması doğrudan doğruya hakkın mevcudiyetini etkilediğinden hak düşürücü niteliktedir ve bu sürenin geçmesi ile hak bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanun'un kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla 5 yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanun'un 5 inci maddesiyle 10 yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesiyle yeniden 5 yıl olarak düzenlenmiştir.

14. Bu kapsamda işe giriş bildirgesi düzenlenmemiş veya düzenlenmesine karşın hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmemiş, süresi içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirim yapılmamış, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir tespit yapılmamış ise hizmetlerin tespitini talep eden kişilerin hak düşürücü süre geçmeden dava açması zorunludur.

15. İşverenin, çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği 506 sayılı Kanun'un 79 uncu maddesinin birinci fıkrasında açıkça ifade edildiği üzere yönetmeliğe bırakılmıştır. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde işverence verilecek belgeler düzenlenmiştir. Bunlar, aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu, vs.dir. Yönetmelikte sayılan bu belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun'un 79 uncu maddesinin onuncu fıkrasında düzenlenen hak düşürücü süreden söz edilemez.

16. Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre eğer sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun sigortalının çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.

17. Diğer taraftan Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı sonuca ulaşılmaktadır. Bu kabulun temelinde yatan neden hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla kısmî bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tâbi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.

18. Somut olayda davacıların murisinin davalı işyerinde 1965 yılı Eylül ayından 1966 yılı Haziran ayına kadar yevmiyeli işçi olarak çalıştığını ileri sürerek 1965 ve 1966 yıllarında davalı işyerinde geçen ancak Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının sigortalı hizmetlerinden sayılması ve çalışmaya başladığı tarihin sigorta başlangıç tarihi olarak tespiti istemiyle 24.05.2017 tarihinde eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır.

19. Yukarıda yapılan açıklamalara göre; 17.07.1964 tarihinde kabul edilerek 29, 30, 31 Temmuz ve 01 Ağustos 1964 tarihlerinde Resmî Gazete’de yayımlanan 506 sayılı Kanun'un 142 nci maddesinin birinci fıkrasında belirtildiği üzere Kanun'un yayım tarihini takip eden aybaşından altı ay sonrası olan 01.03.1965 tarihinde yürürlüğe girdiği, ayrıca aynı Kanun'un 141 nci maddesi ile 6900 sayılı Kanun'un yürürlükten kaldırıldığı gözetildiğinde uyuşmazlık konusunu oluşturan 1965 yılı Eylül ilâ 1966 yılı Haziran ayları arasındaki çalışma döneminde 506 sayılı Kanun'un yürürlükte olduğu dolayısıyla 6900 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanamayacağı, bu itibarla 506 sayılı Kanun’un 79 uncu maddesinin onuncu fıkrası gereğince hizmetin sona erdiği tarihi izleyen yılın sonundan itibaren 5 yıl içinde dava açılması gerektiği ancak eldeki davanın 24.05.2017 tarihinde açıldığı dikkate alındığında uyuşmazlık konusu 1965 yılı Eylül ilâ 1966 yılı Haziran ayları arasındaki çalışma dönemi yönünden hak düşürücü sürenin geçtiği sonucuna ulaşılmıştır.

20. Hâl böyle olunca direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

21.Bu nedenle direnme kararı onanmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

08.05.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-202375-e-2024225-k-sayili-karari