ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/739 E., 2025/330 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/739 E., 2025/330 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 21.05.2025 tarihli ve 2023/739 E., 2025/330 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/739 E., 2025/330 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1102 E., 2022/1300 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 19.01.2022 tarihli ve
2020/4326 Esas, 2022/770 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki ödeme emrinin iptali ve tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili şirketin Soma ilçesi sınırları içinde bulunan maden kömürü sahasının ruhsat haklarını satın aldığını, davalı Kurum tarafından 2011/010411 takip numaralı üç adet ödeme emri ile icra takibi başlatıldığını, ödeme emirlerinin üzerinde el yazısı ile sonradan eklenmiş “007 numaralı aracı firmanız ... Kömür İşl. Ltd. Şti'nin borcundan dolayı gönderilmiştir.” şeklinde ifade bulunduğunu ancak sözü edilen şirketin müvekkili şirketin aracısı olmadığını ve borcundan müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, 2011/010411 takip numaralı dosyadan gönderilen ödeme emirlerinden bir tanesinin 2009 yılı 3. ayı ile 2010 yılı 3. ayı arasının işsizlik sigortası primi asıl borçlarını ve bunların gecikme zamlarını içerdiğini, davacı şirketin işyeri sicil numarası almasının ardından ilk işçinin 2009 yılı Nisan ayında işe alındığını, bu nedenle şirketin 2009 yılı Mart ayına ait işsizlik sigortası prim borcunun bulunmasının mümkün olmadığını, ödeme emrinin iptali gerektiğini, davacıya gönderilen ikinci ödeme emrinin 2010 yılı 4. ayı ile 2011 yılı 4. ayı arası işsizlik sigortası prim borçları ve bunların gecikme zamlarını içerdiğini ancak müvekkilinin bu dönem yönünden borcunun bulunmadığını ayrıca kabul anlamına gelmemek kaydıyla borcun fazla hesaplandığını, üçüncü ödeme emrinin ise 2011 yılı 5. ayına ait sigorta prim borcu ve bunun gecikme zammını içerdiğini, müvekkilinin bu dönem yönünden de borcunun olmadığını, ayrıca borcun tamamının 52.338,56 TL olarak belirtilmesine rağmen ödeme emirleriyle toplam 1.328.387,24 TL'nin istendiğini ileri sürerek üç ayrı ödeme emriyle talep edilen borçların müvekkiline ait olmadığının tespiti ile ödeme emirlerinin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı ... (Kurum/SGK) vekili; davanın süresinde açılmadığını, davacının alt işvereni ... Kömür İşl. Ltd. Şti'nin (... Ltd. Şti.) borçlarından dolayı Kurum tarafından icra takibi başlatıldığını, davacı şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinin usul ve yasaya uygun olduğunu, maden ocağında çalışan işçilere ilişkin prim ve diğer borçlardan 2009 yılında maden ocağını devralan ve ruhsat sahibi olan davacı şirketin sorumlu olduğunu, 5510 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince asıl işveren konumunda olan davacı şirketin, alt işveren olan dava dışı ... Ltd. Şti’nin çalıştırdığı işçilerin prim borçlarından sorumlu olması nedeniyle icra takibi yapıldığını, bu takiplere ilişkin olarak Manisa 2. İş Mahkemesinde görülen 2009/228 ve 2009/258 Esas sayılı dosyalarında yargılama devam ederken 6111 sayılı Kanun gereğince prim affından yararlanmak için yapılandırma talebinde bulunulduğunu ve prim borçlarının taksitlendirildiğini ancak taksitlerin ödenmemesi nedeniyle yapılandırmanın bozulduğunu, sonrasında 6322 sayılı Kanun’un 42. maddesiyle 6111 sayılı Kanun’a eklenen geçici 19. maddesine göre ihya talebinde bulunulmadığından yüklü miktarda prim borcu oluştuğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 05.06.2018 tarihli ve 2013/20 Esas, 2018/193 Karar sayılı kararı ile; tüm dosya kapsamına göre davacı ile dava dışı ... Ltd. Şti. arasında şirket adresleri ve kurucuları gözetildiğinde organik bağ bulunduğu, iki şirket arasında usulüne uygun düzenlenen rödovans sözleşmesi mevcut olmadığından maden sahasında üretim işinin kimin tarafından yapıldığının belirlenememesi nedeniyle muvazaalı sözleşme kapsamında çalıştırılan işçiler ile ilgili olan Kurum alacaklarından davacı şirketin sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 27.11.2019 tarihli ve 2018/2018 Esas, 2019/1654 Karar sayılı kararı ile; Manisa 1. İş Mahkemesinin 20.01.2015 tarihli ve 2014/47 Esas, 2015/28 Karar sayılı kararının Yargıtay tarafından onandığı, ... Kömür İşletmeciliği Paz. San. Tic. Ltd. Şti. ünvan değişikliğiyle ... Kömür İşl. Ltd. Şti. ünvanını aldığı, her iki şirket arasında usulüne uygun düzenlenmiş rödovans sözleşmesi bulunmadığı, bu şirketler arasında organik bağ olduğu ve muvazaalı sözleşme nedeniyle çalıştırılan işçiler ile ilgili Kurum alacaklarından sorumlu olduğu yönündeki 10.01.2018 tarihli bilirkişi raporundaki tespit ile 2011/010412 sayılı takip dosyasındaki davacı şirketin aynı dönemdeki damga vergisi borçları için gönderilen ödeme emirlerinin iptali istemiyle açılan davada Manisa 3. İş Mahkemesinin 2013/18 Esas, 2018/191 Karar sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiği, kararın istinaf edilmesi üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 2018/1999 Esas, 2019/1086 Karar sayılı kararı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmesinin isabetli olduğu, ancak davalı Kurum lehine %10 oranında haksız çıkma tazminatına hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine, 6183 sayılı Kanun’un 58. maddesi gereğince %10 oranında haksız çıkma tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “...Yapılan açıklamalar ışığında davacı ... Pazarlama Sanayi Ticaret Limited Şirketinin kanun kapsamına alınış tarihinin 23/03/2002 olduğu, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü işletme izni belgesinin 30/06/1988 (doğrusu: 30.12.1988) tarihinde ...Madencilik Tic. San. Ltd. Şti. adına düzenlendiği, ruhsatın 15/03/1990 tarihinde bu şirket tarafından ...Holding A.Ş.'ne devredildiği, 30/03/1990 tarihinde de ...Holding A.Ş.'den ... Madencilik Tic.San. A.Ş.'ye devredildiği, 06/01/2009 tarihinde ise ... Madencilik Tic.San.A.Ş.'den ... Pazarlama san. Tic. Ltd. Şti. 'ne devredildiği, öte yandan işletme ruhsat sahibi dava dışı ... Madencilik Tic.San. A.Ş.ile dava dışı dava dışı prim borçlusu ... Ltd. Şti.(eski unvanı ... Kömür İşletmeciliği Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.) arasında 14.02.2002 tarihli 10 yıl süreli bir rödavans sözleşmesinin akdedildiği, bu sözleşme devam ederken ruhsatın ... Madencilik Tic. San. A.Ş. 'den ... Pazarlama San. Tic. Ltd. Şti.'ne devredildiği anlaşılmaktadır.

Dava dışı ... Madencilik Tic. San. A.Ş. ile dava dışı prim borçlusu ... Ltd.Şti. (eski unvanı ... Kömür İşletmeciliği Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.) arasındaki sözleşmenin tetkikinden; Saha sahibinin rödovans karşılığı üretimciye mevcut tesisleri (yeraltı ve yerüstü) hali hazır şekliyle bir zabıt karşılığı teslim edeceğinin; saha sahibinin uhdesinde bulunan maden sahasını, Maden Kanunu ve işbu sözleşmenin maddelerinden doğan haklarını her zaman kontrol etmek denetlemek hakkına sahip olduğunun ve bu denetlemeyi dilediği kimseye yaptırabileceğinin; maden sahibinin, üretimcinin bir yeminli mali müşavir tarafından tam tastik kapsamında denetim altına alınmasını talep etmek hakkı olduğunun; üretimci tarafından Maden İşleri Genel Müdürlüğüne her yıl verilen üretim programını öncelikle saha sahibinin onayına sunacağının, saha sahibi program üzerinde itiraz ve düzeltme haklarını isterse kullanabileceğinin ve üretim programı saha sahibinin onayından sonra Maden İşleri Genel Müdürlüğüne sunulacağının; saha sahibi ve üretimci gerek program ve hedeflerin takibi gerekse gerekli görülen diğer hususları karşılıklı olarak görüşmek üzere üç ayda bir tarafların anlaşacağı bir yerde toplanacağının; dönem faaliyetleri raporlarının, projelerin ve imalat haritalarının hazırlanması ve Maden Kanunu'nun yükümlülüklerinden ruhsat sahibinin sorumlu olduğunun; rödovans tutarının kontrolü için saha sahibinin kantar, sevk irsaliyesi, fatura gibi vesairleri kontrol hakkının daima olduğunun taraflar arasında kararlaştırıldığı görülmektedir.

Mahkemece, Manisa 1. İş Mahkemesinin Yargıtay tarafından onanmak suretiyle kesinleşen 20/01/2015 tarih 2014/47 Esas - 2015/28 sayılı kararı ile davacı ... Madencilik Tic. San. A.Ş. 'nin dava dışı ... Kömür İşletmeciliği Pazarlama Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti.' nin işlettiği kömür madeni işyerinin asıl işvereni olmadığı iddiasıyla prim borçlarının tahsili için gönderilen ödeme emirlerinin iptalini ve hacizlerin kaldırılması istemine ilişkin davada,davacının borçlu bulunmadığının tespitine hükmedildiği, ancak bu kararın gerekçesinde davacı şirketin ruhsat sahasındaki faaliyetlerinin 1995 yılında ocakta bulunan makine ve techizatları sattığı ocağın 2002 yılına kadar kapalı kaldığı, ocaktaki faaliyetlerin rödovans sözleşmesi imzalayan şirket tarafından yerine getirildiğinin tespit edildiği açıklamasına yer verildiği, davacı ... Pazarlama San.Ltd. Şti' adına 23/03/2002 tarihinde kanun kapsamına alınan işyeri tarafından en son 2017/02 ayında işçilik bildiriminde bulunulduğu, üretim faaliyetinin dava dışı ... Kömür İşletmeleri Pazarlama San. Tic.Ltd.Şti tarafından yerine getirildiğinin ispatına elverişli bilgi ve belge bulunmadığının tespit edildiğinden bahisle buna göre, davacı ... Pazarlama San.Ltd. Şti. ile dava dışı ... Kömür işletmeleri San. Tic. Ltd. Şti. arasında gerek kurucuları gerekse şirket faaliyetlerinin sürdürüldüğü adresler nedeniyle organik bağ bulunulduğu izlenimi edinildiği, ki şirket arasında usulüne uygun bir rödovans sözleşmesi bulunmadığı maden sahasında üretim işinin kimin tarafından yapıldığının belirlenememesi nedeniyle dava dışı ... Kömür işletmeleri San. Tic. Ltd. Şti. ile arasındaki muvazaalı sözleşme nedeniyle çalıştırılan işçiler ile ilgili kurum alacaklarından sorumlu olduğu gerekçesiyle kurulan hüküm eksik incelemeye dayalıdır.

Mahkemece, yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve yapılan açıklamalar çerçevesinde, dava dışı ... Kömür işletmeleri San. Tic. Ltd. Şti. ile ... Madencilik Tic. San. A.Ş. arasında akdedilen rödavans sözleşmesi döneminde ruhsatı devraldığı tarihten itibaren davacı ... Pazarlama San. Ltd. Şti.' nin işyerinde işçi çalıştırıp çalıştırmadığı; üretim araçlarının kim tarafından ne şekilde sağlandığı, üretim işinin kimin tarafından yapıldığı, sözleşme hükümlerinin uygulandığı dönem içerisinde denetim görevinin davacı şirket tarafından gerçekleştirilip, bu konuda eleman çalıştırılıp çalıştırılmadığı; konuları da araştırılarak, 5510 sayılı Kanunun 12. maddesinde belirtilen koşulların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin şüpheden uzak biçimde ortaya konulması gereğinin gözetilmemiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir...” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma kararının soyut olduğu, iptali talep edilen ödeme emirlerinin davacı şirket adına 10...19 sicil numarasıyla 22.03.2002 tarihinde tescil edilen işyeri borçlarına ilişkin olduğu, dava dışı ... Ltd. Şti’nin davacı şirketin taşeronu olarak aynı sicil numarası üzerinden işçi bildirimi ve taksitlendirme başvuruları yapıldığı, Konak Vergi Dairesinin 12.06.2013 tarihinde davacı ve dava dışı şirketin aynı işyeri adresini kullandığını bildirdiği, davacı ile dava dışı ... Ltd. Şti. arasında şirket adresleri ve kurucuları gözetildiğinde organik bağ bulunduğu, iki şirket arasında usulüne uygun düzenlenen rödovans sözleşmesi bulunmadığı, rödovans sözleşmesi hükümlerinin dava dışı ... Ltd. Şti’nin bağımsız işveren olarak kabulüne elverişli olmadığı, ayrıca kesinleşen mahkeme kararları nedeniyle ortaya çıkan maddi ve hukuki olgular ile bozmaya konu karar gerekçesi ışığında yapılan değerlendirme sonucunda bozmaya uyulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; davalının savunmadığı gerekçeyle muvazaa kapsamında borçlardan müvekkilinin sorumlu olduğu belirtilerek davanın reddedildiğini, ayrıca davacı şirket ile dava dışı ... Ltd. Şti. arasında organik bağ bulunduğu izlenimi edinildiğine ilişkin soyut gerekçeye dayanıldığını, bu şirketler arasında rödovans sözleşmesi bulunmadığını, zira eski malikle imzalanmış 10 yıl süreli devam eden kira sözleşmesi varken müvekkilinin ruhsatı satın aldığında yeni malik olarak sözleşmeye bağlı ve sözleşmenin tarafı olduğunu, Manisa 1. İş Mahkemesinin 2014/47 Esas sayılı dosyasında ruhsat sahibi ... Madencilik Tic. ve San. A.Ş. (... Madencilik A.Ş.) ile ... Ltd. Şti. arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi bulunmadığının tespit edildiğini, buna göre emsal kararla çelişkili karar verilemeyeceğini, bozma kararında belirtilen araştırma ve incelemenin yapılması gerektiğini, müvekkilinin 6111 sayılı Kanun’dan yararlanarak borçları yasal baskı altında ortadan kaldırmak zorunda kaldığını, ancak ödeme emirleri geldiğinde böyle bir zorunluluğu olmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre dava dışı ... Ltd. Şti. ile ... Madencilik A.Ş. arasında düzenlenen rödovans sözleşmesi döneminde davacı şirketin ruhsatı devraldığı tarihten itibaren işyerinde işçi çalıştırıp çalıştırmadığı, üretim araçlarının kim tarafından ne şekilde sağlandığı, üretim işinin kimin tarafından yapıldığı, sözleşme hükümlerinin uygulandığı dönem içerisinde denetim görevinin davacı şirket tarafından gerçekleştirilip bu konuda eleman çalıştırılıp çalıştırılmadığı araştırılarak 5510 sayılı Kanunun 12. maddesinde belirtilen koşulların somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediği şüpheden uzak biçimde ortaya konularak sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) 12 ve 88. maddeleri, Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (506 sayılı Kanun) 4, 80 ve 87. maddeleri.

2. Değerlendirme

1. Türk sosyal sigortalar sistemi, sosyal güvenlik politikalarının ve sistemlerinin finansmanını ağırlıklı olarak prim rejimine dayandırmaktadır. Bu nedenledir ki Kurumun sosyal güvenlik politikalarını oluşturabilmesi, sosyal güvenlik sistemlerinin işlerliğini devam ettirebilmesi ve oluşan sosyal riskler yönünden gerekli sosyal sigorta yardımlarının sağlanması en önemli gelir kaynağı olan sigorta primlerinin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesine bağlıdır.

2. Mülga 506 sayılı Kanun'un 80/1. maddesine göre işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecburdur.

3. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 88/1. maddesinde de aynı 4/1-(a) maddesinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işverenin bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da ekleyerek en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma ödeyeceği düzenlenmiş ancak primlerin ne zaman ödeneceğini belirlememiş olup bu konuda Kuruma yetki verilmiştir.

4. 12.05.2010 tarihli ve 27579 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği’nin (Yönetmelik) 108. maddesinin ilk hâlinde, Kanun’da belirtilen sigorta primlerinin Kurumca çıkarılacak tebliğde belirtilecek süre içinde Kuruma ödeneceği düzenlenmiş böylece sigorta prim ödeme sürelerini belirleme yetkisi İşveren Uygulama Tebliğine bırakılmıştır.

5. Uyuşmazlık konusu dönemde yürürlükte olmakla birlikte 07.01.2022 tarihli ve 31712 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Tebliğ ile yürürlükten kaldırılan 01.09.2012 tarihli ve 28398 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan İşveren Uygulama Tebliğinin 2.4. maddesinde 5510 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalıları çalıştıran işverenlerin, bir ay içinde çalıştırdıkları sigortalıların prime esas kazançları üzerinden hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını sigortalıların ücretlerinden keserek kendi hissesine isabet eden prim tutarlarını da bu tutarlara ekleyerek en geç takip eden ay/dönemin sonuna kadar Kuruma ödeyecekleri, ödeme süresinin son gününün resmî tatile rastlaması hâlinde prim tutarlarının, en geç son günü izleyen ilk iş günü içinde Kuruma ödeneceği belirtilmiştir.

6. Gelinen bu aşamada aracı kavramı ve asıl işveren-alt işveren ilişkisi ile ilgili yasal düzenlemelere kısaca deginilmelidir.

7. İş Kanunu’ndan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden dolayı asıl işverenin alt işveren ile birlikte sorumlu olacağı 4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 2. maddesinin 6. fıkrasında hüküm altına alınmıştır.

8. Asıl işveren-alt işveren müessesinin düzenlendiği ilk mevzuat mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun (1475 sayılı Kanun) "Tarifler" başlıklı 1. maddesinin son fıkrası olup anılan fıkrada bir işverenden belirli bir işin bir bölümünde veya eklentilerinde iş alan ve işçilerini münhasıran o işyerinde ve eklentilerinde çalıştıran diğer bir işverenin kendi işçilerine karşı o işyeri ile ilgili ve bu Kanun'dan ve iş akdinden doğan yükümlülüklerinden asıl işverenin de sorumlu olacağı belirtilmiştir. 1475 sayılı Kanun’da alt işverene verilen işin mutlaka işyerindeki üretim veya faaliyet süreci içerisinde yer alan bir iş olacağına ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. 10.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4857 sayılı Kanun ile 1475 sayılı Kanun 14. maddesi dışında yürürlükten kaldırılmıştır.

9. 4857 sayılı İş Kanunu’nun “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin 6. fıkrasında; “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu düzenlemeyle işyerinde üretilen mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işin verilmesi hâlinde asıl işveren-alt işveren ilişkisinin ortaya çıkacağı kabul edilmiş, ayrıca asıl işi tamamlayıcı nitelikteki yardımcı işler de işyerinde yürütülen mal ve hizmet üretiminin bir parçası sayılmıştır.

10. Ayrıca 4857 sayılı Kanun’un 3. maddesindeki hükme dayanılarak çıkarılan Alt İşverenlik Yönetmeliğinin (Yönetmelik) 3. maddesinde de alt işverenden ne anlaşılması gerektiği, İş Kanunu’nun 2. maddesindeki tanıma paralel biçimde belirtilmiş, Yönetmeliğin 4. maddesinde ise asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulma şartları sıralanmıştır. Buna göre;

“ (1) Asıl işveren alt işveren ilişkisinin kurulabilmesi için;

a) Asıl işverenin işyerinde mal veya hizmet üretimi işlerinde çalışan kendi işçileri de bulunmalıdır.
b)Alt işverene verilen iş, işyerinde mal veya hizmet üretiminin yardımcı işlerinden olmalıdır. Asıl işin bölünerek alt işverene verilmesi durumunda ise, verilen iş işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren bir iş olmalıdır.

c)Alt işveren, üstlendiği iş için görevlendirdiği işçilerini sadece o işyerinde aldığı işte çalıştırmalıdır.

ç) Alt işverene verilen iş, işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin bir iş olmalı, asıl işe bağımlı ve asıl iş sürdüğü müddetçe devam eden bir iş olmalıdır.

d)Alt işveren, daha önce o işyerinde çalıştırılan bir kimse olmamalıdır. Ancak daha önce o işyerinde çalıştırılan işçinin bilahare tüzel kişi şirketin ya da adi ortaklığın hissedarı olması, alt işveren ilişkisi kurmasına engel teşkil etmez”.

11. Şu hâlde 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile Alt İşverenlik Yönetmeliğindeki hükümlere göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin varlığından söz edilebilmesi için öncelikle işyerinde işçi çalıştıran bir asıl işverenin bulunması gerekmekte olup asıl işverenin o işyerinde işçi çalıştırarak işveren sıfatını koruması, işin bütününü başka bir işverene devretmemiş bulunması gerekir. Diğer bir koşul ise, alt işveren tarafından yerine getirilen işin asıl işverene ait işyerinde yapılmasıdır. 4857 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 6. fıkrasında yer alan “…işçilerini…bu işyerinde çalıştıran diğer işveren…” ifadesi de bu koşulun varlığını doğrulamaktadır (Sarper Süzek, İş Hukuku,14. Baskı, İstanbul 2017, s. 160 ve 161).

12. Mülga 506 sayılı Kanun’un "Üçüncü Kişinin Aracılığı" başlıklı 87. maddesi; “Sigortalılar üçüncü bir kişinin aracılığı ile işe girmiş ve bununla sözleşme yapmış olsalar bile, bu kanunun işverene yüklediği ödevlerden dolayı, aracı olan üçüncü kişi ile birlikte asıl işveren de sorumludur.
Bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde işverenden iş alan ve kendi adına sigortalı çalıştıran üçüncü kişiye aracı denir.” hükmünü içermektedir.

13. Hâlen yürürlükte bulunün 5510 sayılı Kanun’un 12. maddesinin 6. fıkrasında ise alt işveren, bir işverenden işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte veya bir işin bölüm veya eklentilerinde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği sigortalıları çalıştıran üçüncü kişi olarak tarif edilmiştir. Maddeye göre sigortalılar üçüncü kişiler aracılığıyla işe girmiş ve bunlarla sözleşme yapmış olsalar dâhi asıl işveren bu Kanun’un işverene yüklediği yükümlülüklerden dolayı alt işveren ile birlikte sorumlu olacaktır.

14. Aracı kavramı her şeyden önce “asıl işveren”in varlığını, bir başka işverenin asıl işverene ait asıl işin bir bölümünü yapmayı üstlenmesini ve nihayet asıl işverene ait işyerinde veya işyerinin bir bölümünde iş alanın kendi adına sigortalı çalıştırmasını gerektirir. Asıl işveren ile aracı arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin önemi yoktur. Önemli olan asıl işverene ait asıl işin aracı tarafından yapımının sağlanmasıdır.

15. Gelinen noktada belirtilmelidir ki İş Kanunu’nun 2. maddesinin 6. fıkrası ile işçilerin İş Kanunu, iş sözleşmesi ve toplu iş sözleşmesinden doğan hakları; mülga 506 sayılı Kanun'un 87. ve 5510 sayılı Kanunun 12/6. maddesi ile de Sosyal Güvenlik Kurumunun alacakları ve sigortalının sosyal güvenlik hakkı koruma ve güvence altına alınmak istenmiştir. Aksi hâlde işverenlerin işin bölüm veya eklentilerini muvazaalı bir biçimde başka kişilere vermek suretiyle İş Kanunu veya 5510 sayılı Kanun’dan kaynaklanan yükümlülüklerinden kaçmaları mümkün olurdu.

16. Aracının asıl işverenden bir bölüm iş alması ve bu işte kendi adına sigortalı çalıştırması, aracı kavramının belirleyici özelliğini oluşturmaktadır.

17. İşveren kavramı ise mülga 506 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 1. fıkrasında “... bu Kanunun 2. maddesinde belirtilen sigortalıları çalıştıran gerçek yada tüzel kişi...”; 5510 sayılı Kanun’un 12. maddesinin 1. fıkrasında da “4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre sigortalı sayılan kişileri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiler ile tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlar işverendir.” şeklinde tanımlanmıştır.

18. O hâlde bu ilişkinin varlığı için işyerinde iş sahibinin de işçi çalıştırıyor olması koşulu aranır. Sigortalı çalıştırmayan “işveren” sıfatını kazanamayacağı için bu durumdaki kişilerden iş alanlar da aracı sayılmayacak ve anılan madde kapsamında müteselsil sorumluluk doğmayacaktır.

19. Diğer taraftan 5510 sayılı Kanun'da alt işverene verilebilecek işlerin niteliği konusunda bir ayrım yapılmamıştır. Oysa 4857 sayılı Kanun'da alt işverene verilebilecek işler sınırlandırılmıştır. Özellikle İş Kanunundaki asıl iş-yardımcı iş ve işletmenin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işler ayrımına 5510 sayılı Kanun'da yer verilmemiştir (A. Can Tuncay, Ömer Ekmekçi, Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, 20. Baskı, İstanbul 2019, s. 360). 5510 sayılı Kanun'da, 4857 sayılı Kanun'a göre daha geniş bir alt işveren tanımı benimsenmiştir. Nitekim Sosyal Güvenlik Hukuku anlamında alt işveren olarak kabul olunması için işyerinde yürütülen mal veya hizmet üretimine ilişkin bir işte ya da işin bölüm veya eklentilerinde iş alınması ve kendi sigortalılarını çalıştırması şartı arandığından Kanunun öngördüğü müteselsil sorumluluğun doğabilmesi için, mutlaka işyerinde yapılan işin aynısının veya benzerinin üstlenilmesi gerekli olmayıp asıl işin ifasını kolaylaştırıcı nitelikteki yardımcı ve tamamlayıcı niteliğe sahip işlerin üstlenilmesi de asıl işveren-alt işveren ilişkisini ve buna bağlı müteselsil sorumluluğu doğurmak için yeterlidir.

20. Öte yandan alt işveren kendisine bağlı sigortalı işçi çalıştırdığı andan itibaren 5510 sayılı Kanun anlamında işveren sıfatına sahip olur ve kendi sigortalıları açısından 5510 sayılı Kanun ile işverenlere getirilen yükümlülükler onun için de geçerli olur. Genel işveren yükümlülüklerinin yanı sıra Kanun'da alt işverenler için bir takım özel yükümlülükler getirilmiştir. Bunlardan birisi alt işverenin, asıl işverenin işyerinde çalıştırdığı sigortalıları, işverenle aralarında yaptıkları sözleşmenin ibrazı kaydıyla, Kurumdan alacağı özel bir numara ile asıl işverenin kayıtlı olduğu dosyadan bildirmesidir. Dolayısıyla alt işveren adına asıl işverenden almış olduğu iş sebebiyle bağımsız bir işyeri dosyası açılmaz. Bu durumda alt işveren çalıştırdığı sigortalılar için asıl işverenin sicil numarasını ve alt işverenin kodunu yazarak süresinde aylık prim ve hizmet belgesini düzenleyip Kuruma vermek zorundadır (Gülsüm Tatar, Sosyal Güvenlik Hukukunda Müteselsil Sorumluluk, Çalışma ve Toplum Dergisi, 2017, Sayı 55, s. 2128, 2130)

21. Bundan başka işverenden alınan iş, işverenin sigortalı çalıştırdığı işe göre ayrı ve bağımsız bir işyeri olarak değerlendirilebilecek nitelikte ise işi alan kimse aracı değil bağımsız işverendir. İşin bütünü başka bir işverene bırakıldığında Sosyal Sigortalar Kanunu anlamında bir alt işveren, dolayısıyla dayanışmalı sorumluluk söz konusu olmayacaktır. Burada önemli olan yön “devir” olgusunun somut olayda gerçekleşmesidir. Bu kapsamda devirden amaçlanan, yapılmakta olan işin, bölüm ve eklentilerinden tamamen bağımsız bir sonuç elde etmeye yönelik, işi alana bağımsız bir işveren kimliği kazandıracak bir işin devridir. Ekonomik olarak birbirleriyle bağlantılı bulunsalar da bu işyerleri bağımsız sonuç elde etmeye yöneliktirler. İşin devri söz konusu değilse bu kişiler işveren vekili olarak kabul edilebilecek bu durumda Kanun’un öngördüğü ödevlerden işi bölüp dağıtan iş sahibi, işveren niteliği ile sorumlu olacaktır. Diğer işyerlerinde sigortalı çalıştırması nedeniyle “işveren” sıfatına sahip olan kimse de, işveren sıfatına (devredilen iş dolayısıyla) sahip olmadığı için, asıl işveren olarak sorumlu bulunmayacaktır.

22. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu anlamında asıl işveren-alt işveren ilişkisinde yasa koyucu konuyu işçi yararı yönünden ele almıştır. Asıl işveren-alt işveren ilişkisinin en önemli sonucu her iki işverenin, alt işverenin işçilerine karşı birlikte sorumlu olmalarıdır. Alt işveren, asıl işverenin vekili durumunda değildir. Asıl işverenle arasında istisna, kira, taşıma vb. sözleşme vardır ve yüklendiği işi asıl işveren adına değil kendi adına ve hesabına, ayrı bir işveren olarak kendi işçileri ile yapmaktadır. Buradaki birlikte sorumluluk 4857 sayılı Kanun'un 2. maddesinin 6. fıkrasında olduğu gibi müteselsil sorumluluktur (Tuncay, Ekmekçi, s. 362). Ancak Sosyal Güvenlik Hukuku anlamında asıl işverenin sorumluluğu sadece alt işverenin sigortalıları, hak sahipleri ve Kuruma karşı olup, alt işverene karşı doğrudan bir sorumluluğu yoktur. Kanunda bu şekilde bir müteselsil sorumluluk öngörülmesinin sebebi, hem sigortalıların hem de sigortalılara verilecek sosyal güvenlik haklarını uygulayan Kurumun hak ve menfaatlerinin güvence altına alınmasıdır.

23. Sonuç itibariyle İş Kanunu bakımından asıl işveren-alt işveren ilişkisi için oldukça önemli sınırlamaların var olduğu görülürken; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu bakımından ciddi bir sınırlamanın olmadığı açıktır. Bu durumda 5510 sayılı Kanun kapsamında kabul edilen asıl işveren-alt işveren ilişkisinin, 4857 sayılı Kanun kapsamında bu nitelikte olmaması mümkündür.

24. Somut olayda davacı vekilinin müvekkiline 2011/010411 takip numarası ile icra takibi başlatılarak gönderilen üç adet ödeme emrinin iptali ile borçlu olmadığının tespitini talep ettiği eldeki davada, Manisa sınırları içindeki maden sahasına ilişkin maden izin ve işleme ruhsatlarının 30.12.1988 tarihinde dava dışı ...Madencilik Tic. ve San. Ltd. Şti. Adına düzenlendiği, ruhsatın 15.03.1990 tarihinde dava dışı ...Holding A.Ş'ye ondan da 30.03.1990 tarihinde dava dışı ... Madencilik A.Ş'ye devredildiği, son olarak ruhsatın 06.01.2009 tarihinde davacı şirkete devredildiği, maden işletme ruhsatı sahibi dava dışı ... Madencilik A.Ş. ile prim borçlusu olan dava dışı ... Ltd. Şti. (eski ünvanı ... Kömür İşl. Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti.) arasında 14.02.2002 tarihinde on yıl süreli rödovans sözleşmesi imzalandığı, davacı şirketin 23.03.2002 tarihinde Kanun Kapsamına alındığı, öte yandan 2009/3-2011/5. aylar arasındaki döneme ilişkin işsizlik sigortası primi ile 2009/3-2010/3. aylar arasındaki döneme ait gecikme zammını içeren ödeme emirlerinin üzerinde “007 numaralı aracı firmanız ... Kömür İşl. Ltd. Şti'nin borcundan dolayı gönderilmiştir.” ifadesinin yazılı olduğu ve işyeri sicil numarasının 10...19 olarak gösterildiği, dava dışı ... Ltd. Şti'nin davacı şirketin taşeronu olarak aynı sicil numarası üzerinden işçi bildirimi ve taksitlendirme başvurusunda bulunduğu, Konak Vergi Dairesinin 12.06.2013 tarihli yazısında davacı ve dava dışı ... Ltd. Şti'nin adreslerini kullandıkları anlaşılmıştır.

25. Öte yandan davacı şirket tarafından dava dışı... Ltd Şti’nin borcu nedeniyle Manisa İl Müdürlüğü tarafından 2011/010412 takip numarası ile başlatılan icra takibinde takip konusu olan ödeme emirlerinin iptali ile 2009/3-2010/3. aylar arasındaki döneme ilişkin damga vergi borcundan dolayı borçlu olmadığının tespiti talebiyle Manisa 3. İş Mahkemesinde 2013/18 Esas numarası ile dava açtığı, Mahkemece 05.06.2018 tarihinde 2018/191 Karar sayılı karar ile sonuç olarak davacı şirketin dava dışı... Ltd. Şti’nin borcundan sorumluluğu bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, karara karşı yapılan istinaf başvurusunun İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince esastan reddedilerek kesinleştiği, davacı şirketin farklı dönemlere ilişkin ödeme emirlerinin iptali talebiyle Manisa 2. İş Mahkemesinde 2009/228 ve 2009/258 Esas numaraları ile açtığı davalardan torba kanun kapsamında yapılandırmadan yararlanmak istediğini beyan ederek feragat etmesi nedeniyle davaların feragat nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır.

26. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı şirket adına tescil edilmiş işyeri sicil numarası üzerinden dava dışı... Ltd. Şti’nin aracı koduyla işçi bildirimi ve taksitlerdirme başvuru yaptığı, her iki şirketin aynı adresi kullandıkları, davacı şirket tarafından bu şirketin damga vergisi borçlarından dolayı borçlu olmadığının tespiti istemiyle açılan davanın reddine karar verilerek istinaf incelemesinden geçerek kesinleştiği, davacı şirketin farklı dönemlere ilişkin borçlar nedeniyle Kurumca yapılan icra takibine konu ödeme emirlerinin aynı iddialarla iptali talebiyle açılan davalardan yapılandırma olanağından yararlanmak için vazgeçildiği olguları karşısında dava dışı... Ltd Şti’nin dava konusu pirim ve gecikme zammı borçlarından davacı şirketin sorumlu olduğu anlaşılmakla direnme kararı yerindedir.

27. Hâl böyle olunca usul ve yasaya uygun direnme kararı onanmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın HMK'nın 373. maddesinin 2. fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.05.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023739-e-2025330-k-sayili-karari