Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/738 E., 2025/379 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.06.2025 tarihli ve 2023/738 E., 2025/379 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/738 E., 2025/379 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
SAYISI : 2022/68 E., 2022/151 K.
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 22.11.2021 tarihli ve
2021/3271 Esas, 2021/14618 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalılar ... ve Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar ... ve Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalılar vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin ... Anadolu Sağlık Meslek Lisesinde 01.10.2009-01.11.2013 tarihleri arasında hizmetli personel olarak asgari ücretle çalıştığını, Kuruma sadece ilk üç ay prim ödemesi yapıldığını, müvekkilinin çalışma koşullarının ağırlaştırılarak psikolojik şiddete maruz kalması üzerine işten ayrıldığını, haklarının ödenmesi için gönderilen ihtarnameye okul idaresince sadece üç ay çalışıp ayrıldığı ve hakkı olmadığı yönünde cevap verildiğini, ancak dosyaya sundukları belgelerden müvekkilinin iddia edilen tarihler arasında çalıştığının anlaşıldığını ileri sürerek müvekkilinin 01.10.2009-01.11.2013 tarihleri arasında sözü edilen okulda asgari ücretle çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalı ... (Valilik) vekili; müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığını, davacının ... Kaymakamlığı tarafından üç ay okulda görevlendirildikten sonra işten ayrıldığını, çalışmasının karşılığı ücretin İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünce ödendiğini, görev süresinin bitimini müteakip İş ve İşçi Bulma Kurumu (İş-Kur) tarafından yeniden görevlendirmesi yapılana kadar geçimini sağlamak için evinden yemek getirerek öğretmenlere para karşılığı yemek satışı yaptığını, daha sonra görevlendirme ile ... İlköğretim Okulunda çalışmaya başlaması ile yemek satmayı bıraktığını, ancak yemek satımından daha fazla gelir elde etmesi ve sigortalı çalışması hâlinde kaymakamlıktan aldığı yardımların kesilecek olması sebebiyle söz konusu okuldaki çalışmasını 02.03.2010 tarihinde bırakarak önceki çalıştığı okulda öğretmenlere yeniden yemek yapmayı teklif ettiğini, ayrıca yemek dışında öğretmenlere köy ürünleri de sattığını, okuldaki kurslara kursiyer olarak katılıp sertifika aldığını, 2013 yılının Eylül ayında, yaptığı yemeklerin beğenilmemesi ve başka birinden yemek alınmaya başlanması üzerine davacının ihtarname gönderip ardından kötüniyetli olarak dava açtığını, davacının okulda hizmet (iş) akdine dayalı çalışması bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
2. Davalı ... (Bakanlık) vekili; Valilik ile aynı yönde açıklamalarda bulunarak davanın reddini savunmuştur.
3.Davalı ... (SGK/Kurum) vekili; hak düşürücü sürenin geçtiğini, davacının çalıştığı sürenin Kuruma bildirildiğini, davaya konu döneme ilişkin Kurum nezdinde bilgi ve belge bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
4. Davalı ... Anadolu Sağlık Meslek Lisesi Okul Müdürü; taraf sıfatının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
A.İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 13.12.2016 tarihli ve 2016/303 Esas, 2016/491 Karar sayılı kararı ile; davalı tanıklarının davacının okula gelip gittiği, yemek getirdiği ve temizlik yaptığı yönündeki anlatımları ile çalışma olgusunun kısmen de olsa doğrulandığı, ayrıca davacı tarafından sunulan belgeler ve değişik tarihlerde tutulan ziyaretçi defteri içeriklerine göre de davacının okulda temizlik görevlisi olarak çalıştığı kanaatine ulaşıldığı, sömestr tatili dışlanmak suretiyle davacının çalıştığı süreleri tespit eden 10.06.2016 tarihli bilirkişi raporunun dosya kapsamına uygun olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
B. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar Ankara Valiliği, ... ve Kurum vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
C. Bölge Adliye Mahkemesinin Birinci Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin 22.02.2017 tarihli ve 2017/248 Esas, 2017/257 Karar sayılı kararı ile; dava konusu edilen dönemde okulda çalışan öğretmenlerin İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden sorularak tespit edilip arasından resen seçilecek kişiler ile yine iddia edilen çalışma döneminde mahkemece tanık olarak dinlenen hizmetli dışında başkaca hizmetlilerin çalışıp çalışmadığı tespit edilerek varsa bu kişilerin de tanık sıfatı ile bilgilerine başvurularak okulun tam gün olup olmadığı, davacının okulda çalışıp çalışmadığı, çalışıyor ise tam zamanlı mı yoksa part-time esasına göre mi çalıştığı, ücretinin ne şekilde ödendiği hususlarının belirlenmesi, ayrıca okul aile birliği defteri getirtilerek bu defterde davacının çalışmalarına ilişkin bir kayıt olup olmadığı hususu da araştırılmak ve davacının katıldığı kursların kurs başlama ve bitiş saatleri de tespit edilmek suretiyle belirtilen eksikliklerin tamamlanması gerektiği gerekçesiyle kararın kaldırılmasına, davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
D. İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
İlk Derece Mahkemesinin 28.05.2019 tarihli ve 2017/89 Esas, 2019/131 Karar sayılı kararı ile; toplanan delillerin daha önce verilen kararın gerekçesini değiştirir nitelikte olmadığı, okul ziyaretçi defterinde davacının temizlik görevlisi olarak kaydının bulunması, teslim aldığı su makbuzları ve yine görevlendirme yazılarının varlığı karşısında davacının köy ürünleri satmak ve yemek getirmek dışında okulda temizlik işi yaptığı yönündeki mahkeme kanaatinin değişmediği, okulda açılan kurslara mesai saatleri dışında kısa süreli katıldığı ve kursların dersler bittikten sonra başladığı dikkate alındığında davacının okulda tam zamanlı olarak çalıştığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının Bakanlığa bağlı ... Sağlık Meslek Lisesinde 16.01.2010-22.01.2010, 08.02.2010-18.06.2010, 20.09.2010-28.01.2011, 14.02.2011-17.06.2011, 19.09.2011-20.01.2012, 06.02.2012-08.06.2012, 17.09.2012-25.01.2013, 11.02.2013-14.06.2013, 16.09.2013-01.11.2013 tarihleri arasında asgari ücret ile çalıştığının tespitine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar ... ve Kurum vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 15.12.2020 tarihli ve 2019/1737 Esas, 2020/1711 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar ... ve Kurum vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...Dosya kapsamından; davacı adına 01.10.2009 – 15.01.2010 tarihleri arasında ... İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünden bildirim yapılıp davacının başkaca bildiriminin bulunmadığı, mahkemece yapılan yargılama ve toplanan delillere göre davacının sömestr ve yaz tatilleri dışında 16.01.2010 – 01.11.2013 tarihleri arasında da hizmet akdiyle bakanlığa bağlı olarak çalıştığının kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece toplanan deliller ve özellikle birbiriyle uyumlu tanık beyanlarına göre, davacının bildirimi yapılan 3,5 aylık çalışmasından sonra İşkur tarafından başka bir okulda görevlendirilmesine rağmen burada çalışmadığı, ... Sağlık Meslek Lisesi çalışan ve öğretmenlerine ücret karşılığı yemek ve köy ürünleri getirip sattığı, bunun yanında getirdiği yemeklerin servisini yapıp bulaşıklarını topladığı ve yemek yenen yerlerin temizliğini yaptığı, bu ilişkide hizmet akdinin unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kanulüne karar verilmesi isabetsizdir.
O halde, temyiz eden davalılar vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin istinaf istemlerinin esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak ilk derece mahkemesi kararı bozulmalıdır..." gerekçesiyle oy çokluğu ile karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin ilâm başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacının okulda 01.10.2009 tarihinden itibaren hizmet sözleşmesi ile çalışmaya başladığı, daha sonra İş-Kur kapsamında başka bir okulda görevlendirilmesine rağmen o okula gitmeyip davaya konu okulda çalışmaya devam ettiği ve öğretmenlere ücreti karşılığında yemek yaptığı açık ise de yemek servisi, temizlik ve okul tarafından kendisine verilen diğer işleri yaptığı ve bu işler karşılığı ücret aldığı anlaşılmakla hizmet akdinin varlığı için gerekli olan ücret ve bağımlılık unsurlarının oluştuğu, ayrıca tanıkların davacının okulda temizlik işlerini yaptığını beyan etmeleri, gelen ziyaretçilerin temizlik görevlisi olarak davacıyı ziyaret ettiklerinin okul defterinde de yazılı olduğu olguları karşısında davacının hizmet sözleşmesine dayalı çalıştığının ispatlandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davalılar vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davalılar Bakanlık, Valilik ve okul müdürü vekili; okul müdürlüğünün tüzel kişiliği olmadığından taraf sıfatının bulunmadığını, Valilik ve Bakanlık yönünden ise davanın husumetten reddi gerektiğini, davacının hizmet akdine dayalı çalışması olmadığını, evinden getirdiği yemeği satmak suretiyle ticari iş yaptığını ve hak düşürücü sürenin geçtiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı Kurum vekili; davacının hizmet akdine dayalı olarak değil kendi nam ve hesabına çalıştığını, hak düşürücü sürenin geçtiğini, müvekkilinin fer'î müdahil olması sebebiyle aleyhine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesinin hatalı olduğunu, delillerin toplanmadığını, davacının çalışmasına ilişkin kesin ve inandırıcı deliller bulunmadığını ileri sürerek resen gözetilecek nedenlerle de kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 16.01.2010 – 01.11.2013 tarihleri arasında hizmet akdiyle Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olarak çalıştığının kabulüne karar verilen eldeki davada, davacının 01.10.2009-15.01.2010 tarihleri arasında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ... Anadolu Sağlık Meslek Lisesinde Kuruma bildirim yapılarak hizmet akdi ile çalışmasından sonra aynı okulda geçen çalışmalarında okul ile arasında kurulan hukuki ilişkide hizmet akdinin unsurlarının oluşup oluşmadığı, buradan varılacak sonuca göre davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) 4. ve 86/9. maddeleri.
2. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 8. maddesi.
3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 393. maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümünde uygulanması gereken 5510 sayılı Kanun'un 4/1-a maddesi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
2. Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) çalışanın 5510 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
3. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de mümkün olmayacaktır.
4. İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de 4857 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı Kanun’da ve 506 sayılı Kanun’da bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımı yapılmıştır. Belirtmek gerekirse 4857 sayılı Kanun’da hizmet akdi ifadesi terk edilmiş, yerine iş sözleşmesi kullanılmıştır.
5. Hizmet akdi mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun) 313/1. maddesinde “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken 4857 sayılı Kanun’da daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi bağımlılık unsuruna da yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise hizmet akdinin 22.04.1926 tarihli ve mülga 818 sayılı Kanun’da tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade edeceği belirtilmiştir.
6. Hemen belirtilmelidir ki 5510 sayılı Kanun’un atıf yaptığı 818 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine göre “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir”. Bu hâliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Kanun’a yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.
7. Bu durumda denilebilir ki, hizmet akdi bir yanda işçinin iş görme borcunu, öte yanda işverenin ücret ödeme borcunu ihtiva eden, taraflardan her birinin öteki tarafın edimine karşı borç yüklendiği, iki taraflı bir sözleşmedir.
8. İş Kanunu ve 6098 sayılı Kanun'da yer alan tanımlar dikkate alındığında hizmet akdinin unsurlarını iş görme, ücret ve bağımlılık oluşturmaktadır. Belirtilen unsurlar aynı zamanda söz konusu sözleşmenin ayırt edici özellikleri olup sözleşmenin taraflarının kararlaştırmış oldukları ilişkinin iş ilişkisi olarak tasnif edilip edilemeyeceği noktasında önem taşımaktadır.
9. Hizmet akdinden bahsedilebilmesi için gerekli unsurlardan olan iş görme, bir gerçek kişinin ekonomik bakımdan iş olarak değerlendirilebilen her türlü çalışmasıdır. İş görme borcunun konusunu oluşturan iş, bedensel, düşünsel, teknik, sanatsal ve bilimsel vb. olabilir (Sarper Süzek, İş Hukuku, İstanbul, Onsekizinci Baskı, 2019, s. 223).
10. Hizmet akdinin varlığı için gerekli ikinci unsur ücret olup bu unsur iş sözleşmesinin esaslı öğelerindendir. Bir işin görülmesi, karşı tarafın ücret ödemeyi vaat etmesi karşılığında olur. Bu nedenledir ki, ücret karşılığı olmadan yapılan çalışmalar iş sözleşmesi sayılmaz. Burada hemen belirtmek gerekir ki, ücret miktarının açıkça kararlaştırılması gerekli olmayıp işin bir ücret karşılığı yapılacağının gerekli ve olağan görüldüğü hâllerde ücret kararlaştırılmış sayılır. Önemli olan görülen işin yardım amacıyla veya hatır ilişkisi sebebiyle yapılmıyor olmasıdır.
11. Ücret, işçinin üstlendiği iş görme ediminin karşılığıdır. 4857 sayılı Kanun'un 8. maddesi ile 6098 sayılı Kanun'un 393. maddesindeki hizmet akdi tanımından açıkça anlaşılacağı üzere ücret, hem iş sözleşmesinin temel unsuru hem de işverenin işçiye karşı yükümlülük altında girdiği en önemli borcudur. 4857 sayılı Kanun'un 32/1. maddesinde genel anlamda ücret bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
12. Nihayet hizmet akdinin varlığı için gerekli olan üçüncü unsur bağımlılık unsuru olup hizmet akdinde işçi, üstlendiği iş görme edimini az veya çok olmakla birlikte işverenine bağlı olarak yani onun gözetim ve denetimi altında yapmaktadır.
13. Hizmet akdinin belirlenmesinde bağımlılık unsurunun varlığı zorunlu bulunmakla birlikte bunun ne tür bir bağımlılık olduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Hizmet akdinde bağımlılık ilişkisini bir ekonomik veya teknik bağımlılık olarak değil kişisel/hukuki bağımlılık olarak anlamak uygun olur. Çünkü işverenin otoritesi altında çalışan, onun vereceği emir ve talimatlara göre iş görmek zorunda olan işçinin hizmet akdinde bağımlılığı daha ziyade kişiliği ile ilgilidir. Başka bir deyişle hizmet akdinin özünde diğer iş görme sözleşmelerinden farklı olarak bir otorite/bağımlılık ilişkisi vardır ve işveren işçinin kişiliği üzerinde başka sözleşmelerde bulunmayan bazı yetkilere sahiptir. İşçi işgücünü işverenin yararlanmasına sunar. İşçinin işgücü ise onun kişiliğinin bir unsuru ve ayrılmaz parçasıdır (Süzek, s.225).
14. İşçi işgörme edimini işverenin gözetim ve denetimi altında, onun vereceği talimatlar doğrultusunda yerine getirir. Başka bir ifadeyle işçi, işverenin yönetim, denetim ve gözetimi altındadır. İşçi iş görme edimini yerine getirirken işverenin çalışma yeri, saatleri ve çalışma biçimi konularında vereceği talimatlara uyma yükümlülüğü mevcut olup bu, işçinin işverene kişisel bağımlılığını ortaya koymaktadır.
15. Bu durumda işçinin hizmet akdi ile üstlendiği edimin iş görme edimi olması, bu edimini işverenin gözetim ve denetimi altında, onun verdiği emir ve talimatlar doğrultusunda yerine getirmesi, kural olarak çalışılan yerin, çalışma saatlerinin işveren tarafından belirlenmesi, üretim araç ve gereçlerinin, mamul ve yarı mamul maddelerin işveren tarafından temin edilmesi karşısında iş sözleşmesinde ekonomik riskin işveren üzerinde olduğu açıktır. Başka bir deyişle işverenin iş sözleşmesinde egemen olması, işçinin iş görme edimi nedeni ile ekonomik risk altına girmemesini gerektirir. Ekonomik riskin işverende olması, yapılan işin sonucunun işçiyi etkilememesi, işveren zarar etmiş olsa bile işçinin çalışmasının, yerine getirdiği iş görme ediminin karşılığı olan ücreti isteyebilmesi, işin kâr ve zararının işveren üzerinde olması, işveren zarar etmiş olsa bile işçiye ücretini ödemesi anlamına gelmektedir.
16. Bugün bağımlılık, hizmet akdinin karakteristik bir unsuru olarak değerlendirilmekle ve hatta bu sözleşmenin sine qua non (olmazsa olmaz) unsuru kabul edilmekle birlikte işletme içinde işgal edilen mevki, taahhüt edilen işin niteliği gibi faktörlere göre her iş ilişkisinde farklı yoğunluğa sahip, bu nedenle de kapsamı ve derecesi bakımından göreceli bir kavramdır (Hamdi Mollamahmutoğlu, Muhittin Astarlı, Ulaş Baysal, İş Hukuku, Ankara, Güncellenmiş Yedinci Baskı, 2022, s.338).
17. Öte yandan çalışan kimse ile çalıştıran arasında tâbiiyet (bağımlılık) bulunup bulunmadığı her olayda ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Genellikle tarafların karşılıklı durumları, işin ifa tarzı ve ücretin ödenme biçimi taraflar arasında böyle bir bağlılığın-bağımlılığın bulunup bulunmadığını ortaya koyabilecek karinelerdir (Ünal Narmanlıoğlu, İş Hukuku, Ferdi İş İlişkileri, İstanbul, Beşinci Baskı, 2014, s.172).
18. Ayrıca belirtilmelidir ki, işçinin, işverenin kapsam ve sınırlarını belirlemiş olduğu iş organizasyonu içerisinde işverene bağımlılığına zarar vermeyecek oranda ve yükümlü olduğu iş görme ediminin ifası uğruna karar alma yetkisiyle işveren yararına iş sözleşmesiyle bağlı olarak çalışması bağımlılık unsurunu ortadan kaldırmamaktadır. Zira genel nitelikte de olsa işveren tarafından çerçevesi çizilen ve organize edilen bir iş görme ediminin ifası, işverenin yönetim ve talimatı altında gerçekleşen bir bağımlılık ilişkisinin varlığını ortaya koymakta olup bu tür bir iş ilişkisinde bağımlılık unsuru görece zayıf olsa da varlığını korur. İşçinin, işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi üretici gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi işverenle arasındaki bağımlılık unsuruna zarar veren bir olgu olarak değerlendirilemez. Buna karşın kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlayan kişiler işçi statüsünde kabul edilemezler.
19. Gelinen bu noktada belirtilmelidir ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yoldur. İşte bu noktada, işçinin birtakım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini talep etmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
20. Belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanun’un 86/9. maddesinde “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
21. Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
22. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten de hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
23. Hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesinin gerektiği Yargıtayın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
24. Hizmet tespiti davalarının amacı hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
25. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar kolluk aracılığıyla araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
26. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin beyanlarında belirttikleri olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsamı ve kapasitesi ile niteliği bu beyanlar çerçevesinde kontrol edilmelidir. Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
27. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.02.2025 tarihli ve 2023/10-402 Esas, 2025/12 Karar ve 12.09.2024 tarihli ve 2023/10-279 Esas, 2024/424 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
28. Somut olayda davacı vekili, müvekkilinin ... Anadolu Sağlık Meslek Lisesinde 01.10.2009-01.11.2013 tarihleri arasında hizmetli personel olarak hizmet akdiyle çalıştığını iddia etmiş, davalılar vekili ise davacının 01.10.2009-15.01.2010 tarihleri arasında okulda geçen çalışmalarının Kuruma bildirildiğini, ancak sözleşme süresinin sona ermesinden sonra okulda çalışan öğretmenlere köy ürünleri ve evinde yaptığı yemekleri getirip sattığını, yaptığı bu işin kendi nam ve hesabına bağımsız çalışma mahiyetinde olduğunu savunmuştur. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden; davacının İş-Kur görevlendirmesi üzerine ... İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü ile imzaladığı belirli süreli hizmet sözleşmesi kapsamında 01.10.2009-15.01.2010 tarihleri arasında 3,5 ay süre ile ... Anadolu Sağlık Meslek Lisesinde okul ve çevresinin temizliği işini yaptığı, sonrasında yine İş-Kur bünyesinde toplum yararına çalışma projesi kapsamında 01.03.2010-15.05.2010 tarihleri arasında 2,5 ay süreli okul ve çevre temizliği işi için yeni bir belirli süreli hizmet sözleşmesi ile görevlendirilmesinin ... İlköğretim Okuluna yapıldığı ancak 02.03.2010 tarihli dilekçesi ile rahatsızlığı sebebiyle görevlendirilmesinin sona erdirilmesini talep etmesi üzerine yerine başkasının görevlendirildiği anlaşılmıştır.
29. Öte yandan tanık beyanlarına göre davacının ... Anadolu Sağlık Meslek Lisesindeki çalışmasının sona ermesinden sonra okulda görevli öğretmen ve çalışanlara köy ürünleri ve kendi evinde yapıp getirdiği yemekleri satarak kazanç sağladığı, okulun hizmetlilerinden gelen şikayet üzerine yemek yenilen alanların ve yemek artıklarının temizlemesi hususunda davacının personel görev dağılım çizelgesinde adına yer verildiği anlaşılmaktadır. Davacının yaptığı bu işler sırasında okula gelen damacana suları almasının hayatın olağan akışına uygun olduğu, ayrıca okul müdürlüğünce tutulduğu belirtilen defterde "... (okulun temizliği)" şeklinde ifadelerle yapılan ödemelerin hizmet sözleşmesi gereği ödenen ücret olarak kabulüne olanak bulunmadığı ve bu hâli ile toplanan deliller, birbiri ile uyumlu tanık beyanlarına göre davacının kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştığı, hizmet sözleşmesinin unsurlarının somut olayda oluşmadığı belirgin olmakla davanın reddi gerektiği sonucuna varılmıştır.
30. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; davacının ... Anadolu Sağlık Meslek Lisesinde iş sözleşmesine bağlı çalışmasının sona ermesinden sonra da aynı şekilde çalışmaya devam ettiğinin sabit olduğu, işyerinde öğretmenlere yemek getirip satmasının aradaki iş ilişkisinin niteliğini değiştirmediği, dosyadaki tanık anlatımları, yardımcı personel listesinde davacının adının bulunması, görev dağılım çizelgesinde görevinin belirlenmesi, ziyaretçi defterinde bir çok yerde davacının adının yanında temizlik görevlisi açıklamasının bulunması dikkate alındığında davacının hizmet sözleşmesi kapsamında çalıştığının sabit olduğu, bu itibarla direnme kararı usul ve yasaya uygun olduğundan bozma nedenine göre incelenmeyen davanın esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelemesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
31. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
32. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HMK'nın 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın HMK'nın 373/1. fıkrası uyarınca kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
18.06.2025 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
1. İlk Derece Mahkemesi ve Özel Daire arasındaki uyuşmazlık; davacının 16.01.2010 – 01.11.2013 tarihleri arasında hizmet akdiyle Milli Eğitim Bakanlığına bağlı söz konusu okulda çalıştığının kabulüne karar verilen eldeki davada, bu çalışma dönemi için davalı Bakanlık ile davacı arasındaki ilişkinin hizmet sözleşmesine dayanıp dayanmadığı ve davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
2. Çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.
3. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) 4. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır. Bunlar; çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, çalışanın 5510 sayılı Kanun’un 6. maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
4. Dolayısıyla sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde sigortalılıktan söz edilmesi de söz konusu olmayacaktır. Ayrıca hizmet sözleşmesine dayalı çalışan bu kimselerin Kanun'da sayılan istisnalara da girmemesi gerekir.
5. Bu durumda sigortalılığın tespitinde iş (hizmet) sözleşmesi, işçi, işveren, işveren vekili ve iş ilişkisi kavramlarının da irdelenmesi önem arz etmektedir. 4857 sayılı İş Kanunu'nun (4857 sayılı Kanun) 2. maddesinin 1. fıkrasının 1. cümlesi“Bir iş sözleşmesine dayanarak çalışan gerçek kişiye işçi, işçi çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye yahut tüzel kişiliği olmayan kurum ve kuruluşlara işveren, işçi ile işveren arasında kurulan ilişkiye iş ilişkisi denir.” hükmünü haizdir. Bu kapsamda iş sözleşmesi ise aynı Kanun'un 8. maddesinde “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır.
6. Buradan hareketle iş (hizmet) sözleşmesinin, niteliği itibariyle iş görme, ücret ve bağımlılık unsurlarını ihtiva eden bir sözleşme olduğu kabul edilmelidir. Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 393. maddesinde düzenlenen hizmet sözleşmesinin 4857 sayılı Kanun'da düzenlenen iş sözleşmesi kavramından herhangi bir farkı bulunmamaktadır. Bu sebeple 6098 sayılı Kanun'da düzenlenen hizmet sözleşmesi de iş mevzuatına dâhil olan ve iş görme, ücret ve bağımlılık unsurlarını kendi bünyesinde barındıran bir tür sözleşmedir (Sarper Süzek, İş Hukuku, İstanbul 2019, s.223).
7. İş sözleşmesinin varlığı için ilk olarak işçi tarafından bir iş görme ediminin üstlenilmiş olması gerekmekte olup bu edim karşılığında işveren tarafından ücret ödenmesi, varlığı aranan diğer bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak iş sözleşmesinin varlığının kabulü için gerekli olan ve iş sözleşmesini diğer sözleşmelerden ayıran yegane unsur bağımlılıktır. Bağımlılık unsuru 4857 sayılı Kanun'un 8/1. maddesinde (6098 sayılı Kanun md. 393/1) “…bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi…” şeklindeki ifadeyle vurgulanmıştır. İş sözleşmesindeki bağımlılık unsuru niteliği itibariyle ekonomik veya teknik bir bağımlılıktan ziyade kişisel ve hukuki nitelikte bir bağımlılığı ifade eder. Zira işverenin yönetimi/otoritesi altında ve onun vereceği talimatlarla iş görme edimini ifa eden işçinin bağımlılığı işçinin kişiliğiyle ilgili olup bu anlamda bağımlılık unsuru işçi nezdinde bir tür kişisel nitelik barındırmaktadır. Bu çerçevede iş ilişkisinde işverenin talimat verme hakkı karşısında işçinin verilen emir ve talimatlara uyma borcu bulunmaktadır. Bu emir ve talimatlar, diğer sözleşmelerden farklı olarak işçinin edimini ve bu edimin ifa sürecini organize eder. Bu tür bir bağımlılık, iş sözleşmesinin tarafları arasında hukuki bir hiyerarşi oluşturmakta olup bu hiyerarşinin meşruiyeti, işçinin iş sözleşmesiyle bu durumu özgür iradesiyle kabulünden gelmektedir. Bu bağlamda iş sözleşmesindeki bağımlılık unsuru aynı zamanda hukuki nitelikte bir bağımlılığı da içermektedir (Süzek, s. 223-225). Buradan hareketle işin işverene ait işyerinde görülmesi, malzemenin işveren tarafından sağlanması, iş görenin işin görülme tarzı bakımından iş sahibinden talimat alması, işin iş sahibi veya bir yardımcısı tarafından kontrol edilmesi, işçinin bir sermaye koymadan ve kendine ait bir organizasyonu olmadan faaliyet göstermesi, ücretin ödenme şekli, kişisel bağımlılığın tespitinde dikkate alınacak yardımcı olgulardır.
8. Buna karşın kendi adına bağımsız çalışıp kazanç sağlayan kişiler işçi statüsünde kabul edilemezler. Bu kişiler arasında herhangi bir işverene iş sözleşmesi ile bağlı olmayan esnaf ve sanatkârlar, kolektif, komandite ve limited şirket ortakları, anonim şirket kurucu ortakları, yönetim kurulu üyeleri gibi kimseler kural olarak sayılabilirler.
9.Ayrıca belirtilmelidir ki işçinin, işverenin kapsam ve sınırlarını belirlemiş olduğu iş organizasyonu içerisinde işverene bağımlılığına zarar vermeyecek oranda ve yükümlü olduğu iş görme ediminin ifası uğruna karar alma yetkisiyle işveren yararına iş sözleşmesiyle bağlı olarak çalışması bağımlılık unsurunu ortadan kaldırmamaktadır. Zira genel nitelikte de olsa işveren tarafından çerçevesi çizilen ve organize edilen bir iş görme ediminin ifası, işverenin yönetim ve talimatı altında gerçekleşen bir bağımlılık ilişkisinin varlığını ortaya koymakta olup bu tür bir iş ilişkisinde bağımlılık unsuru görece zayıf olsa da varlığını korur. İşçinin, işverenin belirlediği koşullarda çalışırken kendi üretici gücünü kullanması ve işverenin isteği doğrultusunda işin yapılması için serbest hareket etmesi işverenle arasındaki bağımlılık unsuruna zarar veren bir olgu olarak değerlendirilemez.
10. Somut olayda, davacı vekili müvekkilinin 01.10.2009-01.11.2013 tarihleri arasında hizmet (iş) sözleşmesi kapsamında ... Anadolu Lisesinde hizmetli personel olarak asgari ücretle çalıştığını ileri sürerken, davalılar vekili davacının 01.10.2009-15.01.2010 tarihleri arası hizmet (iş) sözleşmesine dayalı çalışmasının Kuruma bildirildiğini, iddia edilen çalışma döneminde kendi nam ve hesabına bağımsız çalıştığını savunmuştur.
11. Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan okul müdürü ... imzalı "2012-2013 Eğitim Öğretim Yılı Yardımcı Personel Görev Dağılım Çizelgesidir" başlıklı belgede davacı ... ile birlikte toplamda üç kişinin isminin yer aldığı ve görev dağılımının tek tek isimler belirtilmek suretiyle yapıldığı, davacının görevlerinin öğretmenler odası, rehberlik servisi ile orta kat idari odasının temizliği ve düzeninin sağlanması, ayrıca orta kat ile öğretmenler tuvaletinin ve mutfağın temizliği ile düzeni, çay yapma ve bulaşık yıkama şeklinde belirlendiği anlaşılmıştır. Öte yandan davacının iddiaya konu dönemde okula sipariş edilen su damacanalarını teslim aldığına dair davacı tarafından sunulan imzalı sipariş fişlerinin dosya kapsamında bulunduğu, okula ait 2011-2012 ile 2013-2014 öğretim yılına ilişkin ziyaretçi defterlerinde davacının adının "...", "... ...", "... ..." şeklinde geçtiği ve unvanının hizmetli olarak belirtildiği, bazı kısımların karalandığı görülmüştür.
12. Sonuç itibarıyla, dosyadaki tanık anlatımları, yardımcı personel listesinde davacının adının bulunması, görev dağılım çizelgesinde belirlenen ve yemek yapıp köy ürünleri satma şeklinde ileri sürülen işleri aşar şekilde yapılan görev dağılımı, davacının etki etme imkânı bulunmayan ve kendi dahli olmadan düzenlenen su teslim fişi, okul ziyaretçi defteri gibi belgelerde adının yer alması, yaptığı işin de "temizlik görevlisi", "hizmetli" olarak gösterilmesi, okul idaresi tarafından sunulan çizelgelerde ise bu kısımların üstünün karalandığı hususları birlikte dikkate alındığında davacının Kuruma bildirilen dönem dışında kalan ve dava konusu edilen sürede de okulda hizmet sözleşmesi kapsamında çalıştığı kabul edilmelidir.
13. Bu itibarla direnme kararı usul ve yasaya uygun olup bozma nedenine göre incelenmeyen davanın esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelemesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılamıyorum.