Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/684 E., 2024/318 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 06.06.2024 tarihli, 2023/684 E., 2024/318 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/684 E., 2024/318 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/157 E., 2023/772 K.
KARAR : Esastan reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 18.10.2022 tarihli ve
2022/2949 Esas, 2022/10524 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki borca itiraz isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince istemin reddine karar verilmiştir.
Kararın borçlu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı borçlunun mirasçısı tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı borçlunun mirasçıları tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. TALEP
Borçlu vekili; alacaklı vekili tarafından müvekkili aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak senedin, müvekkilinin yanında işçi olarak çalışan ...’ın işyerinden aldığı imzalı evrakı babası olan alacaklı ... adına doldurduğunu, senedin düzenleme tarihi üzerinde tahrifat yapılarak bono özelliği taşımayan evrakın bono vasfına dönüştürüldüğünü, ... ile müvekkilinin hiçbir ticari faaliyetinin veya alacak verecek ilişkisinin olmadığını, müvekkilin takibe konu senetten dolayı alacaklıya borcunun bulunmadığını, bu nedenle borcun tamamına, işlemiş faiz tutarına ve faiz oranına itiraz ettiklerini, takip dayanağı senedin düzenlenme tarihi bölümünde tahrifat bulunduğundan senedin kambiyo vasfını taşımadığını, takibin dayanağı senedin zamanaşımına uğradığını ileri sürerek takibin iptali ile alacaklı aleyhine %20 oranında kötüniyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Alacaklı vekili; takibe konu senetteki imzanın borçluya ait olduğunu ve senedin açığa imzalı olarak düzenlendiğini, borçlunun iddialarının yerinde olmadığını belirterek istemin reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 18.03.2021 tarihli ve 2020/30 Esas, 2021/33 Karar sayılı kararı ile; Corona Virüs nedeniyle alınan önlemler kapsamında 7226 sayılı Kanun ve 2480 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile bir hakkın doğumuna, kullanımına ve sona ermesine ilişkin tüm sürelerin 13.03.2020 tarihinden 15.06.2020 tarihine kadar durdurulmasına karar verilmiş olması nedeniyle 16.06.2020 tarihli itirazın yasal süresi içerisinde olduğu, borçlunun senet üzerindeki imzanın kendisine ait olduğunu bildirdiği ancak bononun diğer kısımlarının iradesi dışında doldurulduğunu iddia ettiği, senet üzerindeki yazıdaki sahtelik iddiasının borca itiraz niteliğinde olup 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 169/a maddesi uyarınca incelenerek sonuçlandırılması gerektiği, senedin takip tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 776 ncı maddesinde öngörülen tüm zorunlu unsurları taşıdığı, borçlunun borca itirazının 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesinde yazılı belgelerle kanıtlanamadığı, borçlunun sahteciliğe ilişkin iddialarının dar yetkili icra mahkemesince incelemesi mümkün olmadığından ceza soruşturmasının sonucunun beklenmediği, senet üzerinde yazılı vade tarihine göre takip tarihi itibariyle senedin zamanaşımına uğramadığı gerekçesiyle istemin reddine ve asıl alacak miktarı olan 600.000,00 TL’nin %20'sine tekabül eden 120.000,00 TL tazminatın borçludan alınarak alacaklıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 18.11.2021 tarihli ve 2021/2535 Esas, 2021/3184 Karar sayılı kararı ile; borçlunun karardan ve istinaf dilekçesinin sunulmasından sonra vefat ettiği, (Bölge Adliye Mahkemesinin) karar başlığında borçlunun mirasçılarına yer verildiği, işin esasına gelince somut olayda borçlunun başvurusunun bononun anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasına dayalı borca itiraz olduğu, senet üzerindeki yazıdaki sahtelik iddiasının borca itiraz niteliğinde olup 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesi uyarınca incelenerek sonuçlandırılması gerektiği, senedin 6102 sayılı Kanun’un 776 ncı maddesinde öngörülen tüm zorunlu unsurları taşıdığı, borca itirazın 2004 sayılı Kanun’un 169/a maddesinde yazılı belgelerle kanıtlanamadığı, senedin zamanaşımına uğramadığı, borçlunun borca itirazının esasa ilişkin nedenlerle reddedilmiş olup, takip geçici olarak durdurulduğundan ve alacaklının tazminat istemi bulunduğundan borçlu aleyhine tazminata hükmedilmesinin doğru olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlunun mirasçısı ... temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
"...Borçlu tarafından borca itiraz istemi ile icra mahkemesine başvurulduğu, İlk Derece Mahkemesince; davanın reddine karar verildiği, borçlu tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince; istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği görülmektedir.
Dava devam ederken taraflardan birinin ölmesi halinde, TMK'nun 28/1. maddesi uyarınca ölen kişinin taraf ehliyeti son bulur ise de mirasçıları da ilgilendiren, mirasçıların malvarlığı haklarını etkileyen davalar tarafın ölümü ile konusuz kalmaz. Bu durumda ölen tarafın mirasını reddetmeyen mirasçılarının davayı mecburi dava arkadaşı olarak hep birlikte takip etmeleri gerekir.
Taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden dikkate alınması gerekmektedir.
Somut olayda, borca itiraz eden davacı borçlu ...’in istinaf yargılaması aşamasında, 05/06/2021 tarihinde vefat ettiği, Bölge Adliye Mahkemesince borçlunun mirasçıları davaya dahil edilmeden, ölü kişi hakkında hüküm kurulduğu görülmektedir.
O halde, Bölge Adliye Mahkemesince borçlunun mirasçıları davaya dahil edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra istinaf nedenleri ve kamu düzenine ilişkin hususlar değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, taraf teşkili sağlanmaksızın ve ölü kişi hakkında yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; borçlunun İlk Derece Mahkemesince verilen karardan ve istinaf dilekçesinin sunulmasından sonra vefat ettiği, istinaf incelemesi sırasında vefat etmiş olduğundan mirasçılarının yasa yoluna başvuru haklarını kullanabilmesi ve karardan bilgi sahibi olmalarının temini için karar başlığında borçlunun mirasçılarına yer verildiği, bu nedenle kararın borçlunun mirasçılarından ... tarafından temyiz edildiği ve bu şekilde herhangi bir hak kaybına sebep olunmadığı, önceki kararda ölü kişi hakkında yeniden hüküm kurulmadığı, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, bu durumda kararın bozulması hâlinde dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesi gerekirken Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 373 üncü maddesine aykırı olduğu, Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak bir işlem bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde borçlunun mirasçıları ... ve ... temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Mirasçı ...; Turhal Sulh Hukuk Mahkemesinin 29.07.2021 tarihli ve 2021/633 Esas, 2021/621 Karar sayılı kararıyla muris ...’in mirasını kayıtsız ve şartsız reddettiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Mirasçı ...; alacaklının senette geçen paranın murise nasıl verildiğini, hangi banka aracılığıyla havale edildiğini somut delillerle ispatlayamadığını belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte borca itirazın reddine ilişkin İlk Derece Mahkemesi kararının borçlu vekilince istinaf edilmesinden sonra ancak Bölge Adliye Mahkemesince istinaf incelemesi yapılmasından önce borçlunun vefat etmesi karşısında, borçlunun mirasçılarının dahil edilmeden Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 28 inci maddesinin birinci fıkrası.
2. 6100 sayılı Kanun'un 55 ve 357 nci maddeleri.
2. Değerlendirme
1. Hukuka aykırı veya haksız olduğu iddia edilen yargı kararlarının, kural olarak bir üst dereceli veya farklı mahkemelerce, istisnai olarak da kararı veren mahkemece tekrar incelenmesine ve değiştirilmesine olanak tanıyan bu hukuksal mekanizmalara genel olarak “kanun yolu” denilmektedir.
2. Kanun yollarının öncelikli amacı; derece mahkemesi kararlarının, ikinci kez ve bu defa farklı bir yargı merci tarafından incelenmesi suretiyle söz konusu kararların doğruluğunu güvence altına almak, bu sayede dava konusu edilen subjektif hakların hukuka ve maddi gerçeğe uygun kararlarla elde edilmesini sağlamaktır. Aynı zamanda; benzer hukuksal sorunlara mahkemeler tarafından farklı çözümler getirilmesini önleyerek ülkede içtihat birliğini korumak, objektif nitelikteki bu fonksiyonu sayesinde hukukta kalitenin artırılması ve geliştirilmesine katkı sunmaktır.
3. Kanun yollarına başvurunun iki etkisinden söz etmek mümkündür. Kanun yollarına başvurunun ilk etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesinin önlenmesidir. Kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmemesi, kanun yolunun erteleyici etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi ile kararın infazı için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği meselesinin birbirinden tamamen ayrı konular olduğunu belirtmek gerekir.
4. Kanun yolunun ikinci etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak üst makamca denetlenmesi anlamına gelen aktarıcı etkisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolunun aktarıcı etkisi kapsamında aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak kararı veren makamdan başka bir makam tarafından incelenmesi, böylelikle karar veren hâkimden başka bir hâkim veya birden fazla hâkimin uyuşmazlığı inceleyerek karar vermesi ve varsa karardaki hataların giderilmesi sağlanır. İstisnai olarak kararı veren makamca yapılan denetim, kanun yoluna başvurunun aktarıcı etkisini ortadan kaldırmaz. Zira kararı veren makamca yapılan denetimde de karar yeniden incelenmekte ve denetlenmektedir.
5. Ülkemizde iki dereceli yargılama teşkilatı mevcut iken, Yargıtayın içtihat mahkemesi olma niteliğinin korunması ve denetim yargılamasının güçlendirilerek daha etkin hâle getirilmesi için kanun koyucu tarafından istinaf incelemesi gerekli görülmüş ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun (5235 sayılı Kanun) ile ilk derece mahkemeleriyle Yargıtay arasında istinaf incelemesi yapmakla görevli olmak üzere bölge adliye mahkemeleri kurulmuştur.
6. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukuki yönden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına güven duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.09.2023 tarihli ve 2023/10-404 Esas, 2023/855 Karar, 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 Esas, 2021/342 Karar ile 01.02.2023 tarihli ve 2022/10-584 Esas, 2023/13 Karar sayılı kararları).
7. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karara bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımamaktadır.
8. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Başka bir anlatımla dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.
9. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını 6100 sayılı Kanun'un 355 inci maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır, istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan inceleme tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda inceleme yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanır.
10. Nitekim 6100 sayılı Kanun'un 357 nci maddesinde istinaf aşamasında yapılamayacak işlemler açıkça ve sınırlı olarak belirtilmiştir. Bu hükme göre bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz. Bu durumda istinaf aşamasında yapılamayacak işlemlerin istisnalarından birinin resen göz önünde tutulacak hususlar olması sebebiyle bölge adliye mahkemesinin kendiliğinden inceleyebileceği bir hususun varlığının tespiti hâlinde bu vakıa hakkında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenebilir, yeni deliller değerlendirilebilir. Nitekim 6100 sayılı Kanun'un 357 nci maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere bölge adiye mahkemesince kendiliğinden incelenecek hususlar taraflarca da ileri sürülebilir.
11. Bölge adliye mahkemesince yapılacak ön inceleme sonucunda 6100 sayılı Kanun'un 352 nci maddesinde belirtilen eksikliklerin bulunmadığı anlaşılan dosya istinaf incelemesine alınır. İstinaf incelemesi duruşmalı veya duruşmasız yapılır.
12. 6100 sayılı Kanun'un 356 ncı maddesi "(1) 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında inceleme, duruşmalı olarak yapılır. Bu durumda duruşma günü taraflara tebliğ edilir.
(2) (Ek:22/7/2020-7251/36 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verir." hükmünü içermektedir.
13. Bölge adliye mahkemesinin esastan inceleme yapması demek yargılama yapması demektir. Yargılamada da asıl olan duruşma yapılmasıdır. Duruşma yapılarak tarafların kendilerini sözlü olarak da ifade etmeleri ve ilk derece mahkemesinde dikkate alınmayan hususları bölge adliye mahkemelerinde doğrudan açıklamaları sağlanır. Kanun'da açık olarak belirtilen istisnalar dışında istinaf aşamasında duruşma yapılması zorunludur, mahkemenin takdirine bırakılmamıştır (Hakan Pekcanıtez vd., Medeni Usul Hukuku, İstanbul, 2017, C 3., s.2255).
14. 6100 sayılı Kanun'un 353/b maddesinin Hükümet gerekçesinde duruşma yapmadan davanın esasıyla ilgili karar verilecek hâllerin şekli sebepler olup dar olarak anlaşılması, tereddüt hâlinde adil yargılanma hakkı ihlâlinin doğmaması için duruşma yapılmasının tercih edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
15. İstinaf incelemesinin öncelikle kanun yolu olarak bir denetim fonksiyonu olduğu, gerekiyorsa yargılama da yapılacağı unutulmamalıdır. Denetim yönünden, maddi vakıa ve hukuki değerlendirme yönünden denetim yapıldığından temyizden daha geniş bir denetim yapılmaktadır. Yargılama bakımından ise ilk derecenin tekrarı olmamakla birlikte, eksik veya yanlış olan noktalarda, onun devamını sağlayacak şekilde Kanun'da belirtilen sınırlar içinde ilk derece yargılamasının adeta ikâmesidir. Nitekim 6100 sayılı Kanun'un 360 ıncı maddesinde de aksine hüküm bulunmayan hâllerde ilk derecede o yargılama için uygulanan yargılama usulünün uygulanacağı belirtilmiştir. Bu çerçevede Kanun'daki sınırlar ve özel hükümler dikkate alınarak ilk derecede yapılan işlemler ve ve tahkikatın şekli istinaf aşamasında da gerçekleştirilir (Pekcanıtez vd., C. 3., s.2257).
16. Bu noktada belirtmek gerekir ki 5235 sayılı Kanun’a paralel olarak 02.03.2005 tarihli ve 5311 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun (5311 sayılı Kanun) ile temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerde değişiklik yapılmıştır.
17. 2004 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi gereğince icra mahkemesi, icra ve iflas dairelerinin işlemlerine karşı yapılan şikâyetlerle, itirazları incelemeye görevli olup takip hukukuna ilişkin kararlar veren özel bir mahkemedir. İcra mahkemelerinin hukuka ilişkin kararlarına karşı kanun yolları 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun ile değişik 363, 364, 365 ve 366 ncı maddelerinde özel hükümlerle düzenlenmiştir.
18. 2004 sayılı Kanun'un 366 ncı maddesinin birinci fıkrasında ise istinaf ve temyiz incelemelerinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'na (1086 sayılı Kanun) göre yapılacağı belirtilmiştir. 6100 sayılı Kanun'un 447 nci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Kanun'a yapılan yollamalar, 6100 sayılı Kanun'un bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.
19. Açıklanan bu hükümlere göre 2004 sayılı Kanun'da istinaf ve temyize ilişkin özel düzenlemeler yer almakta olup özel düzenleme bulunmaması hâlinde kural olarak 6100 sayılı Kanun'un istinaf ve temyize ilişkin hükümleri uygulanır.
20. Bu aşamada belirtmek gerekir ki 6100 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi uyarınca taraf ehliyeti dava (itiraz ve şikâyet) şartlarından olup aynı Kanun’un 50 nci maddesinde taraf ehliyeti; “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir” şeklinde tanımlanmıştır. Buna göre taraf ehliyeti, bir davada (itiraz veya şikâyette) taraf olabilme yeteneği olup 4721 sayılı Kanun'un 8 inci maddesinde düzenlenen “hak ehliyeti” kavramın yargılama usul hukukundaki karşılığıdır (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. I, İstanbul 2001, s.887). Bu bağlamda taraf ehliyetine sahip olma ölçütleri 4721 sayılı Kanun'da düzenlenen hak ehliyetine sahip olma ölçütlerine göre belirlenir.
21. Hak ehliyetine ilişkin olarak 4721 sayılı Kanun'un 8 inci maddesi “Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler” düzenlemesini içermekle her gerçek kişi, hak ehliyetine ve dolayısıyla taraf ehliyetine sahiptir. Kişilik, çocuğun sağ olarak tamamıyla doğduğu anda başlar ve ölümle sona erer (4721 sayılı Kanun md. 28/1). Bu doğrultuda ölüm hâlinde de ölen kişinin hak ehliyeti ve dolayısıyla taraf ehliyeti sona erecektir.
22. 6100 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesinde sayılan dava şartlarından biri olarak sayılması sebebiyle taraf ehliyeti, aynı Kanun’un 115 inci maddesinin birinci fıkrası gereğince yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetileceği gibi taraflar da davanın sona ermesine kadar bu eksikliği ileri sürebilir. Ancak taraf ehliyetinin dava açıldığı sırada mevcut olmaması ile dava açıldığı sırada var olmasına rağmen yargılama sırasında son bulması hâlinde uygulanacak hükümler farklılık arz etmektedir.
23. Davanın açıldığı sırada mevcut olmasına rağmen yargılama sırasında taraflardan birinin ölümüyle taraf ehliyetinin sona ermesi durumunda 6100 sayılı Kanun'un 55 inci maddesi uygulama alanı bulur. Bu doğrultuda 6100 sayılı Kanun'un 55 inci maddesi “Taraflardan birinin ölümü hâlinde, mirasçılar mirası kabul veya reddetmemişse, bu hususta kanunla belirlenen süreler geçinceye kadar dava ertelenir. Bununla beraber hâkim, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, talep üzerine davayı takip için kayyım atanmasına karar verebilir” hükmünü haiz olup anılan maddenin uygulanabilmesi için dava konusunun ölen tarafın varislerine miras yoluyla intikali mümkün malvarlığına ilişkin olması gerekir. Başka bir anlatımla, dava konusunun sadece ölen tarafı ilgilendirdiği, miras yoluyla intikali mümkün olmayan bir hakka ilişkin olduğu hâllerde taraflardan birinin ölümü sonrasında mirasçılarla davaya devam edilemeyeceğinden 6100 sayılı Kanun'un 55 inci maddesi uygulama alanı bulmaz (Kuru, s.907, 914; Pekcanıtez vd., C. 1., s.578).
24. Miras yoluyla intikali mümkün hakların konusunu oluşturduğu bir davada davacının ölümü hâlinde 6100 sayılı Kanun'un 55 inci maddesi gereğince mahkemece, davacının mirasçılarının tamamı tespit edilerek davadan haberdar edilmeleri gerekir. Davacının tek bir mirasçısının bulunması hâlinde bu mirasçı, birden fazla mirasçısının bulunması hâlinde de 4721 sayılı Kanun'un 640 ıncı maddesi uyarınca terekeye elbirliğiyle malik olmaları sonucu aralarında 6100 sayılı Kanun'un 59 uncu maddesi gereği mecburi dava arkadaşlığı bulunan mirasçıların tamamı davadan haberdar edilerek murisleri tarafından açılan davaya devam etme iradesinde olup olmadıkları belirlenmelidir. Bu doğrultuda yapılacak tebligatlar sonrasında mirasçıların terekeyi kabul veya ret etmemiş olmaları hâlinde 6100 sayılı Kanun'un 606 ncı maddesinde belirlenen üç aylık mirasın reddine dair süre beklenerek mirasçıların tamamının davaya katılımı ile taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilir. Ayrıca gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mahkemece, davayı takip için kayyım tayin edilebilecektir. Ancak her hâlükarda davacının vefatından sonra yargılamaya devam edilebilmesi için mahkemece mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin sağlanarak yargılamaya devam edilip hüküm kurulması gerekir.
25. Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelince; alacaklı vekili tarafından borçlu ... aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe karşı borçlu vekili borca itirazını ileri sürerek icra mahkemesine başvurmuştur. İlk derece mahkemesince verilen istemin reddine ilişkin 18.03.2021 tarihli karar borçlu vekili tarafından yasal süresinde 18.03.2021 tarihinde istinaf edilmiş, 14.04.2021 tarihinde gerekçeli istinaf dilekçesi sunulmuştur. Borçlu istinaf başvurusundan sonra 05.06.2021 tarihinde vefat etmiş, icra mahkemesine başvuru sırasında sahip olduğu taraf ehliyetini kaybetmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince borçlunun vefatı sonrasında mirasçılar dahil edilmeden, taraf teşkili sağlanmaksızın dosya üzerinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Özel Dairece Bölge Adliye Mahkemesince taraf teşkilinin sağlanması için karar bozularak dosya Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmiştir.
26. İstinaf yargılamasında esasa girilerek yapılan incelemede asıl olan duruşma yapılmasıdır. Kanunda tek tek sayılan istisnalar dışında duruşma yapılması zorunludur. İstinaf, bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesince öncelikle taraf teşkili sağlanmalıdır. Bu aşamada ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi veya gerekiyorsa yargılama da yapılarak hüküm mahkemesi gibi karar verilip verilmeyeceği belirli olmadığından taraf teşkili sağlanmaksızın esastan inceleme yapılamaz.
27. Somut olayda icra mahkemesinde görülen borca itirazın borçlunun mirasçılarının haklarını etkileyecek nitelikte ve miras yoluyla intikali mümkün bir malvarlığına ilişkin hakkın kapsamı içerisinde olması dikkate alındığında, borçlunun kararın istinaf edilmesinden sonra ancak istinaf incelemesi yapılmasından önce vefatı üzerine 6100 sayılı Kanun'un 55 inci maddesinde belirtildiği üzere borçlunun mirasçılarına tebligat yapılıp taraf teşkili sağlanmaksızın esas hakkında karar verilemez.
28. O hâlde, açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek Bölge Adliye Mahkemesince borçlunun mirasçıları dahil edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra inceleme yapılarak bir karar verilmesi gerekir.
29. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; borçlu vekilinin kararı süresinde istinaf ettiği, Bölge Adliye Mahkemesince duruşma açılmadan istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, yeniden hüküm kurulmadığı, Bölge Adliye Mahkemesi kararının mirasçılar tarafından temyiz edilebileceği gerekçesiyle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
30. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi d usul ve yasaya aykırıdır.
31. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Borçlunun mirasçıları ... ve ...'ın temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 2004 sayılı Kanun'un 5311 sayılı Kanun ile değişik 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
06.06.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.