ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/66 E., 2024/280 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/66 E., 2024/280 K. sayılı kararı
5 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.05.2024 tarihli, 2023/66 E., 2024/280 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/66 E., 2024/280 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

SAYISI : 2021/591 E., 2022/498 K.

KARAR : Davanın reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 30.09.2021 tarihli ve

2021/7902 Esas, 2021/11309 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ordu İş Mahkemesince verilen davanın reddine dair karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili; müvekkilinin 1983-2001 yılları arasında davalı ...'e ait işyerinde tabela ve boya işlerinde aralıksız çalıştığını, 1987-1988 yılları arasında ... ve kardeşi ...'in ikinci işyeri olarak Şan Reklam şirketinin faaliyete başladığını, 2000 yılı sonunda davalı ...'e ait işyerinin kapatıldığını ve müvekkilinin 2001 yılı başından itibaren davalı ...'in işçisi olarak diğer davalı ... adına olan Şan Reklam şirketinde çalışmaya devam ettiğini ancak Kuruma bildirim yapılmaması nedeniyle çalışmalarının görünmediğini, 2007 yılının Ağustos ayı sonu itibariyle de ekonomik nedenler gerekçe gösterilerek işine son verildiğini ileri sürerek davalı ... tarafından işe giriş bildirgesi verilmiş olmasına rağmen primleri ödenmeyen 1983 ilâ 01.09.1986 tarihleri arasındaki hizmetleri ile 1986 yılından 2000 yılına kadar eksik gösterilen ve 2001 ilâ 2007 yılları arasında davalı ...'in nezdinde geçen ancak Kuruma bildirilmeyen hizmetlerinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı ... vekili; davacının müvekkiline ait işyerinde çalışmadığını, davacının çalıştığını iddia ettiği tarihlerde müvekkilinin serbest olarak kendi adına tabela ve reklam işi yaptığını, davacının diğer davalı ...'in yanında çalıştığını, mesleğinin oto, buzdolabı ve ev eşyaları boyama işi olduğunu, müvekkili ...'in ise böyle bir iş kolunda faaliyeti bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

6. Davalı ...; davacının 1986 yılı içerisinde 16995 sicil numaralı dosyada işlem gören kendisine ait işyerinde işe başladığını, bazı aylarda 10 veya 15 gün, bazı aylarda 30 gün üzerinden çalıştığını ve çalışmış olduğu sürelere ait primlerinin ödendiğini, söz konusu işyerini 2000 yılı Aralık ayında kapattığını, davacının 31.12.2000 tarihinde kendi isteği ile işten ayrıldığını, davalı ... ile hiçbir ticari ilişkisi bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

7. Davalı ... (SGK/Kurum) vekili; Kurum kayıtlarında yapılan araştırmada davacının davalı işyerinde ve farklı işyerlerinde toplam 2921 gün çalışması bulunduğunun tespit edildiğini, dava dilekçesinde 2001-2007 yılları arasında davalı ...'e ait işyerinde çalıştığı belirtilmiş olmasına rağmen davacının 10.08.2005 tarihinde ...'a ait işyerinde işe girdiği ve bu işyerinde 105 gün çalışması bulunduğunun anlaşıldığını, bu durumda davacının çalışmalarının kesintisiz olmadığını, hizmet tespiti davalarının kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle gerekli araştırmaların yapılması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

8. Dahili davalı ...; davaya cevap vermemiştir.

Mahkemenin Birinci Kararı

9. Ordu İş Mahkemesinin 30.06.2015 tarihli ve 2007/596 Esas, 2015/316 Karar sayılı kararı ile; davacının ilk işe giriş tarihi olan 01.10.1983 tarihi ile ikinci işe giriş bildirgesinde işe giriş tarihi olarak belirtilen 01.09.1986 tarihleri arasındaki çalışmalar yönünden hak düşürücü süreden söz edilemeyeceği, dosya kapsamı ve tanık anlatımlarından davacının 01.10.1983 tarihinden sonraki çalışmalarının aralıksız devam ettiği, kardeş olan davalılar ... ve ...'in zaman zaman bir arada zaman zaman ayrı işyerlerinde faaliyet gösterdikleri ancak davacının her iki işverene ait işyerinde çalışmalarını sürdürdüğü, buna rağmen resmî kayıtlarda davalı ... adına açılmış bir işyeri kaydı bulunmadığı için davalı ... adına kayıtlı işyerinden bildirim yapıldığı, hizmet cetveline göre 31.12.2000 tarihine kadar işverenin davalı ... olduğu, bu tarihten sonraki dönem yönünden davacının işvereninin değiştiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı, tanıklarca davacının 01.10.1983-01.09.1986 tarihleri arasında işine ara vermesini gerektiren bir nedenden bahsedilmediği gibi 1986 yılından sonraki çalışmalarının Kuruma bildirildiği, bu nedenle 01.10.1983 tarihinde başlayan çalışmalarının 1017976 sicil numaralı işyerinde başladığı ve 24.11.2005 tarihine kadar devam ettiği, diğer davalı ... adına yasa kapsamına alınmış işyeri dosyası bulunmamakla birlikte 17.04.1997 tarihinden başlamak üzere hâlen vergi mükellefi olduğu, dahili davalı ... yönünden ise davacının 10.08.2005 tarihinde işe alındığına ilişkin işe giriş bildirgesinin davalı Kuruma intikal ettirildiği ancak yapılan imza incelemesinde söz konusu işe giriş bildirgesindeki imzanın davacının eli ürünü olmadığının tespit edildiği, dolayısıyla davacının 10.08.2005 tarihinde ... unvanlı işyerinde 105 günlük çalışmasının fiili çalışma olmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının 01.10.1983-24.11.2005 tarihleri arasındaki dönemde 1017976 sicil numaralı işyerinde kesintisiz olarak çalıştığının tespitine, davalı ... ile dahili davalı ... yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı

10. Ordu İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Kurum vekili ile davalı ... temyiz isteminde bulunmuştur.

11. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 29.09.2016 tarihli ve 2015/20509 Esas, 2016/11840 Karar sayılı kararı ile davalıların sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra; "2-Dava, davacının davalı işyerlerinde 1983-2000 ile 2001-2007 yılları arasında çalışmalarının tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile hükümde yazılı şekilde karar verilmiş ise de varılan bu sonuca eksik araştırma ve inceleme ile gidilmiştir.

Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasa'nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa'nın 86/9. maddeleri bu tip hizmet tespiti davaları için özel bir ispat yöntemi öngörmemiş ise de davanın niteliği kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gerektiği Yargıtay'ın ve giderek Dairemizin yerleşmiş içtihadı gereğidir.

Yasal dayanağı 506 sayılı Yasa'nın 79/10. ve 5510 sayılı Yasa'nın 86/9. maddeleri olan bu tür davalarda öncelikle davacının çalışmasına ilişkin belgelerin işveren tarafından verilip verilmediği ya da çalıştıklarının Kurumca tespit edilip edilmediği yöntemince araştırılmalıdır. Bu yasal koşul oluşmuşsa işyerinin o dönemde gerçekten var olup olmadığı, Kanun'un kapsamında veya kapsama alınacak nitelikte bulunup bulunmadığı eksiksiz bir şekilde belirlenmeli daha sonra çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu özel bir duyarlılıkla araştırılmalıdır. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabilirse de çalışmasının konusu, sürekli kesintili mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli ve tanıklar buna göre dinlenmeli, işyerinin kapsam kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmeli, mümkün oldukça işyerinin müdür, amir, şef, ustabaşı ve posta başı gibi görevlileri ve o işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde bu yeri bilen ve tanıyanlar dahi dinlenerek tanık beyanlarının sağlığı denetlenmeli ve çalışma olgusu böylece hiç bir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak sağlıklı bir biçimde belirlendikten sonra ücret konusu üzerinde durulmalı, tespiti istenilen sürenin evvelinde ve sonrasında beyyine başlangıç sayılabilecek ödeme belgeleri ve sair bu nitelikte bir belge yoksa Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun m.288 de yazılı sınırları taşan ücret alma iddialarında yazılı delil aranmalı, bu sınırlar altında kalan ücret alma iddialarında ücret miktarları tanıklardan sorulmalı, 506 sayılı Yasa'nın 3/B-D maddeleri ile 5510 sayılı Yasa'nın 6/a-c maddelerinde de olduğu gibi ücretin sigortalı sayılmanın koşulu olan durumlarda ücret alma olgusunun var olup olmadığı özellikle saptanmalıdır. Bu davalarda işverenin kabulünün tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı göz önünde tutulmalıdır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.9.1999 gün 1999/21-510-527, 30.6.1999 gün 1999/21-549-555- 3.11.2004 gün 2004/21- 480-579 sayılı kararları da bu doğrultudadır.

Yukarıda açıklanan hususlar, yeterli ve gerekli bir araştırmayla ve deliller hep birlikte değerlendirilerek aydınlığa kavuşturulduktan sonra o çalışmanın sigortalı çalışma niteliğinde olup olmadığı, ya da ne zaman bu niteliğe kavuştuğu yönü üzerinde durulmalı ve çalışmayı kapsama alan yasanın yürürlük tarihinden sonraki dönem için hizmetin tespitine karar verilmelidir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacı adına 1.10.1983 tarihli işe giriş bildirgesinin ve 1.9.1986 tarihli işe giriş bildirgesinin ... unvanlı 16995 s.s. numaralı işyerinden verildiği, 10.8.2005 tarihli işe giriş bildirgesinin ... unvanlı işyerinden verildiği, davacı adına davalı ... işyerinden kısmi bildirim yapıldığı, ayrıca talep edilen dönemde ... unvanlı işyerinden kısmi bildirim yapıldığı, dönem bordrolarında tek bildirim yapılan işçinin davacı olduğu anlaşılmaktadır.

Somut olayda; mahkemece talep edilen döneme dair işyerlerinin tescil bilgileri dosya arasına alınmadan ve bordro tanığı bulunmadığından komşu işyeri tanığı araştırılıp beyanları alınmadan sonuca gidilmesi isabetsiz olmuştur.

Yapılacak iş; öncelikle davacının talep ettiği dönemde hangi işyerlerinde çalıştığı kendisine sorularak talebi netleştirilip, işyerlerinin tescil bilgileri ve işyeri sicil dosyaları dosya arasına alınarak, hangi işyerinde hangi dönemde çalıştığı bordro tanığının bulunmaması sebebiyle komşu işyeri tanık beyanlarıyla belirlendikten sonra karar vermekten ibarettir.

Kabule göre ise de; hüküm kısmında davacının 1983-2005 tarihleri arasında 1017976 s.s. numaralı işyerinde çalıştığına karar verilmiş ise de, söz konusu 1017976 s.s. nolu işyerinin 2006 yılında kanun kapsamına alındığı dikkate alınmadan karar verilmesi hatalı olmuştur.

Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde davalıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Mahkemenin İkinci Kararı

12. Ordu İş Mahkemesinin 11.02.2021 tarihli ve 2016/607 Esas, 2021/129 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda davacı adına 01.10.1983 ve 01.09.1986 tarihli işe giriş bildirgelerinin davalı ... unvanlı 16995 sicil numaralı işyerinden, 10.08.2005 tarihli işe giriş bildirgesinin ise dahili davalı ... unvanlı işyerinden verildiği, davacı adına davalı ... ve ... unvanlı işyerlerinden kısmi bildirim yapıldığı, dönem bordrolarında tek bildirim yapılan işçinin davacı olduğunun anlaşıldığı, 17.02.2017 tarihinde davacı vekili tarafından sunulan dilekçede davacının 1983-2000 yılları arasında davalı ... adına, 2001-2007 yılları arasında davalı ... adına çalıştığının açıklandığı, davacı vekilinin 22.05.2017 ile 13.07.2020 tarihli dilekçeleri ile komşu işyeri tanıklarını bildirdiği, 24.06.2018 ile 11.11.2018 tarihli kolluk tutanaklarında komşu işyeri ve işyeri sahibi tespit edilemediğinin belirtildiği, 28.01.2019 tarihli vergi dairesi yazı cevabının incelendiği, davalılar ... ve ...'e ait işyerlerinin adresi itibari ile yoklama fişlerinin dosyaya sunulduğu, yoklama fişinde belirtilen komşu işyeri Güven Gürel ve komşu işyeri Bahadır Bedir isimli işyerlerine ait celp edilen dönem bordrolarında işyerlerinin uyuşmazlık konusu dönemde faal olmadığının anlaşıldığı, .....l isimli komşu işyerinin ise 2005-2007 yılları arasında faaliyet gösterdiğinin tespit edildiği, komşu işyeri tanıklarının dinlendiği, 30.11.2020 tarihli Kurum cevabi yazısında 16995 sicil numaralı işyerine ait dosya imha edildiğinden eksik gün bildirim formlarının gönderilemediğinin bildirildiği, yapılan yargılama sonucu toplanan delillere göre davacının iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı

13. Ordu İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

14. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 30.09.2021 tarihli ve 2021/7902 Esas, 2021/11309 Karar sayılı kararı ile; "...Mahkemenin, Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı)

Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK)

Eldeki davada ise, bozmaya uyulmuş ise de bozma gereklerinin tam olarak yerine getirildiğinden bahsedilmesi mümkün değildir.

Mahkemece yapılacak iş; dosyadaki belge ve beyanlardan davacının çalışmasının tam çalışmamı kısmi çalışmamı olduğunun araştırılarak, kısmi çalışma niteliğinde olduğu anlaşıldığı takdirde, kabul edilen dönem içinde bir günde kaç saat çalışmış olabileceği araştırılarak, bir günlük çalışma süresinin yedibuçuk saat olmasına göre, haftalık ve aylık çalışma süreleri hesaplanarak çalışmanın kaç iş gününe karşılık geldiği hususu belirlenmeli, sigortalılık süresinin tespitine karar verilmelidir.

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz ardı edilerek eksik araştırma ve inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

15. Ordu İş Mahkemesinin 16.05.2022 tarihli ve 2021/591 Esas, 2022/498 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ilaveten taraf vekillerinin sunduğu delillerin yanı sıra hizmet tespiti davalarının kamu düzenine ilişkin olduğu gözetilerek resen toplanan deliller de değerlendirilmek suretiyle hüküm kurulduğu ve bu delillerin hüküm kurmaya yeterli olduğu, davacının çalışmasının kısmi olduğuna dair açıklaması bulunmadığı gibi yapılan araştırmalar sonucu ulaşılan kamu tanıklarının da davacının çalışmasının kısmi olduğuna dair beyanlarının bulunmadığı, hâl böyle olunca davada eksik inceleme ve araştırma olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

16. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

17. Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 1983-2000 ile 2001-2007 yılları arasındaki hizmetlerin tespitinin talep edildiği somut olayda verilen ilk kısmen kabul kararının Özel Dairece davacının hangi dönemde hangi işyerinde çalıştığı netleştirilerek işyerlerinin tescil bilgilerinin tespiti ve komşu işyeri tanık beyanlarının alınması yönünde araştırmaya yönelik bozulması sonrası ilk bozma kararına uyan mahkemece davanın reddine karar verildiği eldeki davada; uyulan bozma kararı gereği davacının çalışmasının tam çalışma mı kısmi çalışma mı olduğunun araştırılarak sigortalılık süresinin belirlenmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre uyulan bozma kararı gereğinin tam olarak yerine getirilip getirilmediği ve yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

18. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasında; "Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir" yönünde düzenleme bulunmaktadır.

19. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.

20. Mülga 506 sayılı Kanun'un 79 uncu maddesinin onuncu fıkrasında "Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır" hükmü bulunmaktadır. 5510 sayılı Kanun'un 86 ncı maddesinin dokuzuncu fıkrası da aynı doğrultudadır.

21. Öte yandan Kanun'da öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca Kanun'da sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 5510 sayılı Kanun’un 4 ve 92 nci maddeleri gereğidir.

22. Ne var ki sigortalılığın oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece sigortalılıktan söz edilemez.

23. Gelinen bu noktada fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği konusu üzerinde durulmalıdır.

24. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten de hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi uygulandığından bu tür davalarda ispat yükü bir tarafa yükletilemez.

25. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar kolluk aracılığıyla araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.

26. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin beyanlarında belirttikleri olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsamı ve kapasitesi ile niteliği bu beyanlar çerçevesinde kontrol edilmelidir.

27. Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.

28. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.05.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2130 Esas, 2021/640 Karar; 09.11.2022 tarihli ve 2021/(21)10-553 Esas, 2022/1475 Karar ile 07.02.2024 tarihli ve 2023/10-764 Esas, 2024/73 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

29. Öte yandan, bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda ifade edilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı).

30. Somut olayda davacı vekili, müvekkili adına davalı ... tarafından 01.10.1983 tarihinde işe giriş bildirgesi verilmesine rağmen yeniden işe giriş bildirgesinin verildiği 01.09.1986 tarihine kadar olan çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini, yine 1986-2000 yılları arasında aralıksız çalıştığını ancak eksik bildirim yapıldığını, davalı ...’e ait işyerinde geçen 2001-2007 dönemindeki çalışmaları yönünden de sigortasının yapılmadığını ileri sürerek bildirilmeyen ve eksik bildirilen hizmetlerinin tespitine karar verilmesini talep etmiş olup Mahkemece yapılan yargılama sonucu toplanan deliller kapsamında davanın kısmen kabulü ile davacının davalı ...’e ait işyerinde 01.10.1983-24.11.2005 tarihleri arasındaki dönemde kesintisiz çalıştığının tespitine, diğer davalılar yönünden ise davanın reddine karar verilmiş, karar davalı Kurum vekili ile davalı ...'in temyizi üzerine Özel Dairece davacı adına davalı ... ve dahili davalı ... unvanlı işyerlerinden kısmi bildirim yapıldığı belirtildikten sonra talep edilen dönemle ilgili işyerlerinin tescil bilgileri ve sicil dosyalarının celbi ile komşu işyeri tanıkları tespit edilerek beyanlarının alınması gerektiği gerekçesiyle araştırmaya yönelik bozulmuştur. Bozma ilâmına uyan Mahkemece davacı vekilinden talep edilen dönemde hangi işyerlerinde çalıştığına ilişkin beyanı alınmış ayrıca tespit edilebilen komşu işyeri tanıkları dinlendikten sonra bu kez davanın reddine karar verilmiştir.

31. Ancak Mahkemece uyulan bozma ilâmı gereklerinin tam olarak yerine getirildiğini kabul etmek mümkün değildir. Zira hizmet tespit davaları Anayasa ile güvence altına alınan sosyal güvenlik hakkına ilişkin olup kamu düzenini ilgilendirmekle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi gereken resen araştırma ilkesine tabi davalardandır. Bu nedenle özel bir ispat yöntemi öngörülmeyen bu davalarda çalışma olgusu ve bu kapsamda sigortalının hangi işte ne kadar süre çalıştığı, çalışmanın sürekli, kesintili, kısmi veya mevsimlik olup olmadığı ile başlangıç ve bitiş tarihleri hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenerek Anayasal sosyal güvenlik hakkına işlerlik kazandırılmalı, gerçeğe aykırı sigortalılık edinme durumları önlenmelidir. Bu itibarla birinci bozma kararında da vurgulandığı üzere davacı adına davalı ... ile dahili davalı ... unvanlı işyerlerinden kısmi bildirildiği yapıldığı gözetildiğinde dosya içindeki belge ve beyanlardan davacının çalışmasının kısmi mi yoksa tam süreli çalışma mı olduğu; kısmi çalışma olduğunun tespiti hâlinde ise kabul edilen dönem içinde bir günde kaç saat çalışmış olabileceği araştırılarak bir günlük çalışma süresinin 7,5 saat olmasına göre haftalık ve aylık çalışma süreleri hesaplandıktan sonra çalışmanın kaç iş gününe denk geldiği belirlenmek suretiyle sigortalılık süresinin tespitine karar verilmelidir.

32. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında davanın mahiyeti dikkate alındığında uyuşmazlığın çözümünde tanık beyanlarının önemli olduğu, somut olayda tanıklar çalışma süresi ve tarihlerine dair net beyanda bulunmadıklarından davacının davalılar nezdinde işçi sıfatıyla kesintisiz ve sürekli çalıştığını ispat edemediği, açıklanan sebeplerle direnme kararının isabetli olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

33. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile verilen önceki hükümde direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

34. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 22.05.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-202366-e-2024280-k-sayili-karari