Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/626 E., 2024/442 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.09.2024 tarihli, 2023/626 E., 2024/442 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/626 E., 2024/442 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/2540 E., 2022/2645 K.
KARAR : Davanın reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 25.05.2022 tarihli ve
2021/4107 Esas, 2022/4941 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki kullanım kadastrosuna itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, müvekkilinin İstanbul ili, Sultanbeyli ilçesi, Battalgazi Mahallesi 354 ada, 7 parselde kayıtlı taşınmazı 1992 yılında harici satış senedi ile aldığını, o tarihten beri malik sıfatıyla kullandığını ve emlak vergilerini ödediğini ileri sürerek zilyetliğinin tespiti ile tapuya tesciline karar verilmesini talep etmiş; keşif yapılıp bilirkişi raporu sunulduktan sonra dava konusu taşınmazın parsel numarasında maddi hata yapıldığını, doğrusunun 212 ada 4 parsel olduğunu belirtmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili, davada hak düşürücü sürenin geçtiğini, taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanunu'nun (6831 sayılı Kanun) 2/B maddesi çerçevesinde orman sınırları dışına çıkarılan yerlerden olduğunu ve Hazineye ait tapu kaydının iptalinin mümkün olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.05.2018 tarihli ve 2016/46 Esas, 2018/214 Karar sayılı kararıyla; davanın kabulü ile davaya konu edilen 212 ada 4 parsel sayılı taşınmaz içinde kalan 150 metrekarelik kısmına tekabül eden 30 numaralı özel parselin, 1992 yılından beri davacının zilyetliğinde olduğunun tespitine ve bu durumun tapu siciline şerhine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 28.11.2019 tarihli ve 2018/2356 Esas, 2019/1803 Karar sayılı kararıyla; davacının tespit öncesi ve sonrasında taşınmazı ekonomik amacına uygun olarak kullandığını kanıtlayamadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla;
“...İlk Derece Mahkemesince, davacının dava konusu taşınmazı 1992 tarihinde senetle satın aldığı ve o zamandan beri kullandığı gerekçesiyle davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın bilirkişi raporunda gösterilen 150 metrekarelik kısmının davacı kullanımında olduğunun tespitiyle tapuya şerhine karar verilmiş; davalı Hazine vekilinin istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davacının tespit öncesi ve sonrasında taşınmazı ekonomik amaca uygun olarak kullandığının kanıtlanamadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına, yeniden hüküm tesisi ile davanın reddine karar verilmiş ise de, yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya elverişli bulunmamaktadır.
Davacı, sunduğu 1992 tarihli senede ve bu senede ek özel parselasyon krokisine dayanmaktadır. Dosya içerisinde bulunan bilirkişi raporunda taşınmazın boş arsa niteliğinde olduğu belirtilmiştir. Arsa niteliğinde olduğu belirtilen dava konusu taşınmaza ilişkin olarak davacı tarafından dava dilekçesinde emlak kaydı delil olarak gösterilmiştir. Ancak, mahkemece davacı tarafa ait emlak kaydı bulunup bulunmadığı ilgili Belediyeden sorulmamıştır.
Öte yandan, kadastro sırasında dava konusu taşınmazın beyanlar hanesine kullanıcı şerhi verilmediği halde tespit kesinleştikten sonra tapu kaydının beyanlar hanesine dava dışı kişiler adına kullanıcı şerhi verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece bu şerhlerin neye istinaden verildiği, şerh verilen taşınmaz bölümlerinin bu dosyada dava konusu edilen bölüm olup olmadığı, eğer öyleyse bu kişilerin de davaya dahil edilmesi gerektiği üzerinde durulmamıştır.
Hal böyle olunca; doğru sonuca ulaşılabilmesi için mahkemece öncelikle, davacı adına emlak kaydı bulunup bulunmadığı ilgili Belediyeden sorulup varsa getirtilerek dosya içerisine alınmalı, bu kaydın dava konusu taşınmaza ilişkin olup olmadığı incelenmeli, tapu kaydının beyanlar hanesinde yer alan kullanıcı şerhlerinin neye istinaden konulduğu araştırılarak mahkeme kararı ile konulmuş ise dava dosyaları getirtilerek dosya içerisine alınmalı, konulan bu şerhlerin dava konusu bölüme ilişkin olup olmadığı incelenerek eğer öyleyse şerh sahiplerinin davaya dahil edilmesi için davacı tarafa süre ve imkan tanınmalı, dahil edildikleri takdirde kendilerinden delilleri sorulup toplanmalı, bu şerhlerin de özel parselasyon krokisi esas alınarak verilip verilmediği üzerinde durulmalı, mahallinde yapılacak keşifte dinlenecek yaşlı, tarafsız ve yöreyi iyi bilen şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından dava konusu taşınmaz bölümünün tespit tarihinde kim tarafından, ne şekilde kullanıldığı sorulmalı, keşfe götürülecek fen bilirkişisinden keşfi takibe imkan verir, denetime elverişli rapor ve kroki alınmalı, bundan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Belirtilen şekilde inceleme ve araştırma yapılmaksızın yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, kararın bozulması gerekmektedir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında dosya kapsamı itibarıyla fiilî kullanımın iddia ve ispat edilemediği, içeriği bakımından hükme konu taşınmaza uygunluğu tereddütlü senet ve bir kısım emlak vergisi ödemesi yapıldığı iddiası ile soyut tanık beyanına itibarla iddianın ispatlandığından söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın esasını teşkil eden fiili kullanım iddiasının varlığının emare düzeyinde dahi olsa belirlenemediği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; dosya kapsamı itibarıyla müvekkilin dava konusu yere zilyet olduğunun ve fiili kullanımının bulunduğunun kanıtlandığını, buna rağmen aksi yönde direnme kararı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek temyiz isteminde bulunmuştur.
C. Uyuşmazlık
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi uyarınca orman sınırı dışına çıkarılan ve Hazine adına tescil edilen taşınmaz yönünden 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) Ek 4 üncü maddesi gereğince kullanım kadastrosuna itiraz edilen somut olayda; dosya kapsamına göre davacının kadastronun yapıldığı tarih itibarıyla fiilî kullanımını ispat edip edemediği, buradan varılacak sonuca göre Özel Daire bozma kararında belirtilen usuli eksikliklerin ve araştırılması gereken hususların tamamlanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1. 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi.
2. 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 maddesi.
2. Değerlendirme
1. 3402 sayılı Kanun’a 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Tapu Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 8 inci maddesi ile eklenen Ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 6831 sayılı Kanun'un 20.06.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanun'la değişik 2 nci maddesi ile 23.09.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 05.06.1986 tarihli ve 3302 sayılı kanunlarla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiilî kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanun'un 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır.
2. "Kullanım kadastrosu" olarak isimlendirilen bu çalışmanın amacı, 2/B sahalarını, fiilî kullanım durumlarını dikkate alarak parsellere ayırmak ve bu taşınmazları 2/B alanı olarak Hazine adına tescil ederken, taşınmazlar üzerinde fiilî kullanımı bulunanları ve muhdesatları tespit ederek tapunun beyanlar hanesinde göstermektir. Bu maddeye göre kullanım kadastrosu sırasında beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilebilecek kişiler, kadastro tespiti sırasında çekişmeli taşınmazı fiilen kullanan kişilerdir.
3. Kullanım kadastrosu sırasında, hakkında kullanım kadastrosu tespit tutanağı düzenlenen taşınmazların beyanlar hanesinde yer alan ya da alması gereken kullanıcı ve muhdesat şerhlerine ilişkin olarak askı ilan süresi içinde kadastro mahkemesinde, askı ilanından sonra ise genel mahkemelerde kullanım kadastrosuna itiraz davası açılmasının mümkün olduğu hususu tartışmasızdır. Kadastro mahkemelerinde askı ilanı içinde 3402 sayılı Kanun'un Ek 4 üncü maddesi gereğince açılacak davalar kullanıcı şerhine ilişkin olup söz konusu taşınmazın mülkiyeti Hazineye ait olduğundan mülkiyet hakkı bakımından değerlendirme yapılması mümkün değildir.
4. Diğer taraftan 19.04.2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun (6292 sayılı Kanun) 26.04.2012 tarihli ve 28275 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, aynı Kanun'la 17.10.1983 tarihli ve 2924 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Hakkında Kanun ile 16.02.1995 tarihli ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
5. 6292 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde Kanun’un amacı; 31.08.1956 tarihli ve 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi olarak ifade edilmiş, 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanacağı açıklanmıştır.
6. Anılan Kanun’un genel gerekçesinde bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve ormana geri dönüşümü artık mümkün bulunmayan ve özellikle yerleşim alanı olarak işgal edilerek kullanılan bu alanlarda; imar planları yapılamaması yüzünden şehircilik anlayışı ve planlama ilkelerine aykırı oluşmuş çarpık yerleşim alanlarının varlığı nedeniyle düzenli ve planlı kentleşmenin yapılamadığı, oluşan fiilî durum sonrasında bu alanlardaki yerleşim yerlerine götürülmek zorunda kalınan kamu yatırımlarının yapılmasının zorluğu, bu alanların orman sınırları dışına çıkartıldıkları tarihler itibarıyla yaklaşık on ilâ otuz yıldır herhangi bir bedel ödenmeksizin kullanıcılarının tasarrufunda bulunduğu ve bu alanların kullanıcıları tarafından haricen yapılan satışlarla el değiştirdiği, bu yerlere ilişkin olarak Devlet ile vatandaşlar arasında uzun süren hukuki ihtilafların meydana geldiği, Devletin bu yerleri tasarruf edememesi sebebiyle önemli ölçüde gelir kaybının oluştuğu belirtilerek bu alanlarla ilgili fiilî durumun hukuki zemine kavuşturulmasının bir zorunluluk hâline geldiği ifade edilmiştir.
7. 6292 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde yer alan hüküm ile de; 2/B alanlarında bulunan taşınmazlar hakkında, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen veya bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenecek güncelleme listelerine veya kadastro tutanaklarına ya da kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre oluşturulacak tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre taşınmazların 31.12.2011 tarihinden önce veya sonra kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen ve hak sahibi sayılan kişilerin, 6292 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 26.04.2012 tarihinden itibaren idareye başvurmaları sağlanarak bu şekilde hak sahibi kişilerin mağduriyetlerinin önlenmesi ve bu taşınmazların da değerlendirilmelerine imkân sağlanması amaçlanmıştır.
8. Bir diğer anlatımla 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre tapu kütüğünün beyanlar hanesinde söz konusu taşınmazın kullanıcısı olarak ve/veya muhdesatın sahibi olarak gösterilen kişilere anılan kanun hükümleri ile taşınmazı satın alma hakkı tanınmıştır. Yani, bu madde taşınmazı öncelikli alım hakkı konusunda kişiye bir şahsi hak tanımakta olup doğrudan doğruya mülkiyet hakkı kazanımı sağlamamaktadır. Bu nedenle beyanlar hanesinde kullanıcı olarak gösterilecek kişinin iyiniyetli olup olmadığı, malik sıfatıyla zilyetliğini sürdürüp sürdürmediği, ekonomik amaç ile kullanıp kullanmadığı araştırılması gerekmeksizin kullanım kadastrosunun yapıldığı tarihte 2/B alanında yer alan taşınmazın etrafının tel çit, ağıl, taş duvar ve benzeri yapılarla dış çevreden soyutlanması, taşınmaz zemininin kullanmaktan dolayı yapısal olarak değişmesi, doğal unsurların, çalı, ağaç ve benzerlerinin temizlenmesi, taşlarının ayıklanması, duvar ve benzerleri yapıların yapılması, meyve ağaçları ile ağaçlandırılması, tarla bitkilerinin yetiştirilmesi, düzenli işlenmekten ve imardan dolayı toprak ve zemin yapısının değişmesi, üzerine ev, ahır, kümes ve benzeri yapı yapılması eylemleri sahiplenme arzusu olduğunu göstermekte olup fiilî kullanımın ispatı için yeterlidir.
9. Ayrıca belirtmek gerekir ki; taşınmazların kazandırıcı zamanaşımı zilyetlik yoluyla edinilmelerini düzenleyen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713 üncü ve 3402 sayılı Kanun’un 14 üncü maddelerinde mülkiyet kazanımı için aranan davasız (çekişmesiz-nizasız) ve aralıksız (fasılasız) yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulundurma koşulu 3402 sayılı Kanun’un Ek 4 üncü maddesine göre yapılan kullanım kadastrosunda taşınmazı kullanan kişinin tespitinde aranmamaktadır. Zira, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla edinimde Kanun zilyet olunmasını ararken kullanım kadastrosunda fiilî kullanımı esas almaktadır.
10. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.10.2021 tarihli ve 2017/(16)8-3106 Esas, 2021/1203 Karar; 28.02.2024 tarihli ve 2023/8-561 Esas, 2024/125 Karar; 15.05.2024 tarihli ve 2023/(16)8-562 Esas, 2024/236 Karar; 29.05.2024 tarihli ve 2023/8-919 Esas, 2024/304 Karar; 10.07.2024 tarihli ve 2023/8-625 Esas, 2024/369 Karar; 10.07.2024 tarihli ve 2023/8-920 Esas, 2024/368 Karar sayılı kararlarında da aynen benimsenmiştir.
11. Somut olayda; dava konusu taşınmaz 2010 yılındaki kadastro çalışmaları sırasında 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi çerçevesinde orman sınırı dışına çıkarılan yerlerden olduğu belirtilerek Hazine adına tespit ve tescil edilmiş, davacı 2016 yılında dava açarak kadastro öncesinde bu yeri satın aldığını ileri sürerek adına kullanıcı şerhi oluşturulmasını talep etmiş, iddiasını ispat için de 1992 tarihli satış senedi ve bu senede ek özel parselasyon krokisine dayanmıştır. Dosya içerisinde bulunan bilirkişi raporunda taşınmazın boş arsa niteliğinde olduğu belirtilmekle, anılan taşınmaza ilişkin olarak davacı tarafından dava dilekçesinde emlak kaydı delil olarak gösterilmiş ise de dosyada ilgili emlak kaydına ilişkin bilgi bulunmamaktadır.
12. Ayrıca, kadastro sırasında dava konusu taşınmazın beyanlar hanesine kullanıcı şerhi verilmediği hâlde tespit kesinleştikten sonra tapu kaydının beyanlar hanesine dava dışı kişiler adına kullanıcı şerhi verildiği görülmektedir. Bu şerhlerin neye istinaden verildiği, şerh verilen taşınmaz bölümlerinin bu dosyada dava konusu edilen bölüm olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Zira, şerh verilen taşınmaz bölümleri bu dosyada dava konusu edilen bölüm ise belirtilen kişilerin davaya dahil edilmeleri gerekir.
13. Bu aşamada taraf teşkili üzerinde durmak gerekmektedir. Bilindiği üzere, taraf teşkili dava şartı olup davanın her aşamasında mahkemece resen dikkat edilmesi gereken bir olgudur. Mahkemenin, taraf teşkilini sağlaması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) amir hükmü gereğidir. Taraf teşkili sağlanmadan işin esasına girilmesi hukuken mümkün değildir (6100 sayılı Kanun'un 114 ve 115 inci maddeleri).
14. Kullanım kadastrosu sonucu oluşan tapu kayıtlarının beyanlar hanesinde gösterilen kullanıcı şerhi nedeniyle açılacak davaların, taşınmazın tespit maliki olan Hazineye ve beyanlar hanesinde ismi yazılı gerçek veya tüzel kişilere yöneltilmek suretiyle açılması zorunludur. Bu nedenle, mahkemece dava konusu taşınmaz hakkında güncelleme çalışmalarına ilişkin kayıtlar celp edilmeden ve tapu kaydının beyanlar hanesinde belirtilen kişilerin davada yer alması sağlanmadan işin esası hakkında bir karar verilmesi doğru değildir.
15. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; kullanım kadastrosuna itiraz davalarında fiili kullanıcı olduğu iddiasında bulunan kişinin samimi sahiplenme arzusu ve fiili kullanımının var olup olmadığının taşınmazın niteliği ve konumuna göre her davaya özgü olarak ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Hâl böyle olunca dosya kapsamı itibarıyla yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya elverişli olmaması nedeniyle doğru sonuca ulaşılabilmesi için Özel Daire bozma kararında işaret edildiği üzere; Mahkemece öncelikle, davacı adına emlak kaydı bulunup bulunmadığı ilgili Belediyeden sorulup varsa getirtilerek dosya içerisine alınmalı, bu kaydın dava konusu taşınmaza ilişkin olup olmadığı incelenmeli, tapu kaydının beyanlar hanesinde yer alan kullanıcı şerhlerinin neye istinaden konulduğu araştırılarak mahkeme kararı ile konulmuş ise dava dosyaları getirtilerek dosya içerisine alınmalı, konulan bu şerhlerin dava konusu bölüme ilişkin olup olmadığı incelenerek eğer öyleyse şerh sahiplerinin davaya dâhil edilmesi için davacı tarafa süre ve imkân tanınmalı, dâhil edildikleri takdirde kendilerinden delilleri sorulup toplanmalı, bu şerhlerin de özel parselasyon krokisi esas alınarak verilip verilmediği üzerinde durulmalı, mahallinde yapılacak keşifte dinlenecek yaşlı, tarafsız ve yöreyi iyi bilen şahıslar arasından seçilecek yerel bilirkişi ve taraf tanıklarından dava konusu taşınmaz bölümünün tespit tarihinde kim tarafından, ne şekilde kullanıldığı sorulmalı, keşfe katılan fen bilirkişisinden keşfi takibe imkân verir, denetime elverişli rapor ve kroki alınmalı, bundan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
16. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
17. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire kararında belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
18.09.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.