ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/610 E., 2024/235 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/610 E., 2024/235 K. sayılı kararı
4 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.05.2024 tarihli, 2023/610 E., 2024/235 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/610 E., 2024/235 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

SAYISI : 2022/500 E., 2023/32 K.

KARAR : Davanın kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 14.03.2022 tarihli ve

2022/1880 Esas, 2022/3517 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki Kurum işleminin iptali ve tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı ... vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı ... vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin 29.07.2019 tarihinde 3201 sayılı Kanun’a göre borçlanma talebinde bulunduğunu, davalı Kurumun borçlanma talebini kabul ederek borç tahakkuk cetveli düzenlediğini ve 09.10.2019 tarihinde iadeli taahhütlü olarak müvekkili adına tebliğe çıkarıldığını, ancak müvekkilinin herhangi bir bildirim gelmeyince 17.02.2020 tarihinde Kuruma müracaat ettiğini, Kurumun 13.03.2020 tarihli yazısıyla yurt dışı borçlanma cetvelinin adreste tanınmadığı gerekçesiyle iade edildiği ve yurt dışı borçlanma talebinin geçersiz sayıldığının bildirildiğini, posta gönderisinin müvekkiline teslim edilmediğinin Kurumun 13.03.2020 tarihli yazısında açıkça belirtildiğini, teslim şartı gerçekleşmemiş olduğundan yurt dışı borçlanma bedelini ödemek için öngörülen 3 aylık sürenin de geçmediğini ileri sürerek yurt dışı borçlanma başvurusunun geçersiz sayılmasına ilişkin Kurum işleminin iptaline ve 29.07.2019 tarihinde yapılan yurt dışı borçlanma talebinin geçerli olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacının 30.07.2019 tarihli yurt dışı borçlanma talebinde bulunması üzerine borçlanma tahakkuk cetvelinin talebinde bildirdiği adresine iadeli taahhütlü olarak gönderildiğini ancak 21.10.2019 tarihinde adreste tanınmadığı şerhi ile tebliğ edilemeyerek müvekkili Kuruma iade edildiğini, yazının doğru adrese gönderildiğini ancak davacının yazının Kurumdan çıkış tarihinden itibaren üç aylık süre içinde işlem yapmadığını ve yazının kendine tebliğ edilemediğini beyan ederek yeniden borç tahakkuk cetveli gönderilmesini talep etmediğinden borçlanmasının iptal edildiğini, Kurum işleminin mevzuata uygun olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 16.10.2020 tarihli ve 2020/309 Esas, 2020/250 Karar sayılı kararı ile; 3201 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinin birinci fıkrası gereğince tahakkuk ettirilen prim borcunun ödenmesi için öngörülen sürenin işlemeye başlamasının borcun tebliğ edilmesine bağlı olduğu, borcun tebliğ edilememesi durumunda sürenin işlemeye başlamayacağı, Kurumun 2011/84 sayılı Genelgesinin anılan Kanun hükmüne göre alt norm niteliğinde olup normlar hiyerarşisi ilkesi gereğince üst norm tarafından tanınan hakkın başvuru sahibi aleyhine daraltılması sonucunu doğuran alt norma geçerlilik tanınamayacağı, ayrıca Genelgeye göre tahakkuk cetvelinin tebliğ edilmeksizin iadesi durumunda Kurumun başvuru sahibinin adresini araştırma yükümlülüğü bulunduğu, tahakkuk cetvelinin gönderildiği adres borçlanma başvuru formunda davacının Türkiye'deki adresi olarak gösterilmiş ise de UYAP üzerinden yapılan sorgulamada adres kayıt sisteminde davacının belirtilen adrese ilişkin bildiriminin bulunmadığı, sistemde yurt dışı adresinin kayıtlı olduğu, davacının Türkiye'deki adresi olarak bildirilen adresine gönderilen tebligatın iadesi durumunda başvurusunun geçersiz sayılması yerine davacının yurt dışındaki adresine tebligat yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının 30.07.2019 tarihli yurt dışı sigortalılık sürelerinin borçlanılmasına yönelik talebinin geçerli olduğunun tespitine, aksi yöndeki Kurum işleminin iptaline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 04.03.2021 tarihli ve 2021/574 Esas, 2021/634 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesinin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden kanuna aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"..3201 sayılı Kanunun "Döviz İle Değerlendirme" başlıklı 4'üncü maddesi, "Sosyal güvenlik kuruluşlarınca döviz ile değerlendirilecek sürelerin her bir günü için tahakkuk ettirilecek prim, kesenek ve karşılık borcu tutarı bir dolardır. Dövizin cinsi ve miktarı Bakanlar Kurulu Kararı ile değiştirilebilir. Değişen miktar, tahakkuk ettirilmiş borçlanmanın tamamını ödememiş olanların bakiye borç sürelerine de uygulanır...." hükmünü; aynı Kanunun Geçici 2'nci maddesinin ikinci fıkrası ise, "Ancak, 4'üncü madde hükümlerine göre tahakkuk ettirilen borç miktarı, ödeme tarihindeki doların Türk Lirası karşılığı esas alınarak hesap ve tahsil edilir." hükmünü içermekte iken; anılan Geçici 2'nci madde, 5510 sayılı Kanunun 106'üncü maddesi ile tamamen yürürlükten kaldırıldığı gibi; aynı Kanunun 4'üncü maddesi de, 08.05.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanunun 79'uncu maddesiyle değişikliğe uğramıştır.

5754 sayılı Kanunun 79'uncu maddesiyle değişik 3201 sayılı Kanunun "Borçlanma Tutarı ve Borçlanma Tutarının İadesi" başlıklı 4'üncü maddesi, "borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 82'nci maddesinde belirtilen prime esas asgari ve azamî günlük kazanç arasında seçilecek günlük kazancın % 32'sidir. Ancak, prime esas asgari günlük kazancın altında olmamak üzere borçlanma tutarına esas alt sınırı farklı bir miktarda belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Borçlanılan süreler, yurda kesin dönüş yapılmış olması şartıyla aylık tahsisi için yazılı talepleri halinde 5510 sayılı Kanunun 41'inci maddesinin son fıkrası hükümlerine göre değerlendirilir. Tahakkuk ettirilen borç tutarı, tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde ödenir. Ödeme yapılan gün sayısı prim ödeme gün sayısına ve prime esas kazanca dahil edilir. Tahakkuk ettirilen prim borcunu tebligat tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenler için yeniden başvuru şartı aranır.

Borçlanmadan sonradan vazgeçenler ile yapılan borçlanma sonrasında aylık bağlanması için gerekli şartları yerine getiremeyenlere ve bunların hak sahiplerine talepleri üzerine yaptıkları ödemeler, faizsiz olarak iade edilir…” hükmünü içermekte olup; anılan madde içeriğinden de açıkça anlaşılacağı üzere, 3201 sayılı Kanun kapsamındaki borçlanmalarda, borçlanma tutarının belirlenmesindeki "ödeme tarihi" kıstası, "borçlanma başvuru tarihi" olarak değişikliğe uğramıştır.

3201 sayılı Kanundan yararlanarak yurtdışında geçen sürelerini borçlanmak isteyenler ile Kurum arasında borçlanma işlemine, bunun sonucu olarak ödenecek prim miktarına ilişkin de uyuşmazlıklar çıkmaktadır. Kurumun aktüeryal dengesi ve hakkaniyet ölçüleri gözetilerek ödenecek primin hangi tarihteki prime esas kazanç miktarları esas alınarak belirleneceği üzerinde durulmalıdır. Bu yönde, 3201 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinin önceki düzenlemesinde açıkça “ödeme tarihi” esas alındığından, bu konuda çıkabilecek uyuşmazlık ödeme tarihine göre çözümlenmekte iken, yürürlükte olan düzenleme tahakkuk tarihindeki primin tebliğden itibaren üç aylık süre içinde ödenmesi şeklinde olup, bu üç aylık sürenin geçirilmesi durumunda borçlanma bedeli olarak ödenecek prim miktarının nasıl belirleneceği irdelenmelidir.

Burada, Kurum işleminin hukuka uygun olması kriter olarak alınmalıdır. Kurum, yapılan borçlanma başvurusunu hukuka uygun olarak değerlendirmiş ve yaptığı borç tahakkukunu tebliğ etmiş, buna rağmen borçlanma bedeli Yasada belirtilen üç aylık süre içinde ödenmemiş ise, 3201 sayılı Kanunun 4'üncü maddesi gereği borçlanmak için Kuruma yeniden başvuru gerektiğinden, davanın açıldığı tarihe bakılmaksızın buna ilişkin isteğin reddine karar verilmelidir. Örneğin, Türkiye’de sigortalı olarak tescili bulunmayanların borçlanması 5510 sayılı Kanunun 4/1-b maddesi kapsamında değerlendirilerek borç tahakkuku yapılması Kanun gereği olup, Kurum işlemi hukuka uygun olacağından, tahakkuk ettirilen prim borcunu ödeme yerine, borç tahakkukunun 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesine göre yapılması ve prim borcunun da başvuru tarihindeki prim miktarları esas alınarak belirlenmesine ilişkin davanın reddi gerekecektir.

Kurum işleminin hukuka uygun bulunmaması durumunda ise, prime ilişkin uyuşmazlığın makul süre gözetilerek çözümlenmesi gerekir. Makul sürenin belirlenmesinde, 5510 sayılı Kanunun 42'nci maddesinden yararlanılabilir. Anılan maddede, “Kurum, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanacak gelir, aylık veya toptan ödemeleri, gerekli belgelerin ve incelemelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde hesap ve tespit ederek sonuçlarını yazı ile bildirir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Benzer düzenlemeye Mülga 506 sayılı Kanunun 116'ncı maddesinde de yer almakta idi. Ayrıca, 3201 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinde de üç aylık ödeme süresi belirlenmiş olup; tüm bu düzenlemeler, 3201 sayılı Kanunla ilgili uyuşmazlıklarda üç aylık sürenin makul süre olarak alınabileceğini göstermektedir.

Buna göre, Kurumun hukuka aykırı işlemine karşı, Kurum işleminin tebliğ tarihinden itibaren üç aylık makul süre içinde dava açılması durumunda, borçlanılacak prim miktarının başvuru tarihindeki primler esas alınarak belirlenmesi; üç aylık makul süre geçtikten sonra dava açılması durumunda ise, dava yeni borçlanma iradesi sayılarak davanın açıldığı tarihindeki primler esas alınarak borçlanma bedeli belirlenmesi gerekir. Örneğin, Türk vatandaşlığından izinle çıkan kişilerin, Türk vatandaşı oldukları dönemde yurtdışında geçen süreleri borçlanma hakkının varlığı gözetildiğinde, başvuru tarihinde Türk vatandaşı olunmadığı gerekçesiyle borçlanma başvurularının reddi hukuka aykırı olacağından, ödenecek borçlanma bedelinin burada belirtilen kriterlere göre belirlenmesi gerekir.

Diğer bir olasılık da, Kurumun borçlanma talebini değerlendirmeyip cevapsız bırakmasıdır. Bu durumda, 5510 sayılı Kanunun 42'nci maddesinde belirtilen üç aylık süre geçtiğinde Kurumun talebi reddetmiş olduğu esas alınarak, anılan üç aylık bekleme süresine yukarıda belirtilen üç aylık makul süre (3 + 3 =6 ay) eklenmeli; davanın Kuruma başvuru tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde açılması durumunda yine Kuruma ilk başvurunun yapıldığı tarihteki prime esas kazancın esas alınması; başvuru tarihinden itibaren altı aylık sürenin geçmesinden sonra dava açılması durumunda ise, makul sürenin geçtiği ancak Kurum tarafından da başvuruya bir cevap verilmediği gözetilerek borçlanma bedelinin davanın açıldığı tarihteki prime esas kazanç miktarı esas alınarak belirlenmesi gerekecektir.

Somut olayda, davacının 30.07.2019 tarihinde yurtdışı borçlanması talebinde bulunduğu, kurum tarafından 1040 gün karşılığı 38.206-TL borçlanma bedeli tahakkuk ettirildiği, borç tahakkuk cetvelinin davacının Türkiye’de bildirdiği adresine iadeli taahhütlü yazı ile gönderildiği, 21.10.2019 tarihinde adreste tanınmadığı gerekçesiyle Kuruma iade edildiği, davacı vekilinin Kuruma 17.02.2020 tarihli başvurusunda borçlanma işleminin müracaat tarihindeki mevzuata göre yapılmasını talep ettiği, eldeki davanın 10.07.2020 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Borç tahakkuk cetvelinin yer aldığı tebligatın bila tebliğ iade olduğu, davacının tebligat eksikliğinden çok sonra Kuruma 17.02.2020 tarihinde başvurmuş olması karşısında dava tarihi itibariyle borçlanmanın kabul edilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi bozma sebebidir.

O halde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma sonrası dosya arasına alınan emsal nitelikli Mahkemenin 2020/433 Esas sayılı dosyasının incelenmesinden aynı nitelikli Kurum işleminin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin verilen kararın Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.11.2021 tarihli ilâmıyla onandığının anlaşıldığı, anılan kararda davalı Kurumca davacıya usulüne uygun şekilde tebligat yapılmaması sebebiyle başvurunun geçerli olduğunun kabul edildiği, eldeki davada da davacının başvurusunun geçersiz sayılarak prim borcunun dava tarihindeki prim miktarları esas alınarak belirlenmesinin emredici kanun hükmüne aykırı olduğu gibi yargıya güven ilkesinin zedelenmesine yol açacağı belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, davacının üç aylık süre içinde işlemleri yapmadığını, Kurum işleminin mevzuata uygun olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 30.07.2019 tarihli yurt dışı borçlanma talebine istinaden düzenlenen borç tahakkuk cetvelinin davacının Türkiye’de bildirdiği adresine iadeli taahhütlü olarak gönderildiği ancak 21.10.2019 tarihinde adreste bulunmadığından bahisle iade edildiği, davacı vekilinin ise Kuruma 17.02.2020 tarihinde başvurarak borçlanma işleminin müracaat tarihindeki mevzuata göre yapılmasını talep ettiği, davanın da 10.07.2020 tarihinde açıldığı dikkate alındığında, borçlanma tahakkuk cetvelinin davacıya tebliğ edilememesi nedeniyle 30.07.2019 tarihli borçlanma başvurusunun geçerli sayılmasının mı yoksa davanın makul sürede açılmadığı kabul edilerek borçlanmanın dava tarihi itibariyle kabul edilmesinin mi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun'un (3201 sayılı Kanun) 1 ilâ 5 inci ve geçici 9 uncu maddeleri, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) 42 nci maddesi

2. Değerlendirme

1. Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun ile Türk vatandaşlarının yurt dışında geçen sürelerinin sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilmesi için borçlanma ve buna bağlı olarak yaşlılık sigortasından yararlanma hakkı verilmiş ve bu kişilerin yurt dışındaki ülke sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında sosyal güvenliklerine gerek kalmaksızın Türkiye'de sosyal güvenceye kavuşmalarına imkân tanınmıştır.

2. Hizmet borçlanması sosyal güvenlik hakkı elde edilmesinde istisnai bir yöntem olarak, primi ödenmediği için hizmet süresinden sayılmayan bazı sürelerin primlerinin borçlanılıp ödenmesi koşuluyla yaşlılık aylığına esas sigortalılık süresi ve prim gün sayısından sayılmasını sağlayan bir yapıyı ifade etmektedir.

3. Sosyal güvenliğin dinamik yapısı, amaç ve kapsamındaki genişleme eğilimi, sosyal risklerin artan etkisi dikkate alındığında yasalarda yer alan ve sosyal güvenliğin çatısını oluşturan bu gibi kavramların sınırlarının belirlenmesinde her zamankinden daha fazla zorunluluk bulunmaktadır.

4. Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun'un "Amaç ve kapsam" başlıklı 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Kanun ile değişik 1 inci maddesinde;“Türk vatandaşlarının yurt dışında 18 yaşını doldurduktan sonra, Türk vatandaşı iken geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri halinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.” düzenlemesi bulunmakta iken 10.09.2014 tarihli ve 6552 sayılı Kanun'un 28 inci maddesi ile değişik son hâlinde; “Türk vatandaşları ile doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenlerin on sekiz yaşını doldurduktan sonra Türk vatandaşı olarak yurt dışında geçen ve belgelendirilen sigortalılık süreleri ve bu süreleri arasında veya sonunda her birinde bir yıla kadar olan işsizlik süreleri ile yurt dışında ev kadını olarak geçen süreleri, bu Kanunda belirtilen sosyal güvenlik kuruluşlarına prim ödenmemiş olması ve istekleri hâlinde, bu Kanun hükümlerine göre sosyal güvenlikleri bakımından değerlendirilir.” hükmüne yer verilmiştir.

5. Aynı Kanun'un "Borçlanma tutarı ve borçlanma tutarının iadesi" başlıklı 17.04.2008 tarihli 5754 sayılı Kanun ile değişik 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında ise "Borçlanılacak her bir gün için tahakkuk ettirilecek borç tutarı, başvuru tarihindeki 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 82 nci maddesinde belirtilen prime esas asgari ve azamî günlük kazanç arasında seçilecek günlük kazancın % 32'sidir. Ancak, prime esas asgari günlük kazancın altında olmamak üzere borçlanma tutarına esas alt sınırı farklı bir miktarda belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir. Borçlanılan süreler, yurda kesin dönüş yapılmış olması şartıyla aylık tahsisi için yazılı talepleri halinde 5510 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin son fıkrası hükümlerine göre değerlendirilir. Tahakkuk ettirilen borç tutarı, tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde ödenir. Ödeme yapılan gün sayısı prim ödeme gün sayısına ve prime esas kazanca dahil edilir. Tahakkuk ettirilen prim borcunu tebligat tarihinden itibaren üç ay içerisinde ödemeyenler için yeniden başvuru şartı aranır." düzenlemesi mevcut olup 02.07.2018 tarihli ve 700 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 97 nci maddesiyle bu fıkrada yer alan “Bakanlar Kurulu” ibaresi “Cumhurbaşkanı” şeklinde değitirilmiş yine 17.07.2019 kabul tarihli ve 7186 sayılı Kanun'un 9 uncu maddesiyle “% 32’sidir.” ibaresi “% 45’idir.” şeklinde değiştirilerek anılan değişikliğin 01.08.2019 tarihinden itibaren yürürlüğe gireceği belirtilmiş, 7186 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesiyle 3201 sayılı Kanun'a "Kısmi aylık bağlanmış olanlar dahil olmak üzere bu maddenin yürürlük tarihinden önce yurt dışında geçen sürelerini borçlanma talebinde bulunanlardan tahakkuk ettirilen borçlarını yasal süresi içinde ödeyenlerin, sigortalılık sürelerinin hangi statüde değerlendirileceğinin ve tahakkuk ettirilecek borç tutarının tespitinde önceki hükümler esas alınır." şeklinde geçici 9 uncu madde eklenmiştir.

6. Yine 3201 sayılı Kanun’un “Süre tespiti ve sigortalılığın başlangıcı” kenar başlıklı 5 inci maddesinin ilk hâli 5754 ve 6552 sayılı Kanunlar ile; “Yurt dışındaki sigortalılık sürelerinin tespitinde, bunu belirten ve istek sahibinin ibraz edeceği ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye doğru olmak üzere gün sayıları esas alınır, bu tespitte 1 yıl 360 gün, 1 ay 30 gün hesaplanır.

Sosyal güvenlik kanunlarına tabi hizmetleri olanların, borçlandıkları gün sayısı, prim ödeme gün sayıları ile ilgili hizmetlerine katılır. Sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler borçlanılmış ise, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülür.

Sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmeti bulunmayan istek sahiplerinin sigortalılıklarının başlangıç tarihi, borçlarını tamamen ödedikleri tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülen tarihtir.

(Ek fıkra: 17/4/2008-5754/79 md.) Yurt dışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa göre hangi sigortalılık haline göre geçmiş sayılacağının belirlenmesinde; Türkiye’de sigortalılıkları varsa borçlanma talep tarihindeki en son sigortalılık haline göre, sigortalılıkları yoksa aynı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.

(Ek fıkra: 17/4/2008-5754/79 md.) Sosyal güvenlik sözleşmesi yapılmış ülkelerdeki hizmetlerini, bu Kanuna göre borçlananların, sözleşme yapılan ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş tarihi olarak dikkate alınmaz. (Ek cümle: 10/09/2014-6552 S.K./29. md) Ancak, uluslararası sosyal güvenlik sözleşmelerinde Türk sigortasına girişinden önce âkit ülke sigortasına girdiği tarihin Türk sigortasına girdiği tarih olarak kabul edileceğine ilişkin özel hüküm bulunan ülkelerdeki sigortalılık sürelerini borçlananların âkit ülkede ilk defa çalışmaya başladıkları tarih, ilk işe giriş tarihi olarak kabul edilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

7. Ancak 17.07.2019 tarihli ve 7189 sayılı Kanun’un 10 uncu maddesi ile 5 inci maddenin başlığı “Süre tespiti ve sigortalılığın başlangıcı” iken "Süre tespiti, sigortalılığın başlangıcı ve sürelerin değerlendirilmesi" olarak; dördüncü fıkrası ise “Yurt dışı hizmet borçlanmasına ait süreler 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında geçmiş sigortalılık süresi olarak kabul edilir.” şeklinde değiştirilmiş ayrıca maddeye fıkra eklenmiş ve böylece madde son hâlini almıştır.

8. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, borçlanma yasalarının istisnai düzenlemeler olduğu dikkate alındığında sigortalı lehine yorum ilkesinden söz edilerek yasalarda açıkça düzenlenen hususların dışına çıkılmasına imkân bulunmamaktadır. Bu nedenle yurt dışı hizmet borçlanmasının değerlendirilmesinde yasanın amacından hareket etmek gerekir.

9. Yurt dışı hizmet borçlanması yönünden 3201 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinde borçlanma tutarının belirlenmesinde "başvuru tarihi" kriteri esas alınarak başvuru tarihindeki 5510 sayılı Kanun'un 82 nci maddesinde belirtilen prime esas asgari ve azami günlük kazanç miktarlarına göre tahakkuk ettirilen borç tutarının tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde ödenmesi gerektiği düzenlemesi yer almakta olup maddede öngörülen üç aylık sürenin geçirilmesi durumunda borçlanma bedeli olarak ödenecek prim miktarının nasıl belirleneceği üzerinde durulmalıdır.

10. Bu durumda Kurum işleminin hukuka uygun olması kriter olarak alınmalıdır. Kurum, yapılan borçlanma başvurusunu hukuka uygun olarak değerlendirmiş ve yaptığı borç tahakkukunu tebliğ etmiş, buna rağmen borçlanma bedeli 3201 sayılı Kanun'da belirtilen üç aylık süre içinde ödenmemiş ise aynı Kanun'un 4 üncü maddesi gereği borçlanmak için Kuruma yeniden başvuru gerektiğinden davanın açıldığı tarihe bakılmaksızın başvuru tarihindeki primlerin esas alınmasına ilişkin isteğin reddine karar verilmelidir.

11. Kurum işleminin hukuka aykırı olması hâlinde ise uyuşmazlığın makul süre gözetilerek çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Makul sürenin belirlenmesinde ise 5510 sayılı Kanun’un 42 nci maddesindeki hükümden yararlanılabilir. Anılan maddede, “Kurum, sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanacak gelir, aylık veya toptan ödemeleri, gerekli belgelerin ve incelemelerin tamamlandığı tarihten itibaren en geç üç ay içinde hesap ve tespit ederek sonuçlarını yazı ile bildirir.” düzenlenmesi bulunmakta olup mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 116 ncı maddesindeki “Kurum malûllük yaşlılık ve ölüm sigortalarından aylık bağlanması veya toptan ödeme yapılması için gerekli belgeler tamamlanınca, bağlanacak aylıkları ve yapılacak toptan ödemeleri hesap ve tesbit ederek en geç üç ay içinde ilgililere yazı ile bildirir.” şeklindeki hükmün de aynı doğrultuda olduğu görülmektedir. 3201 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesinde de üç aylık ödeme süresi öngörüldüğü dikkate alındığında tüm bu yasal düzenlemelere göre 3201 sayılı Kanun ile ilgili uyuşmazlıklarda üç aylık sürenin makul süre olarak kabulü gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.

12. Makul süre ile ilgili bu tespitten sonra tekrar konuya dönüldüğünde; Kurumun hukuka aykırı işlemine karşı işlemin tebliğ tarihinden itibaren üç aylık makul süre içinde dava açılması durumunda borçlanılacak prim miktarının başvuru tarihindeki; üç aylık makul süre geçtikten sonra dava açılması durumunda ise dava yeni bir borçlanma iradesi kabul edilerek davanın açıldığı tarihindeki prim miktarları esas alınmak suretiyle borçlanma bedelinin belirlenmesi gerekir.

13. Diğer bir olasılık da Kurumun borçlanma talebini değerlendirmeyip cevapsız bırakmasıdır. Bu durumda 5510 sayılı Kanun’un 42 nci maddesinde belirtilen üç aylık süre geçtiğinde Kurumun talebi reddetmiş olduğu esas alınarak anılan üç aylık bekleme süresine yukarıda belirtilen üç aylık makul süre (3+3=6 ay) eklenmeli, davanın Kuruma başvuru tarihinden itibaren 6 aylık süre içinde açılması durumunda yine Kuruma ilk başvurunun yapıldığı tarihteki; başvuru tarihinden itibaren altı aylık sürenin geçmesinden sonra dava açılması durumunda ise makul sürenin geçtiği ancak Kurum tarafından da başvuruya bir cevap verilmediği gözetilerek davanın açıldığı tarihteki prim miktarları esas alınarak borçlanma bedelinin belirlenmesi gerekecektir.

14. Somut olayda davacının 30.07.2019 tarihinde Kurum kayıtlarına intikal eden dilekçesi ile yurt dışında çalışılan ve boşta geçen 1400 günü davalı Kuruma müracaat etmek suretiyle borçlanma talebinde bulunduğu, borçlanma talep dilekçesinde doldurulması zorunlu olan Türkiye adres sütununda Yenişehir Mahallesi 34. Sokak No:4 Merkezefendi/Denizli adresini bildirdiği, davalı Kurum tarafından 09.10.2019 tarihli yurt dışı hizmet borçlanması konulu, ekinde borç tahakkuk cetvelinin yer aldığı yazının iadeli taahhütlü olarak davacının borçlanma talep dilekçesinde bildirdiği adresine tebliğe çıkarıldığı ancak adreste tanınmadığından bahisle 21.10.2019 tarihinde Kuruma iade edildiği, davacı vekilinin 17.02.2020 tarihinde davalı Kuruma başvurarak borçlanma işleminin başvuru tarihindeki yasal mevzuat hükümleri doğrultusunda yapılmasını talep ettiği, Kurum tarafından başvurunun 13.03.2020 tarihinde reddedilmesi üzerine 10.07.2020 tarihinde eldeki davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

15. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Kuruma borçlanma için başvurulması ve Kurumun başvuruyu cevapsız bırakarak işlem yapmaması hâlinde makul süre içinde dava açılması gerekmekte olup bildirdiği adrese çıkarılan borç tahakkuk cetvelinin yer aldığı tebligatın adreste tanınmadığından bahisle iade edildiği ancak davacının Kuruma yaptığı başvurunun akibetini araştırmadığı ayrıca davayı da başvuru tarihinden itibaren 3 aylık bekleme süresini takiben 3 aylık makul süre içerisinde açması gerekirken Kurum yazısının tebligat eksikliği nedeniyle iade edilmesinden çok sonra 17.02.2020 tarihinde Kuruma başvurduğu dikkate alındığında borçlanmanın dava tarihi itibariyle kabul edilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile aksi yönde verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun bulunmamıştır.

16. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında tebligat çıkarılan adresin davacının adres kayıt sisteminde kayıtlı olmadığı, borçlanma başvuru dilekçesinde bildirilen yurt dışı adresine tebligatın çıkarılması gerektiği, borç tahakkuk cetveli davacıya tebliğ edilemediğinden üç aylık ödeme süresinin başlamadığı, makul süre yorumu ile sonuca gidilmesinin Anayasal hak olan sosyal güvenlik hakkının kaybına yol açacağı direnme kararının usul ve yasaya uygun olduğu, bu nedenle onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

17. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

18. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

15.05.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023610-e-2024235-k-sayili-karari