Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/604 E., 2024/70 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 07.02.2024 tarihli, 2023/604 E., 2024/70 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/604 E., 2024/70 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
SAYISI : 2022/922 E., 2022/967 K.
KARAR : Dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.06.2022 tarihli ve 2022/2392
Esas, 2022/3393 Karar sayılı BOZMA kararı
1. İflasın ertelenmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın usulden reddine ilişkin karar davacı vekili ve müdahil Batılı Mobilya Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin mobilya, market ve inşaat alanında faaliyet gösterdiğini, son yıllarda yaşanan ekonomik talep daralması ve stok maliyetlerindeki öngörülemeyen artışlar nedeniyle müvekkili şirketin aktif ve pasif dengesinin bozulduğunu, borçlarının aktiflerinden fazla olduğunu, müvekkili şirketin iyiniyetli olup borca batık durumda bulunduğunu, sunulan iyileştirme projesi çerçevesinde borca batıklıktan kurtulmasının mümkün olduğunu ileri sürerek borca batıklığın tespiti ile iflasın dört yıl süreyle ertelenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Müdahiller Cevabı
5. Müdahiller vekilleri beyanlarında, iflasın ertelenmesi koşulları oluşmadığından talebin reddine karar verilmesini istemişlerdir.
İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı
6. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 20.03.2012 tarihli ve 2009/103 Esas, 2012/184 Karar sayılı kararı ile; davacı tarafça dosyaya sunulan iyileştirme projesinin ciddi ve inandırıcı bulunmadığı ve bu proje ile şirketin ıslahının mümkün olmadığı, iflâsın ertelenmesi koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davacının iflâsın ertelenmesi talebinin reddine ve borca batık durumda bulunduğundan iflâsına karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı şirket yetkilisi temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 23.11.2012 tarihli ve 2012/3970 Esas, 2012/6888 Karar sayılı kararı ile;
“…Vekilin iflas veya iflasın ertelenmesi talebinde bulunabilmesi için vekaletnamesinde bu konuda özel yetki bulunmalıdır. Nitekim yeni tarihli 6100 sayılı HMK’nun 74 üncü ve BK’nun 504 üncü maddesinde de bu düzenleme yer almaktadır. Davacı limited şirket ortaklar kurulunca sermayenin 2/3’ünün kaybedildiği ve iflasın ertelenmesi için gerekli işlemlerin yapılması karara bağlanmış ise de, vekile iflas yetkisini içeren vekaletname verilmediğinden, yetkisiz vekilce takip edilen davada yeni tarihli 6100 sayılı HMK’nun 77 nci maddesi uyarınca işlem yapılmak gerekirken, bu hususun gözden kaçırılması suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin İkinci Kararı
9. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 27.05.2014 tarihli ve 2013/253 Esas, 2014/251 Karar sayılı kararı ile; davacı vekilinin iflâs yetkisi içeren vekâletname sunmadığı gibi vekillikten çekilme dilekçesi sunduğu, davacı asıl tarafından da yapılan işlemlerin kabul edildiğine dair mahkemeye bildirimde bulunulmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde müdahil Batılı Mobilya Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili ile Ekim Mobilya Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay (Kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 24.06.2020 tarihli ve 2016/9531 Esas, 2020/2241 Karar sayılı kararı ile;
“…Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK'nın 324 (6102 sayılı TTK'nın 376/3) ve İİK'nın 179. maddesi uyarınca borca batık hale gelen şirket bunu mahkemeye bildirmek ve iflasını istemek zorundadır. İflasın ertelenmesi talebi de anılan 324. madde hükmüne göre borca batıklık bildirimi anlamındadır. Şirketin borca batık durumda olduğunun mahkemeye bildirimi yeterli olup, iflasın ertelenmesi ya da iflas kamu düzenine ilişkin sonuçlar meydana getirdiğinden borca batıklık mahkemece resen göz önünde bulundurulmalıdır. Vekilin vekaletnamesinde yetkisi olmasa veya şirket yetkilisinin yapılan işlemleri kabul etmese dahi mahkeme gerekli araştırmayı yaparak iflasla ilgili bir karar vermelidir.
Somut olayda, şirketin borca batık durumda olduğu, iflasın kamu düzenini ilgilendirdiği göz önünde bulundurularak, davacı şirketin iflasın ertelenmesi talebinin reddi ile iflasına karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
İlk Derece Mahkemesinin Üçüncü Kararı
12. Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) 24.09.2021 tarihli ve 2021/9 Esas, 2021/481 Karar sayılı kararı ile; Özel Dairenin bozma kararına uyularak görülmekte olan davanın asliye ticaret mahkemelerinin görevine giren dava ve işlerden olduğu; yargılama sırasında asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine ilişkin Hâkimler ve Savcılar Genel Kurulunun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararı gereğince Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin kurulduğu ve 01.09.2021 tarihinden itibaren faaliyete geçtiği, Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Muğla ilinin mülki sınırları olarak belirlendiğinden mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatının kaldırıldığı ve dava konusu somut uyuşmazlık bakımından görevsiz hâle geldiği gerekçesiyle resen dava dosyasının görevli ve yetkili Muğla Asliye Ticaret Mahkemesine devredilmesine/gönderilmesine karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin Dördüncü Kararı
13. Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.12.2021 tarihli ve 2021/1596 Esas, 2021/1275 Karar sayılı kararı ile; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6102 sayılı Kanun) geçici 9 uncu maddesinde yer alan "Bu Kanunun göreve ilişkin hükümleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalarda uygulanmaz. Bu davalar, açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine tabidir" hükmü gereğince somut olayda 20.02.2009 olan dava tarihi itibariyle Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) görevli olduğu, dava tarihine göre Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi ile kendi mahkemeleri arasındaki ilişkinin, görev değil, iş bölümü ilişkisi olduğu, bu nedenle 6102 sayılı Kanun'un geçici 9 uncu maddesi gereğince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 2/1 inci maddesi uyarınca uyuşmazlığın Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) görülerek sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine, karar kesinleştiğinde ve yasal süresi içerisinde talep edilmesi hâlinde dosyanın görevli Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) gönderilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı
14. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile müdahil Batılı Mobilya Ürünleri San. ve Tic. Ltd. Şti. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
15. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20.06.2022 tarihli ve 2022/2392 Esas, 2022/3393 Karar sayılı kararı ile;
“…1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre müdahil Batılı Mobilya Ürünleri Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Somut uyuşmazlıkta dava Asliye Ticaret Mahkemesi sıfatıyla Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmıştır. Dava tarihinde, Fethiye’de müstakil ticaret mahkemesinin bulunmaması nedeniyle, ticari dava niteliğindeki uyuşmazlığa bakmaya, davanın açıldığı asliye hukuk mahkemesi görevlidir. Ancak yargılama sırasında yürürlüğe giren 08/07/2021 tarihli 31535 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Hakimler ve Savcılar Genel Kurulu'nun 07/07/2021 tarih 608 sayılı kararı ile Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi yargı çevresinin Muğla ilinin mülki sınırları olarak belirlenmesine karar verilmiştir. Bu nedenle eldeki davaya Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi bakmakla görevlidir. Açıklanan nedenlerle; mahkemece işin esasına girilerek,inceleme yapılması gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
16. Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin 30.11.2022 tarihli ve 2022/922 Esas, 2022/967 Karar sayılı kararı ile; Hâkimler ve Savcılar Genel Kurulunun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararıyla 01.09.2021 tarihi itibariyle Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin faaliyete geçirildiği, davanın 20.02.2009 tarihinde açıldığı, 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararda derdest dosyaların devredileceği yönünde bir ibare bulunmadığı anlaşıldığından dosyanın Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesince (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) görülerek sonuçlandırılması gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
17. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
18. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Hâkimler ve Savcılar Kurulunun (HSK) 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararı üzerine Muğla ilinde asliye ticaret mahkemesinin kurulduğu ve 01.09.2021 tarihinde faaliyete geçtiği somut olayda; eldeki davaya bakmakla görevli mahkemenin Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi mi (Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla), yoksa Muğla Asliye Ticaret Mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
19. Bilindiği üzere görev, 6100 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinde; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir” şeklinde düzenlenmiştir.
20. Usul Hukuku açısından görev, bir yargı yerinin davanın konusu yönünden yetkili olması durumudur. Birden çok yargı düzeninin bulunması veya bir yargı düzeni içinde birden çok yargı yerinin yer alması yargı düzenleri veya aynı yargı düzeni içindeki yargı yerleri arasında görev dağılımı sorununa sebep olabilir. Hem adli yargıda, hem de idari yargıda görev alanının belirlenmesi kamu düzeni ile ilgilidir. Taraflar aralarında anlaşsalar bile bir mahkemenin görev alanını değiştiremezler. Görevsizlik itirazı yapılmadan da mahkeme kendiliğinden görev konusunu inceleyerek bu konudaki kararını verir (Türk Hukuk Lûgatı, Türk Hukuk Kurumu, Cilt I, Ankara 2021, s. 425).
21. Dava şartlarının neler olduğu 6100 sayılı Kanun'un 114 üncü maddesinde belirtilmiş olup, anılan düzenlemenin 1 inci bendinin (c) alt bendinde mahkemenin görevli olması dava şartı olarak düzenlenmiştir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bir dava ancak görevli mahkemece incelenebilir. Mahkeme her şeyden önce görevli olmalıdır. Görevsiz mahkemede açılan davanın dava şartı yokluğundan usulden reddi gerekir (Hakan Pekcanıtez, Muhammet Özekes, Mine Akkan, Hülya Taş Korkmaz, Medeni Usul Hukuku, Cilt II, İstanbul 2017, s. 930).
22. Dava şartlarının amacı, bir davanın esası hakkında incelemeye geçilebilmesi için gerekli bütün şartları ve bunların incelenmesi usulünü tespit etmek, böylece davaların daha çabuk, basit ve ekonomik bir şekilde sonuçlanmasına yardımcı olmaktır (Baki, Kuru: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 190).
23. Bu arada görevli mahkeme kavramının açıklanmasında fayda vardır.
24. Genel anlamda bir mahkemenin görevi, belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir. Bilindiği gibi ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmıştır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı hususuna "görev", bunu düzenleyen kurallara da "görev kuralları" denir.
25. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin görev ilişkisi ve görevle ilgili kuralların da kamu düzeninden olduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır. Genel mahkemelerin bakacakları davalar, belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer.
26. Buna karşılık özel mahkemeler, belirli kişiler arasında ortaya çıkan belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Başka bir anlatımla, özel mahkemeler özel kanunlarla kurulmuş olup özel kanunlarda belirtilen davaları yürütür. Nitekim 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının (Anayasa) 142 nci maddesinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
27. Mahkemelerin görevi dava konusu sorun üzerinde daha önce bir karar vermiş bulunan merciin sıfatına göre değil, tarafların taşıdığı özellikler gibi bazı ayrıcalıklar dışında, konunun niteliğine göre belli olur. Mahkemelerin görevi kamu düzeni ile ilgilidir. Kıyas veya yorum ile genişletilemez yahut değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (05.12.1977 tarihli ve 1977/4 Esas, 1977/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).
28. Yukarıda belirtildiği üzere, göreve ilişkin kurallar kamu düzenine ilişkin olup 6100 sayılı Kanun'un 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. 6100 sayılı Kanun'un 115 inci maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden (resen) gözetilir.
29. Diğer taraftan görevsiz mahkeme davanın esası hakkında karar veremez. Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki nitelendirme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin usulden reddine karar verilmelidir. 6100 sayılı Kanun'un 20 nci maddesi gereğince görev nedeniyle dava dilekçesinin usulden reddine dair kararda hangi mahkemenin görevli olduğu belirtilerek dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 15.11.2022 tarihli ve 2020/(23)6-470 Esas, 2022/1516 Karar sayılı kararı).
30. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Asliye hukuk mahkemelerinin görevi” başlıklı 2 nci maddesine göre dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir. Bu Kanun'da ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir.
31. Ticari davalara ise, mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun (6762 sayılı Kanun) yürürlükte kaldığı dönemde 6100 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihine kadar asliye ticaret mahkemeleri, asliye hukuk mahkemeleri ve sulh hukuk mahkemeleri tarafından bakılmıştır. 6100 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden 6102 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihine kadar da asliye ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri tarafından bakılmıştır. Bu dönem içerisinde asliye ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişkinin 6762 sayılı Kanun'un 5/3 üncü maddesine göre iş bölümü ilişkisi olması sebebiyle ve iş bölümü ilişkisinin ilk itiraz olduğu da dikkate alınarak, iş bölümü ilk itirazının bulunmaması hâlinde asliye hukuk mahkemeleri de ticarî davalara bakmıştır (Levent, Börü/ İlker, Koçyiğit; Ticari Dava, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 894).
32. Türk Ticaret Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce asliye ticaret mahkemeleri, bulundukları yerdeki asliye hukuk mahkemesinin daireleri durumundaydı ve özel değil, genel mahkemeler arasında yer almaktaydı.
33. Ancak 6335 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (6335 sayılı Kanun) 2 nci maddesi ile değişik 6102 sayılı Kanun'un 5 inci maddesinin birinci fıkrası;
“Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın, asliye ticaret mahkemesi tüm ticarî davalar ile ticarî nitelikteki çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir”
5 inci maddesinin üçüncü fıkrası;
“Asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olup, bu durumda göreve ilişkin usul hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir.
34. Görüldüğü üzere 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Kanun'un 5 inci maddesinde 6335 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası, ticari davalara asliye ticaret mahkemelerinin bakacağı hususu düzenlenmiş olup, 6102 sayılı Kanun'un 5/3 üncü maddesi gereğince asliye ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisine dönüşmüştür. Bu durumda mahkemeler arasındaki uyuşmazlığa göreve ilişkin usul hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.
35. Bununla birlikte, 6762 sayılı Kanun'un 5 inci maddesi gereğince; bir veya daha fazla ticaret mahkemesi bulunan yerlerde, asliye hukuk ve ticaret mahkemeleri arasında görev değil, iş bölümü ilişkisi mevcuttur. Esasen, bir yerdeki birden fazla asliye hukuk mahkemesi arasındaki ilişki de iş bölümü ilişkisidir; ancak buradaki iş bölümü ilişkisi, gerçekte bir iç ilişki niteliğindedir. Aynı şekilde, bir yerdeki birden fazla ticaret mahkemelerinin ve birden fazla sulh hukuk mahkemelerinin kendi aralarındaki ilişki de, gerçekte iç ilişki niteliği taşıyan bir iş bölümü ilişkisidir. Ancak, bir yerdeki birden çok aynı tür mahkeme; örneğin birden çok asliye hukuk mahkemesi arasındaki iş bölümü ilişkisi (iç ilişki) ile o yerdeki asliye hukuk ve ticaret mahkemeleri arasındaki iş bölümü ilişkisi arasında iki önemli fark bulunmaktadır.
36. Birinci fark; ticaret mahkemesi ile asliye hukuk mahkemesi arasındaki işbölümünün, kaynağını kanundan almasıdır. Şöyle ki: 6762 sayılı Kanun'un 4 üncü maddesinde ticari davalar sayılmış; 5 inci maddenin birinci fıkrasında aksine hüküm bulunmadıkça, müddeabbihe göre ticari davaların sulh veya asliye hukuk mahkemelerince de görüleceği açıklanmış; ikinci fıkrada, ayrı ticaret mahkemesi bulunan yerlerde, asliye hukuk mahkemesinin görevinde olan ve 4 üncü madde uyarınca ticari sayılan davalara ticaret mahkemesince bakılacağı belirtilmiş; üçüncü fıkrada ise, kural olarak iş sahası (iş bölümü) itirazının taraflarca ancak ilk itiraz olarak ileri sürülebileceği öngörülmüştür. Kanunun düzenlediği bu iş bölümüne göre, bir yerdeki ticaret mahkemesi kanunda belirtilmiş olan ticari davalara; asliye hukuk mahkemesi ise kanunda belirtilen diğer hukuk davalarına bakacaktır.
37. İkinci fark ise; birden fazla asliye hukuk mahkemesi bulunan bir yerdeki asliye hukuk mahkemelerinden birinde görülmekte olan bir davada, tarafların, o davanın aynı yerdeki başka bir asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiği yönünde iş bölümü itirazında bulunması mümkün olmadığı hâlde; o yerdeki asliye hukuk ve ticaret mahkemeleri yönünden böylesi bir iş bölümü itirazının, örneğin asliye hukuk mahkemesinde açılmış bir davayla ilgili olarak, oradaki ticaret mahkemesinin görevli bulunduğunun veya bunun tersinin ileri sürülmesi mümkündür.
38. Hukuk Genel Kurulunun 14.01.2015 tarihli ve 2013/23-1589 Esas, 2015/33 Karar; 12.11.2014 tarihli ve 2013/23-1288 Esas, 2014/909 Karar sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği gibi yapılan bu genel açıklamalar, aynı yargı çevresinde hem asliye hukuk hem de asliye ticaret mahkemelerinin birlikte bulunduğu hâllere ilişkin ve bu hâllerle sınırlıdır.
39. 01.07.2012 tarihinden önce açılan davalar için görevin sona ermemesi ve bu tarihten önce iş bölümü ilişkisinin geçerli olması, iş bölümü itirazının bulunmadığı hâllerde asliye hukuk mahkemesinin ticari davalara da bakabilecek olması, 6102 sayılı Kanun'un geçici 9 uncu maddesi gereğince eldeki davaların görevli hâle gelen ticaret mahkemelerine gönderilmeyeceğine dair geçiş hükmü getirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır.
40. Türk Ticaret Kanunu'nun geçici 9 uncu maddesi;
"...(Ek : 6335 - 26.6.2012 / m.38) (1) Bu Kanunun göreve ilişkin hükümleri, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce açılmış olan davalarda uygulanmaz. Bu davalar, açıldıkları tarihte yürürlükte bulunan Kanun hükümlerine tabidir..." şeklinde düzenlenmiştir.
41. Anılan geçici 9 uncu maddeki geçiş hükmü veya istisna düzenlemesi gereğince 01.07.2012 tarihinden önce 20.02.2009 tarihinde açılan eldeki davada 6762 sayılı Kanun'un 5 inci maddesi uygulanmak suretiyle davanın açıldığı asliye hukuk mahkemesinin davaya bakarak sonuçlandırması gerekmektedir.
42. Öte yandan Anayasa'nın “Kanuni hakim güvencesi” başlığını taşıyan 37 nci maddesi;
“Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz” hükmünü öngörmektedir.
43. Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanuni hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa'yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…Bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkanı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir” denilmektedir. Bu ilke doktrinde "tabi (doğal) hâkim ilkesi" olarak adlandırılmaktadır.
44. Dikkat edilecek olursa Anayasa'daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde, davanın mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
45. Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tâbidir ve "tabi hâkim ilkesi" gereği olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
46. O hâlde yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
47. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 29.11.2023 tarihli ve 2023/6-893 Esas, 2023/1166 Karar, 21.06.2023 tarihli ve 2023/6-495 Esas, 2023/698 Karar; 26.04.2023 tarihli ve 2023/6-151 Esas, 2023/367 Karar; 04.04.2019 tarihli ve 2017/11-10 Esas, 2019/401 Karar sayılı kararlarında da vurgulanmıştır.
48. Ayrıca belirtmekte fayda var ki; Anayasanın 141/son maddesi;
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir”,
6100 sayılı Kanun'un "Usul Ekonomisi İlkesi" başlıklı 30 uncu maddesi ise;
"(1) Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür" hükümlerini içermektedir.
49. Usul ekonomisi ilkesi; uyuşmazlıkların en az giderle, en makul sürede ve en az emekle çözümü ve gereksiz yere dava açılmasının engellenmesi şeklinde açıklanmaktadır. Öte yandan usul ekonomisi ilkesi, madde gerekçesinde de belirtildiği üzere Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6 ncı maddesindeki adil yargılanma hakkı ile de doğrudan ilgilidir. Usul ekonomisi ilkesinde amaç; adil yargılanma hakkının en önemli unsurlarından olan “yargılamanın makul bir süre içinde” bitirilmesidir.
50. Taraflar arasındaki uyuşmazlık (çekişme), bir dava ile mahkeme önüne getirildikten sonra, artık kamu yararı alanına girmiş demektir. Davanın çabuk ve basit bir biçimde görülmesinde, tarafların olduğu kadar toplumun (kamunun) da yararı vardır (Baki, Kuru : Medenî Usul Hukuku El Kitabı, C.1, 2. Baskı, Ankara 2021, s. 589).
51. Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir. Örneğin 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un geçici 1 inci maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir” hükmünü içermektedir. Anılan yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 13.03.2013 tarihli ve 2012/11-1048 Esas, 2013/354 Karar sayılı kararı).
52. Hâkimler ve Savcılar Kurulunun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararı ile yeni kurulan (Alanya, Aydın, Balıkesir, Diyarbakır, Manisa, Muğla, Sakarya ve Tekirdağ) asliye ticaret mahkemeleri ile mevcut bulunan (Adana, Ankara, Ankara Batı, Antalya, Bakırköy, Bursa, Denizli, Erzurum, Eskişehir, Gaziantep, Gebze, İskenderun, İstanbul, İstanbul Anadolu, İzmir, Karşıyaka, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mersin, Samsun, Şanlıurfa ve Trabzon) asliye ticaret mahkemelerinin yargı çevreleri belirlenmiştir. Ancak kararda hâli hazırda açılmış davaların yeni kurulan mahkemeye devredileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır.
53. Öte yandan Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri Başkan ve Hâkimlerinin Müstemir Yetkilerinin Belirlenmesine İlişkin Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin 08.07.2021 tarihli ve 568 sayılı kararında da yeni kurulan mahkemelerde görevli başkan ve hâkimlerin müstemir yetkileri belirlenmiş, daha önceden açılmış ve derdest olan davaların devrine ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir.
54. Bu durumda yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye devredilmesine olanak bulunmamaktadır.
55. Yukarıda açıklanan tüm bu maddi ve hukuki olgular ışığında Anayasanın 37 nci maddesinde düzenlenen "tabii hâkim ilkesi" ile 6100 sayılı Kanun'un 30 uncu maddesindeki "usul ekonomisi ilkesi" de gözetilmek suretiyle somut olay değerlendiğinde; HSK'nın ilgili kararlarında asliye ticaret mahkemesi olmayan yerlerde asliye hukuk mahkemesinin ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların devredilerek asliye ticaret mahkemesinde görülmesi gerektiğine dair herhangi bir hükme yer verilmediğinden "esasen bu konuda HSK'nın yargı yetkisine ilişkin düzenleme yapması da mümkün bulunmadığından" asliye hukuk mahkemesinin ticaret mahkemesi sıfatıyla baktığı derdest dosyaların yargılamasına devam etmesi gerekmektedir.
56. Buna göre taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, dava tarihinden sonra kurulan ve faaliyete geçirilen Muğla Asliye Ticaret Mahkemesince davaya bakılması olanaklı değildir. Yapılan bu yorum ve belirleme davaların kısa sürede sonuçlandırılmasını amaçlayan 6100 sayılı Kanun'un 30 uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesine de uygun düşecektir.
57. Öte yandan eldeki davanın açıldığı 20.02.2009 tarihinde Fethiye'de asliye ticaret mahkemesi bulunmadığından, müdahillerden iş bölümü itirazında bulunmaları da beklenemez. Fethiye Asliye Hukuk Mahkemesi artık eldeki davaya bakmakla görevli hâle geldiğinden ve davayı görerek sonuçlandırması gerektiğinden, sonradan HSK kararı ile Muğla İlinde kurulup 01.09.2021 tarihinde faaliyete başlayan Muğla Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğundan söz edilemez.
58. Sonuç olarak Muğla Asliye Ticaret Mahkemesince, mahkemenin kurulup faaliyete geçtiği 01.09.2021 tarihinden önce açılmış olan eldeki davanın yargılamasına Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatıyla) devam edilmesi gerektiği gerekçesiyle verilen direnme kararı yerindedir.
59. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun olan direnme kararı onanmalıdır.
IV. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçe ile ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440/III-3 üncü maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
07.02.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.