Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/581 E., 2024/576 K. sayılı kararı

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 27.11.2024 tarihli, 2023/581 E., 2024/576 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/581 E., 2024/576 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1466 E., 2022/1796 K.
KARAR : Davanın kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 28.06.2022 tarihli ve
2022/475 Esas, 2022/6346 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasında görülen karşılıklı boşanma davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince her iki davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekillerince istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davalı-karşı davacı erkek eşin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı-karşı davalı kadın eşin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile kusur belirlemesi ve tazminatlara yönelik İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden hüküm kurulmak suretiyle davacı-karşı davalı kadın eş yararına maddi-manevi tazminat ödenmesine, sair istinaf itirazlarının esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı, taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 12.10.1989 tarihinde evlendiklerini, bu evlilikten iki çocuklarının dünyaya geldiğini, evlilik süresince erkeğin eşine psikolojik, fiziksel, duygusal ve ekonomik şiddet uyguladığını, toplumsal baskı sebebiyle müvekkilinin evliliğini sürdürmek zorunda kaldığını, davalının ekonomik ve sosyal durumunun üst düzey de olmasına karşın ev hanımı olan müvekkilinin hiçbir gelirinin bulunmadığını ileri sürerek tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 6.000,00 TL tedbir-yoksulluk nafakası ile 750.000,00 TL maddi, 750.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP VE KARŞI DAVA
1. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; tüm iddiaları inkârla, evlilik birliğinin bu hâle gelmesinde kusurlu olan tarafın asabi bir karaktere sahip olan kadın eş olduğunu, eşine hakaret ettiğini, müvekkilinin ailesine mesafeli ve resmî davrandığını, fetö mensubu olduğunu, dava dilekçesinde belirtilenin aksine müvekkilinin ekonomik durumunun iyi olmadığını, ailesinden intikal eden miras hissesi karşılığında aylık 1.850,00 TL kira ve emekli maaşı olmak üzere aylık toplam 2.990,00 TL gelirinin bulunduğunu ileri sürerek asıl dava ve fer’î taleplerin reddine, karşı davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, müvekkili yararına 600.000,00 TL maddi, 600.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
2. Davacı-karşı davalı vekili karşı davaya cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkâr ederek dava dilekçesinde yer alan iddiaları tekrarla karşı davanın reddine, asıl davanın kabulüne karar verilmesini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 17.04.2018 tarihli ve 2017/6 Esas, 2018/218 Karar sayılı kararı ile; boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine zaman zaman şiddet uyguladığı, buna karşılık kadının da eşinin ailesine mesafeli davrandığı ve eve kabul etmediği, ilgilerini kesmeye çalıştığı, eşine hakaret ettiği, Fetö terör örgütüyle bağlantısı olduğu, eşinin örgüt yararına katıldığı faaliyetlerinden rahatsız olmasına rağmen vazgeçmediği, böyle olunca evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle her iki davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına, eşit kusur nedeniyle tazminat taleplerinin reddine, kadın yararına 3.000,00 TL tedbir, kararın kesinleşmesinden itibaren geçerli olmak üzere 1.500,00 TL yoksulluk nafakası ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 08.07.2021 tarihli ve 2021/725 Esas, 2021/1247 Karar sayılı kararı ile; erkeğin tüm istinaf itirazlarının reddine, kadın istinaf itirazların kısmen kabulü ile özellikle tarafların ortak çocuklarının beyanlarına göre erkeğin eşine süreklilik arz eder şekilde fiziksel ve ekonomik şiddet uyguladığı, evde bulundurduğu sopa ile "dövüp, bacaklarını kıracağını" söylediği, eşine "sen kimsin" diyerek aşağıladığı ve ayrıca öfke kontrolünü sağlayamadığı, buna karşılık kadının da eşine hakaret ettiği ve yasa dışı örgüte karşı sempatizan tavır ve davranışlar sergilediği, gerçekleşen olaylara göre boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin ağır kadının az kusurlu olduğu gerekçesiyle kadın yararına 50.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
VI. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekillerince temyiz isteminde bulunulmuştur.
2. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile "...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacı erkeğin tüm, davacı-karşı davalı kadının ise aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen maddî ve manevî tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu'nun 50 ve 51. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddî (TMK m. 174/1) ve manevî (TMK m. 174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.
3-Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre davacı-karşı davalı kadın yararına takdir edilen yoksulluk nafakası azdır. Mahkemece Türk Medeni Kanunu'nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir..."
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi tekrar edilmek ve ayrıca hâkimin takdir yetkisinde kalan tazminat ve nafaka talepleri yönünden Yargıtayın hükmü hatalı bulması hâlinde miktar bozması yerine 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesi uyarınca "hükmü düzelterek onama yetkisi" bulunduğu, aksi hâlde yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedeni ile adil yargılanma hakkının ihlâl edilmesine yol açılacağı belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde davacı-karşı davalı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı-karşı davalı vekili temyiz dilekçesinde; boşanmaya sebep olan olaylarda eşlerin eşit kusurlu olarak kabul edilmesi ve bu belirlemeye bağlı müvekkilinin tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin hatalı olduğu gibi müvekkili yararına hükmedilen yoksulluk nafakasının da az olduğunu ileri sürerek hükmün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda 4721 sayılı Kanun’un 174 ve 175 inci maddeleri uyarınca davacı-karşı davalı eş yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası miktarlarının az olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 174 ve 175 inci maddeleri.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 370 inci maddesi.
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili kanun maddelerinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
2. Bilindiği üzere boşanma nedeni ile oluşan maddi ve manevi tazminat 4721 sayılı Kanun'un 174 üncü maddesi "Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir" şeklinde düzenleme altına alınmıştır. Görüleceği üzere talep bulunması hâlinde hâkim, boşanmaya sebep olan olaylarda kusursuz veya az kusurlu bulunan eş yararına tazminat ödenmesine karar vermek yetkisine sahiptir.
3. Maddi tazminat, kişinin malvarlığında iradesi dışında gerçekleşen azalmanın karşılığını oluşturan giderimdir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 746). Boşanma nedeniyle, mevcut veya beklenen menfaatleri zedelenen, kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun miktarda tazminat talep edebilir. Maddi tazminatın ön koşulu, talep edenin boşanma yüzünden mevcut veya beklenen menfaatlerinin zedelenmesi, boşanma ve maddi zarar arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Başka bir sebepten kaynaklı kayıplar maddi tazminat kapsamında yer alamaz. Mevcut menfaatlerin belirlenmesinde evliliğin taraflara sağladığı yararlar göz önünde bulundurularak tarafın maddi tazminat talebi değerlendirilir. Evliliğin boşanma ile sona ermesi hâlinde taraflar birliğin sağladığı menfaatlerden ileriye dönük olarak faydalanamayacaklardır. Beklenen menfaatler ise evlilik birliği sona ermeseydi kazanılacak olan olası çıkarları ifade eder.
4. Türk Medeni Kanunu’nun 174 üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen manevi tazminata boşanmaya sebep olan olayın, kişilik haklarına saldırı teşkil etmesi hâlinde hükmedilir (Türk Hukuk Lugatı, Ankara-2021 Baskı, Cilt-I, s. 763). Manevi zarar, insan ruhunda kişinin iradesi dışında meydana gelen acı, ızdırap ve elem olarak ifade edilmektedir. Manevi tazminat ise bozulan manevi dengenin yerine gelmesi için kabul edilen bir telafi şeklidir. Hukuka aykırı ve kusurlu bir davranış sonucu hakkı ihlâl edilenin zararının giderilmesi, menfaatinin denkleştirilmesi hukukun temel ilkesidir. Ancak 4721 sayılı Kanun'un 174 üncü maddesinin ikinci fıkrası genel tazminat esaslarından ayrılmış, aile hukukunda getirilmiş, kendine özgü bir haksız fiil düzenlemesidir. Eşler arasındaki ilişkinin özelliği itibariyle burada manevi zararı tam olarak belirlemek zordur. Manevi tazminat miktarı, maddi olarak kesin bir miktar değildir. Manevi tazminat talep eden eşin ruhen uğramış olduğu çöküntü ile psikolojik olarak yaşamış olduğu sıkıntılara karşılık olarak onu rahatlatacak olan bir bedeldir. Bu özelliği nedeniyledir ki; yasa, menfaati zedelenen ve kişilik hakları ihlâl edilen eşe "uygun bir tazminat" verileceğini belirtmektedir. O hâlde hâkim; manevi tazminatın miktarını belirlerken, kişilik haklarına yapılan saldırının niteliği ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak takdir hakkını kullanmalıdır.
5. Türk Medeni Kanunu’nun "Yoksulluk nafakası" başlıklı 175 inci maddesi ile "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz" hükmü düzenleme altına alınmıştır. Maddede geçen "yoksulluğa düşecek" kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 Esas, 1998/688 Karar; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 Esas, 2007/275 Karar; 20.06.2019 tarihli ve 2017/2-2424 Esas, 2019/751 Karar sayılı kararlarında; "yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim" gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların "yoksul" kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir. Evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, sosyal ve ahlâki düşünceler yer almaktadır. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Turgut Akıntürk/Derya Ateş, Aile Hukuku, C. 2, İstanbul-2019, s. 302).
6. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; tarafların 12.10.1989 tarihinde evlendikleri, bu evlilikten ortak iki çocuklarının dünyaya geldiği, eşlerin yaklaşık otuz yıl süren evliliklerinin ardından ayrılmaları üzerine kadının ailesinin yanında yaşamaya başladığı, ev hanımı olan ve bir işte çalışmayan kadının geçimini annesinin yardımıyla sağladığı, adına kayıtlı mal varlığının bulunmadığı, buna karşılık erkeğin emekli olduğu, adına kayıtlı araç, arsa, dükkan ve dairelerin bulunduğu, sahibi olduğu taşınmazlardan kira geliri elde ettiği anlaşılmıştır. Kusur durumu değerlendirildiğinde ise; tarafların otuz yıl süre ile evli kaldıkları, ortak iki kızlarının bulunduğu, boşanmaya sebep olan olaylarda erkeğin eşine süreklilik arz eder şekilde fiziksel ve ekonomik şiddet uyguladığı, evde bulundurduğu sopa ile "dövüp, bacaklarını kıracağını" söylediği, eşine "sen kimsin" diyerek aşağıladığı ve ayrıca öfke kontrolünü sağlayamadığı, buna karşılık kadının da eşine hakaret ettiği ve yasa dışı örgüte karşı sempatizan tavır ve davranışlar sergilediği, böyle olunca erkeğin ağır kadının ise az kusurlu olduğu kabul edilmiştir.
7. Hâl böyle olunca; evliliğin süresi, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur derecesi, paranın alım gücü, hakkaniyet ilkesi, tazminatların niteliği, ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat, kişilik haklarına yapılan saldırı, günün ekonomik koşulları dikkate alındığında kadın eş yararına hükmedilen maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakası miktarlarının az olduğu, Bölge Adliye Mahkemesince hakkaniyet ilkesi gözetilerek daha uygun miktarda tazminat ödenmesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
8. Diğer yandan direnme kararında yer verilen, hâkimin takdir yetkisinde kalan tazminat ve nafaka talepleri yönünden Yargıtayın hükmü hatalı bulması hâlinde miktar bozması yerine 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesi uyarınca "hükmü düzelterek onama yetkisi" bulunduğuna dair gerekçeye de katılmak mümkün değildir. Zira 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin ikinci fıkrası "Temyiz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı düzelterek onayabilir. Esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz" hükmünü taşımaktadır. Düzelterek onama kararı istisnai bir düzenleme olup, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen hatalar için öngörülmüştür. Bu hâllerde yapılan yanlışlığın düzeltilmesi için yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç bulunmadığından, Yargıtay'ın dosyayı derece mahkemesine göndermeksizin düzeltmesi amaçlanmıştır.
9. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 154 üncü maddesine göre Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Aynı maddenin devamında Yargıtayın, ancak kanunla gösterilen belli davalara ilk ve son derece mahkemesi olarak bakacağı hüküm altına alınmıştır. Somut olayda direnme kararına konu boşanma nedeniyle takdir edilen nafaka ve tazminatlar, hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı bir eda hükmü niteliğinde olup bu hak hüküm mahkemesine aittir. Esasen kanun koyucunun bu yetkiyi derece mahkemelerine verme sebebi, olaya ve maddi delillere en yakın olan yargı makamı olmasından kaynaklanmaktadır. Takdir hakkının az veya çok kullanılmasının bir hukuk hatası anlamına gelmeyeceği şüphesizdir. Hüküm mahkemesinin kararını doğru bulmayan Yargıtay hükmü bozar. Böyle bir durumda derece mahkemesi bozmaya uyup takdir hakkını kullanarak yeni bir karar verebileceği gibi doğru bulduğu ilk kararında ısrar da edebilir. Ne var ki derece mahkemesi; kanunun olaya uygulanmasında hata edildiği durumlara özgü Yargıtay'a tanınan istisnai nitelikteki "düzelterek onama" yetkisini yorum yolu ile genişleterek, Yüksek Mahkemeden kendi yerine geçip takdir hakkı kullanmasını talep edemez. Kaldı ki bu tür bir uygulama hâkimin direnme hakkını elinden aldığı gibi bozma aleyhinde olan tarafın direnmeyi isteme imkânını ortadan kaldırmaktadır.
10. O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
11. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davacı-karşı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
27.11.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.