Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/573 E., 2023/1000 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 25.10.2023 tarihli, 2023/573 E., 2023/1000 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/573 E., 2023/1000 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/2078 E., 2023/20 K.
KARAR : İstinaf dilekçesinin süre yönünden reddine
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 26.09.2022 tarihli ve 2022/3560 Esas ve 2022/4372 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki konkordatonun kısmen feshi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı şirketin konkordato talebinde bulunduğunu ve yapılan inceleme sonucunda konkortado projesinin tasdikine karar verildiğini, tasdik edilen konkordato projesine göre belirlenen ilk taksiti ödeme günü 28.10.2019 olmasına rağmen davalı tarafından müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığını, konkordato ödeme projesinin ihlâl edildiğini ileri sürerek tasdik edilen konkordatonun müvekkili şirket yönünden feshine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının ciro yolu ile devraldığı çeklere ilişkin olarak konkordato toplantısına katılan ve alacak bildiriminde bulunan kişinin davacı değil çekleri devralan başka şirket olduğunu, davacının icra takibinde bulunduğunu ancak sonraki tüm süreci çekin lehtarı olan şirketin takip ettiğini, çek bedellerinin de bu şirkete ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 30.12.2021 tarihli ve 2021/761 Esas, 2021/838 Karar sayılı kararıyla; konkordato projesinde belirlenen ödeme takvimine göre alacaklıya ödeme yapıldığının ispat külfetinin davalı/borçlu üzerinde olduğu, kısmi ödeme hâlinde davalı/keşidecinin yapılan ödeme bedelinin çek üzerine yazılmasını ve kendisine makbuz verilmesini hamilden isteyebileceği, keşideci olan davalının çekin kendisine ibrazı karşılığında ödeme yapması gerektiği, varlığından haberdar olduğu takip dosyalarında davalının takip alacaklısı sıfatına haiz davacının yetkili hamil olduğunu bilmemesinin mümkün bulunmadığı, kaldı ki her şeye rağmen alacaklının kim olduğu davalı tarafından bilinmiyor ise projede öngörülen ödeme tarihinde borçlanılan parayı tevdi etmek sureti ile davalının borcundan kurtulabileceği, somut olayda usulüne uygun olarak ödeme yapmayan davalının savunmasına itibar edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulü ile tasdik edilen konkordatonun 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 308/e maddesi uyarınca davacı yönünden feshine, tarafların kararın tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde istinaf başvurusunda bulunabileceklerine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 15.06.2022 tarihli ve 2022/1098 Esas, 2022/1019 Karar sayılı kararıyla; İİK'nın konkordatonun kısmen feshinin düzenlendiği 308/e maddesinde; kendisine karşı konkordato projesi uyarınca ifada bulunulmayan her alacaklının konkordato uyarınca kazanmış olduğu yeni hakları muhafaza etmekle birlikte konkordatoyu tasdik eden mahkemeye başvurarak kendisi hakkında konkordatoyu feshettirebileceği, fesih talebi üzerine verilecek hükmün tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabileceği, somut olayda İlk Derece Mahkemesi kararının davalı vekiline 27.03.2022 tarihinde tebliğ edildiği, on günlük istinaf süresinin 06.04.2022 tarihinde sona erdiği, davalı vekilince sürenin dolmasından sonra 11.04.2022 tarihinde istinaf başvurusunda bulunulduğu gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 26.09.2022 tarihli ve 2022/3560 Esas, 2022/4372 Karar sayılı kararı ile;
"...1-Anayasa Mahkemesi'nin 26.02.2015 tarih ve 2013/3954 Başvuru sayılı kararında;
''Mahkemeye erişim hakkı adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hale getiren uygulamalar mahkemeye erişim hakkını ihlâl edebilir. Bununla birlikte dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğinin kabulü gerekir (B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
Anayasa Mahkemesi, mahkemelerce kanun yolu sürelerinin yanlış yazılması nedeniyle tarafların yanıltılması halinde hak ihlâlinin oluştuğuna karar vermekle birlikte tazminata ilişkin talepleri "Yargıtay tarafından hak ihlâlinin bu aşamada giderilmesinin mümkün bulunduğu" gerekçesiyle reddedilmektedir. Bu gerekçe mahkemeler tarafından kanun yolu bakımından yanıltılan tarafın belirlenen süre içinde Kanun yoluna başvurulduğu takdirde Yargıtay tarafından inceleme yapılmasının mümkün olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenlerle Kanun yolu denetimi yapan istinaf mahkemeleri ve Yargıtay'ın mahkemenin belirlediği sürede kanun yoluna başvurulması halinde istinaf incelemesi veya temyiz incelemesi yapması gerekir.
Somut olayda, ilk derece mahkemesince konkordatonun kısmen feshi hakkında verilen hükmün istinaf yoluna başvuran davalı vekiline 27.03.2022 günü tebliğ edildiği ve davalı vekilince, istinaf yoluna başvurma dilekçesinin İİK'nın 308/e-2 maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre geçirildikten sonra, fakat 2 hafta içerisinde 11.04.2022 tarihinde verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece gerekçeli kararda istinaf süresinin 2 hafta olarak belirlendiği, bu sürenin genel hükümler çerçevesinde belirlenen ve Kanunda yazılı olan bir süre olup, tarafın yanılmasına sebep olabilecek mahiyette bulunması sebebiyle mahkemenin, tarafı kanun yolu süresi bakımından yanıltmış olması karşısında davalı vekilinin istinaf isteminin süresinde olduğunun kabulünde zorunluluk vardır. Bu nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulüyle Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi'nin, istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine ilişkin kararı yerinde görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
2-Bozma nedenine göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; kanun ile belirlenen süreye uyulmamasının sonucunun o hakkın düşmesi ve kendiliğinden son bulması olduğu, taraflardan birine tanınan hakkın süresinde kullanılmayarak düşmesi hâlinde karşı taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 297 nci maddesinin kararın ne şekilde yazılması gerektiğini ifade ederek hâkimden karara karşı gidilebilecek yasa yolu ve süreyi göstermesini istediği, hâkimin bu süreyi hatalı göstermesi hâlinde HMK’nın 90 ıncı maddesine göre hâkimin bu süreyi on beş gün ya da iki hafta olarak belirleme yetkisinin olmadığı, böyle bir belirleme yapılsa dahi bunun tarafları, özellikle de istinaf edeni ve Bölge Adliye Mahkemesini bağlamayacağı, mahkemelerce verilen ve hakkında kanun yolu bulunan bir karara karşı kanun yoluna gidilmemesi ile o kararın şekli anlamda kesinleşeceği, şekli anlamda kesinleşmenin maddi anlamda kesinleşmenin de ilk koşulu olduğu, gelinen noktada her iki taraf için hak kayıplarının olduğu kabul edilse bile kimin hak kaybının ortadan kaldırılacağı, kimin hak kaybıyla baş başa bırakılacağı konusundaki seçimin hangi kritere göre yapıldığına ya da yapılacağına dair yasal düzenleme de bulunmadığı, tarafların kendilerini vekille temsil ettirdikleri, vekilin müvekkili ile arasındaki hukuki ilişkinin vekâlet sözleşmesi uyarınca kurulduğu, bu çerçevede vekilin üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlü olduğu, vekilin sık karşılaşılmayan bir dava türünde vekillik görevini üstlenmesi hâlinde o konuya özgü yasal düzenlemeleri, yargısal kararları ve bilimsel kaynakları incelemesi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz dilekçesinde; Anayasa Mahkemesi kararları ile mahkemeye erişim hakkının sadece dava açma hakkını değil, itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvuru hakkını da kapsadığının belirtildiğini, kanun yoluna başvuru için öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişilerin dava açma veya kanun yollarına başvuru hakkını kullanamadığı durumda da mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğinin kabulü gerektiğini, Bölge Adliye Mahkemesince Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine verdiği kararlar yönünden yapılan değerlendirmelerin hatalı olduğunu, mahkemelerin kanun yolu ve süresini doğru göstermekle yükümlü olduğunu, mahkemenin bu konudaki hatasının taraflara yüklenemeyeceğini, vekilin mesleki sorumluluğu yönünde değerlendirmeler yapılmasının Bölge Adliye Mahkemesinin görevi kapsamında olmadığını belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İİK’nın 308/e maddesinde konkordatonun kısmen feshi hakkında verilen karara karşı kararın tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurabileceğinin belirtilmesi karşısında, davalı vekili tarafından kanunda öngörülen on günlük istinaf süresinden sonra ancak İlk Derece Mahkemesince gösterilen kanun yolu süresi içerisinde verilen istinaf dilekçesinin süresinde kabul edilmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf dilekçesinin, süresinden sonra verildiği gerekçesiyle reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 90, 297 ve 345 inci maddeleri.
2. 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu'nun 308/e maddesi.
2. Değerlendirme
1.Bilindiği üzere hukuka aykırı veya haksız olduğu iddia edilen yargı kararlarının, kural olarak bir üst dereceli veya farklı mahkemelerce, istisnai olarak da kararı veren mahkemece tekrar incelenmesine ve değiştirilmesine olanak tanıyan hukuksal mekanizmalara genel olarak “kanun yolu” denilmektedir.
2. Adli yargı düzeninin bir kolunu oluşturan hukuk yargılaması yönünden tarafların başvurabileceği “kanun yolları” ve “kanun yolu süreleri” esas itibariyle HMK'da düzenlenmiştir. Çünkü bir uyuşmazlıkla ilgili olarak mahkemelere başvurulduğunda mahkemenin bu uyuşmazlığı nasıl çözümleyeceği, yargılama faaliyetini yürütürken nasıl bir yöntem izleyeceği, tarafların usul işlemlerini hangi süre ve kurallara bağlı kalarak gerçekleştireceği usul hukukunun konusunu oluşturmakta olup, kanun yolları da bir usul hukuku kurumudur.
3. Ülkemizde Yargıtayın içtihat mahkemesi olma niteliğinin korunması ve denetim yargılamasının güçlendirilerek daha etkin hâle getirilmesi için kanun koyucu tarafından istinaf incelemesi gerekli görülmüş ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun ile ilk derece mahkemeleriyle Yargıtay arasında istinaf incelemesi yapmakla görevli olmak üzere bölge adliye mahkemeleri kurulmuştur.
4. Bölge adliye mahkemelerinin 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete geçmesiyle, HMK'nın istinaf ve temyiz kanun yoluna ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiştir.
5. Hukuk yargılamasında istinafa ilişkin düzenlemeler HMK'nın 341 ilâ 360 ıncı maddeleri arasında yer almaktadır. İstinaf kanun yoluna başvuru süresi HMK'nın 345 inci maddesinde;
“İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır” şeklinde düzenlenmiştir.
6. Buna göre genel istinaf süresi iki hafta olup bu süre kural olarak ilâmın taraflara tebliğinden itibaren başlar. Bununla birlikte başvuru süresinin HMK’da daha kısa olarak belirlendiği yasal düzenlemeler de mevcuttur.
7. Özel kanunlarda daha farklı istinaf süreleri de bulunmaktadır. Nitekim İİK'nın "Konkordatonun kısmen feshi" başlıklı 308/e maddesinde;
"Kendisine karşı konkordato projesi uyarınca ifada bulunulmayan her alacaklı konkordato uyarınca kazanmış olduğu yeni hakları muhafaza etmekle birlikte konkordatoyu tasdik eden mahkemeye başvurarak kendisi hakkında konkordatoyu feshettirebilir.
Fesih talebi üzerine verilecek hükmün tebliğinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir" şeklinde konkordatonun kısmen feshi davalarında verilen nihai kararlara karşı istinafa başvurma süresi kararın tebliğinden itibaren on gün olarak düzenlenmiştir.
8. Kanun yollarına başvuru süreleri, kanun tarafından düzenlenen sürelerden olduğu için HMK'nın 94/1 inci maddesi uyarınca kesin nitelikte olup, bu itibarla istinaf ve temyiz sırasında başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının hâkim tarafından resen gözetilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
9. Ayrıca 03.10.2001 tarihinde kabul edilen değişiklikle 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 40 ıncı maddesine; “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır” hükmü ilâve edilmiştir. Hükmün gerekçesinde ise bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, merci ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği açıklanmıştır.
10. Hukuk davalarında kurulacak hükümlerin taşıması gereken kapsam da HMK'nın 297 nci maddesinde hüküm altına alınmış ve maddenin 1/ç bendinde; varsa kanun yolları ile süresinin hüküm sonucunda yer alması gerektiği belirtilmiştir.
11. Yukarıdaki düzenlemeler dikkate alındığında, mahkemelerin kararlarında ilgililere başvurabilecekleri kanun yollarını, başvuru mercilerini ve sürelerini sadece göstermeleri yeterli olmayıp, aynı zamanda doğru olarak da göstermeleri anayasal ve yasal bir gerekliliktir. Bu zorunluluğa karşın, gerek HMK’da gerekse de birçok özel kanunda yeknesak değil de birbirinden farklı kanun yolu süreleri düzenlendiğinden ve zaman içerisinde bu sürelerde değişiklikler yapıldığından uygulamada mahkemelerce kanun yolu süresi açısından hatalı kararlar verilebilmektedir.
12. Bu durum, kanunda daha kısa belirlenmesine karşın mahkeme kararında hatalı olarak daha uzun gösterilen süre içinde kanun yoluna başvurulduğu takdirde, kesin nitelikteki kanun yolu süresi bakımından mahkeme eliyle yanıltılan tarafın başvurusunun esastan incelenip incelenemeyeceği sorununu ortaya çıkarmaktadır. Nitekim eldeki uyuşmazlık da bu soruna ilişkindir.
13. Anayasa Mahkemesi kanun yolu süresinin hatalı gösterildiği durumlarda; temyiz istemini süre yönünden reddeden uygulamanın öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul edilemeyeceğini, mahkeme kararında gösterilen süre içinde temyiz yoluna başvurulduğu dikkate alınmadan temyiz talebini süre yönünden reddeden kararın mahkemeye erişim hakkının özünü zedelediğini ve Anayasanın 36 ncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğini kabul etmektedir (... Tatar, B. No: 2014/819, 09.06.2016, § 51, ... Mermer Maden İşletmeleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri, B. No: 2013/7114, 20.1.2016, § 56, Alper Aldemir, § 48, Aktif Elektrik Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti., § 49).
14. Uyuşmazlık konusu hakkında, Hukuk Genel Kurulu ile bir kısım hukuk dairelerinin kararları arasında içtihat aykırılığı ortaya çıkmış, farklı yöndeki uygulama ve kararların devamlılık taşıması nedeniyle içtihatların birleştirilmesi yoluna gidilerek, Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararı ile sonuç olarak; hukuk davalarında, hükümde kanun yolu süresinin hatalı gösterilmesi hâlinde, hatalı gösterilen kanun yolu süresi içerisinde yapılan kanun yolu başvurusunun incelenmesi gerektiğine karar verilmiştir.
15. Bahsi geçen içtihadı birleştirme kararının gerekçesinde, hâkimin uyuşmazlıkta uygulanacak kanun hükmünü tespit ederek resen uygulama ve bu çerçevede kanun yolu süresini de taraflara doğru gösterme yükümlülüğünün kamu düzenine ilişkin olduğu, mahkemece hatalı şekilde kanun yolu süresinin yanlış gösterilmesi nedeniyle kanunda belirtilen süre içerisinde kanun yollarına başvurma hakkının kullanılamaması lehine olan taraf için usule ilişkin kazanılmış bir hakkın doğduğunun kabul edilemeyeceği, zira usule ait kazanılmış hak esasının bir istisnası olarak kamu düzeni ile ilgili konularda usulî kazanılmış haktan söz edilemeyeceği hususu da vurgulanmıştır.
16. Yapılan tüm bu açıklamalar doğrultusunda somut olay değerlendirildiğinde; eldeki konkordatonun kısmen feshi davasında İİK’nın 308/e maddesi gereğince kanun yoluna başvuru süresi kararın tebliğinden itibaren on gün olduğu hâlde, davalı vekilinin on günlük yasal süre geçirildikten sonra, ancak İlk Derece Mahkemesince hükümde gösterilen iki haftalık süre içerisinde istinaf kanun yoluna başvurduğu, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin yasal on günlük sürenin dolmasından sonra istinaf başvurusunda bulunduğu gerekçesiyle istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine karar verildiği, Özel Dairece, İlk Derece Mahkemesinin hükümde gösterdiği iki haftalık sürenin kanunda yazılı olan ve tarafın yanılmasına sebep olabilecek mahiyette bir süre olduğu gerekçesiyle kararın bozulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince de az yukarıda yer verilen gerekçeyle direnme kararı verildiği anlaşılmaktadır.
17. Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince istinaf dilekçesinin süre yönünden reddi gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiş ise de; yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan ilke ve kurallar ile Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 28.04.2023 tarihli ve 2021/5 Esas, 2023/2 Karar sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere gerekçeli kararda istinaf süresinin on gün olması gerekirken hatalı olarak iki hafta gösterildiği, bu sürenin genel hükümler çerçevesinde belirlenen ve kanunda yazılı olan bir süre olup, tarafın yanılmasına sebebiyet verebilecek nitelikte olması nedeniyle mahkemenin tarafı kanun yolu süresi bakımından yanıltmış olduğu gözetildiğinde, davalı vekilinin istinaf başvurusunun süresi içinde yapıldığı ve incelenmesi gerektiği kabul edilmelidir.
18. Hâl böyle olunca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün bozma kararında açıklanan ve yukarıda gösterilen ilâve nedenlerle bozulması gerekmiştir.
19. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilâve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
25.10.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.