ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/560 E., 2024/100 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/560 E., 2024/100 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 14.02.2024 tarihli, 2023/560 E., 2024/100 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/560 E., 2024/100 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/2136 E., 2022/2006 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.09.2022 tarihli ve

2021/1838 Esas, 2022/6141 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 27.05.2010 tarihli ve beş yıl süreli bayilik sözleşmesi imzalandığını, müvekkili tarafından davalıya gönderilen 26.05.2014 tarihli ihtarname ile bayilik sözleşmesinin süresinin uzatılmayacağı ve 27.05.2015 tarihinde sözleşmenin sona ereceğinin bildirildiğini, bunun üzerine davalı tarafından müvekkiline gönderilen ihtarname ile tonaj taahhüdü bahane edilerek 27.05.2013-27.05.2014 dönemine ilişkin 88.653 USD cezai şartın ödenmesinin talep edildiğini, davalı tarafından keşide edilen tonaj taahhüt faturalarına noter yoluyla itiraz edildiğini, itiraz edilen faturalara rağmen söz konusu tutarların müvekkilinin ödemelerini gerçekleştirdiği ödeme sisteminden bu konuda hiçbir kabul ya da mahkeme kararı olmaksızın haksız ve hukuka aykırı olarak tahsil edildiğini, oysa davalı tarafından tek taraflı hazırlanarak müvekkiline imzalatılan sözleşmelerdeki tonaj miktarlarının istasyonda satışının mümkün olmadığını ve bu kadar ürünün müvekkili tarafından satın alınmasının fiilen imkânsız olduğunu, ayrıca hiçbir dönem gerçekleşmeyen tonaj taahhüdü karşısında bilinçli olarak suskun kalınarak sözleşmeye ve ticari ilişkiye devam edildiğini ve cezai şart talep edilmediğini, bu nedenle geçerli olsa dahi ilgili taahhüt uygulamasından zımnen feragat edildiğini, dolayısıyla davalının müvekkilinden tonaj taahhüdü nedeniyle tahsil ettiği cezai şartın haksız olduğunu, davalı tarafından bu kapsamda yapılan tahsilatların iadesi için davalı aleyhine İstanbul 32. İcra Müdürlüğünün 2015/14741 Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, ancak davalının yapılan takibe haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek davalının icra dosyasına vaki itirazının iptaline ve alacağın % 20'sinden aşağı olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; taraflar arasındaki 27.05.2010 tarihli bayilik sözleşmesi ve buna ek olarak verilen taahhütname gereğince bayilik ilişkisinin devam ettiği süre boyunca mücbir sebepler ve müvekkili tarafından ikmal yapılamaması hâlleri dışında her ne şekilde olursa olsun taahhüt edilen satışlara ulaşılamaması durumunda satılamayan beher m3 akaryakıt başına 50 USD, madeni yağlar için m3 başına 600 USD tutarındaki cezai şartın davacı tarafından ödeneceğinin kabul ve taahhüt edildiğini, ayrıca belirtilen taahhütnamede müvekkilinin taahhütnameden doğan haklarını bir veya birden fazla kereler geriye dönük olarak kullanmamış olmasının söz konusu haklarından feragat ettiği şeklinde yorumlanamayacağının hüküm altına alındığını, dolayısıyla her yıl sonunda taahhüdün ihlaline rağmen müvekkili tarafından mal verilmeye devam edilmesinin sözleşmedeki cezai şartlardan feragat edildiği anlamına gelmediğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 19.09.2018 tarihli ve 2015/803 Esas, 2018/908 Karar sayılı kararı ile; davalı tarafından davacı tarafa 28.05.2013-27.05.2014 döneminde 2.846,94 m3 akaryakıt satışı yapıldığı ve hiç madeni yağ satışının ise hiç yapılmadığı, bu dönem için davalı tarafından 177.703,95 TL ve 12.900,00 TL miktarlı eksik satımdan kaynaklanan tonaj taahhüdü faturaları düzenlendiği ve bu faturaların davacının hesabından tahsil edildiği, taraflar arasında akdedilen 27.05.2010 tarihli bayilik sözleşmesi ve eki taahhütnamede akaryakıt ve madeni yağ beher yıl asgari miktarlarının belirtildiği ve tonajın altında kalındığında uygulanacak olan cezai şartların hüküm altına alındığı, ayrıca taahhütnamede işbu taahhütnameden doğan hakların davalı tarafça bir veya birden fazla kereler geriye dönük olarak kullanılmamış olmasının söz konusu haklardan feragat ettiği şeklinde yorumlanamayacağı hususunun da davacı tarafça taahhüt edildiği, dolayısıyla davalının yerine getirilmeyen tonaj taahhütleri sebebiyle cezai şart talep hakkının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 10.12.2020 tarihli ve 2019/508 Esas, 2020/1444 Karar sayılı kararı ile; taraflar arasında beş yıl süreli bayilik sözleşmesi düzenlendiği, davacının yıllık belli miktarda akaryakıt alım taahhüdünde bulunduğu, eksik alım yapması hâlinde cezai şart ödeyeceğinin öngörüldüğü, beş yıllık süreçte davacının hiçbir zaman yıllık taahhüdüne uygun alım yapmadığı, buna rağmen taraflarca sözleşmenin devam ettirildiği ve benimsendiği, satış taahhüdü yerine getirilmese dahi sözleşmenin devam edeceği konusunda davacıda haklı bir güvenin oluştuğu, davalının eksik alıma rağmen hâlen mal vermeye devam ettiği, ancak beklemediği şekilde bayilik sözleşmesinin davacı bayi tarafından süre sonunda yenilenmeyeceğinin bildirilmesinden sonra ihtarname gönderilerek cezai şart talep edildiği, söz konusu ihtarnamenin yıllık alım yapılmaya başlanmadan gönderilmesi gerektiği ve alım başladıktan sonra ihtar göndermesinin sonuca etkisi olmadığı, davaya konu faturalarda dördüncü yıla ait eksik alımdan kaynaklı cezai şart faturası olduğu, davacı tarafından detay açıklaması yapılan faturalara itiraz edilip iade edildiği, iade edilen faturaların ödeme sisteminden ödemelerinin gerçekleştirildiği, buna göre takibe ve davaya konu eksik alım nedeniyle kesilen cezai şart fatura ödemelerinin davacıya iadesi gerektiği gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak davanın kısmen kabulü ile davalının İstanbul 32. İcra Müdürlüğünün 2015/14741 Esas sayılı icra dosyasına yapmış olduğu itirazın kısmen iptali ile takibin 190.603,95 TL asıl alacak, 13.103,37 TL (08.10.2014-27.05.2015 tarihleri arasında) işlemiş temerrüt faizi olmak üzere toplam 203.707,32 TL yönünden devamına, kabul edilen asıl alacağın % 20'si oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...“…Dava, taraflar arasında imzalanan 27.05.2010 tarihli bayilik sözleşmesi ve eki ürün alım taahhütnamesi uyarınca belirlenen eksik ürün alımı için davalı tarafından düzenlenen faturalara istinaden tahsil edilen tutarların haksız ve hukuka aykırı olarak tahsil edildiği iddiası ile bu tutarların istirdatı için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Bölge Adliye Mahkemesince, yukarıda özet olarak yazıldığı gibi davanın kısmen kabulüne karar verilmiş ise de, varılan sonuç dosya içeriği ve toplanan kanıtlara uygun düşmemiştir.

Zira, davacı tarafından imzalanan taahhütnamede; ''...şirketinizden ve/veya göstereceği yerden satın alacağım benzin, normal benzin, kurşunsuz benzin ve motorin akaryakıtlarından, beher yıl toplam asgari 4500 m3, madeni yağlarda beher yıl asgari 10 m3 satış yapmayı, mücbir sebepler ve STP(davalı) tarafından ikmal yapılmaması halleri dışında, her ne şekilde olursa olsun, yukarıda belirtilen satışa ulaşamamamız halinde, satamadığımız beher m3 akaryakıt başına 50 USD., madeni yağlar için m3 başına 600 USD. tutarında cezai şartı, yazılı olarak talep edildiği tarihte derhal, nakden ve defaten STP'ye ödeyeceğimizi beyan ve taaahhüt ederiz...'' şeklinde yer alan hükmün yanısıra, “…STP’nin işbu taahhütnameden doğan haklarını bir veya birden fazla kereler geriye dönük olarak kullanmamış olmasının sözkonusu haklardan feragat ettiği şeklinde yorumlanamayacağını da kabul ve beyan ederiz.” şeklinde bir hüküm yer almaktadır. Bu durumda davalı ihtirazi kayıt koymadan her yıl davacıya ürün vermişse de, taahhütnamenin bu hükmü dikkate alınarak geriye dönük cezai şart isteminde bulunabilecektir. Taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi ve sözkonusu taahhütname hükmü uyarınca, davacının verdiği tonaj taahhütnamesi doğrultusunda cezai şartın doğmuş olduğu, taahhüt edilen tonajın tamamlanmaması durumunda doğan cezai şartın tahsil edileceği ve davacının bu hususta cezai şartı ödemesinin, aksi halde temerrüde düşeceği hususları davalı tarafından davacıya bir ihtarname ile de bildirilmiştir.

Bu durumda, davacının yerine getirmemiş olduğu tonaj taahhütleri sebebiyle davalının cezai şart talep etme hakkının bulunduğu değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile kısmen kabul kararı verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiştir..."

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, davacı tarafından sözleşmeye ek olarak verilen taahhütnamede müvekkilinin işbu taahhütnameden doğan haklarını bir veya birden fazla kez geriye dönük olarak kullanmamış olmasının söz konusu haklardan feragat ettiği şeklinde yorumlanamayacağını da kabul ve beyan ettiğini, bu durumda müvekkilinin ihtirazi kayıt koymadan her yıl davacıya ürün vermişse de taahhütnamenin bu hükmü dikkate alınarak geriye dönük cezai şart isteminde bulunabileceğini ileri sürerek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında düzenlenen bayilik sözleşmesinin eki olan taahhütnamede yer alan “...davalının taahhütnameden doğan haklarını bir veya birden fazla kereler geriye dönük olarak kullanmamış olmasının söz konusu haklardan feragat ettiği şeklinde yorumlanamayacağı...” yönündeki düzenleme karşısında davalının ihtirazi kayıt koymadan her yıl davacıya ürün vermesinin tonaj taahhüdü nedeniyle cezai şarttan zımnen feragat edilmesi anlamına gelip gelmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 179 uncu maddesi

2. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 2 nci maddesi.

2. Değerlendirme

1. Uyuşmazlığın çözümü için “ceza koşulu (cezai şart)” kavramı üzerinde durulmasında yarar vardır.

2. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 158-161 inci maddelerinde “cezai şart” kavramı kullanılmışken, 6098 sayılı Kanun'un 179-182 nci maddelerinde ise bunun yerine “ceza koşulu” kavramı tercih edilmiştir.

3. Ceza koşulu borçlunun, asıl borcunu ilerde, hiç veya gereği gibi ifa etmediği takdirde alacaklıya karşı ifa etmeyi önceden taahhüt ettiği edime denir. Bu nedenle ceza koşulu, asıl borca bağlı olarak ve ancak bu borcun ihlâli ile doğabilecek olan fer'î bir edimdir. Borçlu ceza koşulu ödemeyi taahhüt etmişse, artık alacaklı herhangi bir zarara uğradığını iddia etmek veya zararının şümulünü ispat etmek zorunda kalmadan, tazminat elde etme imkânını bulacaktır. Ceza koşulu kararlaştırılabilmesi için asıl borcun mahiyeti önemli değildir; bir verme borcu kadar, yapma veya yapmama borçlarında da ceza koşulu kararlaştırılabilir (Selahattin Sulhi Tekinay, Sermet Akman, Halûk Burcuoğlu, Atillâ Altop: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1993, s. 358-359).

4. Ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede buna ilişkin bir hüküm bulunması gerekir. Sözleşmede kararlaştırılmamış olsa dahi temerrüt hâlinde 6098 sayılı Kanun'un 125/1 inci maddesi gereğince alacaklı gecikme tazminatı talep edebilir ise de, ceza koşulunun istenebilmesi için sözleşmede bununla ilgili açık hüküm bulunması şarttır.

5. Ceza koşulunun esas itibariyle iki temel amacı (işlevi) bulunmaktadır. Bunlardan biri, borçluyu ifaya zorlamak ve böylece asıl borcun ifasını teminat altına almak; diğeri ise, borcun ihlâli hâlinde borçlu tarafından ödenecek tazminatı önceden ve götürü olarak belirlemektir. Bu iki temel amacı dışında, ceza koşulunun diğer bir amacı da, ifayı engelleyen ceza koşulunda (dönme/fesih cezasında) borçlunun ceza koşulu ödemek suretiyle sözleşmeden kolayca dönmesini sağlamaktır (Köksal Kocaağa; Ceza Koşulu (Sözleşme Cezası), Ankara 2018, s. 31-33).

6. Ceza koşulu, 6098 sayılı Kanun'un 179–182 nci maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan Kanun'un 179 uncu maddesi:

“…Bir sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi durumu için bir ceza kararlaştırılmışsa, aksi sözleşmeden anlaşılmadıkça alacaklı, ya borcun ya da cezanın ifasını isteyebilir.

Ceza, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkça feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.

Borçlunun, kararlaştırılan cezayı ifa ederek sözleşmeyi, dönme veya fesih suretiyle sona erdirmeye yetkili olduğunu ispat etme hakkı saklıdır…”

düzenlemesini içermektedir.

7. 6098 sayılı Kanun'un 179 uncu maddesinin birinci fıkrasında seçimlik ceza koşulu düzenlenmiştir. Buna göre sözleşmenin hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi hâlinde ödenmek üzere ceza koşulu vaat edilmiş ve aksi de sözleşmede öngörülmemiş ise alacaklı ya sözleşmenin ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir. Seçimlik ceza koşulunda alacaklı seçimlik bir yetkiye sahiptir. Buna göre borçlunun asıl edimi hiç veya gereği gibi ifa etmemesi durumunda alacaklı, ya asıl edimin ifasını ister ya da bundan vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini talep eder. Seçimlik ceza koşulunda alacaklı hem asıl edimin ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini isteyemeyecektir. Örneğin, satıcının sattığı malı teslim etmemesi hâlinde alıcının mal yerine 100.000,00 TL ceza koşulu isteyebileceği kararlaştırılmışsa, alıcı ister malın teslimini, isterse ceza koşulunu isteyebilir. Görüldüğü üzere burada seçimlik bir hak söz konusu olup alacaklı ancak ya asıl borcun ifasını ya da ceza koşulunun ödenmesini isteyebilir; alacaklı aynı anda hem asıl borcun ifasını hem de ceza koşulunun ödenmesini kural olarak isteyemez. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, asıl borcun sonraki imkânsızlık nedeniyle ifa imkânının ortadan kalkması hâlinde, alacaklıya tanınmış olan bu seçim hakkı bir anlam ifade etmez. Asıl borcun ifası imkânsız olduğunda, alacaklı koşulları varsa yalnızca tazminat isteme hakkına sahip olur. Buna göre alacaklı, ya zararının tazmin edilmesini ya da ceza koşulunun ödenmesini ister.

8. Buradaki “seçimlik” ifadesinden, ceza koşulu ile asıl borç arasındaki ilişkinin, seçimlik borçlarda yer alan birden çok edim arasındaki ilişkiye benzediği sanılmamalıdır. Asıl borç ile ceza koşulu arasında gerçek anlamda bir seçimlik borç (alacak) ilişkisi söz konusu olmayıp, yalnızca alacaklıya tanınmış bir seçim hakkı söz konusudur. Bunun önemi şu noktada ortaya çıkar; borçlu asıl borcun ifasıyla yükümlü olmakla birlikte, alacaklı asıl borcun ifasından vazgeçerek ceza koşulunun ödenmesini istediğini borçluya bildirebilir. Borçlu ceza koşulu kendisinden istenmedikçe yalnız asıl borcu ifa edebilir. Bu seçim hakkı, teknik anlamdaki seçimlik borçtan (alacaktan) farklıdır (Kocaağa, s. 133-136).

9. 6098 sayılı Kanun'un 179 uncu maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen ifaya ekli ceza koşulu ise alacaklı, açıkça feragat etmiş veya ifayı kayıtsız şartsız kabul etmiş olmadıkça, hem sözleşmenin ifasını hem de kararlaştırılan cezanın ödenmesini talep edebilir. İfaya eklenen ceza koşulunun söz konusu olabilmesi için ilk olarak bu hususun sözleşmede özel olarak düzenlemesi gerekir. Ayrıca ifaya eklenen ceza koşulunun talep edilebilmesi için alacaklının ceza koşulundan açıkça feragat etmiş veya ifayı çekince koymadan kayıtsız şartsız kabul etmiş olmamalıdır. Alacaklı ifayı, ceza koşulu isteme hakkını saklı tutmadan (çekince, ihtirazi kayıt koymadan) kabul edecek olursa ceza koşulundan zımnen feragat etmiş olacaktır. Ceza koşulunu isteme hakkının saklı tutulması (çekince, ihtirazı kayıt konulması), yenilik doğuran bir irade beyanı olup ifa anında açıkça yapılmalıdır. Saklı tutma, teslim-kabul tutanağına düşülecek bir kayıtla veya ifayı kabulden önce yapılacak yazılı bildirimle yahut iş bedelinin ceza alacağı kesilerek ödenmesi gibi buna delalet eden bir eylem veya işlem ile gerçekleştirilebilir. Buna karşılık ceza koşulundan açık feragat ise borçluya yöneltilen ve varması gereken bir irade beyanıyla veya sözleşmeye önceden ifanın çekincesiz kabul edileceğine ilişkin bir hükmün konulmasıyla olur.

10. Hemen belirtilmelidir ki 6098 sayılı Kanun'un 179 uncu maddesi emredici nitelikte olmadığından gecikmiş ifadan önce keşide edilen ihtarla gecikme cezası isteme hakkı saklı tutulmuş veya sözleşmede ceza koşulu talep edebilmek için ihtirazı kayda gerek olmadığı kararlaştırılmış veyahut da ifadan önce alacaklının bu hakkını saklı tuttuğu anlamına gelecek davranışları mevcut ise sonradan yapılan teslimde çekince konulmamış olsa dahi ceza koşulu isteme hakkı düşmez.

11. Dönme (fesih) cezası olarak da adlandırılan ifayı engelleyen ceza koşulu ise 6098 sayılı Kanun'un 179 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında hükme bağlanmıştır. Burada borçlunun ceza koşulunu ödemek suretiyle tek taraflı olarak sözleşmeden dönme hakkına sahip olduğunu ispat yetkisi saklı tutulmuştur. Böylece borçlu alacaklı ile yaptığı anlaşmada dilerse sözleşmeden dönmeyi ve alacaklıya sadece ceza koşulu ödemeyi kararlaştırabilir. Bu tür ceza koşulunda borçlu cezayı ödemek suretiyle sözleşmeden dönebileceği gibi, alacaklı da sadece ceza koşulunun ödenmesini talep edebilir. Bu durumda artık alacaklı borçludan asıl edimin ifasını isteyemeyecektir.

12. Seçimlik ve ifaya eklenen ceza koşulu, borçlunun borcunu ihlâl etmesine karşı alacaklıya bir talep hakkı sağlarken, dönme cezası borcun ihlâli koşulu aranmaksızın, belirli bir meblağı ödemek suretiyle borçluya sözleşmeyi sona erdirme imkânı verir. Borçlu, borca aykırı davranışı bulunmasa bile, ceza koşulunu ödeyerek sözleşmeyi ortadan kaldırabilir. Burada asıl borcun ifasının yerini dönme (fesih) cezası almaktadır. Bundan dolayı dönme cezasının, asıl borcun alacaklı lehine ifasını teminat altına almak gibi bir işlevinin bulunmadığı, aksine onu zayıflatıcı rol oynadığı söylenebilir. Gerçekten, “borcumu ifa etmekten vazgeçersem 1.000TL ödeyeceğim” ifadesinde yerini bulan dönme cezasında asıl borcun ifasının teminat altına alınması suretiyle alacaklının hukuki durumunun güçlendirilmesi değil, aksine dönme cezasını ödemek ve sözleşmeden dönmek (veya sözleşmeyi feshetmek) suretiyle borçlunun durumunun iyileştirilmesi söz konusudur (Kocaağa, s. 145-154).

13. Ceza koşuluna ilişkin hükümler emredici nitelikte olmadığından taraflar, borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi dışında kalan diğer borca aykırılık hâlleri için ifaya eklenen ceza koşulu kararlaştırabilecekleri gibi; bu iki ihlâl durumu için seçimlik ceza koşulu da kararlaştırabilirler. Örneğin satıcının ayıplı mal teslim etmesi hâlinde, alacaklıya hem ayıpsız bir mal teslim edileceği hem de ceza koşulu ödeneceği kararlaştırılabilir. Ayrıca tarafların, ceza koşulu anlaşmasında, seçimlik ceza koşulu ile ifaya eklenen ceza koşuluna birlikte yer vermeleri de mümkündür (Kocaağa, s. 138-139). İstisnası cezanın tenkisiyle (indirilmesiyle) ilgili 6098 sayılı Kanun'un 182 nci maddesinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci bendinde ceza miktarını tarafların serbestçe belirleyebilecekleri belirtildikten sonra, üçüncü bendinde bu ceza miktarının hâkim kararı ile azaltılabileceği öngörülmüştür.

14. Bununla birlikte kanuni anlamda gerekli unsurların varlığı hâlinde ceza koşulu talebinde de dürüstlük kuralına uygun olarak hareket edilmesi gerekir. Zira dürüstlük kuralı, herkesin uyması gerekli olan genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Genel olarak dürüstlük kuralı, kişilerin tarafı oldukları hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde yaratılan güvenle tutarlı şekilde davranmalarını ifade eder. Buna göre belirli bir hukuki ilişkide dürüstlük kuralına uygun davranış; toplumdaki dürüst, namuslu ve orta zekâlı bir kişinin, genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esaslarına uygun davranış biçimidir. Dürüstlük kuralına uygun bu davranışın belirlenmesinde, toplumda geçerli olan genel ahlâk kuralları, günün adet ve uygulamaları, davranışın söz konusu olduğu hukuki ilişkilerin içerik ve amaçları da dikkate alınacaktır.

15. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında düzenlenen 27.05.2010 tarihli sözleşme, eki niteliğinde taahhütnamede davacının davalıdan her yıl belli miktarda akaryakıt ve madeni yağ almayı taahhüt ettiği, taahhüt ettiği kadar ürünü almaması hâlinde ise yıllık ceza koşulunun kararlaştırıldığı, sözleşmenin devam ettiği beş yıllık süreçte davacının hiçbir zaman yıllık taahhüdüne uygun alım yapmadığı, buna rağmen taraflarca sözleşmenin devam ettirildiği ve benimsendiği, bayilik sözleşmesinin davacı bayii tarafından sürenin sonunda yenilenmeyeceğinin bildirilmesi üzerine davalı tarafından sözleşmenin dördüncü yılına ait eksik alımdan kaynaklanan ceza koşulu için fatura düzenlendiği ve bu faturaların davacının ödeme sisteminden tahsil edildiği anlaşılmaktadır.

16. Taraflar arasında düzenlenen 27.05.2010 tarihli sözleşme ve eki niteliğindeki taahhütnamede öngörülen ceza koşulu, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır. Kural olarak, davacının yıllık ürün alım taahhüdüne uymaması nedeniyle davalı tarafından ceza koşulu talep edilebilmesi için ceza koşulunun oluştuğu yıldan sonraki yıllarda ürün verilirken ihtirazi kayıt koyularak bu hakkın saklı tutulması gerekir. Ancak taraflar arasında düzenlenen 27.05.2010 tarihli sözleşmeni eki niteliğindeki davacı tarafından imzalanan taahhütnamede; '...şirketinizden ve/veya göstereceği yerden satın alacağım süper benzin, normal benzin, kurşunsuz benzin ve motorin akaryakıtlarından, beher yıl toplam asgari 4500 m3, madeni yağlarda beher yıl asgari 10 m3 satış yapmayı, mücbir sebepler ve STP (davalı) tarafından ikmal yapılmaması halleri dışında, her ne şekilde olursa olsun, yukarıda belirtilen satışa ulaşamamamız halinde, satamadığımız beher m3 akaryakıt başına 50 USD, madeni yağlar için m3 başına 600 USD tutarında cezai şartı, yazılı olarak talep edildiği tarihte derhal, nakden ve defaten STP'ye ödeyeceğimizi... beyan ve taaahhüt ederiz...'' şeklinde taahhütte bulunulmuştur. Öte yandan aynı taahhütnamede “…STP’nin işbu taahhütnameden doğan haklarını bir veya birden fazla kereler geriye dönük olarak kullanmamış olmasının sözkonusu haklardan feragat ettiği şeklinde yorumlanamayacağını da kabul ve beyan ederiz.” şeklinde düzenleme de yer almaktadır.

17. Bu durumda davalı ihtirazi kayıt koymadan her yıl davacıya ürün vermişse de, taahhütnamede yer alan “…STP’nin işbu taahhütnameden doğan haklarını bir veya birden fazla kereler geriye dönük olarak kullanmamış olmasının sözkonusu haklardan feragat ettiği şeklinde yorumlanamayacağını da kabul ve beyan ederiz.” şeklindeki beyan dikkate alındığında ihtirazi kayıt koymadan ceza koşulunu talep edebilecektir. Zira yukarıda da bahsedildiği üzere sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde taraflar sözleşme ile ceza koşulu talep edebilmek için ihtirazı kayda gerek olmadığını kararlaştırmışsa veya taraflardan biri ceza koşulu talep edebilmek için ihtirazı kaydı aramayacağını taahhüt etmişse sonradan yapılan teslimlerde ihtirazi kayıt konulmamış olsa dahi ceza koşulu isteme hakkı düşmez. Dolayısıyla davalı tarafından davacıdan geriye dönük sözleşmenin dördüncü yılına ait ceza koşulunu talep etme hakkı bulunmaktadır.

18. Önemle vurgulamak gerekir ki; her ne sebepten doğarsa doğsun ceza koşulunu talep hakkının ihtirazi kayıt ileri sürülmesine gerek olmaksızın sözleşme ile saklı tutulması veya ihtirazi kayıt aranmayacağı hususunda taahhütte bulunulması durumunda bir yıllık dönemler sonunda ceza koşulu alacağının yazılı olarak talep edilmemesi zımnen feragat olarak kabul edilemez. Aksinin kabulü ise bayilik sözleşmesinin uygulanma olanağı olmadığı ve geçersizliği sonucunu doğurur. Ayrıca sözleşme serbestisi ilkesi gereğince tacir olan tarafların bilerek ve isteyerek imzaladığı sözleşmeyi veya sözleşme gereğince bir tarafça verilen taahhütnameyi geçersiz kılmak anlamını taşır.

19. O hâlde; davacı tarafından imzalanan yukarıda bahsedilen taahhütname karşısında sözleşme süresince davacının yıllık taahhüdüne uygun alım yapmamasına rağmen ihtirazi kayıt ileri sürülmeden davacıya ürün verilerek sözleşmenin devam ettirilmesinin artık ceza koşulunun talep edilemeyeceği hususunda davacıda haklı güven oluşturmayacağı aşikardır. Bu itibarla davacı şirketten asgari alım taahhüdüne uyulmamasından dolayı sözleşmenin dördüncü yılına ilişkin ceza koşulu talep edebileceğinden, bölge adliye mahkemesince bu hususlar dikkate alınarak varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.

20. Hâl böyle olunca Bölge Adliye Mahkemesince önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

14.02.2024 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023560-e-2024100-k-sayili-karari