ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/517 E., 2023/966 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/517 E., 2023/966 K. sayılı kararı
2 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 18.10.2023 tarihli, 2023/517 E., 2023/966 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/517 E., 2023/966 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/415 E., 2022/466 K.

HÜKÜM/KARAR : Davanın kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 05.04.2022 tarihli ve

2021/6874 Esas ve 2022/3271Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanunu'nun (6831 sayılı Kanun) 2/B maddesi ile ormandan çıkartılan yer olduğu hususunun tapuya şerh verilmesi davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Yargıtay 8. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; dava konusu taşınmazın 1942 yılında yapılan orman tahdidi sonucunda kesinleşen orman sınırları içerisinde kaldığını, 1976 yılında ise 6831 sayılı Kanun'nun 2/B maddesi kapsamında çalışma yapıldığını ve taşınmazın orman sınırı dışına çıkarıldığını, buna karşın tapu kaydında 2/B parseli olduğuna dair şerh bulunmadığından müvekkilinin taşınmazı satın alamadığını ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydına Orman Kanunu'nun 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırı dışına çıkarılan yerlerden olduğu ve müvekkilinin 30.12.2011 tarihinden önceki zamandan beri taşınmazda zilyet/kullanıcı olduğunun şerh verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; bir yerin orman olup olmadığı ya da orman sınırları dışına çıkarılıp çıkarılmadığının buna ilişkin tutanak ve haritalara göre belirleneceğini, 29.12.2008 tarihli komisyon raporunda dava konusu taşınmazın maki hattı sahası içinde kaldığının belirtildiğini, buna göre taşınmazın orman sınırı dışına çıkarılan yerlerden olmadığı gibi tapu kaydının beyanlar hanesinde de böyle bir şerhin bulunmadığını, davacının Hazine adına kayıtlı taşınmazda zilyetlik tespitiyle birlikte tapunun beyanlar hanesine şerh verilmesine ilişkin talebinin yasal dayanaktan yoksun olduğunu, 6292 sayılı Kanun kapsamında satışa ilişkin şartları taşıyıp taşımadığı iddiasını davacının ispat etmesi gerektiğini, eldeki davada hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin de dolduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Birinci Kararı

6. ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.02.2016 tarihli ve 2013/607 Esas, 2016/68 Karar sayılı kararı ile; dava konusu taşınmazın Orman Müdürlüğü tarafından düzenlenen aplikasyon düzeltme tutanağı ve düzeltme krokisine göre, 2/B bloğu dışında kaldığı gerekçesi ile kullanım kadastrosu çalışması yapılmamış ise de ... Kadastro Mahkemesinin kararı ile taşınmazın 1976 yılında yapılan 2/B uygulaması sonucu orman rejimi dışına çıkarıldığı kabul edilerek verilen karar kesinleşmiş olup bu karar Hazine açısından kesin hüküm teşkil ettiğinden ve taşınmazın 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi kapsamında kaldığının tespitinde davacının hukuki yararı bulunduğundan davanın kısmen kabulü ile ... ili, ... ilçesi, ... ... mahallesi, 28135 ada 26 parsel sayılı taşınmazın 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi kapsamında Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerden olduğunun ve 482,42 m2 lik kısmının davacının kullanımında olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekilleri süresi içinde temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 03.02.2020 tarihli ve 2017/6369 Esas, 2020/401 Karar sayılı kararı ile;

“...Dava, tapunun beyanlar hanesine 2/B şerhi konulması ve zilyetlik şerhi verilmesi istemine yöneliktir.

Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 1942 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra ilk tahdidin aplikasyonu ve sınırlandırması Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanının hakem sıfatıyla verdiği karar ile iptal edilen ormanların kadastrosu 1976 yılında yapılmış ekip çalışmaları 15.09.1976 tarihinde, itirazları inceleyen 7 numaralı Orman Kadastro Komisyonu işlemleri ise 09.12.1976 tarihinde ilân edilmiştir. 36 numaralı Orman Kadastro Komisyonunca 1988 yılında aplikasyon, sınırlandırması yapılmamış ormanların kadastrosu ve 3302 sayılı Kanunla değişik 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması yapılıp 15.06.1989 tarihinde ilân edilmiştir.

1)Çekişmeli ... köyü 28135 ada 26 sayılı parselin kadastroca ... adına tespiti üzerine, davacılar ... Yörük ve arkadaşları tarafından çekişmeli taşınmazın kök muristen kaldığı iddiasıyla tespite itiraz edildiği, birleşen dosyada Vakıflar Yönetimi tarafından açılan davaya Hazinenin de, taşınmazın kesinleşmiş orman kadastro sınırları içindeyken yine kesinleşmiş 6831 sayılı Kanunun 2. madde uygulamasıyla Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı iddiasıyla katıldığı, kadastro mahkemesinin 23.12.1993 gün ve 1991/250 – 1993/1764 E.-K. sayılı kararıyla, çekişmeli parselin 1942 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içindeyken, 1976 yılında yapılan orman kadastro işleminde, 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2. maddesi gereğince Hazine adına orman sınırları dışına çıkarıldığı gerekçesiyle gerçek kişiler ve Vakıflar Yönetiminin davasının reddine, katılan Hazinenin davasının kabulüyle 1107 nolu parselin kadastro tespitinin iptaliyle Hazine adına tesciline, parsel içerisindeki kargir evin ...'e ait olduğunun tutanağın ve kütüğün beyanlar hanesinde gösterilmesine karar verildiği, hükmün 7. Hukuk Dairesi tarafından onanarak kesinleşmesi üzerine hükmen Hazine adına tapu kaydı oluştuğu ancak beyanlar hanesine 6831 sayılı Kanunun 2. maddesiyle orman sınırları dışına çıkarıldığına ilişkin usulüne uygun şerh konulmadığı, 3402 sayılı Kanunun Ek-4 maddesi uyarınca Hazine adına tescilli taşınmazlar üzerinde kullanım kadastrosu yapılabilmesi ve daha sonra 6292 sayılı Kanun uyarınca hak sahibine tanınan hakların kullanılabilmesi için taşınmazın nitelik kaybı nedeniyle orman sınırları dışına çıkarıldığı şerhinin tapunun beyanlar hanesinde bulunması gerektiği, bu nedenle çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Kanunun 2. maddesi ile orman sınırları dışına çıkarılan yerden olduğunun tapunun beyanlar hanesine şerhine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığına göre, 6831 sayılı Kanunun 2. maddesi gereği orman sınırı dışına çıkarılmasına ilişkin tapu kaydının beyanlar hanesine şerh verilmesine ilişkin hüküm yönünden davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.

2) Hazinenin, davacının zilyet olduğu yönünde tapu kaydına şerh verilmesine ilişkin temyiz itirazlarına gelince; çekişmeli taşınmazın 5831 sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen Ek-4. maddesi kapsamında 2/B alanlarında yapılan kullanım veya güncelleme kadastrosuna konu olmadığı anlaşılmaktadır. Bu çalışma yapılmadan 2/B alanlarında zilyetlik şerhi verilmesi de mümkün değildir. Hal böyle olunca; zilyetlik şerhi verilmesine yönelik istemin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün zilyetlik şerhi verilmesine ilişkin kısmı yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

3) Davacı ...'ın temyiz itirazları yönünden; çekişmeli taşınmazın 5831 sayılı Kanunun 8. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen Ek-4. maddesi kapsamında 2/B alanlarında yapılan kullanım veya güncelleme kadastrosuna konu olmadığı anlaşıldığından, davacının dava konusu taşınmazın beyanlar hanesine ''31.12.2011 tarihinden önce zilyet olduğu'' yönünde şerh verilmesi talebine ilişkin temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir...” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

9. ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 14.10.2020 tarihli ve 2020/172 Esas, 2020/270 Karar sayılı kararı ile; bozma ilâmına uyularak yapılan araştırma sonucu önceki karar gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacı vekilinin kullanıcı şerhi oluşturulması isteminin reddine, taşınmazın 2/B niteliğinin belirlenmesi isteminin kabulüne karar verilmiştir.

10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekilleri tarafından süresi içinde temyiz isteminde bulunmuşlardır.

11. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 05.04.2022 tarihli ve 2021/6874 Esas, 2022/3271 Karar sayılı kararı ile;

“…Davacı vekilinin katılma yoluyla temyiz itirazları bakımından;

Gerekçeli kararın davacı vekiline 22.11.2020 tarihinde, davalının temyiz dilekçesinin de 29.11.2020 tarihinde tebliğ edildiği, yasal 15 günlük ve 10 günlük katılma yoluyla temyiz süreleri geçirildikten sonra, davacı vekili tarafından 14.12.2020 tarihli temyiz dilekçesinin sunulduğu ve aynı tarihte temyiz yoluna başvurma ve karar harcınının yatırıldığı görülmekle, katılma yolu ile temyiz dilekçesinin süresinde olmadığı anlaşıldığından reddi gerekmiştir.

2. Davalı Hazine vekilinin temyiz itirazları bakımından;

Kural olarak; Yargıtay bozma ilamına uyulması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yoluyla da usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).

Kazanılmış haklar, "Hukuk Devleti" kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa'nın 2. maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi, toplumsal kararlılığı ve hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.

Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay İçtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır:

Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.

Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulu'nun 21.01.2004 tarihli ve 2004/10-44 Esas, 2004/19 Karar sayılı kararı). Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda da usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Baki Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü-6. Baskı, cilt 5, 2001).

Hemen belirtilmelidir ki, maddi hata (hukuki yanılma), maddi veya hukuki bir olayın olup olmadığında veya koşul veya niteliklerinde yanılmayı ifade eder. (Dr. Ejder ..., Hukuk Sözlüğü, Doruk Yayınları, Birinci Baskı 1976, s:208). Burada belirtilen maddi yanılgı kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.

Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında da, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılama sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrarla maddi gerçeğin göz ardı edilmesi, yargıya duyulan ... ve saygınlığı, adalete olan inancı sarsacaktır.

O nedenledir ki; Yargıtay, bugüne değin maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltilmesini kabul etmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2011 tarihli ve E:2011/9- 72, K:2011/99; 13.03.2013 tarihli ve E:2013/5-10, K:2013/348 sayılı ilamları). Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 23.10.2002 tarihli ve E:2002/10-895, K:2002/838; 02.07.2003 tarihli ve E:2003/21-425, K:2003/441; 13.04.2011 tarihli ve E:2011/9-72, K:2011/99; 13.03.2013 tarihli ve E:2013/5-10, K:2013/348 sayılı kararlarında da; maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir.

Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 12.07.2006 tarihli ve 2006/4-519-527 sayılı, 31.05.2006 tarihli ve 2006/10-307-337 sayılı ve 10.05.2006 tarihli ve 2006/4-230-288 sayılı ilamı).

Somut olayda; Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 03.02.2020 tarihli ve 2017/6369 Esas, 2020/401 Karar sayılı ilamında, çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile orman sınırları dışına çıkarılan yerden olduğunun tapunun beyanlar hanesine şerhine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davalı Hazinenin bu yöndeki temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş ise de bilirkişi raporları ve aynı bölgeye ait Dairemizin temyiz incelemesinden geçen diğer dosyalardaki tahdit evraklarından çekişmeli taşınmazın 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre ilk kez 1942 yılında yapılıp kesinleşen orman sınırları içinde bulunduğu, Vakıflar İdaresinin Muratpaşa Vakfına ait tapu kaydına dayanarak 1942 tahdidine itiraz etmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığının hakem sıfatıyla verdiği 19.12.1947 tarihli ve 208 sayılı iptal kararının sadece vakfın tapulu taşınmazlarına ilişkin olduğu, bu itibarla Vakıf tapusu kapsamı dışında kalan taşınmazlar yönünden tahdidin kesinleştiği ve geçerliliğini sürdürdüğü, 1952 yılında makiye tefrik çalışmalarına konu edildiği, makiye tefrik işleminin bir tespit niteliğinde olup orman sınırları dışına çıkarma işlemi olmadığı, bu hususa 30.04.2010 tarihli ve 2004/1 Esas, 2010/1 Karar sayılı İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararında “3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp orman tahdidi içinde kaldığı kesinleşen, ancak, tapuya tescil edilmeyen yerlerde 5653 sayılı Kanun ile değişik 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre maki komisyonlarının yaptığı işlemlerin bir tespit niteliği taşıdığına, teknik ve hukuki anlamda orman kadastro (tahdit) sınırı dışına çıkarma işlemi olmadığına” şeklinde de işaret edildiği, 1976 yılında Orman Kadastro Komisyonunca “Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığının 19.12.1947 tarihli ve 208 nolu hakem kararı gereğince eski tahdit hattı iptal edilen Devlet ormanının tekrar kadastrosu yapılmak üzere” nitelendirilmesiyle 03.06.1976 tarihli işe başlama tutanağı ile orman kadastrosuna başlanıldığı, bu çalışma kapsamında 1942 yılında yapılan orman tahdidinin tamamen iptal edildiği kabul edildiğinden, önce çekişmeli taşınmazın orman olarak sınırlandırıldığı, daha sonra 14.07.1976 tarihinde II nolu parsel sahası olarak 1744 sayılı Kanun ile değişik 6831 Sayılı Kanun'un 2. maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı, tahdit ve 2. madde uygulamasının 15.07.1976 tarihinde ilan edildiği, süresi içinde itiraz edilmesi üzerine itirazları inceleme komisyonunca 09.11.1976 tarihli itirazları inceleme tutanağında belirtildiği üzere “2 nolu parselin 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesinin istisna fıkraları hükmüne giren yerlerden olduğu tespit edildiğinden, 2 nolu parsel ile içerisinde mevcut itirazlı sahanın 6831 sayılı Kanun'un orman saymadığı yerlerden olarak orman sınırları dışında bırakılmasına ve ekip tarafından yapılan işlemin bu şekilde düzeltilmesine” karar verilmek suretiyle orman sınırları dışında orman sayılmayan yerde bırakıldığı, söz konusu komisyon tutanağının 09.12.1976 tarihinde ilan edildiği, daha sonra 1989 yılında yapılan orman kadastrosu ve 2/B çalışmalarına konu edilmediği, yapılan işlemlerin ilanından sonra ilan tarihlerinde yürürlükte bulunan kanunlardaki hak düşürücü sürelerin de geçmesiyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Açıklanan orman kadastro çalışmaları ışığında dava konusu parselin içinde bulunduğu anlaşılan II nolu parselin, itirazları inceleme komisyonunca önceki ekip çalışmasının düzeltilmesine karar verilmiş olması nedeniyle 2. madde ile orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olmadığı ve daha sonra 1989 yılında yapılan çalışmalarda 2/B uygulamasına da konu edilmediği anlaşılmakta olup, çekişmeli taşınmazın hükmen tesciline ilişkin mahkeme kararının hüküm fıkrasında belirtilmeyen, ancak gerekçe kısmında yer verilen taşınmazın 2. madde ya da 2/B alanında olduğu yönündeki belirlemenin kesin hüküm olarak değerlendirilmesi de hukuken mümkün bulunmamaktadır. Zira, kesin hükmün varlığı için, her iki davanın taraflarının dava sebeplerinin ve ilk davadaki hüküm fıkrası ile diğer davadaki talep sonucunun aynı olması gerektiği gibi; kesin hükümle bağlılık, kural olarak hüküm fıkrasına münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında, çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesi ile orman sınırları dışına çıkarılan yerden olduğu yönündeki Yargıtay ilamının maddi hataya dayandığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca; davanın tapu kaydının beyanlar hanesine 2/B şerhi verilmesine yönelik olduğu ve taşınmazın 2. madde kapsamında veya 2/B alanında kalmadığı anlaşıldığına göre, Mahkemece taşınmazın 2/B ile orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olduğuna ilişkin şerh verilmesi yönündeki talebin de reddine karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçelerle yazılı şekilde bu talebin kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

12. ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 30.11.2022 tarihli ve 2022/415 Esas, 2022/466 Karar sayılı kararı ile; ... Kadastro Mahkemesi kararının eldeki dava yönünden kesin hüküm niteliğinde olmadığı, ancak teknik anlamda kesin hüküm etkisi göstermeyen bir hükmün ikinci bir davada kesin delil niteliği taşıdığı, dava konusu taşınmazın 1979 yılında orman sınırları dışında ziraat arazisi gösterilmesinden sonra 1989 yılında yapılan arazi kadastrosunun da tarla niteliği ile davacı adına tespit görmesi üzerine Maliye Hazinesi tarafından tespite itiraz edildiği, diğer yandan aynı mahallede bulunan ve aynı konumdaki başka taşınmazların 2/B niteliğinin tespiti için açılan ve kabul ile sonuçlanan davalarda verilen hükümlerin onanmasına ilişkin Yargıtay dairelerinin daha önceden vermiş olduğu çok sayıdaki onama kararının da hukuki güvenlik ve istikrar ilkesini zedeleyeceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

13. Direnme kararı süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Kanun’un 2/B maddesi ile orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre bu hususun tapunun beyanlar hanesine şerh verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Büyük bir öneme sahip olan ormanların korunması ve geliştirilmesi 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 169 uncu maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan madde uyarınca Devlet, ormanların korunması ve sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir. Devlet ormanların hepsi devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerdendir, bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

16. Diğer yandan ormanların hukuki durumu Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren yürürlüğe giren özel kanunlar ile de düzenleme altına alınmıştır. 1937 tarihli 3116 sayılı Orman Kanunu, Cumhuriyet döneminin ormanlarla ilgili ilk toplu mevzuatı olarak yürürlüğe girmiştir. Ormanın hukuki tanımı ilk defa bu Kanun'da yapılmış, 1938 yılında 3444 sayılı Kanun ile bazı maddeleri değiştirilmiş, 1945 yılında da 4785 sayılı Kanun ile orman tanımının yer aldığı 1 inci maddesinde değişiklik yapılarak Devlet Ormanları dışındaki özel ormanların bazı istisnalar hariç olmak üzere devletleştirilmesi esası getirilmiştir.

17. 08.02.1937 tarihli 3116 sayılı Orman Kanunu'nun 1 inci maddesinde orman; "Bu kanunun tatbikinde kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup da herhangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu hâlleri yerlerile beraber orman sayılır" şeklinde, 24.03.1950 tarihli 5653 sayılı Kanun ile değişik 1 inci maddesinde ise; "Kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup her hangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu hâlleri yerleriyle birlikte orman sayılır" şeklinde tanımlanmıştır. 31.08.1956 tarihli 6831 sayılı Orman Kanunu'nda da orman tanımına yer verilmiştir. Buna göre orman; "Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır" şeklinde tanımlanarak maddenin kapsamı daha da genişletilmiştir.

18. Ülkemizde orman kadastrosuyla ilgili olarak da ilk kez 3116 sayılı Orman Kanunu'nda düzenleme yapıldığı görülmektedir. Kanun'un ilk dört maddesinde yer verilen ormanın tarifi, taksimi ve murakabesine ilişkin düzenlemelerden sonra 5 inci maddesinde "ormanların sınırlanması" başlığı altında orman sınırlarını belirleme işlemlerinin, ikinci fıkrada ne şekilde oluşturulacağı açıkça belirtilen tahdit komisyonları tarafından yapılacağı, devam eden maddelerde komisyonların yaptıkları tahdit işlerini bir defter üzerinde tespit edecekleri, tahdit mazbata hülasalarının Resmi Gazete'de ilan edileceği, hududu gösteren kroki de dahil olduğu hâlde bunların birer suretinin alakalı belde ve köylerin münasip yerlerine talik olunacağı, asılma tarihinin belediyelerde belediye encümenlerinin, köylerde ise ihtiyar heyetlerinin tasdik edecekleri vesika ile tevsik olunacağı ve bu talikin şahsen tebliğ hükmünü taşıyacağı, ayrıca tahdit komisyonlarının kanunun tatbikatından itibaren her yıl en az 250 bin hektar orman üzerinde çalışmaları, sınırlama ve ayırma işinin nihayet beş sene içinde ikmalinin mecburi olduğu öngörülmüştür. Yine aynı Kanun'un 47 nci maddesinde umuma mahsus ormanların sınırlama işinin dahi 5 inci maddede yazılı tahdit komisyonları tarafından yapılacağı, hususi ormanlar bakımından ise sınırlama ve harita işlemlerinin 63 ve 64 üncü maddelerde açıklanan usullere uygun olarak orman sahipleri tarafından yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

19. 3116 sayılı Orman Kanunu ile 5653 sayılı Kanun'u yürürlükten kaldıran 6831 sayılı Orman Kanun'u ise 08.09.1956 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiş, bu Kanun'da ormanın tanımı yanında orman sayılmayan yerler de gösterilmiştir.1973 yılında ise 1744 sayılı Kanun ile yapılan değişikliklerle 15.10.1961 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş alanların orman sınırı dışına çıkartılmasına olanak sağlanmıştır. Bu yasal düzenleme nedeniyle genel anlamda 2/B olarak bilinen bu uygulamalar ilerleyen yıllarda 2896 ve 3302 sayılı Kanun'larla bazı değişikliklere uğrayarak günümüze kadar süre gelmiştir. Son düzenleme olan 3302 sayılı Kanun ile orman niteliğini kaybetmeye esas teşkil eden tarih 31.12.1981 olarak belirlenmiştir.

20. Nitekim Anayasa'nın 169 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında "Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz" hükmüne; 170 inci maddenin birinci fıkrasında da "Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımlarından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerle, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması; orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için Devlet eliyle anılan yerlerin ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir" hükmüne yer verilmiştir.

21. Özü itibariyle bir kadastro çalışması olarak görülen 2/B uygulaması, yani orman vasfını yitiren alanların orman sınırları dışına çıkarılması bir idari işlem niteliğini taşımaktadır. Bu uygulama sayesinde orman niteliğini kaybeden yerlerin atıl kalmasının önlenmesi yanında orman halkının kalkındırılmasının da amaçlandığı anlaşılmaktadır.

22. Bu aşamada 6831 sayılı Kanun'un 2/B maddesi uyarınca Hazine adına orman sınırları dışarısına çıkarılan yerlerin kullanım kadastrosu ile şayet var ise muhtesatın kime ait olduğunun belirlenmesi işlemlerine ilişkin mevzuatla birlikte 19.04.2012 tarihinde kabul edilen 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi Ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Degerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun (6292 sayılı Kanun) hükümlerine değinilmesi önem arz etmektedir.

23. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'na 15.01.2009 tarihli ve 5831 sayılı Kanun’un 8 inci maddesi ile eklenen Ek 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında, 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 20.06.1973 tarihli ve 1744 sayılı Kanun'la değişik 2 nci maddesi ile 23.09.1983 tarihli ve 2896 sayılı, 05.06.1986 tarihli ve 3302 sayılı Kanun'larla değişik 2 nci maddesinin (B) bendine göre orman kadastro komisyonlarınca Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin, fiili kullanım durumları dikkate alınmak ve varsa üzerindeki muhdesatın kime veya kimlere ait olduğu ve kim veya kimler tarafından ne zamandan beri kullanıldığı kadastro tutanağının beyanlar hanesinde gösterilmek suretiyle, bu Kanun'un 11 inci maddesinde belirtilen askı ilanı hariç diğer ilanlar yapılmaksızın öncelikle kadastrosu yapılarak Hazine adına tescil edileceği hükme bağlanmıştır.

24. "Kullanım kadastrosu" olarak isimlendirilen bu çalışmanın amacı, 2/B sahalarını, fiili kullanım durumlarını dikkate alarak parsellere ayırmak ve bu taşınmazları 2/B alanı olarak Hazine adına tescil ederken, taşınmazlar üzerinde fiili kullanımı bulunanları ve muhdesatları tespit ederek tapunun beyanlar hanesinde göstermektir.

25. 6292 sayılı Kanun’un 1 inci maddesinde Kanun’un amacı; 31.08.1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 2 nci maddesi gereğince, Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerlerin değerlendirilmesi, yeni orman alanlarının oluşturulması, nakline karar verilen Devlet ormanları içinde veya bitişiğinde bulunan köyler halkının yerleştirilmesi ve orman köylülerinin kalkındırılmasının desteklenmesi ile Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi olarak ifade edilmiş, 6831 sayılı Kanun’un 2 nci maddesine göre Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan yerler ile Hazineye ait tarım arazileri hakkında uygulanacağı açıklanmıştır.

26. 6292 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde yer alan hükümlere göre de; 2/B alanlarında bulunan taşınmazlar hakkında, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce düzenlenen veya bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra düzenlenecek güncelleme listelerine veya kadastro tutanaklarına ya da kesinleşmiş mahkeme kararlarına göre oluşturulacak tapu kütüklerinin beyanlar hanesine göre taşınmazların 31.12.2011 tarihinden önce veya sonra kullanıcısı ve/veya üzerindeki muhdesatın sahibi olarak gösterilen ve hak sahibi sayılan kişilerin, 6292 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 26.04.2012 tarihinden itibaren idareye başvurmaları sağlanarak, bu şekilde hak sahibi kişilerin mağduriyetlerinin önlenmesi ve bu taşınmazların da değerlendirilmelerine imkân sağlanması amaçlanmıştır.

27. Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde; çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede ilk orman kadastrosu 3116 sayılı Orman Kanunu hükümlerine göre 1942 yılında yapıldığı ve taşınmazın orman sınırları içinde kaldığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Vakıflar İdaresi tarafından Muratpaşa Vakfına ait tapu kaydına dayanılarak 1942 tahdidine itiraz edilmiş ise de Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığının hakem sıfatıyla verdiği 19.12.1947 tarihli ve 208 sayılı kararında sadece vakfın tapulu taşınmazları kapsamında kalan yerlere ilişkin olarak 8 Numaralı Orman Tahdit Komisyonu kararının iptal edilerek, bu yerlerin eskisi gibi Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tesciline karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla Vakıf tapusu kapsamı dışında kalan taşınmazlar yönünden tahdidin kesinleştiği ve geçerliliğini sürdürdüğü, 1952 yılında ise makiye tefrik çalışmalarının yapıldığı, makiye tefrik işleminin bir tespit niteliğinde olup orman sınırları dışına çıkarma işlemi olmadığı, bu husus bakımından Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.04.2010 tarihli ve 2004/1 Esas, 2010/1 Karar sayılı kararında açık şekilde “...3116 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp orman tahdidi içinde kaldığı kesinleşen, ancak, tapuya tescil edilmeyen yerlerde 5653 sayılı Kanun ile değişik 3116 sayılı Kanun hükümlerine göre maki komisyonlarının yaptığı işlemlerin bir tespit niteliği taşıdığına, teknik ve hukuki anlamda orman kadastro (tahdit) sınırı dışına çıkarma işlemi olmadığına...” karar verildiği görülmektedir.

28. Vakıflar Genel Müdürlüğünün itirazı nedeniyle verilen karar üzerine 1976 yılında orman kadastro komisyonunca "Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanlığının 19.12.1947 tarihli ve 208 nolu hakem kararı gereğince eski tahdit hattı iptal edilen Devlet ormanının tekrar kadastrosu yapılmak üzere" nitelendirilmesiyle 03.06.1976 tarihli işe başlama tutanağı ile orman kadastrosuna başlanılmış ve bu çalışma kapsamında 1942 yılında yapılan orman tahdidi sanki tamamen iptal edilmiş gibi kabul edilerek önce her iki çekişmeli taşınmazın da orman olarak sınırlandırıldığı, daha sonra 14.07.1976 tarihinde II nolu parsel sahası olarak 1744 sayılı 6831 sayılı Kanun'un Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Bu Kanuna 3 Ek Madde ile Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun'un (1744 sayılı Kanun) 2 nci maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarıldığı, tahdit ve 2 nci madde uygulamasının 15.07.1976 tarihinde ilan edildiği, bu çalışmaya süresi içinde itiraz edilmesi üzerine komisyonca 09.11.1976 tarihli itirazları inceleme tutanağında belirtildiği üzere “2 nolu parselin 6831 sayılı Kanun'un 1 inci maddesinin istisna fıkraları hükmüne giren yerlerden olduğu tespit edildiğinden, 2 nolu parsel ile içerisinde mevcut itirazlı sahanın 6831 sayılı Kanun'un orman saymadığı yerlerden olarak orman sınırları dışında bırakılmasına ve ekip tarafından yapılan işlemin bu şekilde düzeltilmesine” karar verilmek suretiyle orman sınırları dışında orman sayılmayan yerde bırakıldığı, söz konusu itiraz komisyon tutanağının 09.12.1976 tarihinde ilan edildiği, daha sonra 1989 yılında yapılan orman kadastrosu ve 2/B çalışmalarına ise dava konusu taşınmazın konu edilmediği dosya kapsamından anlaşılmaktadır.

29. Bu kapsamda; yapılan orman tahdidinin sadece Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanının hakem sıfatıyla verdiği 19.12.1947 tarihli ve 208 sayılı kararla Vakıflar İdaresinin dayandığı Muratpaşa Vakfına ait tapulu taşınmazlar yönünden iptal edildiği, vakıf tapusu kapsamı dışında kalan orman tahdidinin hâlen geçerliliğini sürdürdüğü, orman kadastro çalışmaları ışığında dava konusu parselin içinde bulunduğu anlaşılan II nolu parselin itirazları inceleme komisyonunca önceki ekip çalışmasının düzeltilmesine karar verilmiş olması nedeniyle 2 nci madde ile orman sınırları dışına çıkartılan yerlerden olmadığı ve 1989 yılında yapılan çalışmalarda 2/B uygulamasına da konu edilmediği açıktır. Çekişmeli taşınmazın hükmen tesciline ilişkin mahkeme kararı incelendiğinde ise hüküm fıkrasında belirtilmeyen, ancak gerekçe kısmında yer verilen ve taşınmazın 2 nci madde ya da 2/B alanında olduğu yönündeki belirlemenin kesin hüküm olarak değerlendirilmesinin hukuken mümkün olmadığı, ayrıca 1942 yılından beri orman sınırları içinde olan bir taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 2 nci veya 2/B maddesi gereği orman sınırları dışına çıkarılmasının ancak idarece usulüne uygun şekilde yapılacak işlemle mümkün olduğu, idarenin yaptığı bir tasarruf olmadan mahkemelerin orman sınırı içinde kalan bir taşınmazı orman sınırı dışına çıkarmasının teknik olarak mümkün olmadığı, somut olayda her ne kadar 1976 yılında 7 numaralı orman kadastro komisyonu taşınmazları hazine adına orman sınırı dışına çıkarmışsa da işleme itiraz olması üzerine aynı komisyonun bu işlemi iptal ettiği sonra da taşınmazları orman sınırı dışında bıraktığı, dolayısı ile çekişmeli taşınmazlar bakımından ayakta olan 2 nci madde çalışmasından söz edilemeyeceği, kesinleşen orman tahdidi içinde kalan bir taşınmazın orman sınırı dışında yani ziraat alanında bırakılmasının ise kanuni bir dayanağının olmadığı, dolayısı ile 7 numaralı komisyon tarafından yapılan hiçbir işleme değer verilemeyeceği ve çekişmeli taşınmazların hâlen 1942 yılında kesinleşen orman sınırları içinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

30. Hâl böyle olunca; çekişmeli taşınmazın 6831 sayılı Kanun'un 2 nci veya 2/B maddesi gereği orman sınırları dışına çıkarıltılan yerlerden olmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.

31. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; dava konusu taşınmaz ile komşu taşınmazlarda 1942 yılında orman tahdidi yapıldığı, taşınmazların kesinleşen orman tahdidi sınırları içerisinde kaldığı, sorunun 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 2/B maddesine göre orman sınırları dışına çıkarılmış olmasına karşın idarenin vakıflar ile ilgili orman tahdidinin iptali kararını yanlış değerlendirip, 2/B uygulamasını iptal ederek mükerrer orman tahdit uygulaması yapmasından kaynaklandığı, taşınmazın davacı veya murisi adına tespit edilmesi ve Hazine tarafından geçmişinin orman ve zilyetlikle kazanılamayacağı iddiası ile dava açılması üzerine mahkemece taşınmazın geçmişi orman ve 2/B niteliğinde görülerek Hazine adına tarla niteliği ile tescil edildiği, bu kararın kesinleştiği ve Hazine yönünden bağlayıcı olduğu, ayrıca bölgede benzer ve komşu taşınmazlar için mahkemelerce verilen kabul kararlarının tamamına yakınının Yargıtay (Kapatılan) 16, 20 ve 8 nci Hukuk Daireleri tarafından onandığı, az sayıda kalan dosyada taşınmaz yönünden görüş değiştirilerek bozma kararı verilmesinin hukuki güvenlik, hukuki istikrar ve aynı durumdaki kişiler arasında bulunması gereken eşitlik ilkesi ile bağdaşmayacağı, bu nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

32. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

33. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Yukarıda belirtilen gerekçelerle davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6217 sayılı Kanun'un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

18.10.2023 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

''K A R Ş I O Y''

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun mahkemenin direnme kararının bozulması yönündeki görüşüne katılamıyorum. Şöyle ki;

Dava, dava konusu taşınmazın 6831 sayılı Orman Kanun'u 2/B maddesi uyarınca orman sınırları dışına çıkarılması istemi olmayıp, mahkemece Maliye Hazinesi adına tescil kararıyla tarla niteliği ile oluşan tapu kaydının beyanlar hanesine 2/B şerhi verilmesi istemine ilişkindir.

1. Olayımızda dava konusu taşınmazın 1942 yılında yapılan orman tahdidinde orman sınırları içinde kaldığı, sadece Vakıflar İdaresince tahdide itiraz edildiği, bu itiraz yerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanının hakem sıfatıyla verdiği 19.12.1947 tarih ve 208 sayılı kararla, Vakıflar idaresinin davası ve dayandığı Muratpaşa Vakfına ait tapulu taşınmazlar yönünden tahdidinin iptal edildiği, bu tahdide karşı davacı ve/veya murisinin bir itirazı bulunmadığı, davacı ve/veya murisi yönünden orman tahdidinin kesinleştiği ve taşınmazın kesinleşen orman sınırları içinde kaldığı sabittir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 16.03.2006 tarih 2005/15158-2006/349 Karar sayılı kararı ve birçok kararında bu hususa değinilmiştir). 1976 yılında 7 No'lu orman aplikasyon ve 2/B kadastro komisyonunca dava konusu taşınmazın bulunduğu bölge 2/B madde uygulaması ile 1961 yılından önce orman niteliğini kaybettiği kabul edilerek P(II) Parsel numarası verilerek orman sınırları dışına çıkarılma işlemlerinin yapıldığı ancak ilan edilmezden önce vakıflarla ilgili tahdidin iptali kararı üzerine tüm tahdidin iptal edildiği kabul edilerek ikinci kez orman kadastrosu yapılarak orman sınırları dışında bırakıldığı, sonrasında taşınmazın kadastro tespitinde davacı taraf adına tespit gördüğü bu tespite karşı Hazinenin davası üzerine tarla niteliği ile Maliye Hazinesi adına tescil kararı verilmekle kesinleşen bu mahkeme kararı, sonucu itibariyle taşınmazın orman dışına çıkarılması sonucunu doğurmuştur. Bu durumda taşınmazın tapu kaydındaki beyanlar hanesine 6831 sayılı Orman Kanun'u 2/B maddesi uyarınca şerh verilmesinde yasal bir engel bulunmamaktadır.

2. Anayasaya göre, Mahkeme kararları gerekçesiz olamaz. Gerekçe hükmün ayrılmaz bir parçasıdır. Mahkeme gerekçesi, temyiz etmeyen taraflar için bağlayıcıdır. Hazinenin açtığı veya müdahil olduğu davanın taşınmazın geçmişinin orman olması ve zilyetlikle kazanılamayacak yerlerden olduğu gerekçesiyle reddi, Hazine'yi bağlar. Hazinenin açtığı dava, kesin hüküm teşkil etmese de temyiz etmeyen Hazine bakımından bağlayıcı olduğundan ve ... Kadastro Mahkemesinin kabulü de bu yönde olduğundan şerh verilmesine ilişkin talebinin kabulü gerekir. Ayrıca ... Kadastro Mahkemesince bir kısım kararlarında taşınmazın Hazine adına tesciline karar verirken taşınmazın geçmişinin orman ve 2/B niteliğinde olduğunu belirlendiğine ve gerekçesinde belirttiğine göre, davacının talebi, mahkemece eksik bırakılan hususun tamamlanması niteliğindedir.

3. 6292 sayılı Yasa, sosyal devlet ilkesinin bir gereği olarak orman köylülerinin desteklenmesini amaçlamıştır. Davanın kabulü ile taşınmazın zilyetleri taşınmazın rayiç bedelinden sadece doğrudan %25 indirimle satın alma hakkı kazanmaktadır. Yargıtay (Kapatılan) 16 ve 20. Hukuk Dairelerininin yukarıda açıklanan nedenlerle uzun yıllardır zilyetlerin açtığı tapuya 2/B şerhi verilmesine ilişkin mahkemelerin verdiği kabul kararlarını onaması sonucu, dava konusu taşınmazın bulunduğu bölgedeki taşınmazların büyük bölümüne ve taşınmazın komşularına 2/B şerhi verilmiştir. Yasa koyucu tarafından Dairelerin bu uygulamasını değiştirecek yeni bir yasal düzenleme yapılmamış ve direnmeye konu az sayıda dosya kalmış iken davaların reddi gerektiğine ilişkin Hukuk Genel Kurulunun bozma kararı, hukuk güvenliği, öngörülebilirlik, hukuki istikrar, kanun önünde eşitlik, yargının kişiler arasında eşit davranma yükümlülüğü ve sosyal devlet ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bu durum kişilerin devlete, adalete ve yargıya olan güvenini tamamen sarsacaktır.

Tüm bu nedenlerle mahkemenin direnme kararının yerinde olduğu düşüncesindeyim.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023517-e-2023966-k-sayili-karari