ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/511 E., 2024/534 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/511 E., 2024/534 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 23.10.2024 tarihli, 2023/511 E., 2024/534 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/511 E., 2024/534 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2015/29 E., 2015/731 K.

KARAR : Davanın reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 21.05.2014 tarihli ve

2014/4872 Esas, 2014/6669 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki temliken tescil, mümkün olmadığı taktirde tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen temliken tescil talebinin reddine, tazminat talebinin ise kesin hüküm sebebiyle usulden reddine ilişkin karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 09.12.1996 tarihli encümen kararına dayanarak davalı ile aralarında akdedilen 23.12.1996 günlü sözleşme uyarınca yüklendiği edimleri yerine getirerek dava konusu taşınmaz üzerine iki katlı otopark inşa ettiğini, sözleşmenin daha sonra 20.11.2003 tarihli encümen kararı ile iptal edildiğini, haksız feshin iptali ve tazminat ile alacak istemli açtığı davanın reddine karar verildiğini, iyiniyetle yaptığı bina değerinin zemin değerinden fazla olduğunu ileri sürerek öncelikle taşınmazın temliken tesciline, mümkün olmadığı takdirde ise 4721 sayılı Türk Medeni

Kanunu’nun (TMK) 723 üncü maddesi uyarınca 43.380,00 TL tazminatın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; temliken tescile dair kanuni koşulların oluşmadığını, malzemenin müvekkili tarafından sağlandığını, ayrıca otoparkın davacı kullanımında bulunduğu süreler içinde elde ettiği kâr ile yıpranma bedelinin dikkate alınması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı

6. Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.03.2013 tarihli ve 2012/295 Esas, 2013/171 Karar sayılı ile; taraflar arasında düzenlenen 23.12.1996 tarihli sözleşmenin eser sözleşmesi niteliğinde olduğu, sözleşme gereğince davacının taşınmazın başkasına ait olduğunu bildiği gibi yapmış olduğu imalat karşılığında sadece kırk dokuz yıllık kullanımı hak ettiğini de bilebilecek durumda olduğu, davacının TMK’nın 722 ve 724 üncü maddelerinde düzenlenen başkasının arsasına iyiniyetli inşaat yapan malzeme sahibi vasfı taşımadığı, bu sebeple TMK’nın 724 üncü maddesi kapsamında temliken tescil talep edilemeyeceği, sözleşme ve haksız fesih nedeniyle 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) 106, 108 ve 366 ncı maddeleri uyarınca menfi zararlarını ve kâr kayıplarını isteyebileceği, bu hususta TMK’nın 723 ve 724 üncü maddelerinden yararlanamayacağı, davacının tazminat talebi bakımından taraflar arasındaki bu ihtilafın ise aynı mahkemenin 2004/831 Esas, 2010/413 Karar sayılı kesinleşmiş kararı ile sonuçlandırıldığı, bu konuda taraflar arasında 6100 sayılı Hukuk Muhakemleri Kanunu’nun (HMK) 114/i maddesinde düzenlenen kesin hüküm dava şartının oluştuğu, kesinleşen bu davada eser sözleşmesinin haksız feshi nedeni ile tazminat ve kâr kaybı talebinin reddedildiği, artık bu talebin başka bir hukuki nitelendirmeye dayandırılarak TMK’nın 723 üncü maddesine göre istenemeyeceği gerekçesiyle temliken tescil talebinin esastan, tazminat talebinin ise kesin hüküm sebebiyle usulden reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 14. Hukuk Dairesinin 21.05.2014 tarihli ve 2014/4872 Esas, 2014/6669 Karar sayılı kararı ile;

“…1-Yapılan yargılamaya, toplanan deliller ve tüm dosya içeriğine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki mülkiyet aktarımına ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.

2-Davacının ikinci kademedeki tazminat istemine gelince;

Hukuk düzeninde istikrar sağlama amacı taşıyan kesin hüküm, hükme karşı yasa yollarının tükenmesi (şekli anlamda kesin hüküm) ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bir daha dava konusu yapılmaması (maddi anlamda kesin hüküm) şeklinde hukuk yargılama sistemimizde yer almaktadır.

Şekli anlamda kesinleşmeyi zorunlu kılan, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin yeniden dava konusu yapılamaması amacını güden maddi anlamda kesin hüküm 6100 sayılı HMK’nın 303. maddesinde düzenlenmiştir.

Anılan maddeye göre bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın, taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir.

Somut uyuşmazlıkta, taraflarca temyiz edilmeksizin kesinleşen Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.09.2010 tarih ve 2004/831 Esas 2010/413 Karar sayılı hükmü görülmekte olan davadaki tazminat istemi yönünden kesin hüküm kabul edilerek ikinci kademedeki istem reddedilmiştir. Anılan dava tarafları görülmekte olan davanın tarafları ile aynı olup, davacı Aydınspor Vakfı haksız olarak ihalenin feshedilmesi nedeniyle haksız feshin tespiti ile kar kaybına dayalı tazminat ve tesis bedelinin alınması istenmiş, mahkemece davacı istemlerinin reddine karar verilmiş ise de tazminat ve tesis bedeli isteminin ret gerekçesi taşınmazın davacı kullanımında bulunduğu nedenine dayanmaktadır. Görülmekte olan davada ise, dava konusu taşınmazdan davacının 26.05.2011 tarihinde tahliye edilmesinden sonra istemde bulunulduğu gibi tazminat isteminin hukuki dayanağı TMK'nın 723. maddesidir. Dolayısıyla, kesinleşen dava gerekçesi görülmekte olan davanın açılmasına engel oluşturmamaktadır. Bu nedenle, davacının tazminat istemi hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir …” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

9. Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.06.2015 tarihli ve 2015/29 Esas, 2015/731 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; taraflar arasındaki eser sözleşmesinin feshedildiği, tazminat talebinin eser sözleşmesine dayalı olduğu, bu talebin TMK’nın 723 üncü maddesindeki usule göre çözümlenmesinin herhangi bir fark yaratmadığı, her iki düzenlemede yer alan tazminat koşullarının aynı olduğu, davacının eseri meydana getiren akdin tarafı olarak haklarını sonuna kadar savunması nedeniyle kesin hüküm oluşmasına yol açtığı, bu durumun davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında görülen ve Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.09.2010 tarihli ve 2004/831 Esas, 2010/413 Karar sayılı kararı ile verilip kesinleşen ret kararının işbu davada TMK’nın 723 üncü maddesi kapsamında ileri sürülen tazminat talebi yönünden kesin hüküm teşkil edip etmediği, buradan varılacak sonuca göre anılan tazminat talebi yönünden kesin hüküm nedeniyle usulden ret kararı verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemeler ile hukuki kavram ve kurumların ortaya konulmasında yarar bulunmaktadır.

13. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan, başka bir deyişle dava açılabilmesi için değil mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler, bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler. Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.

14. Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 114 üncü maddesinde dava şartları düzenlenmiş olup maddenin birinci fıkrasının (i) bendinde, "Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması" da dava şartları arasında sayılmıştır. Bu hükme göre dava konusu uyuşmazlık hakkında kesin hüküm bulunuyorsa aynı konuda, aynı taraflar arasında ve aynı dava sebebine dayanılarak yeni bir dava açılamaz.

15. Kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların hem kesinleşme anı hem de gelecek için çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem davanın taraflarının hem Devletin hem de toplumun yararı vardır. Çünkü kişiler aralarındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla artık bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bunda Devletin de yararı vardır. Çünkü Devlet mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık ile tekrar tekrar meşgul edilmesini istemez (Ramazan Arslan / Ejder Yılmaz / Sema Taşpınar Ayvaz: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2016, s. 664).

16. Kesin hüküm itirazı davanın her aşamasında ileri sürülebilir ve mahkemenin de davanın her aşamasında kesin hükmün varlığını kendiliğinden gözetip davayı kesin hüküm bulunduğu (dava şartı yokluğu) gerekçesiyle reddetmesi gerekir. Yine kesin hüküm itirazı mahkemede ileri sürülmemiş olsa dahi ilk defa temyiz veya karar düzeltme aşamasında ve dahası bozmadan sonra da ileri sürülebilir ve tarafların iradesine de bağlı olmayan mutlak bir etkiye sahiptir. O nedenle kesin hükmün varlığının, yargılamanın bir kesiminde nazara alınmamış olması diğer bir kesiminde ele alınmasını engellemez (Baki Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, 2001, C. V, s. 4980 vd.).

17. Bu bağlamda kesin delil, tarafları ve hâkimi bağlayan, bu tip delillerle kanıtlanan olayın hukuksal doğru olarak kabul edilmesini gerektiren delillerdir. Hâkimin kesin delilleri takdir yetkisi yoktur; kesin delillerle ispatlanan hususu doğru kabul etmek zorundadır. Hukukumuzda kesin deliller sınırlı olup bunlar senet (HMK m. 205), yemin (HMK m. 229) ve kesin hükümdür (HMK m. 303). Kesin hüküm de aynı konuda daha sonra açılan davada kesin delil oluşturur (Kuru, C. II, s. 2034 vd).

18. Kesin hüküm kural olarak hüküm sonucuna (fıkrasına) münhasırdır ve gerekçeye sirayet etmez. Ancak gerekçe hükme ulaşmak için mahkemece yapılan hukuki ve mantıki tahlil ile istidlallerden (delillerden yargıya varma) ibaret kalmayıp hüküm fıkrası ile ayrılması imkânsız bir bağlılık içinde bulunuyor ise istisnaen bu kısmın da kesin hükme dâhil olduğunu kabul etmek gerekir. Hangi gerekçenin hüküm fıkrasına sıkı sıkıya bağlı olduğu her olayın özelliğine göre belirlenir.

19. Kesin hüküm şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Şekli anlamda kesin hüküm, sözü edilen karara karşı artık bütün olağan kanun yollarının kapandığı anlamına gelir. Bazı son kararlar verildikleri anda kesindirler (HMK m. 361). Kanun yolu açık olan bir karar, kanun yoluna başvurma süresi geçmekle de kesinleşir. Bir hüküm bir kere şekli anlamda kesinleşirse artık bu hükme karşı olağan kanun yollarına başvurulamaz. Bir kararın maddi anlamda kesinleşmesi için öncelikle şekli anlamda kesinleşmesi gerekir.

20. Maddi anlamda kesin hükmün koşulları HMK’nın 303/1 inci maddesinde açıklanmıştır. Buna göre “Bir davaya ait şekli anlamda kesinleşmiş olan hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için, her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir”. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere kesin hükmün ilk koşulu her iki davanın taraflarının aynı kişiler olması, ikinci koşulu müddeabihin aynılığı, üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır.

21. Kesin hükmün ikinci koşulu olan müddeabihin aynılığı, dava konusu yapılmış olan hakların aynı olmasıdır. Önceki dava ile yeni davanın müddeabihlerinin (konularının) aynı olup olmadığını anlamak için eski davada verilen kararın hüküm fıkrası ile yeni davada ileri sürülen talep sonucunun karşılaştırılması gerekir. Eski ve yeni davanın konusu olan maddi şeyler fiziksel bakımdan aynı olsa bile bu şeyler üzerinde talep olunan haklar farklı ise müddeabihlerin aynı olduğundan bahsedilemez.

22. Kesin hükmün üçüncü koşulu ise dava sebebinin aynı olmasıdır. Dava sebebi, hukuki sebepten farklı olarak davacının davasını dayandırdığı vakıalardır. Her iki davanın dayandığı maddi vakıalar (olaylar) aynı ise diğer iki koşulun da bulunması hâlinde kesin hükmün varlığından söz edilebilir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2020 tarihli ve 2017/3-1058 Esas, 2020/448 Karar, 30.03.2021 tarihli ve 2017/9(22)-3108 Esas, 2021/380 Karar ile 12.10.2021 tarihli ve 2017/(13)3-2665 Esas, 2021/1207 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

23. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı tarafından işbu dava öncesinde yine aynı davalı aleyhine, taraflar arasındaki sözleşmenin davalı tarafından feshinin haksız olduğunun tespiti ile ihale sonucu yapılan inşaat ve imalat karşılığında oluşan zarar ve taşınmazın kullanma hakkının sona ereceği tarihe kadar uğradığını iddia ettiği gelir kaybının tahsili talebiyle dava açılmış ve Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.09.2010 tarihli ve 2004/831 Esas, 2010/413 Karar sayılı kararı ile taraflar arasındaki sözleşmenin sonuçları itibariyle henüz ortadan kalkmadığı, bu itibarla davacı zararının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.

24. Her ne kadar mahkemece, Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.09.2010 tarihli ve 2004/831 Esas, 2010/413 Karar sayılı kararının işbu davada ileri sürülen tazminat talebi bakımından kesin hüküm teşkil ettiği kabul edilmiş ise de; her iki davanın tarafları aynı olmakla beraber öncelikle daha önce açılan dava dosyasında taraflar arasındaki sözleşmenin sonuçları itibariyle mevcudiyetini koruduğu ve bu sebeple davacının zararının henüz söz konusu olmadığı kabul edilmiş iken işbu davada sözleşmenin feshine ilişkin olgu artık taraflar arasında uyuşmazlık konusu değildir. Dolayısıyla işbu davada davacı tarafından dayanılan maddi vakıa, daha önce açılan davada dayanılan maddi vakıadan farklıdır.

25. Öte yandan önceki davada aynı zamanda işbu davanın konusu oluşturan taşınmazlar davacı zilyetliğinde iken işbu dava öncesinde aynı taşınmazların zilyetliği davalıya teslim edilmiştir. Bu çerçevede önceki davada davacı, taşınmazlar kendi zilyetliğinde iken tazminat talep etmiş olmakla birlikte mevcut davada davacı, taşınmazların zilyetliğini davalıya devrettikten sonra tazminat talebinde bulunmakla her iki davadaki dava tarihleri itibariyle tarafların maddi ve hukuki konumları farklılık arz etmektedir.

26. Bunun yanında önceki davada davacı, taraflar arasındaki sözleşmenin haksız feshine ilişkin iddiaya dayalı olarak uğranılan kazanç kaybı ile yapılan masrafları tazminat konusu olarak ileri sürmüş iken işbu davada sözleşmenin feshinin haklılığından bağımsız olarak TMK’nın haksız inşaata ilişkin 723 üncü madde hükmüne dayalı olarak tazminat talebinde bulunmuştur. Bu bağlamda her iki dava konusu inşa edilen yapılar fiziksel bakımdan aynı olmakla birlikte bu yapılar üzerinden talep olunan haklar farklı olduğundan her iki davada müddeabihlerin aynı olduğu söylenemez.

27. Netice itibariyle taraflar arasında görülen ve Aydın 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24.09.2010 tarihli ve 2004/831 Esas, 2010/413 Karar sayılı kararı ile verilip kesinleşen ret kararı, işbu davada TMK’nın 723 üncü maddesi kapsamında ileri sürülen tazminat talebi yönünden kesin hüküm oluşturmaz. Bu sebeple önceki davada verilen ve kesinleşen hüküm işbu davada ileri sürülen tazminat talebinin ileri sürülmesine engel teşkil etmeyeceğinden TMK’nın 723 üncü maddesi kapsamında ileri sürülen tazminat talebinin kesin hüküm nedeniyle usulden reddine karar verilmesi doğru değildir.

28. Hâl böyle olunca mahkemece; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

29. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3 üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

23.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023511-e-2024534-k-sayili-karari