ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/44 E., 2023/1210 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/44 E., 2023/1210 K. sayılı kararı
3 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 06.12.2023 tarihli, 2023/44 E., 2023/1210 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/44 E., 2023/1210 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/125 E., 2022/1038 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 11.11.2021 tarihli ve

2021/2142 Esas, 2021/6764 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraf vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin miras bırakanı ...'in kendisine bakıcı olarak evine yerleşen davalıya dava konusu 12 numaralı bağımsız bölümünü, hak ve alacaklarını, bankalar nezdindeki paralarını, annelerinden kalan altınları ve diğer menkullerini ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devrettiğini, bu işlemlerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığını, müvekkillerinin saklı paylarının ihlal edildiğini ileri sürerek ölünceye kadar bakma akdinin iptaline, 775 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 12 numaralı bağımsız bölümün miras payları oranında tapusunun iptali ile adlarına tesciline, mümkün olmadığı takdirde ise tenkise karar verilmesini, ayrıca davalı tarafından murisin hesaplarından alınan para, altın, döviz vs. için fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde; temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olmadığını, bakım borcunun yerine getirildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 15.01.2019 tarihli ve 2016/577 Esas, 2019/44 Karar sayılı kararıyla; dosya kapsamı ile tanık beyanları dikkate alındığında, davalının murise 2,5 yıl gibi bir süre ile baktığı, aynı ev içerisinde birlikte yaşadıkları, murisin ekonomik durumunun iyi olduğu, yurt dışından yüksek emekli maaşı aldığı, bakım tarihleri arasında davalının murise ait banka nezdinde bulunan 21.922,67 TL'yi 14.10.2014 tarihinde bankadan çektiği, ayrıca 2014-2015 yılları arasında Ziraat Bankasında bulunan 15.000 Euro'yu hesaptan çektiği, davalının murise bakarken ailesiyle birlikte murisin evinde yaşadığı, murise ait yazlığın da bu şekilde birlikte kullanıldığı, murisin dava konusu taşınmazı bakım akdiyle devrindeki amacının mirasçılarından mal kaçırmak olduğu, çekişme konusu taşınmazın temlikinin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile ... ili, ... ilçesi, ... mahallesi, 775 ada 1 parsel üzerinde bulunan 3. Kat 12 No.lu davalı adına kayıtlı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davacılar adına hisseleri oranında tapuya kayıt ve tesciline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 10.03.2021 tarihli ve 2019/729 Esas, 2021/397 Karar sayılı kararıyla; miras bırakanın çekişmeli taşınmazlar dışında başkaca malvarlığının bulunmadığı, davacılar ile arasının iyi olmadığı, yurt dışından 1000 Euro civarında emekli maaşı aldığı, gelirinin bakımını sağlamaya yetecek miktarda olduğu, ayrıca tüm malvarlığını devretmesinin makul sınırlar içerisinde değerlendirilemeyeceği, yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik olduğu, murisin hesaplarındaki paraların davalı tarafından çekildiği veya muris tarafından çekilerek davalıya verildiğinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, davacıların istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak, davanın kısmen kabulü ile tazminat talebinin reddine, ölünceye kadar bakma akdinin iptaline, dava konusu bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davacılar adına hisseleri oranında tapuya tesciline karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

2. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

"...Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, davacıların mirasbırakan babaları ...’in 31.07.2015 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak çocukları olan davacıların kaldığı, mirasbırakanın 12 numaralı bağımsız bölümü ölünceye kadar bakma akti ile davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir (818 s. Borçlar Kanunu'nun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer (TBK m. 614 (BK) m. 514))

Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 01.04.1974 günlü ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Mirasbırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.

Somut olaya gelince; davalı ... 'nin ölünceye kadar bakma akdi karşılığı taşınmazı devraldığı, mirasbırakan tarafından kendisine bakılmadığına yönelik bir iddiada bulunulmadığı, mirasbırakanın ekonomik durumunun iyi olmasının bakım akti yapılmasına engel oluşturmayacağı mirasbırakanın akdin yapıldığı tarihte başka taşınmazı bulunduğu gibi, devredilen taşınmazın değeri göz önünde tutulduğunda temlikin makul sınırlar içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, mirasbırakanın gerçek iradesinin kendisine baktırmak olduğu, mal kaçırma ve muvazaa iddiasının ispat edilemediği sonucuna varılmaktadır.

Hal böyle olunca, davacıların bütün taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacılar vekili, miras bırakanın, geride başkaca taşınmazının kalmadığını, ölünceye kadar bakma akdiyle tüm malvarlığını davalıya bıraktığını, miras bırakan tarafından davacıya ev alındığına dair tanık beyanlarının soyut nitelikte olduğunu, miras bırakanın banka hesaplarındaki paralarının davalı tarafından alındığını, buna yönelik iddialarının da dosya kapsamı ile sabit olduğunu, davanın tümden kabulü gerekirken tazminat isteklerinin reddine karar verilmesinin doğru olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı vekili, ölünceye kadar bakım sözleşmesindeki edimini yerine getirdiğini, temlikte muvazaanın bulunmadığını, davacıların saklı paylarının ihlal edilmediğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme Yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, miras bırakan tarafından bakıcısı olan davalıya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile yapılan dava konusu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun davacı tarafça ispat edilip edilemediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 19 uncu [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 18 inci] maddesinin birinci fıkrası, 6098 sayılı Kanun'un 611 inci ve devamı maddeleri

2. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı

2. Değerlendirme

1. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun, TBK) 19 [mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 18] maddesinin birinci fıkrası;

"Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır" şeklindedir.

3. Muvazaa kavramı, Türk Hukuk Lûgatında; ‘‘Anlaşmalı saptırma gerçek dışı durumlara gerçekmiş niteliğini kazandırma işlemi. Hukuksal bir işlem konusunda gerçek duruma aykırılıkta birleşilerek yapılan ortak açıklama (beyan) ya da ortaya konulan belgedir. Danışıklı işlem’’ şeklinde ifade edilmiştir (Türk Hukuk Kurumu, Türk Hukuk Lûgatı, Cilt I, Ankara, 2021, s. 819).

4. Muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmaları, şeklinde tanımlanabilir.

5. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.

6. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.

7. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve muris muvazaası olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır.

8. İlgili hukuk kısmına yer verilen 6098 sayılı Kanun'un genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay içtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas 1974/2 Karar sayılı kararı oluşturmaktadır.

9. Anılan İçtihadı Birleştirme Kararında sonuç olarak; “Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu'nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına” hükmedilmiştir.

10. 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, miras bırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.

11. Muris muvazaasında, miras bırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, miras bırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda tam muvazaa özelliği de taşınmaktadır.

12. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ise 6098 sayılı Kanun'un 611 inci (BK'nın 511 inci) maddesinde düzenlenmiş ve bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir mal varlığını veya bazı mal varlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşme şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere ölünceye kadar bakma sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir sözleşmedir. Diğer bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür. Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır.

13. Diğer yandan ölünceye kadar bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.

14. Ne var ki, muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık anlatımla, 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere bu muvazaa türünde miras bırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır. Bu nedenle bu tür uyuşmazlıkların çözümünde bakım borçlusuna yapılan temlikin gerçek yönünün, eş söyleyişle miras bırakanın gerçek irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması önemlidir. Bunun için de miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul nedeninin bulunup bulunmadığı, bakım borçlusu ve diğer mirasçılarla ilişkileri, murisin yaşı, sağlık durumu, temlik edilen malın tüm mamelekine oranı gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

15. Muris muvazaasına dayalı bir davanın kabul ile sonuçlanabilmesi için miras bırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarihli ve 1974/1 Esas, 1974/2 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararını uygulama olanağı bulunmamaktadır.

16. Bu tür davalarda ispat yükü ise muvazaanın varlığını iddia eden tarafa aittir. Gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6 ncı maddesindeki “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür” hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 190/1 inci maddesindeki “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir” hükmü uyarınca, miras bırakanın yaptığı temlikteki gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu, bu hususu ileri süren davacı taraf kanıtlamalıdır.

17. Dava açan mirasçılar, miras bırakan ile davalı arasındaki sözleşmenin dışında olduklarından üçüncü kişi konumundadırlar. Bu nedenle iddialarını tanık dâhil olmak üzere her türlü delille kanıtlamaları mümkündür. Kanunen kendilerine intikal etmesi gereken miras haklarına, miras bırakan tarafından muvazaalı olarak yapılan sözleşme ile engel olunduğundan bu sözleşmenin muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini istemekte hukuki yararlarının bulunduğu açıktır.

18. Yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; miras bırakan ... 09.08.2016 tarihinde ölmüş ve geriye mirasçı olarak kızları olan davacılar Şehnaz ve Binnaz kalmıştır.

19. Dosya kapsamından; miras bırakanın hem yurt dışından hem de Türkiye’den maaş aldığı, ekonomik durumunun iyi olduğu, miras bırakan ile kızları olan davacılar arasında husumet bulunduğu, eşi öldükten sonra kendisini yalnız hissettiği, bakıcısı olan davalının aile efradı ile aynı evde birlikte oturdukları, miras bırakanın ... ili, ... ilçesi, ... Mahallesi, 775 ada 1 parsel sayılı taşınmazda bulunan 12 numaralı daireyi, ... ilçesi, ... mahallesi, 1483 ada 7 parsel sayılı taşınmazda bulunan 9 No.lu bağımsız bölümü, tüm menkul mallarını, Türkiye Cumhuriyeti hudutları dahilinde bulunan Ziraat Bankası merkez ve şubelerindeki vadeli, vadesiz, euro ve dolar hesaplarındaki paranın ölümü anındaki bakiyesini ... 4. Noterliğince düzenlenen 05.01.2015 tarihli ve ... yevmiye numaralı ölünceye kadar bakma akdi ile bakıcısı olan davalıya temlik ettiği, tapuda 15.06.2015 tarih ve 14429 yevmiye No.lu ölünceye kadar bakma akdi ile 775 ada 1 parseldeki 12 numaralı dairenin davalı adına tescil edildiği, 1483 ada 7 parsel sayılı taşınmazda bulunan 9 No.lu bağımsız bölümün ise davacılar adına intikalen tescilli olduğu, devredilen taşınmazlar ile hak ve alacakların murisin tüm malvarlığını oluşturduğu anlaşılmaktadır.

20. Miras bırakanın asıl irade ve amacının tespit edilmesi için kural olarak, miras bırakanın elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın tüm mamalekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması zorunludur.

21. Bu durumda; davalının iki buçuk yıl gibi bir süreyle davacıların babası olan miras bırakana baktığı, kendi ailesiyle birlikte miras bırakanın evinde yaşadıkları, devredilen taşınmazlar ile hak ve alacakların murisin tüm malvarlığını oluşturduğu, davacılar ile muris arasında husumet bulunduğu, muris yurt dışından ve yurt içinden maaşı aldığından gelirinin bakımını sağlamaya yetecek miktarda olduğu, tüm malvarlığını devretmesinin makul sınırlar içerisinde değerlendirilemeyeceği, yapılan temliklerin mirasçılardan mal kaçırmaya yönelik olduğu, ancak murisin hesaplarındaki paranın davalı tarafından çekildiği veya muris tarafından çekilerek davalıya verildiğinin ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır.

22. Yukarıda anılan tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde, eldeki davada ispat yükü kendisinde olan davacı tarafın miras bırakanın çekişmeli temlik ile mirastan mal kaçırma amacıyla hareket ettiği ve işlemin muvazaalı olduğunu kanıtladığından bahisle davanın kısmen kabulüne dair verilen direnme kararı yerinde bulunmuştur.

23. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; miras bırakanın dava konusu taşınmazları dışında başka taşınmazlarının da bulunduğu, davalının ölünceye kadar bakma akdi karşılığında taşınmazı devraldığı, miras bırakan tarafından kendisine bakılmadığına yönelik bir iddiada bulunulmadığı, murisin ekonomik durumunun iyi olmasının ölünceye kadar bakma akdi yapılmasına engel oluşturmayacağı, devredilen taşınmazın değeri dikkate alındığında temlikin makul sınırlar içinde kaldığı, miras bırakanın gerçek iradesinin kendisine baktırmak olduğu, mal kaçırma ve muvazaa iddiasının ispatlanamadığı, direnme kararının açıklanan nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

24. O hâlde, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından verilen direnme kararı yasal düzenleme ve ilkelere uygun olup, yerindedir.

25. Hâl böyle olunca, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar ile davalı vekillerinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,

Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

06.12.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

''K A R Ş I O Y''

Dava, ölünceye kadar bakım akti nedeniyle temlik edilen taşınmazın muris muvazaası hukuki sebebine dayalı iptal tescili isteğine ilişkindir.

Sayın çoğunluk ile aramızda oluşan uyuşmazlık, bakım aktinin gerçekten bakım amacıyla mı, yoksa muris muvazaasının kılıfı olarak mı yapıldığı noktasında toplanmaktadır.

Ölünceye kadar bakım akti ve muris muvazaasına ilişkin ilkelere sayın çoğunluk görüşünde ayrıntılı olarak yer verilmesi nedeniyle burada yeniden yazılmasına gerek görülmemiştir.

Bakım alacaklısının, tek mal varlığı olan çok kıymetli bir taşınmazını (örneğin Boğaz kenarındaki yalısını) kendisine baktırmak için devretmesinde muvazaa ihtimali çok yüksek iken, bir başka bakım alacaklısının yine tek mal varlığı olan orta hâlli (örneğin sokak arasındaki 3+1 dairesini) konutunu temlik etmesinde muvazaa kastı olmayabilecektir.

Somut olayda da bakım alacaklısı 80 yaşının üzerindedir. Çocukları ve torunları kendisi ile ilgilenmemişler bakımına yanaşmamışlardır. Böyle bir durumda bakım borçlusuna makul bir ev vermek suretiyle kendisine baktırması hadisesinde ölünceye kadar bakım aktinin muvazaalı olarak yapıldığından bahsetmenin mümkün olmayacağı düşüncesiyle sayın çoğunluğun onama görüşüne katılmıyoruz.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-202344-e-20231210-k-sayili-karari