ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/409 E., 2023/826 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/409 E., 2023/826 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 20.09.2023 tarihli, 2023/409 E., 2023/826 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/409 E., 2023/826 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

SAYISI : 2022/210 E., 2022/589 K.

KARAR : Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 19.10.2015 tarihli 2014/15481 Esas ve 2015/28965 Karar sayılı BOZMA kararı

1.Taraflar arasındaki İşçilik alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 3. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekilinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca usulden bozulmuştur.

3. Mahkemece Hukuk Genel Kurulu kararında belirtilen usuli eksiklik tamamlanarak yeniden direnme kararı verilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

4. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

5. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı işveren nezdinde 1. Tip iş sözleşmesi ile çalıştığını, davalının baskıları sonucu ikale sözleşmesi imzalayarak işten ayrıldığını, toplu iş sözleşmelerinde öngörülen zamların uygulanmadığını ileri sürerek ücret, ilave tediye ve ikramiye alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

6. Davalı vekili cevap dilekçesinde; 1. Tip iş sözleşmesinde yer alan ücret artışlarına ilişkin maddenin emredici bir düzenleme olmayıp ücret artışını belirleme yetkisinin İcra Kuruluna ait olduğunu, hiçbir çalışana zam uygulanmadığından eşit davranma ilkesine aykırı davranılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı

7. Ankara 3. İş Mahkemesinin 18.02.2014 tarihli ve 2012/110 Esas, 2014/135 Karar sayılı kararı ile; davalıya ait iç düzenlemeler, Kapsam Dışı Personel Yönetmeliğinin 4 üncü maddesi ve genelgeler gereği davacının aylık ücretine 15.12.2007 tarihinden geçerli olarak 7. dönem Toplu İş Sözleşmesinde öngörülen ücret zamların yansıtılması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

8. Ankara 3. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay (Kapatılan) 22. Hukuk Dairesinin 19.10.2015 tarihli ve 2014/15481 Esas, 2015/28965 Karar sayılı kararı ile davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra; “…2-Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.

6100 sayılı Kanun'a göre süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı def'inin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı def'ine davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı def'i dikkate alınmaz.

Somut olayda davacının 22.04.2013 tarihli ıslah dilekçesinin davalıya 07.05.2013 tarihinde tebliğ edildiği, davalının 16.05.2013 tarihi itibariyle süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğunun anlaşılmasına göre mahkemece ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı def'i değerlendirilerek karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı

10. Bozma kararından sonra dosyanın tevzi edildiği Ankara 25. İş Mahkemesinin 14.04.2016 tarihli ve 2016/932 Esas, 2016/362 Karar sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

11. Ankara 25. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekilinin temyiz isteminde bulunması üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2021 tarihli ve 2016/(22)9-2681 Esas, 2021/469 Karar sayılı kararı ile “…32. Somut olayda; Özel Dairece, davacının 22.04.2013 tarihli ıslah dilekçesinin davalıya 07.05.2013 tarihinde tebliğ edildiği, davalının 16.05.2013 tarihi itibariyle süresinde zamanaşımı def'inde bulunduğunun anlaşılmasına göre mahkemece ıslaha karşı ileri sürülen zamanaşımı def'i değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğu, mahkemece önceki kararın gerekçesi ile bozma kararına yer verildikten sonra, “...Mahkememizce Yargıtay bozma ilamına direnilmesine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” yazılmak suretiyle direnme kararı verildiği, bu hâli ile Anayasa'nın ve HMK'nın aradığı anlamda herhangi bir gerekçe oluşturulmadan sadece "direnildiği" belirtilerek verilen direnme kararının Özel Daire bozma kararının hangi neden ya da nedenlerle yerinde olmadığına ilişkin açıklama ve gerekçe içermediği görülmüştür.

33. Bu durumda mahkemece yapılacak iş, Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ile ona koşut düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesindeki hükümler gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma nedenlerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.

34. Hâl böyle olunca, yukarıda açıklanan Anayasal ve yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere karar usulden bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar usulden bozulmuştur.

12. Ankara 25. İş Mahkemesinin 08.03.2022 tarihli ve 2021/221 Esas, 2022/99 Karar sayılı kararı ile; Özel Daire bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra davalının ıslaha karşı zamanaşımı definin dikkate alındığı 02.02.2022 tarihli bilirkişi ek raporuna itibar edildiği belirtilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

13. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 29.06.2022 tarihli ve 2022/7808 Esas, 2022/8489 Karar sayılı kararı ile; direnme kararı verildikten sonra söz konusu karar esas yönünden bozulmadan başka bir karar verilmesinin mümkün olmadığı, Hukuk Genel Kurulunca direnme kararının esastan incelenmediği gözetilerek direnmeye uygun karar verilmesi gerekirken direnmeden dönülerek bozma kararı doğrultusunda hüküm kurulmasının usuli kazanılmış hak ihlâline yol açtığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.

14. Ankara 25. İş Mahkemesinin 22.11.2022 tarihli ve 2022/210 Esas, 2022/589 Karar sayılı kararı ile; Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra ıslah dilekçesinin tebliğ edilmesi üzerine davalı vekilinin ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunduğu, davacı tarafça dava ve ıslah dilekçesi ile talep edilen alacak kalemleri zamanaşımına uğramadığından davalı vekilinin zamanaşımı definin yerinde olmadığı, 11.04.2013 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi

15. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

16. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, davacının ıslah talebine karşı davalı vekili tarafından ileri sürülen zamanaşımı definin mahkemece dikkate alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

17. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce Mahkemece direnme adı altında verilen kararın yeni hüküm olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış, yapılan görüşmelerde direnme kararının yeni hüküm niteliğinde olmadığı ve ön sorunun bulunmadığı oy çokluğu ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE

18. Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemeler ve kavramlar üzerinde kısaca durulmasında fayda bulunmaktadır.

19. Islah, taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir (Kuru, Baki: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. IV, İstanbul 2001, s. 3965). Islah kurumu, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağının katılığından ileri gelen sakıncaları önleyen ve kurala getirilen istisnalardan biridir. Islah, istisnaî nitelik taşıdığından her usul işleminin değiştirilmesi için ıslaha gitmeye gerek yoktur. Islah sadece, iddianın ve savunmanın değiştirilmesi yasağının kapsamına giren konularda olur (Arslan, Ramazan/..., Ejder/Taşpınar Ayvaz, Sema/Hanağası, Emel; Medeni Usul Hukuku, Ankara 2020, s. 532).

20. Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 176 ve devamı maddelerinde ıslah kurumu ayrıntılı şekilde düzenlenmiş; 176 ncı maddede davanın her iki tarafının da yargılama usulüyle ilgili bir işlemini kısmen veya tamamen ıslah edebileceği, ancak aynı dava içerisinde bu yola sadece bir kez başvurulabileceği; 177 nci maddede tahkikata tabi olan davalarda tahkikatın bitimine kadar ıslah yapılabileceği hüküm altına alınmıştır.

21. Islah, taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini, bir defaya mahsus olmak üzere kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan ve karşı tarafın onayını gerektirmeyen bir yoldur. Bir başka deyişle ıslah, iyiniyetli tarafın davayı açtıktan veya kendisine karşı bir dava açıldıktan sonra öğrendiği olgularla ilgili yanlışlıklarını düzeltmesine, eksiklikleri tamamlamasına, bu çerçevede yeni deliller sunabilmesine olanak sağlayan bir kurumdur.

22. Islahın konusunun tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu bir gerçek olduğuna göre, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin (davada talep olunan miktarın) artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup ıslahın konusudur (Kuru, s. 4035).

23. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Islahın zamanı ve şekli” başlıklı 177 nci maddesi, 28.07.2020 tarihinde yürürlüğe giren 7251 sayılı Kanun ile değiştirilmeden önceki hâli; “(1) Islah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir.

(2) Islah sözlü veya yazılı olarak yapılabilir. Karşı taraf duruşmada hazır değilse veya ıslah talebi duruşma dışında yapılıyorsa, bu yazılı talep veya tutanak örneği, haber vermek amacıyla karşı tarafa bildirilir.” şeklinde iken 7251 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile birinci fıkradan sonra gelmek üzere “(2)(Ek:22/7/2020-7251/18 md.) Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması hâlinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukukî durum ortadan kaldırılamaz.” hükmü eklenmiş ve diğer fıkra buna göre teselsül ettirilmiştir.

24. Diğer taraftan, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanmakta iken HMK’nın 447 nci maddesi ile diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama usulüne atıf yaptığı hâllerde bu Kanun’un basit yargılama usulü ile ilgili hükümlerinin uygulanacağının düzenlenmesi karşısında iş mahkemelerinde artık basit yargılama usulü uygulanmaktadır. Basit yargılama usulü HMK’nın 316 vd. maddelerinde düzenlenmiş olup 322 nci maddesinde de basit yargılama usulü ile ilgili hüküm bulunmayan hâllerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı belirtilmiştir.

25. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Dilekçelerin verilmesi” başlıklı 317 nci maddesi uyarınca “(1) Dava açılması ve davaya cevap verilmesi dilekçe ile olur.

(2) Cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak mahkeme durum ve koşullara göre cevap dilekçesinin bu süre içinde hazırlanmasının çok zor yahut imkânsız olduğu durumlarda, yine bu süre zarfında mahkemeye başvuran davalıya, cevap süresinin bitiminden itibaren işlemeye başlamak, bir defaya mahsus olmak ve iki haftayı geçmemek üzere ek bir süre verebilir. Ek cevap süresi talebi hakkında verilen karar taraflara derhâl bildirilir”.

26. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı” başlıklı 319 uncu maddesine göre de; “İddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı dava açılmasıyla; savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar”. HMK’nın 322 nci maddesi atfıyla basit yargılama usulünde de uygulanan HMK’nın 141 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise “İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır”.

27. Bu noktada zamanaşımı kavramına ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

28. Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) 125-140 ıncı, 6098 Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 146-161 inci maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup alacak hakkının alacaklı tarafından yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmemesi hâlinde dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun kalınması sonucunu doğurur.

29. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir defide bulunması şarttır (Reisoğlu, Safa: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s. 334 vd.; Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/..., Ejder: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s. 304 vd.; Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s. 346 vd.; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s. 323; Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2020 tarihli ve 2017/13-650 E., 2020/301 K., 05.02.2019 tarihli ve 2018/21-523 E., 2019/70 K. ve 03.05.2006 tarihli ve 2006/4-232 E., 2006/269 K. sayılı kararları).

30. Bu aşamada ifade etmek gerekir ki, 4857 sayılı İş Kanunu’ndan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı İş Kanunu’nda ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği hâlde, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 32 nci maddesinin sekizinci fıkrasında ücret alacaklarında zamanaşımı süresinin beş yıl olduğu açıkça belirtilmiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’ndan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları ise 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 126 ncı maddesi uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. 01.06.2012 tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 147 nci maddesi ise ücret gibi dönemsel nitelikte ödenen alacakların beş yıllık zamanaşımına tabi olacağını belirtmiştir.

31. Somut olayda davacı vekili 22.04.2013 harç ve havale tarihli dilekçesi ile 11.04.2013 tarihli bilirkişi ek raporunda hesaplanan miktarlar üzerinden davasını ıslah etmiş, ıslah dilekçesinin davalı vekiline 13.05.2013 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine davalı vekili süresinde sunduğu 16.05.2013 havale tarihli dilekçesi ile ıslahla talep edilen alacakların zamanaşımına uğradığını belirterek ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunmuştur.

32. Öncelikle belirtmek gerekir ki, dava dilekçesinde ücret, ilave tediye ve ikramiye alacakları bakımından 2007, 2008, 2009, 2010 ve 2011 yılları için ayrı ayrı ve üç alacak için her yıl 500,00 TL olmak üzere toplam 2.500,00 TL talep edilmiştir. Davacının davasını ıslah ettiği 22.04.2013 tarihi itibariyle beş yıllık zamanaşımı süresi dikkate alındığında 22.04.2008 tarihinden önce doğmuş olan alacakların dava dilekçesinde talep edilen miktarı aşan kısmının zamanaşımına uğradığı açıktır.

33. Bu itibarla Mahkemece, yukarıda açıklandığı şekilde davalı vekilinin ıslaha karşı zamanaşımı defi dikkate alınarak oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.

34. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

35. Diğer taraftan dava tarihi “10.02.2012” olduğu hâlde gerekçeli karar başlığında “03.12.2015” olarak gösterilmiş ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata olarak değerlendirilmiş ve esasa etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.

36. O hâlde direnme kararı bozulmalıdır.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3 üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429 uncu maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

20.09.2023 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023409-e-2023826-k-sayili-karari