Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/404 E., 2023/855 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 27.09.2023 tarihli, 2023/404 E., 2023/855 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/404 E., 2023/855 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1311 E., 2022/1468 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 18.11.2019 tarihli ve
2018/240 Esas ve 2019/8689 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş ve dosya İlk Derece Mahkemesine gönderilmiş, İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyularak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin bozmaya uyarak verdiği karar fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda ortadan kaldırılarak dosya Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin davalı ... ...’a ait işyerinde 01.06.2012 tarihinde dikişçi ve makineci olarak çalışmaya başladığını, davalı şirketin kurulmasından 01.08.2013 tarihine kadar davalı şirkette çalıştığını ancak çalışmalarının Kuruma bildirilmediğini, müvekkilinin hizmet cetvelinden sözü edilen tarihler arasında adına dava dışı iki ayrı şirketten bildirim yapıldığını gördüğünü ileri sürerek davalılara ait işyerinde 01.06.2012-01.08.2013 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1. Davalılar usulüne uygun tebligata rağmen cevap dilekçesi sunmamış ve duruşmalara katılmamıştır.
2. Fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; davacı adına uyuşmazlık konusu dönemde dava dışı işverenler tarafından yapılan bildirimlerin bulunduğunu, bu bildirimlerin bir kısım çalışmalarının iptal edildiğini, davacının Kurumdan denetim talebinde bulunması ve denetim raporunun bekletici sorun yapılması ayrıca eldeki dava kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle resen araştırma yapılmasının ve fiili çalışma olgusunun ispatlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 06.12.2016 tarihli ve 2015/190 Esas, 2016/548 Karar sayılı kararı ile; tanık beyanları, 28.08.2014 tarihli denetmen raporu ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının davalı şirkette 01.06.2012-01.08.2013 tarihleri arasında hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle çalıştığı, bu dönem içerisinde davacı adına dava dışı işverenler tarafından yapılan bildirim bulunmasına rağmen fiili çalışmasının olmadığı, davacı tarafından Kuruma bildirilen prime esas kazancın aksinin ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının davalı şirkete ait işyerinde 01.06.2012-01.08.2013 tarihleri arasında 421 gün hizmet akdi ile ve asgari ücretle çalıştığının ve bu çalışmalarının Kuruma bildirilmediğinin tespitine, davalı ... ... yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 17.11.2017 tarihli ve 2017/141 Esas, 2017/1499 Karar sayılı kararı ile; davacı adına 01.06.2012-30.01.2013 tarihleri arasında ... Teks. Tem. Hırd. Demir Doğ. San. Tic. Ltd. Şti. (... Teks. Ltd. Şti.) ve 03.02.2013-01.08.2013 tarihleri arasında ... Teks. Gıda Ürün San. Tic. Ltd. Şti. (... Teks. Ltd. Şti.) unvanlı işyerlerinden bildirimlerin yapıldığı, davalı işverenlerce Kuruma bildirimde bulunulmadığı, 28.08.2014 tarihli denetmen raporuna istinaden dava dışı ... Teks. Ltd. Şti’ye ait işyerinin sahte olup olmadığı konusunda denetim isteminde bulunulduğu, ayrıca dava dışı ... Teks. Ltd. Şti’ye ait işyeri için de denetim istendiği, bordro tanıklarının davacının davalı şirkette fiilen çalıştığını beyan ettikleri, davacının uyuşmazlık konusu dönemde bildirim yapılan dava dışı işyerlerinde davacının fiili çalışmasının olmadığı, davalı Berin ...’ın ise dava konusu dönemde işveren sıfatının bulunmadığı, sonucu itibariyle ilk derece mahkemesi kararının usul ve yasaya uygun olduğu ancak tüm bilgi ve belgeler toplanmaksızın karar verildiğinden yeniden esas hakkında hüküm kurulması gerektiği gerekçesiyle fer’i müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulü ile davacının davalı şirkete ait işyerinde 01.06.2012-01.08.2013 tarihleri arasında 421 gün hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle çalıştığının ve bu çalışmalarının Kuruma bildirilmediğinin tespitine, davalı ... ... yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “..Dosya kapsamı incelendiğinde, davacı, davalılara ait işyerinde 01.06.2012 tarihinden 01.08.2013 tarihine kadar aralıksız olarak çalıştığı halde, hiç çalışmadığı işyerlerinden sigortalı gösterildiğini hali hazırda prim ödeme gün sayısının iptali veya ileride emekli aylığının kesilmesi riski altında bulunduğunu ileri sürerek 01.06.2012 tarihinden 01.08.2013 tarihine kadar davalılara ait işyerlerinde çalıştığının tespitine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmış olup, davacının tespitini istediği tarihler arasında 1421761.35 sicil nolu .... Teks. Hırd. Demir Doğ. San. Tic. Ltd. Şti.'nde 01.06.2012-30.01.2013 tarihleri arasında 240 gün, 1113669.35 sicil nolu ... Teks. Gıda. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti'nde 03.02.2013-01.08.2013 tarihleri arasında 175 gün bildirim yapıldığı anlaşılmıştır. Yargılamaya konu husus bildirim yapılan ... Teks. Hırd. Demir Doğ. San. Tic. Ltd. Şti. ile ... Teks. Gıda. Ürün. San. Tic. Ltd. Şti.'nin hak alanını ilgilendirdiğinden, 6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 124. maddesinde “…maddi bir hatadan kaynaklanan veya dürüstlük kuralına aykırı olmayan taraf değişikliği talebi, karşı tarafın rızası aranmaksızın hâkim tarafından kabul edilir. Dava dilekçesinde tarafın yanlış veya eksik gösterilmesi kabul edilebilir bir yanılgıya dayanıyorsa, hâkim karşı tarafın rızasını aramaksızın taraf değişikliği talebini kabul edebilir…” hükmü uyarınca, ... Teks. Hırd. Demir Doğ. San. Tic. Ltd. Şti. ile ... Teks. Gıda Ürün. San. Tic. Ltd. Şti.'ne usulüne uygun şekilde husumet yöneltilmeli, ilgili şirketlerin göstereceği bütün deliller toplandıktan sonra, tüm deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
O hâlde, feri müdahil Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve sair yönler incelenmeksizin İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle sair yönler incelenmeksizin BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine ve kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 18.11.2021 tarihli ve 2020/15 Esas, 2021/435 Karar sayılı kararı ile; bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda önceki gerekçeye ilaveten ... Teks. Ltd. Şti. unvanlı işyerinden yapılan bildirimlerin sahte olduğuna ilişkin denetmen raporuna istinaden bu işyeri tarafından davacı adına yapılan bildirimlerin iptal edildiği anlaşıldığından sözü edilen şirketin davaya dâhil edilmediği, öte yandan 31.07.2017 tarihli denetmen raporunda ... Teks. Ltd. Şti’nin davalı şirketin alt işvereni olduğundan müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları, bu şirketten 2012 yılı 12 inci ayından itibaren yapılan bildirimlerin davalı şirket adına açılacak alt işveren dosyasına aktarılması gerektiğinin belirtildiği, bu işyerinden yapılan bildirimlerin iptal edilmediği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının davalı şirkette 01.06.2012-01.08.2013 tarihleri arasında 421 gün hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle çalıştığının, 03.02.2013-01.08.2013 tarihleri arasında 175 günlük kısmının davalı şirketin alt işvereni ... Teks. Ltd. Şti. tarafından bildirildiğinin, 246 günlük çalışmasının Kuruma bildirilmediğinin tespitine, davalı ... ... yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmiştir.
C. Özel Daire Ortadan Kaldırma Kararı
1.İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2.Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 29.03.2022 tarihli ve 2022/2457 Esas, 2022/4448 Karar sayılı kararı ile;
"...Bilindiği üzere, 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanunun 25 ve geçici 2'inci maddeleri uyarınca kurulan ve yargı çevreleri belirlenen Bölge Adliye Mahkemeleri, 20.07.2016 tarihinde göreve başlamıştır. Bu tarihten sonra istinaf kanun yolu, adli yargı sistemi içerisinde yerini almış olup, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden sonra verilen kararlar hakkında artık istinaf yoluna başvurulabilir.
6100 sayılı HMK'nın 341. vd. maddelerinde istinaf yoluna başvurulabilen kararlar, 361 ve 362. maddelerinde de temyiz edilebilen ve temyiz edilemeyen kararlar belirlenmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353. maddesinde de, Bölge Adliye Mahkemesince duruşma yapılmadan verilecek kararlar belirtilmiş ve maddenin ilk fıkrasının “b” bendinin 2. alt bendinde;
“….b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;
1)İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,
2)Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,
3)Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir.” hükümleri mevcuttur.
Diğer taraftan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesinin ikinci fıkrasına göre bölge adliye mahkemesinin düzelterek veya yeniden esas hakkında verdiği karar Yargıtay’ca tamamen veya kısmen bozulduğu takdirde dosya, kararı veren bölge adliye mahkemesi veya uygun görülen diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderilir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasına göre de bölge adliye mahkemesi, peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.
İnceleme konusu eldeki davada, davacı davalılara ait işyerinde 01.06.2012-01.08.2013 tarihleri arasında çalıştığının tespitini istemiş, mahkemece 06.12.2016 tarihinde davanın kısmen kabulüne dair verilen ilk karara karşı, fer’i müdahil SGK vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince istinaf istemi incelenmiş ve Bölge Adliye Mahkemesince, 17.11.2017 tarihinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca işin esası hakkında yeniden karar tesis etmek suretiyle; fer’i müdahil SGK Başkanlığı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiş ve bu kararın temyizi üzerine de Dairemizin 18.11.2019 gün ve 2018/240-2019/8689 E.K. sayılı ilamı ile kararın bozulmuş olduğu, ne var ki bozma ilamımızın sonuç kısmında zuhulen dosyanın ilk Derece Mahkemesine gönderilmesine dair karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, ilk derece mahkemesince bozmaya uyularak işin esasına girilmiş ve yazılı şekilde karar verilmiş ise de, aslen temyize konu davadaki, Dairemiz bozma hükmünün, Bölge Adliye Mahkemesince işin esası hakkında ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.2 maddesi kapsamında verilmiş olan karara yönelik olduğu, Dairemiz bozma ilamı sonrası yargılama ve hüküm tesis etme yetkisinin Bölge Adliye Mahkemesine ait olacağı açık olmakla, ilk derece mahkemesince yazılı şekilde verilen kararın kaldırılarak, Dairemiz bozma ilamı sonrasında yargılama yapmak ve bir karar vermek üzere, dosyanın ilgili Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesi gerekmektedir.
SONUÇ: İzmir 14. İş Mahkemesinin 18.11.2021 gün ve 2020/15-2021/435 E.K. sayılı ilamının ORTADAN KALDIRILMASINA ve inceleme yapmak üzere dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 29.03.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.
D. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; 6100 sayılı Kanun'un 357 nci maddesinde ilk derece yargılamasında incelenmeyen konuların istinaf aşamasında incelenmemesinin ve yargılamaya yeni kişilerin katılmasının engellenmesinin amaçlandığı, aksi hâlde davaya katılması sağlanan yeni kişilerin savunma ve delillerini sunmasının ve bu kişiler yönünden ilk derece mahkemesinde yerine getirilmesi gereken yargılama süreçlerinin istinaf yargılamasında gerçekleştirilmesi sonucunun doğacağı, bu nedenle açık yasa hükmüne aykırı olan ve dava dışı işverenlerin 6100 sayılı Kanun'un 124 üncü maddesine göre davaya katılımının sağlanmasını öngören bozma kararına uyulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Direnme kararına karşı süresi içinde fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Fer'i müdahil Kurum vekili; davalı şirketin 02.01.2013 tarihinde Kanun kapsamına alındığını, davacının iddialarını ispat edemediğini, eksik inceleme ve araştırma sonucunda usul ve yasaya aykırı verilen direnme kararının yerinde olmadığını ve resen araştırma yapılması gerektiğini belirterek direnme kararının bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Bölge Adliye Mahkemesince davacının davalı şirkete ait işyerinde 01.06.2012-01.08.2013 tarihleri arasında 421 gün hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle çalıştığının tespitine karar verilen eldeki davada; 6100 sayılı Kanun'un 357 nci maddesindeki hüküm gözetildiğinde Bölge Adliye Mahkemesince, tespitine karar verilen dönemde davacı adına bildirim yapılan dava dışı işverenlere 6100 sayılı Kanun'un 124 üncü maddesi uyarınca husumet yöneltilmesi için davacıya süre verilerek davaya katılımları sağlandıktan sonra bozma kararında belirtilen araştırma ve incelemeler yapılarak sonucuna göre karar verilmesinin mümkün ve gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
1.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 124 üncü ile 357 nci maddeleri.
2.5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrası ile 86 ncı maddesinin dokuzuncu fıkrası.
2. Değerlendirme
1.Öncelikle uyuşmazlığa ilişkin yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
2.Bir davanın taraflarının hatalı olan mahkeme kararının düzeltilmesi veya verilen kararın daha üst bir mahkemece denetlenmesi yönündeki istek ve ihtiyaçları kanun yolu kavram ve kurumunun doğmasına neden olmuştur. Kanun yolları ile hukuk sisteminde denetim ve uygulama birliği sağlanması amaçlanmaktadır. Ayrıca yargı denetimi arttıkça kararların hatalı olma ihtimâli azalacak ve yargı kararlarına duyulan ... de artacaktır.
3. İlk derece mahkemesince yapılan yargılamanın ve bu kapsamda somut olaya uygulanması gereken hukuk kuralının doğru tespit edilip edilmediğinin ve tespit edilen hukuk kuralının somut olaya doğru uygulanıp uygulanmadığının denetimi, kanun yolunun kapsamını oluşturmakta olup tüm kanun yollarında hukuki denetim yapılmasına rağmen vakıa denetimi tamamında yapılmamaktadır.
4. Kanun yollarına başvurunun iki etkisinden söz etmek mümkündür. Kanun yollarına başvurunun ilk etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmesinin önlenmesidir. Kanun yoluna başvurulan kararın şekli anlamda kesinleşmemesi, kanun yolunun Erteleyici etkisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bu noktada, kanun yoluna başvurunun erteleyici etkisi ile kararın infazı için kesinleşmesinin gerekip gerekmediği meselesinin birbirinden tamamen ayrı konular olduğunu belirtmek gerekir.
5. Kanun yolunun ikinci etkisi, aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak üst makamca denetlenmesi anlamına gelen Aktarıcı etki olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun yolunun aktarıcı etkisi kapsamında aleyhine kanun yoluna başvurulan kararın yeniden ve kural olarak kararı veren makamdan başka bir makam tarafından incelenmesi, böylelikle karar veren hâkimden başka bir hâkim veya birden fazla hâkimin uyuşmazlığı inceleyerek karar vermesi ve varsa karardaki hataların giderilmesi sağlanır. İstisnaî olarak kararı veren makamca yapılan denetim, kanun yoluna başvurunun aktarıcı etkisini ortadan kaldırmaz. Zira kararı veren makamca yapılan denetimde de karar yeniden incelenmekte ve denetlenmektedir.
6. Kanun yolları hukukumuzda olağan ve olağanüstü kanun yolları olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Kesinleşmiş kararlara karşı olağanüstü kanun yoluna başvurulması mümkün iken kesinleşmemiş kararlar için öngörülen kanun yolları olağan kanun yollarıdır. Olağan kanun yoluna başvuru kural olarak hükmün icrasını değil sadece şekli anlamda kesinleşmesini engellemektedir.
7. 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkındaki Kanun (5235 sayılı Kanun) ile kabul edilen istinaf, 20 Temmuz 2016 tarihinde faaliyete başlayan Bölge Adliye Mahkemeleri ile birlikte hukuk sistemimize dâhil olmuştur. Bu kapsamda istinaf ve temyiz olağan; yargılamanın yenilenmesi ve kanun yararına temyiz olağanüstü kanun yolları olarak kabul edilmiş, karar düzeltme kanun yolu ise hukuk sistemimizden çıkarılmıştır.
8. Olağan kanun yollarından biri olan istinaf hukuk yargılamasının öncelikli amacı, kesinleşmemiş ilk derece mahkemesi kararlarını hem maddi hem de hukuki yönden denetleyerek gözden geçirmektir. Bu kanun yolu ile yargı kararlarına ... duyulması ve hata yapılma ihtimalinin azaltılması amaçlanmaktadır. Bu özellikleri karşısında hem erteleyici hem de aktarıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.03.2021 tarihli ve 2020/9-6 Esas, 2021/342 Karar ile 01.02.2023 tarihli ve 2022/10-584 Esas, 2023/13 Karar sayılı kararları).
9. İstinaf, bir kanun yolu olmakla birlikte temyiz yolundan farklı olarak ilk derece mahkemesi kararının denetlenmesi yanında aynı zamanda gerektiğinde yeni bir yargılama yapılması ve hüküm mahkemesi gibi karar verilmesi söz konusudur.
10. İlk derecedeki tahkikatın amacı, uyuşmazlıkla ilgili tarafların delillerini toplayıp değerlendirdikten sonra uyuşmazlığı çözüp karara bağlamak iken temyiz incelemesinin amacı denetimdir. İstinafta ise hem ilk derece mahkemesinin gerçekleştirdiği tahkikat denetlenir, hem de gerekirse yeniden inceleme yapılarak karar verilir. Zira istinaf yolunda sadece hukuki denetim değil aynı zamanda maddi vakıa denetimi de yapılmaktadır. Bu açıdan istinaf incelemesi ne ilk derece yargılamasının ne de temyizin özelliklerini tam olarak taşımamaktadır.
11. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, istinaf ile ilgili dar ve geniş istinaf sistemi olmak üzere iki sistem öngörülmüş olup geniş anlamda istinaf sisteminde ilk derece yargılamasındaki gibi yeniden inceleme yapılmakta, maddi mesele, ortaya çıkan değişiklikler herhangi bir sınırlamaya tâbi olmaksızın ileri sürülen yeni delil ve olaylar yeniden ele alınarak incelenmektedir. Dar anlamda istinaf sisteminde ise ilk yargılamadaki her şey yenilenmemekte, ilk yargılama baştan sona aynen tekrarlanmayarak maddi olay incelemesi yapılmakta ve kural olarak özellikle ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen hususlar incelenmemektedir. Başka bir deyişle dar anlamda istinaf sisteminde verilen kararın ileri sürülen hususlar çerçevesinde maddi ve hukuki denetimi yapılmaktadır.
12. Hukukumuzda dar anlamda istinaf sistemi kabul edilmiş olup istinaf incelemesinin kapsamını 6100 sayılı Kanun'un 355 inci maddesi belirlemiştir. Bu madde hükmü dikkate alındığında kamu düzenine aykırılık hâlleri dışında istinaf dilekçesinde belirtilen istinaf sebepleri ile sınırlı olarak inceleme yapılır, istinaf sebebi ile bağlı kalınmak kaydı ile bu konudaki delillerin toplanması ve incelenmesi söz konusu olur. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama tümüyle tekrarlanmayıp sadece yanlışlık ya da eksiklik tespit edilen noktalarda yargılama yapılarak deliller toplanıp değerlendirildikten sonra kararın düzeltilmesi sağlanır.
13. Nitekim 6100 sayılı Kanun'un 357 nci maddesinin birinci fıkrası; "Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinde karşı dava açılamaz, davaya müdahale talebinde bulunulamaz, davanın ıslahı ve 166 ncı maddenin birinci fıkrası hükmü saklı kalmak üzere davaların birleştirilmesi istenemez, bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacaklar dışında, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz." şeklinde düzenlenmiş olup istinaf aşamasında yapılamayacak işlemler açıkça ve sınırlı olarak belirtilmiştir.
14. O hâlde 6100 sayılı Kanun'un 357 nci maddesindeki hükme göre bölge adliye mahkemesince resen göz önünde tutulacak hususlar ile ilk derece mahkemesinde usulüne uygun olarak gösterildiği hâlde incelenmeden reddedilen veya mücbir bir sebeple gösterilmesine olanak bulunmayan deliller dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenemez, yeni delillere dayanılamaz.
15. Bu durumda istinaf aşamasında yapılamayacak işlemlerin istisnalarından birinin resen göz önünde tutulacak hususlar olması sebebiyle bölge adliye mahkemesinin kendiliğinden inceleyebileceği bir hususun varlığının tespiti hâlinde bu vakıa hakkında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmalar dinlenebilir, yeni deliller değerlendirilebilir. Nitekim 6100 sayılı Kanun'un 357 nci maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere bölge adiye mahkemesince kendiliğinden incelenecek hususlar taraflarca da ileri sürülebilir.
16. Bu aşamada bölge adliye mahkemesince verilebilecek kararlar üzerinde durulmalıdır. Bölge adliye mahkemesince yapılacak istinaf incelemesi sonucunda ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu kanaatine varılması hâlinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilecektir (6100 sayılı Kanun md. 353/b-1).
17. Duruşma yapılmasına gerek olmayan 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin (a) fıkrasının 1 ila 6 ncı bentleri arasında düzenlenen usuli hataların bulunduğu durumlarda bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verir.
18. Bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunda ileri sürülen sebeplerin doğru olduğuna kanaat getirirse bu durumda ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle ilk derece mahkemesince dava reddedilmiş ise ret kararını kaldırarak davanın kısmen ya da tamamen kabulüne; dava kabul edildiği hâlde reddi gerekmekte ise kabul ya da kısmen kabul kararını kaldırarak ret kararı verir. Ayrıca yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında karar verir.
19. Gelinen bu noktada temyiz kanun yolu üzerinde durulmalıdır. Temyiz yolu 6100 sayılı Kanun'un 361 ve devam eden maddelerinde düzenlenmiş ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceği belirtilmiştir.
20. Temyiz sebepleri ise 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde sayılmıştır. Bunlar; hukukun veya taraflar arasındaki sözleşmenin yanlış uygulanmış olması, dava şartlarına aykırılık bulunması, taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin kanuni bir sebep olmaksızın kabul edilmemesi ve karara etki eden yargılama hatası veya eksiklikler bulunması olarak belirtilmiş olmakla birlikte 369 uncu maddenin birinci fıkrasındaki hüküm gereğince Yargıtay tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.
21. Yargıtay taraflarca ileri sürülen veya kendisinin tespit ettiği temyiz sebeplerini yerinde görürse bozma kararı verecektir. Ancak bozma kararı bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararı kaldırıp düzelterek veya davanın esası hakkında yeniden verdiği bir karara ilişkin ise dosya kararı vermiş olan bölge adliye mahkemesine veya uygun görülen başka bir bölge adliye mahkemesine gönderilecektir (6100 sayılı Kanun md.373/2).
22. Yargıtayın bozma kararı bölge adliye mahkemesi tarafından verilen istinaf başvurusunun esastan reddi kararına ilişkin ise bölge adliye mahkemesi kararı kaldırılarak dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine veya uygun görülecek diğer bir ilk derece mahkemesine, kararın bir örneği de bölge adliye mahkemesine gönderilir ( 6100 sayılı Kanun md.373/1).
23. Burada iki durum arasındaki fark şu noktadadır: Birincisinde (md.373/2), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını yanlış bulup yeni bir karar vermiştir; ikincisinde ise (md.373/1), bölge adliye mahkemesi ilk derece mahkemesi kararını doğru bularak istinaf başvurusunu reddetmiştir. Birincisinde, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesi normaldir. Çünkü artık ilk derecenin bir kararı mevcut değildir, bozulan karar bölge adliye mahkemesinin kararıdır, dosya kararı bozulan mahkemeye (dereceye) gönderilmektedir. İkincisinde ise her ne kadar bozma kararı bölge adliye mahkemesi kararına ilişkin olsa da özünde ilk derecenin kararı bozulmuştur. Çünkü bu durumda istinaf aşamasında bir karar verilmemiş, sadece ilk derecenin kararı doğru bulunmuş ve istinaf başvurusu reddedilmiş demektir. İstinafın kararı bozulmakla aslında ilk derecenin kararı yanlış bulunduğundan dosya ilk dereceye gönderilmektedir (Muhammet Özekes, Pekcanıtez Usûl, Cilt III, 15. Baskı İstanbul 2017, s. 2302).
24. Dosyanın bölge adliye mahkemesine gönderildiği durumlarda bölge adliye mahkemesi, 6100 sayılı Kanun'un 360 ıncı maddesinin atfıyla 344 üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra Yargıtayın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir. Bölge adliye mahkemesi yaptığı değerlendirme sonucu bozma kararının doğru olduğu kanaatine varırsa bozmaya uyulmasına karar verecektir. Bozmaya uyma kararı ile birlikte kendisi için o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Ayrıca uyma kararı, mahkemenin vermiş olduğu önceki kararının hatalı olduğu ve Yargıtayın bozma kararı doğrultusunda yeniden inceleme yaparak karar vereceği anlamına gelmektedir (Aynı yönde Özekes, s.2308).
25. Bu noktada vurgulanmalıdır ki, bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp düzelterek veya yeniden esas hakkında karar vermesi ve bu kararın da Yargıtay tarafından bozulması ile ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybetmiş olur.
26. Gelinen noktada hizmet tespiti davası incelenmelidir.
27. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7 nci maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.
28. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden sonraki dönem bakımından 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmekte olup uyuşmazlık konusu dönem dikkate alındığında davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanun hükümleridir. 5510 sayılı Kanun'un 86 ncı maddesinin dokuzuncu fıkrasında, “Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.” hükmüne yer verilmiştir.
29. Öte yandan Kanun'da öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak bu kimselerin ayrıca Kanun'da sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 5510 sayılı Kanun’un 4 ve 92 nci maddeleri gereğidir.
30. Ne var ki sigortalılığın oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece sigortalılıktan söz edilemez.
31. Gelinen bu noktada fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği konusu üzerinde durulmalıdır.
32. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten de hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi uygulandığından bu tür davalarda ispat yükü bir tarafa yükletilemez.
33. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar kolluk aracılığıyla araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
34. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin beyanlarında belirttikleri olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsamı ve kapasitesi ile niteliği bu beyanlar çerçevesinde kontrol edilmelidir.
35. Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
36. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2020 tarihli ve 2018/21-1021 Esas, 2020/743 Karar; 27.05.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2130 Esas, 2021/640 Karar ile 09.11.2022 tarihli ve 2021/(21)10-553 Esas, 2022/1475 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
37. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, bu tür davalarda husumetin sigortalıyı çalıştıran işverene ve Kuruma yönetilmesi gerektiği Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş, mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun (5521 sayılı Kanun) 7 nci maddesine 6111 sayılı Kanun’un 64 üncü maddesi ile eklenen dördüncü fıkradaki düzenleme ile de hizmet akdine tabi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda davanın Kuruma resen ihbar edileceği ve ihbar üzerine Kurumun davaya davalı yanında fer’î müdahil olarak katılacağı öngörülmüştür. Bu yöndeki hükme 5521 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran 25.10.2017 yürürlük tarihli 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında da aynen yer verilmiştir. Bu itibarla hizmet tespiti davalarının davalısı işçiyi çalıştıran işveren olmakla mahkeme kararını infaz edecek olan Kurumun işverenden o döneme ait prim belgelerini vermesini talep etmesi, verilmediği takdirde resen düzenlemesi gerekmektedir. Tespit edilen döneme ilişkin primler de gecikme zammı ile birlikte Kurum tarafından işverenden tahsil olunmaktadır. Öte yandan gerçeğe aykırı sigortalılık bildirimleri söz konusu olduğunda bu bildirimlerin Kurumca iptal edilmesinin yanı sıra işveren hakkında Kanun’da öngörülen idari para cezası ve diğer yaptırımların uygulanması ayrıca işverenin yararlandığı teşvik veya teşvikler varsa bunların iptal edilerek yapılan ödemelerin geri alınması gündeme gelecektir.
38. Somut olayda davacının davalılara ait işyerinde 01.06.2012-01.08.2013 tarihleri arasında kesintisiz çalıştığının tespiti istemiyle açtığı eldeki davada davacı adına 01.06.2012-30.01.2013 tarihleri arasında ... Teks. Ltd. Şti. ve 03.02.2013-01.08.2013 tarihleri arasında ... Teks. Ltd. Şti. unvanlı işyerlerinden yapılan bildirimlerin bulunduğu, davalılara ait işyerlerinden yapılan herhangi bir bildirim mevcut olmadığı, İlk Derece Mahkemesince verilen davanın davalı şirket yönünden kısmen kabulüne, davalı ... ... yönünden husumet yönünden reddine dair karara ilişkin fer'i müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurusunda bulunması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne, davacının davalı şirkete ait işyerinde 01.06.2012-01.08.2013 tarihleri arasında 421 gün hizmet akdine dayalı olarak asgari ücretle çalıştığının tespitine, davalı ... ... yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verildiği, fer'i müdahil Kurum vekili tarafından temyiz yoluna başvurulan bu kararın Özel Dairece istek konusu dönemde davacı adına bildirim yapan dava dışı şirketlere 6100 sayılı Kanun'un124 üncü maddesi uyarınca husumet yöneltilerek ilgili şirketlerin göstereceği deliller toplandıktan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek varılacak sonuca göre hüküm kurulması gerektiği belirtilerek bozulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince 6100 sayılı Kanun'un 357 nci maddesindeki hüküm gözetildiğinde bozma kararına uyulmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verildiği anlaşılmıştır.
39.Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde Bölge Adliye Mahkemesince ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmakla ilk derece mahkemesi kararı hayatiyetini kaybettiğinden Bölge Adliye Mahkemesinin artık denetim mahkemesi değil hüküm mahkemesi sıfatıyla hareket ettiği açıktır. Öte yandan istinaf incelemesi sırasında yapılamayacak işlemleri düzenleyen 6100 sayılı Kanun'un 357 nci maddesine göre resen gözönünde tutulacak hususlar madde kapsamında olmadığı gibi kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespitine ilişkin eldeki davada ihtilaf konusu dönem içerisinde davacı adına dava dışı işverenler tarafından yapılmış bildirimler bulunmakta olup yapılan yargılama sonucunda verilecek hükmün sözü edilen işverenlerin hak alanını etkileyebilecek mahiyette olduğu da gözetildiğinde hüküm mahkemesi sıfatıyla hareket eden Bölge Adliye Mahkemesince 6100 sayılı Kanun'un 124 üncü maddesine göre tespitine karar verilen dönemde davacı adına bildirim yapan dava dışı işverenlere husumet yöneltilmesi için davacıya süre verilerek davaya katılımları sağlandıktan ve ilgili işverenlerin göstereceği deliller toplandıktan sonra dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek sonucuna göre infaza elverişli bir karar verilmesi gerekmektedir.
40. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında hizmet cetveline göre ihtilaf konusu çalışma dönemi içerisinde davacının dava dışı işverenler nezdinde çalıştığına dair çalışma kaydı bulunduğu, bu nedenle yapılan yargılama sonucunda verilecek hükmün sözü edilen işverenlerin hak alanını etkileyebilecek mahiyette olduğu, bu durumda davacının uyuşmazlık konusu dönemde kesintisiz çalıştığını iddia ettiği davalılar ile dava dışı işverenler arasında şekli anlamda zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğu ve davanın kamu düzenini ilgilendirdiği gözetildiğinde 6100 sayılı Kanun'un "Tarafta iradi değişiklik" kenar başlıklı 124 üncü maddesinin somut olayda uygulanamayacağı, bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesince taraf teşkilini sağlamak amacıyla tespitine karar verilen dönemde davacı adına bildirim yapan dava dışı işverenlere husumet yöneltilmesi için davacıya süre verilerek davaya katılımları sağlandıktan ve bunların göstereceği deliller toplandıktan sonra dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerektiği, bu nedenle direnme kararının bu değişik gerekçeyle bozulmasının yerinde olacağı ile usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerektiği ileri sürülmüş ise de bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
41. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
42. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Fer'i müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
27.09.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.