ADALET HABERLERİ

ADALET HABERLERİ

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/402 E., 2025/12 K. sayılı kararı

Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/402 E., 2025/12 K. sayılı kararı
1 Okunma

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 05.02.2025 tarihli, 2023/402 E., 2025/12 K. sayılı kararı

T.C.

Yargıtay

Hukuk Genel Kurulu

2023/402 E., 2025/12 K.

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/1105 E., 2022/1298 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 09.02.2022 tarihli ve

2021/1640 Esas, 2022/1660 Karar sayılı BOZMA kararı

Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Kararın taraflar ve fer'î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı ve fer'î müdahil vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararına ilişkin davacı vekilinin kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin davalı şirkette 2007 yılı Ekim ayından 2015 yılı Ağustos ayına kadar kesintisiz çalıştığını, son ücretinin 1.000,54 TL olduğunu, 15.08.2009 tarihinden itibaren Kuruma bildirim yapılmasına rağmen çalışma süresinin eksik bildirildiğini ileri sürerek 2007 yılı Ekim ile 2015 yılı Ağustos ayları arasındaki dönemde kesintisiz çalıştığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı vekili; davacının müvekkiline ait işyerinde kesintili olarak çalıştığını, çalıştığı sürelerin Kuruma bildirildiğini, tarım işçisi olan davacının sürekli ve kesintisiz çalışmasının mümkün olmadığını, öte yandan taraflar arasında hizmet ilişkisi bulunmadığından iş mahkemelerinin görevli olmadığını, ayrıca hak düşürücü sürenin geçtiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Fer’î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK/Kurum) vekili; hak düşürücü sürenin geçtiğini, Kurum kayıtlarına göre davacının davalı şirkette 15.08.2009-20.08.2015 tarihleri arasında kesintili olarak çalıştığını, dava dışı işverenler nezdinde geçen ve çakışan çalışmalarının olduğunu, davanın kamu düzenini ilgilendirdiğini, bu nedenle resen araştırma yapılması ve fiili çalışma olgusunun ispatlanması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 28.01.2019 tarihli ve 2017/49 Esas, 2019/22 Karar sayılı kararı ile; iş sözleşmeleri, işten ayrılış dilekçeleri ve tanık beyanlarına göre davacının mevsimlik işçi olarak çalıştığı, istek konusu dönemde davacı adına dava dışı işyerlerinden yapılan bildirimlerin bulunduğu anlaşıldığından kesintisiz çalışma iddiasının ispatlanamadığı, tüm dosya kapsamına göre davacının davalı şirkette 15.01.2008-20.08.2015 tarihleri arasında her yıl iki sezon olmak üzere mevsimlik işçi olarak çalıştığı, 814 günlük çalışmasının Kuruma bildirilmediği, öte yandan davacının prime esas ücret yönünden iddiasını ispatlayamadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraflar ve fer'î müdahil Sosyal Güvenlik Kurumu vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 16.12.2020 tarihli ve 2019/468 Esas, 2020/1853 Karar sayılı kararı ile; davacının imzasını taşıyan ücretsiz izin, işten ayrılış belgeleri ile iş sözleşmelerinin aksini ispatlayamadığı, kaldı ki tanıkların çoğunun davacının mevsimlik işçi olarak çalıştığını beyan ettiği, bu itibarla davacı bildirim süreleri dışında daha fazla çalıştığını ispat edemediği, bu durumda prime esas kazanca yönelik istemin de yerinde olmadığı, istek konusu dönemde dava dışı işyerlerinden de bildirim yapılmasına rağmen davacının bu bildirimlere ilişkin sahtelik iddiasında bulunmadığı ve birden fazla işyerinde çalıştığı iddiasını ileri sürmediği, davacı adına ...6456 sicil numaralı işyerinden 28.06.2010-05.08.2010 tarihleri arasında 34 günlük bildirim yapıldığı ve davanın 02.02.2017 tarihinde açıldığı gözetildiğinde dava dışı işyerinden yapılan bildirimin kesinti meydana getirdiği anlaşıldığından 2010 yılı öncesi bildirimsiz kalan süre yönünden 5 yıllık hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, davalı ve fer'î müdahil Kurum vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile İlk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek esas hakkında yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile “...Davanın yasal dayanağı 506 sayılı yasanın 79. maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 86/9. maddesidir. 506 sayılı Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davaların, kamu düzenine ilişkin olması nedeni ile özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanması gerektiği özellikle göz önünde bulundurulmalıdır.

Hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların hizmetlerin tespitine ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkindir. Bu nedenle özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu çerçevede hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyerek, gerekli araştırmaların re'sen yapılması ve kanıtların toplanması gerektiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tür davalarda mahkemece yapılacak iş, davacıyla ilgili varsa tüm belge ve kayıtlar işverenden istenilmeli, çalışmanın gerçekleştiği ileri sürülen işyerinin Kurum nezdinde bulunan dosyası, işverence hazırlanması gerekli ücret ödeme bordroları, puantaj kayıtları ve diğer kayıtlar getirtilmeli, dönemsel sigorta primleri bordrosuyla veya aylık prim ve hizmet belgesiyle bildirimleri yapılan sigortalılar tanık sıfatıyla dinlenilmeli, Kurum müfettişlerince inceleme yapılıp yapılmadığı sorulmalı, inceleme yapılmışsa belgeler getirtilmeli, aynı çevrede faaliyet yürüten ve davacının çalışmasını bilebilecek durumda olan tarafsız nitelikte başka işverenler ve bordrolu çalışanlar yöntemince saptanarak tanık sıfatıyla dinlenilmeli, işçilik alacaklarına ilişkin dava dosyasının varlığı araştırılarak celbedilmeli ve işçilik hakları davasında dinlenen tanıkların anlatımları ile bu dosyada bilgi ve görgüsüne başvurulan tanıkların anlatımları karşılaştırılmalı, varsa çelişki giderilmeli, yargılama sürecinde dinlenen tanık anlatımlarının değerlendirilmesinde, iş yerinin kapsamı, kapasitesi ve niteliği nazara alınmalı, işin mevsimlik olduğu anlaşılırsa dönemleri belirlenmeli, bu dönemde davacı ile işveren arasındaki sözleşmenin askıda olduğu ve mevsimlik dönemlerde hak düşürücü sürenin işlemeyeceği göz önünde bulundurulmalı; böylelikle; çalışmanın varlığı, başlangıç ve bitiş tarihleri, mevsimlik mi, sürekli mi olduğu, yapılan işin kapsam ve niteliği de nazara alındığında kısmi çalışma mümkün olduğundan kısmi ve kesintili olup olmadığı yöntemince araştırılmalıdır.

Yukarıda işaret edilen hususlar çerçevesinde, eldeki davada,davacının dava dışı alt işveren sıfatını haiz 456 sicil sayılı ... Güv.Taş.ve Tem.Ltd.Şti.’nden 28.06.2010-05.08.2010 tarihleri arasında 34 günlük sigortalılık bildiriminin yapıldığı anlaşılmaktadır. Bildirimi yapan söz konusu şirketin davalı şirketle ilişkisinin olup olmadığı,ilgili şirketlerin ticari sicil kayıtları ile Kurum sicil dosyaları da celbedilmek suretiyle yapılacak inceleme sonucuna göre bir karar verilmelidir.

O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; soyut bozma kararına uyulmasının mümkün olmadığı, zira bozmada belirtilen araştırma ve incelemenin yapılmasının yargılamaya katkısının bulunmadığı, bildirim öncesi ve sonrası çalışma sürelerinin reddine ilişkin gerekçenin yerinde olup olmadığı yönünde bozma kararında değerlendirme yapılmadığı, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24.11.2011 tarihli ve 2021/2816 Esas, 2021/14767 Karar sayılı kararı ile Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2003 tarihli ve 2003/21-43 Esas, 2003/97 Karar; 18.11.2020 tarihli ve 2016/(21)10-625 Esas, 2020/909 Karar sayılı kararlarına göre davacının imzasını içeren belgelerin aksinin ancak eş değer delillerle ispatlanabileceği, bozma ilâmına uyulduğu takdirde davacının imzasını içeren belgenin aksinin yetersiz tanık beyanlarıyla kabulüne yol açabileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; bozma kararında sonraki süreçte taraflar açısından nasıl bir yol izleneceğinin açıkça anlatıldığını, müvekkilinin okuma yazma bilmediğini, belgeler imzalatılırken içeriğinin kendisine okunmadığını, ekonomik durumu iyi olmayan, işe ihtiyacı olan müvekkilinin işsiz kalmamak adına belgeleri imzaladığını, davacının sürekli çalıştığını tanıkların gördüğünü, davalı işverenin Kuruma eksik bildirimde bulunduğunu, davalı işyerinde 2007 Ekim ayında çalışmaya başlamasına rağmen 15.08.2009 tarihinde işe giriş bildirgesinin düzenlendiğini, 2015 yılı Eylül ayına kadar da çalıştığını belirterek direnme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yeterli olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının 2007 yılı Ekim ile 2015 yılı Ağustos ayları arasındaki dönemde kesintisiz çalıştığının tespiti istemiyle açtığı eldeki davada davacı adına 28.06.2010-05.08.2010 tarihleri arasında bildirimde bulunan dava dışı ... Güv. Taş. ve Tem. Ltd. Şti’nin davalı şirketle ilişkisinin olup olmadığı, ilgili şirketlerin ticari sicil kayıtları ile Kurum sicil dosyaları getirtilerek yapılacak inceleme sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun (5510 sayılı Kanun) geçici 7. maddesinin birinci fıkrası ile 86. maddesinin dokuzuncu fıkrası, Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun (506 sayılı Kanun) 79. maddesinin onuncu fıkrası.

2. Değerlendirme

1. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun geçici 7. maddesinin birinci fıkrasında, “Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı, 02/09/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08/06/1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17/07/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanun’un Geçici 20'inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler” yönünde düzenleme bulunmaktadır.

2. Bu durumda 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında mülga 506 sayılı Kanun; bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun'un 79. maddesinin onuncu fıkrasında "Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar çalıştıklarını, hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır." hükmü bulunmaktadır. 5510 sayılı Kanun'un 86. maddesinin dokuzuncu fıkrası da aynı doğrultudadır.

3. Öte yandan 5510 sayılı Kanun'un geçici 7. maddesi uyarınca uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun'un 2 ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun'un 6. maddesinin birinci fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir (5510 sayılı Kanun 4 ve 92. maddeleri).

4. Ne var ki sigortalılığın oluşumu için fiili çalışma olgusunun varlığı zorunludur. Fiili ve gerçek bir çalışmanın varlığı tespit edilmediği sürece sigortalılıktan söz edilemez.

5. Gelinen bu noktada fiili çalışmanın varlığının hangi kanıt ve olgularla belirleneceği konusu üzerinde durulmalıdır.

6. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten de hizmet tespiti davaları, taraflarca hazırlama ilkesi kapsamı dışında olup kendiliğinden araştırma ilkesi uygulandığından bu tür davalarda ispat yükü bir tarafa yükletilemez.

7. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde iş yerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın iş yerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar kolluk aracılığıyla araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.

8. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak elde edilen bilgilerin beyanlarında belirttikleri olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsamı ve kapasitesi ile niteliği bu beyanlar çerçevesinde kontrol edilmelidir.

9. Diğer taraftan bu davalarda işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.

10. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 07.10.2020 tarihli ve 2018/21-1021 Esas, 2020/743 Karar; 27.05.2021 tarihli ve 2017/(21)10-2130 Esas, 2021/640 Karar ile 09.11.2022 tarihli ve 2021/(21)10-553 Esas, 2022/1475 Karar sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

11. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, bu tür davalarda husumetin sigortalıyı çalıştıran işverene ve Kuruma yönetilmesi gerektiği Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş, mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesine 6552 sayılı Kanun’un 64. maddesi ile eklenen dördüncü fıkradaki düzenleme ile de hizmet akdine tâbi çalışmaları nedeniyle zorunlu sigortalılık sürelerinin tespiti talebi ile işveren aleyhine açılan davalarda davanın Kuruma resen ihbar edileceği ve ihbar üzerine Kurumun davaya davalı yanında fer’î müdahil olarak katılacağı öngörülmüştür. Bu yöndeki hükme 5521 sayılı Kanun’u yürürlükten kaldıran 25.10.2017 yürürlük tarihli 7036 sayılı Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrasında da aynen yer verilmiştir. Bu itibarla hizmet tespiti davalarının davalısı işçiyi çalıştıran işveren olmakla mahkeme kararını infaz edecek olan Kurumun işverenden o döneme ait prim belgelerini vermesini talep etmesi, verilmediği takdirde resen düzenlemesi gerekmektedir. Tespit edilen döneme ilişkin primler de gecikme zammı ile birlikte Kurum tarafından işverenden tahsil olunmaktadır. Öte yandan gerçeğe aykırı sigortalılık bildirimleri söz konusu olduğunda bu bildirimlerin Kurumca iptal edilmesinin yanı sıra işveren hakkında Kanun’da öngörülen idari para cezası ve diğer yaptırımların uygulanması ayrıca işverenin yararlandığı teşvik veya teşvikler varsa bunların iptal edilerek yapılan ödemelerin geri alınması gündeme gelecektir.

12. Somut olayda davacının 2007 yılı Ekim ile 2015 yılı Ağustos ayları arasındaki dönemde kesintisiz çalıştığı iddiasıyla hizmetlerinin tespiti istemiyle açtığı eldeki davada davacı adına 28.06.2010-05.08.2010 tarihleri arasında dava dışı ... Güvenlik Taşeronluk ve Tem. Hiz. Ltd. Şti. (... Ltd. Şti.), 26.08.2012-31.01.2013 tarihleri arasında dava dışı ... Loj. ve Tem. Hiz. Tur. Taş. Tic. Ltd. Şti. (... Ltd. Şti.) ve 29.06.2015-31.07.2015 tarihleri arasında dava dışı ... İşçi Taşeronluğu Taş. Gıda Ta. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti. (... Ltd. Şti.) tarafından Kuruma bildirimde bulunulduğu, davalı işyerinden ise davacının 15.08.2009-20.08.2015 tarihleri arasındaki bir kısım çalışmalarının tam, bir kısmının ise belirtilen gün üzerinden bildirildiği, öte yandan taraflar arasında 15.08.2009 tarihinden başlayarak 25.07.2015 tarihine kadar "belirli süreli iş sözleşmesi" ve "mevsimlik iş sözleşmesi" başlıklı sözleşmelerin düzenlendiği, ayrıca davacının işten ayrıldığının bildirildiği tarihlerde düzenlenen istifa dilekçelerinin, davacı adına 2009 yılı Ağustos ayından itibaren düzenlenen imzasız bordoların, 04.09.2009 tarihinden itibaren davacıya ödenen ücretlere ilişkin banka kaydının, 24.08.2009-11.08.2012 tarihleri arasında 2 ile 10 gün arasında değişen izin formlarının ve davalı şirkete ait muhtasar beyannamelerinin dosya kapsamında bulunduğu, mahkemece bordro ve komşu işyeri tanıkları ile tarafların bildirdiği tanıkların dinlendiği anlaşılmıştır.

13. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince; kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespitine ilişkin eldeki davada davacı adına ihtilaf konusu dönemde dava dışı işverenler tarafından yapılmış bildirimler bulunmakta olup yapılan yargılama sonucunda verilecek hükmün sözü edilen işverenlerin hak alanını etkileyebilecek mahiyette olduğundan dava dışı ... Ltd. Şti, ... Ltd. Şti. ve ... Ltd. Şti'nin davaya katılımı sağlandıktan sonra davacı adına dava dışı ... Ltd. Şti'nin 28.06.2010-05.08.2010 tarihleri arasında bildirimde bulunduğu anlaşıldığından davalı şirket ile ... Ltd. Şti. arasında ilişki olup olmadığı bu şirketlerin ticaret sicil kayıtları ile Kurum sicil dosyaları getirtilmek suretiyle incelenmeli, ayrıca varsa işçilik alacağı dosyasında dinlenen tankların beyanları ile eldeki davadaki tanık beyanları karşılaştırılmalı, oluştuğu takdirde tanık beyanları arasındaki çelişki giderilmeli, davalı işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği belirlenmeli, davacının uyuşmazlık konusu dönemde davalı işyerinde çalışıp çalışmadığı, çalıştığının anlaşılması hâlinde çalışma şekli yani hangi işte ne kadar süre çalıştığı, çalışmanın sürekli, kesintili, kısmi veya mevsimlik mi olduğu ile başlangıç ve bitiş tarihleri kuşkuya yer verilmeyecek şekilde belirlenmeli, mevsimlik çalışma olduğunun tespiti hâlinde ise mevsimin sona ermesi nedeniyle mevcut sezonun bitiminden ertesi yılın sezon başlangıcına kadar taraflar arasındaki sözleşmenin askıda olduğu ve mevsimlik dönemlerde hak düşürücü sürenin işlemeyeceği gözetilmeli ve sonrasında dosya kapsamı birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.

14. Hâl böyle olunca direnme kararı Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeple;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun'un 373. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

05.02.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Kaynak:https://www.hukukihaber.net/hukuk-genel-kurulunun-2023402-e-202512-k-sayili-karari