Hukuk Genel Kurulu'nun 2023/394 E., 2023/808 K. sayılı kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 13.09.2023 tarihli, 2023/394 E., 2023/808 K. sayılı kararı
T.C.
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2023/394 E., 2023/808 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/10 E., 2018/44 K.
KARAR : Davanın kısmen kabulüne
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.10.2017 tarihli ve 2015/12866
Esas, 2017/5721 Karar sayılı BOZMA kararı
1. Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalıların müvekkilleri ... ve ...’ın ortak çocukları olan ...’ı ders çıkışında arkadaşlarının önünde darp ettiklerini, ayrıca hakarette bulunduklarını, müvekkilleri ... ile ...’ın bu olaydan dolayı üzüntü duyduklarını, olay nedeniyle yapılan şikâyet üzerine davalılar hakkında Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/1103 Esas sayılı dosyası üzerinden kamu davası açıldığını, müvekkili ...'ın öğretmenleri ve arkadaşları nezdinde küçük düştüğünü, bir süre okula gidemediğini, müvekkillerinden ...'ın profesyonel futbolcu olduğunu, olay nedeniyle o hafta takımının yapacağı maça olay nedeniyle çıkamadığını ileri sürerek küçük ... yararına 20.000,00 TL, müvekkilleri ... ve ... yararına ise ayrı ayrı 10.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı
5. Davalılar vekili cevap dilekçesinde; dava konusu olayda asıl kusurlu olanın küçük ... olduğunu, müvekkillerinin küçük ...'ı darp etmediklerini ve hakarette bulunmadıklarını, olayda asıl mağdur olanın küçük ... ... ile müvekkillerinin olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
6. Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.06.2015 tarihli ve 2013/370 Esas, 2015/384 Karar sayılı kararıyla; dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde olay günü davalıların davacıların ortak çocukları olan küçük ...'ı ... ... ile arkadaşlık yaptığından ve ... ...'i zorla öptüğünden bahisle arkadaşlarının önünde darp ettikleri, davalılar hakkında yapılan şikâyet üzerine Ankara 12. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/1103 Esas, 2014/205 Karar sayılı dosyası üzerinden kamu davası açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda davalıların mahkûmiyetine karar verildiği ve hükmün açıklanmasının geriye bırakıldığı, her ne kadar mahkemece verilen karar hukuken kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı niteliğinde değilse de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74 üncü maddesi gereğince ceza mahkemesi tarafından verilen ve maddi bir olguyu tespit niteliğindeki karar ile mahkemenin bağlı olması gerektiği, davacılar ile küçük ...'ın okulda ve arkadaşları önünde darp edilmesi sonucu derin bir üzüntü ve endişe duymalarının kaçınılmaz olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile küçük ... yararına 2.000,00 TL, davacılar ... ile ... yararına ise ayrı ayrı 1.000,00 TL manevi tazminatın 09.04.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.10.2017 tarihli ve 2015/12866 Esas, 2017/5721 Karar sayılı kararı ile; "...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacıların tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Davalıların diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, haksız eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir. Mahkemece dava kısmen kabul edilmiş, hüküm taraflarca temyiz edilmiştir.
Davacılar vekili, olay tarihinde davalıların, davacılar ... ve ...’ın müşterek çocukları olan davacı ...’ı ders çıkışında ve arkadaşlarının önünde darp ettiklerini, ona hakarette bulunduklarını, davacılar ... ve ...’ın da bu olaydan ciddi şekilde etkilendiklerini belirterek davacıların olay nedeni ile oluşan manevi zararlarının tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalılar, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davalıların haksız eylemi sonucu davacıların manevi olarak zarar gördükleri gerekçesiyle ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Türk Borçlar Kanunu'nun 56/2. maddesi hükmüne göre ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Dava konusu olayda; davalıların davacı çocuğu darp ederek basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmasına sebebiyet verdikleri anlaşılmaktadır. Şu halde basit yaralanma hallerinde yaralananın yakınlarına yansıma yoluyla oluşan zararları nedeniyle tazminata hükmolunamayacağı gözetilmeden, çocuklarının basit yaralanması nedeniyle davacı ... ve ... lehine manevi tazminata karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir..." gerekçesiyle davacıların tüm, davalıların ise diğer temyiz itirazları reddedilerek kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
9. Ankara 17. Asliye Hukuk Mahkemesinin 20.02.2018 tarihli ve 2018/10 Esas, 2018/44 Karar sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalıların davacı çocuğu darp ederek basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmasına sebebiyet verdikleri somut olayda, anne ve babası olan davacılar yararına manevi tazminata karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; İlk Derece Mahkemesince direnme kararı öncesinde verilen kararın taraflarca temyiz edildiği, Özel Dairece davacılar vekilinin tüm temyiz itirazları reddedilerek bozma kararı verildiği dikkate alındığında direnme kararını temyizde davacılar vekilinin hukukî yararının bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacı tarafın temyizi ile birlikte katılma yoluyla direnme kararını temyiz eden davalılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenip incelenemeyeceği hususu ayrı ayrı ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
A- Davacılar vekilinin direnme kararına karşı temyiz talepleri yönünden yapılan incelemede;
13. Dava şartları, mahkemenin davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi için gerekli olan unsurlardır. Diğer bir anlatımla, dava şartları dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esasına girebilmesi için aranan kamu düzeni ile ilgili zorunlu koşullardır.
14. Mahkeme, hem davanın açıldığı tarihte hem de yargılamanın her aşamasında dava şartlarının bulunup bulunmadığını kendiliğinden araştırıp inceler ve bu konuda tarafların istem ve beyanları ile bağlı değildir. Dava şartlarının davanın açıldığı tarih itibariyle bulunmaması ya da bu şartlardan birinin yargılama aşamasında ortadan kalktığının öğrenilmesi durumunda mahkemece mesmu (dinlenebilir) olmadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi gerekir.
15. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 114 üncü maddesinde dava şartları düzenlenmiş olup bu maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde "Davacının, dava açmakta hukukî yararının bulunması" dava şartları arasında sayılmıştır.
16. Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemede bir davanın açılabilmesi için, davacının bu davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine işaret eder. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır.
17. Yine bu yararın "hukukî ve meşru", "doğrudan ve kişisel", "doğmuş ve güncel" olması da gerekir (Emel, Hanağası: Davada Menfaat, Ankara 2009, s. 135).
18. Öte yandan dava açılmasında olduğu gibi, mahkemeye yapılan her talep için, talepte bulunanın hukuki yararının varlığı şarttır. Aksi hâlde mahkeme, böyle bir talebi inceleyip yerine getiremez (Baki, Kuru: Medenî Usul Hukuku El Kitabı, Cilt I, Mart 2020, s. 390).
19. Gelinen bu noktada belirtilmelidir ki; kanun yolu davanın taraflarına tanınan bir hukuki yoldur ki; bununla yanlış olan kararların (daha doğrusu yanlış olduğu iddia edilen kararların) tekrar incelenmesi ve değiştirilmesi sağlanır.
20. Hüküm mahkemelerinin karar verirken yanlış yapmaları ihtimali bulunduğundan, verilen kararların daha yüksek bir mahkeme tarafından kontrol edilmesi için, her hukuk sisteminde kanun yolları kabul edilmiştir (Baki, Kuru: Hukuk Muhakemeleri Usulü, Cilt III, İstanbul 2001, s. 4483).
21. Kanun yollarından biri de temyiz kanun yolu olup nihai bir karar, kanunda öngörülen süre içinde, harca tâbi ise harcı yatırılarak temyiz edilebilir. Bunlara ilaveten nasıl ki, davacının dava açmakta hukuki menfaatinin bulunması gerekiyorsa, temyize başvuranın da hukuki menfaatinin bulunması gerekir.
22. Buna göre temyiz yoluna başvuran tarafın temyiz ettiği kararın kaldırılması ya da değiştirilmesinde korunmaya değer bir menfaati olmalıdır. Davada haklı çıkmış olan tarafın da hukuki menfaati bulunmak kaydıyla hükmü temyiz etmesi mümkündür.
23. Yeri gelmişken usuli kazanılmış hak kurumuna kısaca değinilmesi gerekmektedir.
24. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.
25. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmekte olup, bu noktada bir mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğacağı gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulî kazanılmış hak gerçekleşebilir.
26. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 04.02.1959 tarihli ve 1957/13 E., 1959/5 K. sayılı kararı).
27. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, o konuda yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, uygulanması gereken kanun hükmünün hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi, görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ile bozma kararının maddi hataya dayanması hâllerinde usuli kazanılmış hak oluşması mümkün değildir.
28. Somut olayda; İlk Derece Mahkemesi kararını temyiz edip, bu istemi Özel Dairece reddedilen taraf yönünden karar kesinleşmiş olmakla, artık bu tarafın direnme kararını temyizde hukuki yararı bulunmamaktadır.
29. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; İlk Derece Mahkemesince davacının talebinin kısmen kabulüne karar verildiği, talebin tam olarak karşılanmadığı, bu nedenle davacı tarafın direnme kararını temyiz etmekte hukuki yararının bulunduğu görüşü ileri sürülmüşse de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
30. Bu nedenle davacılar vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmelidir.
B- Davalılar vekilinin katılma yoluyla temyiz talepleri yönünden yapılan incelemede;
31. Temyiz dilekçesine süresi içerisinde cevap verecek tarafın, vereceği cevap ile birlikte kendine özgü temyiz sebepleri ileri sürmesi olarak tanımlanabilecek olan katılma yoluyla temyize ilişkin olarak 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun (HUMK) 433 üncü maddesi gereğince temyiz dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile temyiz yoluna başvurabilir. Temyiz yoluna asıl başvuran taraf, buna karşı on gün içinde cevap verebilir.
32. Karşı (asıl) tarafa bağlı temyiz diyebileceğimiz katılma yolu ile temyiz kurumu, belirli şartlara uygun olarak, kendi temyiz süresi içerisinde temyiz hakkını kullanmamış veya kullanamamış olan taraf, karşı tarafın temyizi ile birlikte ve ona tâbi olarak temyiz yoluna başvurmaktadır. Dolayısıyla katılma yoluyla temyiz isteminin sıhhati, asıl temyiz isteminin esasen incelenip incelenmeyeceğine ilişkin akıbete bağlıdır. Bu nedenle katılma yoluyla temyiz yoluna başvuru; asıl başvuran taraf, başvurusundan feragat eder veya istemi esasa girilmeden önce reddedilirse, hüküm doğurmaz. Çünkü kural olarak asıl istem incelenmezse, ona bağlı olan istemin de incelenmemesi gerekir. Fakat temyiz yoluna başvuran tarafın istemi esasa girildikten sonra reddedilirse, bu durum katılan tarafın isteminin incelenmesine engel olmaz (Baki, Kuru/ Ramazan, Arslan/ Ejder ...: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s. 628-629). Bir başka anlatımla; asıl başvuruyu yapan talebinden feragat eder veya talebi esasa girilmeden reddedilirse, katılma yoluyla temyiz başvurusu da reddedilir (...,Pekcanıtez/ Oğuz, Atalay/ .../ Özekes: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2011, s. 594).
33. Bu açıklamalar ışığında yapılan incelemede; A bendinde (§13-30) belirtilen gerekçeyle davacı tarafın temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmiş olması nedeniyle davacıların temyizine bağlı olarak davalılar tarafından katılma yoluyla ileri sürülen temyiz isteminin, HUMK’nın 433 üncü maddesi gereğince reddine karar verilmelidir.
34. Hâl böyle olunca; davalılar vekilinin katılma yoluyla temyiz isteminin de reddine karar verilmelidir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
I- A bendinde (§13-30) belirtilen gerekçeyle davacılar vekilinin direnme kararına yönelik temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oy çokluğuyla,
II- B bendinde (§31-34) belirtilen gerekçeyle davalılar vekilinin katılma yoluyla temyiz isteminin REDDİNE oy birliğiyle,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
13.09.2023 tarihinde kesin olarak karar verildi.
"K A R Ş I O Y"
Genel Kurul ile aramızdaki uyuşmazlık, davacı tarafın direnme kararını temyizde hukuki yararı olup olmadığı noktasındadır.
Davacılar, çocukları ...’ın davalı tarafından darp edilmesi sonucu hem çocuk hem de anne babaya ayrı ayrı manevi tazminat talep etmiştir. Mahkemece her üç davacı lehine manevi tazminata hükmedilmiştir.
Yargıtay Yüksek Dairesince, davacıların tüm, davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir denilerek hüküm davalı lehine bozulmuştur.
Türk Borçlar Kanunu'nun 56/2 nci maddesi hükmüne göre ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.
Yerel mahkeme kararının temyizen incelenmesinde çözümlenmesi gereken iki husus vardır. Birincisi, davacıların TBK 56 ncı madde kapsamında manevi tazminata hak kazanıp kazanmadıkları, ikincisi ise hâkim tarafından takdir edilen manevi tazminat miktarının uygun olup olmadığı. Yüksek Daire, davacı taleplerinden çocuğa verilen tazminatı hem hak kazanma hem de miktar olarak uygun bulmuş ve çocuk yönünden temyiz itirazlarını reddetmiştir. Ancak Yüksek Daire, anne baba yönünden TBK 56 ncı madde kapsamında manevi tazminat alacak hakkı bulunmadığı yönünde karar vermiştir. Doğal olarak bir hak doğmayınca miktar olarak denetlenmesi de mümkün değildir. Bu nedenle Yüksek Daire tarafından anne babaya verilen manevi tazminat miktarı denetleme dışı bırakılmıştır. Denetleme dışı bırakılan bir konunun kesinleştiğinden veya usulü kazanılmış haktan söz edilmesi mümkün değildir.
Yerel mahkeme, anne baba yönünden de manevi tazminat alacağı doğduğu hususunda direnme kararı verince davacı anne babanın da mahkemece verilen tazminat miktarının azlığı hususunda yeniden temyiz hakkı doğmuştur.
Davada tarafların talebi verilen hüküm ile tam karşılanmıyorsa, talep kısmen kabul edilmiş ise tarafın temyizde hukuki yararı vardır. Davacıların talebi de kısmen kabul edilmiştir.
Davacı anne babanın talebine göre Yüksek Daire tarafından reddedilen temyiz itirazı, manevi tazminat hakkının varlığına ilişkindir. Yani çocukta ağır bedensel zarar oluşmadığından yakınları tarafından hiç manevi tazminat istenemez şeklindedir. Bu nedenle hükmedilen manevi tazminat miktarı Yüksek Dairece incelenmediğinden bu konuda reddedilen ve usulü kazanılmış hakka konu olan bir temyiz itirazı yoktur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, yerel mahkemece davacı talebine uygun olarak verilen direnme kararı sonucu davacı taraf da tazminat miktarının azlığı yönünde yeniden temyiz hakkına kavuştuğu, bu konuda hukuki yararları bulunduğu düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.